Çözüm süreci kapsamında Meclis Başkanlığı’na sunulan, "Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun Tasarısı"nı değerlendiren KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, “Bu yasa müzakere demek değildir, müzakereye geçileceği anlamına gelmeyebilir. Buna dayanarak devlet ve hükümet müzakere yönünde adım atacak mı, atmayacak mı; bu, yasadan sonra belli olacak” dedi.
Bayık, “Yasa çıkarıldıktan sonra derhal müzakereye geçmezlerse, bunu da oyalamaya dönüştürürlerse kesinlikle bugüne kadar sürdürdüğümüz tutumu sürdürmeyeceğiz. Kendi yolumuzda adım atmada tereddüt etmeyeceğiz” diye konuştu.
Cemil Bayık, “Müzakerenin yapılması için bazı şartların yerine getirilmesi gerekiyor. Bu şartlardan biri üçüncü bir tarafın gözlemci olmasıdır. Diğer bir şart da Önder Apo’nun müzakere yürütebileceği koşullara ulaşmasıdır” görüşünü dile getirdi.
“Bunlar olmadan sadece yasanın çıkarılması müzakereye yetmez ve müzakere olacağı anlamına gelmez” diyen Bayık, “Önlerinde tek bir yol var o da müzakere yapmak. Başka yol olduğunu sanıyorlarsa gafleti yaşıyorlar demektir” ifadesini kullandı.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, çözüm süreci kapsamında TBMM Başkanlığı’na sunulan "Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun Tasarısı"nı Özgür Gündem gazetesinden Veysi Sarısözen ve Sedat Yılmaz’a değerlendirdi.
Özgür Gündem’in bugünkü (27 Haziran 2014) nüshasında yayımlanan söyleşi şöyle:
- Oslo’da başlayan ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 2013 Newroz’uyla kamuoyuna açıkladığı Kürt sorununda barışçıl çözüm arayışlarının üzerinden iki yıla yakın süre geçti. Geldiğimiz aşamayı bize özetler misiniz?
Hareketimiz 1993 yılından beri birçok kere tek taraflı ateşkes ilan etti. Niye bu kadar çok ateşkesler ilan ettik? Bizler Kürt sorununu bütün yönleriyle vermiş olduğumuz mücadeleyle ortaya çıkarmıştık. Artık ortaya çıkarılan bu sorunun demokratik siyaset yoluyla çözülmesi gerekiyordu. Bu aşamadan sonra Türkiye’yi ateşkese ve sorunu konuşmaya çekmeye çalıştık. Bütün çabalarımıza rağmen devlet ateşkes çabalarımıza olumlu yanıt vermedi. Bunu zayıflığa yorumladı ve bundan yararlanarak tasfiyeyi geliştirmeye çalıştı. Ateşkesler de sonuç vermedi. Oslo süreci ise diyalog süreciydi. Karşılıklı olarak konuşulması gereken hususlar konuşuldu, birbirini anlamalar yeterince gelişti. Artık diyalogla yapılacak bir şey kalmamıştı. Onun için Önder Apo 2013 Newroz’unda yeni bir tarihi süreci başlattı. Amaç diyalog sürecini geçip müzakere sürecini başlatmaktı.
