"Sadece 'Esad'ı devirmek' üzerine kurulu Suriye politikamız, sadece 'Kürt'ü dövmek' şeklinde değiştirildi"

 "Sadece 'Esad'ı devirmek' üzerine kurulu Suriye politikamız, sadece 'Kürt'ü dövmek' şeklinde değiştirildi"

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK), Suriye'nin kuzeybatısında bulunan Afrin'e yönelik olarak düzenlediği operasyonun Türkiye'yi bir felakete sürükleyeceğini söyleyen Cumhuriyet yazarı Aslı Aydıntaşbaş, "gelinen noktada tam bir akıl tutulması yaşanıyor" diyerek, Suriye politikasını eleştirdi. Aydıntaşbaş, "adece “Esad’ı devirmek” üzerine kurulu Suriye politikamız, sadece “Kürt’ü dövmek” şeklinde revize edildi. Diyeceğim, şimdi Afrin’i aldın, ezdin, geçtin. Sonra ne olacak? Ne kadar tutacaksın? Halen YPG kontrolündeki 78 bin metrekarenin kalan bölümü ne olacak?" ifadesini kullandı.

Aslı Aydıntaşbaş'ın, "Afrin aforizmaları" başlığıyla (21 Ocak 2018) yayımlanan yazısı şöyle:

Devlete biraz akıl lazım. Yok, şaka falan yapmıyorum. Belki sürekli çay içmekten, sadece erkek erkeğe ortamlarda takılıyor olmaktan ya da ömrünü lojmanlarda, makam odalarında geçirmiş olmaktan kaynaklanıyordur... Ama ciddi bir körlük var. 

Söz ettiğim insan hakları, vicdan, demokrasi gibi konular değil. Onları bu yazıda geçiyorum. 

Söz ettiğim, düpedüz çıkarlar. Türkiye’nin uzun ve kısa vadeli çıkarları... 

Önce şunu hatırlatayım. Ben hiçbir zaman Suriye’deki tüm faturayı Ankara’ya kesenlerden olmadım. ABD’nin, Rusya’nın, Esad rejiminin her türlü günahı işlediği bir ortamda, Suriye’deki bütün arızaları Ankara’ya yüklemeye niyetli değilim. Suriye’de herkes açgözlü davrandı, herkes hata yaptı, Türkiye de... 

Ama gelinen noktada tam bir akıl tutulması yaşanıyor. Afrin meselesinin bizi neden felakete sürükleyeceğini, savaşın neden yol olmadığını kısaca anlatayım: 

Hata 1: Sadece “Esad’ı devirmek” üzerine kurulu Suriye politikamız, sadece “Kürt’ü dövmek” şeklinde revize edildi. Böyle vizyon olmaz kardeşim! Nüfusunun neredeyse beşte biri Kürt olan bir ülkenin, tek rasyonel politikası, kendi coğrafyasındaki Kürtlerin “hamisi” olmaktır. Çözüm sürecinin temel mantığı da buydu. Bu yüzden PYD lideri Salih Müslüm üst üste burada ağırlandı, bu yüzden Kobani’ye peşmerge geçişine izin verildi. Abdullah Öcalan’la İmralı’da yapılan görüşmelerde de uzun uzadıya Suriye konuşuldu. 

Diyeceğim, şimdi Afrin’i aldın, ezdin, geçtin. Sonra ne olacak? Ne kadar tutacaksın? Halen YPG kontrolündeki 78 bin metrekarenin kalan bölümü ne olacak? Kendi ülkendeki Kürtlere verdiğin mesaj, kaybettiğin oy, kopardığın bağlara değecek mi? Afrin’e hâkim olunca bölgedeki Kürt realitesini tersine çevirmiş mi olacaksın, yoksa bütün dünyayı Kürt davasının arkasında durmaya mı iteklemiş olacaksın? 

Hata 2: Rusya’ya tamamen teslim olmak. Tarihte Rus İmparatorluğu’yla 11 savaş yaptık, tümünü kaybettik. Haliyle bugün ilişkilerin iyi olması, iyi. Ama Rusya’ya bu ölçüde tabi olmak, uçak uçurmak için bile Putin’i ikna etmek zorunda kalmak, Türkiye için acıklı bir durum. Bir NATO ülkesiyken, global ekonomiyle bu ölçüde entegreyken, Moskova ilelebet arkanda duracak sanıp tüm dünyaya yaylım ateşi açmak da, ayrı bir saçmalık. 

Hata 3: Amerika’yla didişme. Yahu “denge” diye bir şey vardır. Aşırı sevmek ve aşırı dövmek arasında yok mu bunun oluru? Trump’ın bir oportünist olduğunu, Trump politikalarının asla Ankara’nın hayallerindeki gibi gitmeyeceğini görmek için, kâhin olmaya gerek yoktu. Ankara’nın en büyük hatası, ABD’yle ilişkiyi yönetememek, Suriye konusunda Washington’la işlevsel bir ortaklık kuramamak, Rakka meselesinde ayak sürüyerek Trump yönetimini YPG’ye mecbur etmek oldu. 

En temel tezime dönmek istiyorum. Bölgemizdeki Kürtlerle ilişki biçimi, bu olamaz. Bu devlet, PKK’yle çok kapsamlı bir çözüm süreci götürdü. Derin temaslar oldu. Suriye masaya yatırıldı. Oradan devam etseydik, bugün Gaziantepli işadamları Kobani’de dev tesis yapıyor, Hataylı Afrin’de market kuruyor, Tel Abyad’da Türkiye’den gelen gazeteler okunuyor olacaktı. Türkiye oraların beşeri durumu, yönetim biçimi, hatta ekonomisinde en önemli aktör olacaktı. 

Türkiye, kendi coğrafyasındaki Kürtlerle genişlemiş olacaktı. Şimdi ise kendi coğrafyasındaki Kürtlerle savaşmak durumunda kalıyor. 

Böyle saçma vizyon olur mu? 19’uncu yüzyılda mı yaşıyoruz? Bambaşka bir dünya, taşların yeniden karıldığı bir konjonktür var. Hiç düşünmüyor musunuz geleceğin Türkiye’sine ne kadar zarar verdiğinizi?