Sabah yazarı Okan Müderrisoğlu, Suriye- Türkiye ilişkilerine ilişkin olarak, "Suriye sahasında olup bitenleri kronolojik olarak ele aldığımızda farklı safhaları hatırlamak gerekiyor..." değerlendirmesini yaptıç
Müderrisoğlu yazısında, "Arap Baharı ile ülkede hareketlenme başladığında Ankara'nın takındığı tavır. "Anayasa reformuna ve kapsayıcılığa" odaklandı. Rejim, halkın üzerine tankları sürdüğünde, Türkiye-ABD-S. Arabistan-Katar bir blok olarak meşru Suriye muhalefetinden yana pozisyon aldı. Ne zaman ki ABD, rejimin kimyasal silah kullanımına kayıtsız kalıp Suriye'nin kuzeyini Ruslara açtı, ardından gelen "kitlesel göçle" birlikte Türkiye'deki risk algısı da değişti. Amerikalıların DEAŞ'la mücadele adı altında YPG terör örgütünü silahlandırması, Ankara'yı "askeri önlemler" almaya, terör koridorunu parçalamaya yöneltti. Ama Suriye'nin siyasi ve toprak bütünlüğüne dönük taahhüt hiç eksilmedi!" ifadesini kullandı.
Müderrisoğlu şunları kaydetti:
"Rusya'nın aşırı agresif askeri doktrini bilhassa Halep ve çevresinde masum sivilleri hedef aldığında ise Türkiye gerek göç dalgasını durdurmak gerekse Suriye sorununa kalıcı çözüm bulmak amacı ile Rusya ve İran'la mutabakat tesis etti (Astana). Bu sayede İdlib de bir tür güvenli bölgeye dönüştü. Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı harekâtları yakın güvenlik tehdidini bertaraf ederken, ABD ve Rusya ile YPG/SDG terör unsurlarının Türkiye sınırından 30 km derinliğe çekilmesi hususunda protokoller yapıldı. Her iki ülke de sözlerini yerine getirmedi.
Peki, şimdi ne olacak? Rusya'nın baştan beri teşvik ettiği gibi Suriye rejimi ile istihbarat ve sınırdaki komutan seviyesini aşan içerikli görüşmelere kapı aralanacak. Terörün çıbanbaşı noktaları için (Arap Pınarı, Münbiç, Tel Rıfat) "30 km'de çevir, teröristleri imha et, bölgeyi güvenli hale getir, Suriye ile kontrol et" mekanizması işletilecek. Suriyeli sığınmacıların gönüllü ve güvenli biçimde ülkelerine dönüşü için uygun zaman ve zemin aranacak."
Türkiye - Suriye ilişkilerinde ne olmuştu?Suriye’de protestoların şiddetle bastırılmaya çalışılmasıyla 15 Mart 2011’de başlayan ve hala devam eden, terör örgütlerinden devletlere birçok tarafın dahil olduğu, 2. Dünya Savaşı sonrası dönemin en kanlı çatışmalarından olan Suriye İç Savaşı Şam yönetiminin Batı dünyasıyla bağlantısını kopardı. Şam’ın ülkenin bazı bölümlerinde kontrolü kaybetmesiyle oluşan güç boşluğundan faydalanan IŞİD gibi radikal İslamcı gruplar da savaşın tarafı haline geldi. Türkiye, savaş boyunca Esad’ı devirmeye çalışan muhalif gruplara destek verdi. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı ve Ahmet Davutoğlu’nun Başbakanlığı’nda Türkiye, artan IŞİD saldırıları nedeniyle Şah Fırat Operasyonu’nun düzenleyerek TSK’yı Suriye’ye soktu ve Süleyman Şah’ın naaşını taşıdı. Türkiye, Suriye’nin kuzeydoğusunu terör örgütü olarak tanıdığı SDG’nin kontrol etmesini de bir ulusal güvenlik tehdidi olarak görüyor. ABD’nin IŞİD’le mücadele ve devamında SDG ile YPG’yi desteklemesi, Ankara-Washington hattında bir gerginlik konusu.
Türkiye 2016'dan bu yana Suriye'nin kuzeyine 4 kapsamlı operasyon düzenledi. Bu harekatlar 2016'da Cerablus, El-Bab ve Halep'e yapılan Fırat Kalkanı, 2018'de Afrin ve Halep'e yapılan Zeytin Dalı, 2019'da Rasulayn ve Tel Abyad'a yapılan Barış Pınarı, 2020'de İdlib'e yapılan Bahar Kalkanı harekatları. Cumhurbaşkanı Erdoğan, savaş boyunca Esad karşıtı birçok söylem kullandı, Suriye liderine “katil”, “terörist” dedi, “Muhaliflerin Esad’ı indireceğini” söyledi. Bu dönemde birçok AKP yetkilisi ve iktidara yakın medya kuruluşu Esad’a ‘Esed’ diye hitap etmeye başladı. 2022’de Türk dış politikası İsrail, Mısır ve Ermenistan gibi geçmişte krizler yaşadığı ülkelerle normalleşme sürecine girerken Şam da gündeme geldi. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, 2022’nin Ağustos ayındaki bir konuşmasında Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad ile Ekim 2021’de görüştüğünü kamuoyuna duyurdu. Ankara’dan Şam ile de normalleşme sürecine girilebileceğine dair sinyaller gelmeye başladı. Cumhurbaşkanı, Endonezya’daki G20 liderler zirvesi sonrası yaptığı açıklamada, Esad ile ilgili soruya, “Siyasette ebedi olarak dargınlık, kırgınlık, küslük olmaz. Haziran seçiminden sonra bir sil baştan yapabiliriz” şeklinde konuşmuştu. Erdoğan 23 Kasım’da yaptığı grup toplantısında da, "Esad ile görüşme olabilir, siyasette küslük dargınlık olmaz eninde sonunda adımlarımızı atarız" dedi. Erdoğan ve Esad, son olarak 2011 yılında telefonda görüşmüştü. |