Ve biz elimizdeki esirleri bıraktık; ateşkes ilan ettik; gerilla güçlerini Güney Kürdistan’a çekmeye başladık. Müzakere zeminini hazırladık. Ama devlet müzakere için adım atmadı. Neden atmadı, çünkü dışarıda Önder Apo’nun elini güçlendirecek, devleti ve hükümeti müzakereye zorlayacak adımlar fazla geliştirilemedi. Devletin ve hükümetinin adım atması gerekiyordu ama atmadı. Çünkü hedefinde Kürt sorununu siyaset yoluyla çözme yaklaşımı, amacı yoktu. Süreç içerisinde sürecin üzerinden kontrol kurma, içeriğini boşaltma, anlamsız kılma ve bu tarzda mümkünse ateşkesten de yararlanarak kendi konumunu güçlendirme, hareketi tasfiye etmeyi amaçladı. Askeri yolla sonuç alamayacağını gören devlet ve hükümet siyaset yoluyla PKK’yi tasfiye etmeye çalıştı. Biz ateşkesi bütün kurallarıyla uygularken, onlar sadece büyük operasyonları durdurdu. Bir yandan da yeni karakollar, askeri yollar ve barajlar yapmaya başladı. Köy korucularının sayılarını artırdı. Sınırlara duvar ve hendekler yaptı. Önderliğin koşullarında her hangi bir değişikliğe gitmedi. Türkiye’deki demokratik güçlere karşı en ufak bir değişikliğe gitmedi. Özetle eski tutumunu sürdürmeye devam etti.
Ateşkesi ilan etmemizden ve gerilla güçlerimizi yurt dışına çekmemizden yararlanarak kuzeydeki savaşı Rojava’ya taşırdı. Biz bütün kurallara uyarken onlar hiçbir kurala uymayarak kendi bildiklerini ısrarla yürüttüler. Defalarca uyarmaya çalıştık. Halkımıza, hareketimize ve önderliğimize yönelik geliştirilen politikaları değiştirmezlerse buna son vermezlerse bizim yeni tedbirler alacağımızı söyledik. Ve nitekim bu eleştirilerimiz ve uyarılarımız dikkate alınmadı ve gerillanın geri çekilmesini durdurduk. Tek taraflı yürütülen çabalar artık son sınırına gelmiştir. Bu ayın sonundan öte yapabileceğimiz herhangi bir şey yok. Müzakerenin zeminini yaratacak yasayı parlamento tatile çıkmadan çıkarmalılar. Eğer bu yasa çıkarsa müzakere zemininin oluşması için yasal bir zemin yaratır ve olumlu bir adım olur. Bu müzakere değildir, müzakereye geçip geçilmeyeceği anlamına gelmeyebilir. Buna dayanarak devlet ve hükümet müzakere yönünde adım atacak mı, atmayacak mı bu yasadan sonra belli olacak. Yasa çıkarıldıktan sonra derhal müzakereye geçmezlerse, bunu da bir zaman kazanma ve oyalamaya dönüştürürlerse biz kesinlikle bugüne kadar sürdürdüğümüz tutumu sürdürmeyeceğiz. Onlar kendi tutumlarında ısrar edebilirler. Ama biz kendi tutumumuzu belirleyeceğiz ve yolumuzda yürüyeceğiz. Bölgedeki gelişmeler de bunu zorunlu kılıyor. Daha fazla oyalamak kesinlikle bizim açımızdan kabul edilemez. Her geçen gün hem Kürt halkına hem de Türkiye halkının tümüne zarar veriyor. Halkımıza ve Türkiye’deki halklara karşı tarihi sorumluluklarımız var ve bunu yerine getirmeliyiz. Tarihi sorumluluklarımızla AKP’nin iktidar oyunlarına bu sorumluluğumuzu kurban edemeyiz ve bunun anlaşılması gerekiyor. Bugüne kadar tarihe ve halklara duyduğumuz sorumluluktan dolayı tahammül ettik. Bu son noktadır ve bundan öte yoktur.
- Bazı çevrelerin iddiası o ki, Kürt hareketi, Öcalan AKP ile gizli bir anlaşma yapıyor. ‘Demokratik özerklik karşılığında Erdoğan diktatörlüğüne evet diyor.’ Bu ithamlara ne diyorsunuz?
