Sabah yazarı Hasan Bülent Kahraman, "demokrasinin bugün beyaz yakalı, eğitimli çevrelerin meselesi olduğunu" savunarak "Kitlelerin ise demokrasiyle bir ilgisi yok. Onlar kırk yıldır yaşadıkları ezilmenin hıncını, acısını, öfkesini şimdi sağ, radikal sağ bir yükselişle çıkarmak istiyor. Bunu icabında bir 'milyareder'i seçerek yapma saçmalığına da düşebiliyor ama gene de yapıyor" görüşünü dile getirdi.
Hasan Bülent Kahraman'ın "Sağa çeken araba" başlığıyla yayımlanan (16 Ocak 2017) yazısı şöyle:
Geçenlerde bir yazı gözüme çarptı. Yazar Türkiye'deki siyasi ortama verip veriştiriyordu. Böyle bir sitemi ayakta tutmak için halkı cahil, bilgisiz, yoksul bırakmak gerektiğini (!) yazıyordu. Yani cahil, yoksul halk bugünkü iktidara oy vermişti. İktidar da onları bu konumda, bu düzeyde bırakıyordu ki, iktidarı muhkem olsun. Allah Allah dedim...
Dedim çünkü, tam o sırada ABD'de Donald Trump evvela CNN muhabirini diğer basının önünde susturdu. Sanılandan çok daha büyük olan egosuyla ona söz hakkı vermedi. ABD gibi söz hakkının, soru sorma, bilgi alma, araştırma yapma hakkının kelimenin gerçek anlamında kutsal, evet kutsal, olduğu bir ülkede, ben, böyle bir şeyin değil cereyan etmesinin, hayalinin dahi mümkün olmadığını düşünürdüm. Yetmedi. Trump bu defa da ABD'de sivil haklar bakımından neredeyse 'tarihsel' bir önem ve değer kazanmış, gerçekten de çok emek vermiş, çok çile çekmiş John Lewis için bir türlü vazgeçmediği tweet'lerinden birini attı, 'hep laf eylem yok' dedi. Gene kıyametkoptu. Bırakın beni kim ABD'de böyle bir şeyi tasavvur ederdi?
*** Seçim haritalarına bakınca, ABD'de yoksul, az eğitimli, metropollerde değil kırsalçevrelerde yaşayan kitleler Trump'ı seçti. Neredeyse tıpatıp aynı bir durum Fransa'da yaşanıyor. Koyu radikal sağ aday Fillon seçimleri aynı kitlelerle kazanıp Başkan olacak. O yazarımızın aklına göre bu 'cahil, yoksul bırakılmış' (!) kitleler Trump'ı (8 Obama yılının ardından) seçti ve anlaşılan 'sistem' devam etsin diye o kitleler cahil ve yoksul bırakılacak (!) Başka türlü düşünülürse önemli bir gerçek barındıran ama bu haliyle tam bir safsata ve saçmalık olan bu düşüncenin altında yatan olgu kitle hareketinin sağ siyasetlere yönelmesidir. *** Nasıl oldu derseniz, NY Times'da Matthew Goodwin'in 'Old Labour, New Labour, No Labour' başlıklı bir yazısı yayınlandı. İngiltere'de İşçi Partisi'nin erimesini söz konusu etmiş. Diyor ki, parti gitgide iyi eğitimli, yüksek gelirli, beyaz yakalı, metropolitan, AB'de kalalım diyen kesimin partisi oluyor. Tam tersine 'AB'den çıkalım' diyen yoksul, eğitimsiz, metropolitan dışı kitleler İP'yi terk ediyor, sağ partilere gidiyor. (Bu arada İP lideri Corbyn'in popülaritesi Muhafazakâr Parti Başkanı ve Başbakan May'in 57 puan gerisinde. Kimse Corbyn'e seçim kazanabilir gözüyle bakmıyor. Bu size CHP'yi ve Kılıçdaroğlu'nu hatırlatmıyor mu?...) *** İşte mesele bu. Neden, nasıl, niçin, niye daha önce sol, sosyalist, sosyal demokrat partilerin tabanını oluşturan bu kesim o siyaseti, o ideolojiyi bıraktı ve sağ, radikal sağ,muhafazakâr partilerin tabanına kaydı? Bir soru daha ekleyeyim: bu durum yakın dönemde dünyanın geleceği bakımından ne ifade ediyor? Hemen bu ikinci soruya cevap vereyim ve herhalde 'iyi şeyler değil' diyeyim. Nedeni, diğer soruların da cevabıdır: demokrasi bugün kimse için bir şey ifade etmiyor. Demokrasi bugün o yüksek gelirli, beyaz yakalı, eğitimli çevrelerin meselesi. O da maalesef neredeyse bir 'fantezi' olarak. Maalesef somut bir gerçeklik olarak değil. Kitlelerin ise demokrasiyle bir ilgisi yok. Onlar kırk yıldır yaşadıkları ezilmenin hıncını, acısını, öfkesini şimdi sağ, radikal sağ bir yükselişle çıkarmak istiyor. Bunu icabında bir 'milyareder'i seçerek yapma saçmalığına da düşebiliyor ama gene de yapıyor. Demokrasi bugün bir yönetim yöntemi sadece. Artık varoluşsal bir anlam taşımıyor büyük kitleler nezdinde. Onlar, ulaşmak istediğime ulaşayım da, yönetim ne olursa olsun diyor. Ama her şey bu kadar basit değil. Daha devam edeceğim bu konuya.