Bu tip değerlendirmelerin olduğunu biliyoruz. Hatta değerlendirmeleri de aşan ithamlar geliştirildiğini de biliyoruz. Bunlar gerçekten haksız değerlendirmeler ve ithamlardır. Türkiye’de bu hükümete ve devlete karşı yıllardır en zor şartlarda mücadele eden bir hareketiz. Bunun çok iyi bilinmesi gerekiyor. Biz Kürt sorununun çözümünün Türkiye’nin demokratikleşmesinden geçtiğini başından beri savunan bir hareketiz. Kürt sorunu çözülmeden Türkiye demokratikleşemez. Dikkat edilirse yeni bir anayasa oluşturulmak istenildi ama oluşturulamadı. Neden? Kürt sorununa gelip dayandığında yeni anayasa oluşamıyor. Çünkü hala zihniyet Kürt halkını bir halk olarak kabul etmeyen ve halen de bu halkı yok etmeyi amaçlayan bir zihniyettir. PKK’nin yürüttüğü mücadele üzerinden AKP iktidara getirildi. Hem iç sermaye hem uluslararası kapitalist modernist güçler PKK’yi bu iktidarla engellemek istediler. PKK belki bunu yeterince kamuoyuna açıklayamadı. Demokratik güçler yeterince kavrayamadı ve sahiplenemediler. Bundan dolayı AKP, yandaşları ve Gülen Cemaati vb. Türkiye’deki vesayeti kendilerinin kırdığını söyleyebiliyorlar. Bu kadar mücadele vereceksin, bedel vereceksin bunun sonuçlarına başkaları gelip sahip olacak elbette bunun nedenini kendimizde aramamız gerekiyor. Türkiye’deki solun ve demokratik güçlerin kendilerinde aramaları gerekiyor. Eğer bu hükümet Kürt sorunu konusunda adım atmazsa demokratikleşme olmayacak ve faşizm gelişecektir ve gelişiyor. Kürt özgürlük mücadelesi salt Kürt halkı için değil Türkiye ve Ortadoğu halkları ile tarih karşısındaki sorumluluğunu yerine getirecektir.
- Hareketiniz geçen hafta son günlerin belirleyici olduğunu açıklamıştı. Hükümet istediğiniz düzenlemeyi yapmazsa ne olacak?
Artık haftalar kalmadı, günler kaldı. Türkiye parlamentosu bu ay sonu tatile girecek. Yasal zemini oluşturacak yasanın parlamento tatile girmeden çıkarılması gerekiyor. Eğer çıkmazsa kesinlikle süreç bitmiştir. Kendi amacımız ve yolumuzda adım atmada tereddüt etmeyeceğiz. Tabii ki çıkan yasaya da bakacağız. O yasa gerçekten ne kadar müzakere zeminine cevap oluyor. Ne kadar bizim istemlerimize cevap oluyor, bakacağız. Eğer karşılıyorsa olumlu bir adım olarak değerlendireceğiz. Yok ertelenerek müzakere yapılacağı söylenirse bunu da kabul etmeyiz. Oyalamayla bizim kaybedecek zamanımız yoktur. Gelişmeler çok hızlıdır. Ortadoğu’daki gelişmeleri karşılayacak adımların atılması bizden isteniyor. Bizim sorumluluklarımız var ve bu sorumluluklarımıza ihanet edemeyiz. Hükümet ve devlet sadece yasal zemini oluşturacak ortamı oluşturmaz ve zamana yayarak zaman kazanmak isterse ve bununla Cumhurbaşkanlığını kazanmayı hedeflerse biz bunu kabul etmeyeceğiz. Gelinen aşamada artık siyaseten PKK’nin tasfiye edilemeyeceği görüldü. Kendisi siyasetten çok daraldı ve oldukça zor durumda. PKK hem Kürdistan’da hem de Ortadoğu’da siyaseten aktör ve kurucu öğe haline geldi. Artık PKK’siz siyaset Ortadoğu’da yapılamıyor. Koşulların PKK’nin lehine geliştiğini ve PKK’nin konumunun her yönlü geliştiğini görüyorlar. Önlerinde tek bir yol var o da müzakere yapmaktır. Kürt sorununu demokratik siyaset yoluyla çözmenin dışında herhangi bir yol yoktur. Yol olduklarını sanıyorlarsa büyük bir gafleti yaşıyorlar. Ya Türkiye’nin demokratikleşmesini kabul edecek ve demokratik güçlerle ortak bir program çerçevesinde ortaklaşacak ve bu Türkiye’yi yaşanan kriz durumundan çıkaracak ya da eski siyasetini devam ettirecek. Bu da savaştır. Savaşın da Türkiye’yi nereye götüreceğini hiç kimse kestiremez.
- Size göre hangi adım atılırsa hükümetin müzakere sürecine geçeceğini gösterecek?
Çıkarılacak yasa müzakerenin yapılması demek olmuyor. Müzakerenin yapılması için bazı şartların yerine getirilmesi gerekiyor. Diğer bir şart ise üçüncü bir tarafın gözlemci olması gerekiyor. Gözlemci taraf olmazsa kimin sorunun çözülmesinde çaba gösterdiği- göstermediği ve sabote ettiği bilinemez. Son Lice ve etrafında gelişen olaylar oldu. Bu gelişen olaylarda devletin ve hükümetin yaptığı açıklamalar neyi gösteriyor ve yine onları destekleyen basın neyi ifade ediyor. Güya PKK olumlu gelişen barış sürecini ortadan kaldırmaya çalışıyor. Böyle açıklamalar yaptılar. Oysa ki devlet ve hükümet Lice’nin gelişmesine neden oldu. Karakollar savaş üsleridir. Öyle her hangi basit bir karakol değildir. En stratejik yerlerde yapıyorlar, bunlar savaş hazırlıklarıdır. Yollar yapılıyor. Bu yollar halkın ihtiyaçlarını karşılayacak yollar değil. Halkın tepkisi buna yöneliktir. O serhildanlar haklı ve doğruydu. Halktan üç insanımız şehit oldu. Halen de hastanelerde yaralılar var. İşte eğer bir izleyici komite olsa ve üçüncü bir taraf olursa o zaman Lice’de yapılanların doğruluğu ortaya çıkar. Orada kimin süreci baltaladığı ortaya çıkardı. Bu da gösteriyor ki kesinlikle bir gözlemci heyetinin olması şart. Bu olmadan müzakere olamaz. Yine müzakerenin olabilmesi için diğer bir şart da Önder Apo’nun içinde bulunduğu şartların değiştirilmesi gerekiyor. Önder Apo başmüzakerecidir. Sorunun çözülmesi için tek taraflı ve büyük bir fedakarlıkla, kendisini de tehlikeye atarak geliştirmiş ve günümüze kadar getirmiştir. Şimdi ağır mahkumiyet koşullarında müzakere sürecini yürütme şansı yoktur. Sadece BDP heyetinden üç kişinin gidip gelmesiyle müzakere sürecinin yürütülmesi mümkün değildir. Önder Apo’nun koşullarının düzeltilmesi gerekiyor. Bu süreci yürütebilmesi için de özgür olması gerekiyor. Devlet ve hükümet Kürt sorununu demokratik siyaset yoluyla çözmek istiyorsa ve bunda samimiyse o zaman önderliğimizin müzakere yürütebileceği koşullara ulaşması gerekiyor. Birçok çevreyle görüşmesi gerekiyor. Kürtler, Türkler, diğer halklardan, yazarlardan, basından, siyasetle uğraşan birçok kesimle görüşerek tartışarak çözümünü nasıl geliştirmek istediğini ve nasıl bir Türkiye istediğini anlatması gerekiyor. Onların eleştiri ve önerilerini alması gerekiyor. Bunlar olmadan sadece yasanın çıkarılması müzakereye yetmez ve müzakere olacağı anlamına da gelmez. Kaldı ki yasanın nasıl çıkacağını da bilmiyoruz.