İstanbul'da bir devlet hastanesinde hasta yakınlarının hamile bir hemşireyi darp etmesi ve hafta sonu iki doktorun rehin alınması gibi olayların ardından sağlık çalışanlarına şiddet konusu yeniden gündeme geldi. Sağlıkçılar şiddeti önlemeye yönelik ayrı bir yasa isterken, hukukçular uygulamadaki eksikliklere dikkat çekiyor.
Başakşehir Çam ve Sakura Devlet Hastanesi'nde dün hamile hemşire Gülhan D. hasta yakınlarının saldırısına uğrarken, dört saldırgan ifadelerinin ardından serbest bırakıldı. Ancak kamuoyunda tepkilerin artması üzerine saldırganlardan ikisi bugün tutuklandı.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, "Üzüntümüzü telafi etmese de bu gelişmeyi camiamız ve kamu vicdanı adına memnuniyetle karşılıyoruz. Beklentimiz, sağlık çalışanlarına yönelik bütün suçların yıldırıcı ve hukukun gücünü tam olarak gösteren cezalarla cezalandırılması” dedi.
Peki sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olayları neden önlenemiyor? Mevzuat mı yetersiz? Cezalar mı caydırıcı değil? Uygulamada mı eksiklikler var?
Konunun taraflarına göre sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının tek bir sebebi yok ve pek çok etken söz konusu.
DW Türkçe’ye konuşan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Genel Sekreteri Vedat Bulut, şiddetin temelinde 15 yıldır uygulanan sağlıkta dönüşüm ve bununla birlikte ortaya çıkan artan iş yükünün yattığını söylüyor.
"Sağlıkta dönüşüm programı 15 yıl içinde sağlık alanını çalışılamaz hale getirdi ve sağlık emekçileri iş yoğunluğu açısından bir tükenmişlik içerisinde. Bir ‘kışkırtılmış tüketici' anlayışı var insanlarda. Ama halbuki sağlık hizmeti alınır, satılır bir mal olarak görülmemelidir ve hastalar da müşteri olarak görülmemelidir.”
Pandemi döneminin başında sağlıkçıların balkonlarda alkışlandığı sırada, yani 2020 yılının Nisan ayında TBMM’de 3359 sayılı yasaya yapılan ekle sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele karşı görevleri sebebiyle işlenen suçlarda cezalar yarı oranında artırılmış, hapis cezalarının ertelenmemesi hükme de getirilmişti.
Muhalefet partileri ve meslek kuruluşları bu düzenlemeleri genel olarak olumlu karşılamış ancak yeterli olmadığını da vurgulamıştı. Düzenlemenin kabulünün ardından geçen zamanda ise şiddet olayları bitmedi.
TTB şimdi sağlıkta şiddet için ayrı bir yasa ve daha caydırıcı cezalar istiyor. Bulut, bu olayların polisiye önlemlerle ya da güvenlik tedbirleriyle çözülebilecek bir konu olmadığını belirterek, sözlerini şöyle sürdürüyor:
"Yeni bir yasanın çıkması ve kısa bir tutukluluk süresi ile caydırıcı cezaların olması lazım. Kıyaslama açısından anlatayım; geçen gün bir savcımızın aracına bir saldırı oldu. Sanık bir arabaya saldırı nedeniyle 25 yılla yargılanıyor. Ama bir sağlık çalışanına saldırdığınızda 2,5 yılla yargılanıyorsunuz. Aradaki farkı anlamanız açısından bunu söylüyorum.”
Öz Sağlık-İş Sendikasının 2020’de yaptığı araştırmaya göre sağlık çalışanlarının yüzde 67'si görevi esnasında en az bir kez şiddete maruz kaldığını söylüyor.
Bu arada TTB, artan şiddet olaylarının ardından bugün Adalet Bakanlığı ile Hakimler ve Savcılar Kurulu’na (HSK) birer yazı yazarak, sağlıkçılara şiddet olaylarını önlemeye yönelik düzenlemelerin ceza mevzuatında değil, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nda yer verilmesinin yanlış olduğunu vurguladı.
Peki sahada durum nasıl? Sağlıkta şiddet dosyalarına bakan hukukçulara göre aslında mevzuat çok yetersiz değil ama uygulamada eksiklikler ve yanlışlıklar var.
Sağlık çalışanlarının şiddet olaylarına bakan Avukat Hazal Aktepe, yasaların ve hukuk kurallarının mevcut haliyle bile uygulansa bir ölçüde caydırıcılık sağlanabileceğine dikkat çekerek, şöyle konuşuyor:
"Biz sahada mevcut hükümlerin bile gereğince uygulanmadığını görüyoruz. Mesela yasa bize ‘sağlıkta şiddet olduğunda bu bir tutuklama nedeni sayılır' diyor. Ama dün gördüğümüz gibi genelde serbest bırakmalar oluyor. Tutuklamanın çok nadir başvurulan bir tedbir olduğunu görüyoruz, ki tutuklama zaten öyle de olmalı. Ama neticede yasada bu söylenmesine rağmen uygulamada tutuklamaya hiç başvurulmaması caydırıcılığı etkiliyor.”
Bu arada araştırmalara göre şiddet gören sağlık çalışanlarının yüzde 84'ü sürekli endişe, korku ve tetikte olma durumu içinde yaşıyor. Hastaneler yeterli güvenlik önlemleri alamazken, kolluk kuvvetlerinin yanlış uygulamaları da şiddete uğrayan sağlıkçıların korkularını körükleyebiliyor.
Aktepe, kolluğun kötü uygulamaları örneği olarak ifade alınması olaylarını gösteriyor. 3359 sayılı kanuna eklenen maddede ‘sağlık çalışanına şiddet olayı yaşandığında sağlık çalışanının ifadesi bulunduğu sağlık kuruluşunda alınabilir’ hükmü bulunmasına rağmen, bunun çoğu zaman uygulanmadığını belirtiyor. Şiddete uğrayan kişinin karakola gelmesinin beklendiğini ama karakola geldiğinde orada kendisine şiddet uygulayan kişilerle yeniden karşı karşıya geldiğini söyleyen Aktepe, çoğu sağlıkçının bu karşılaşmayı yaşamamak için şikayetçi olmak istemediğini belirtiyor.
Kolluğun sağlıkçıları tedirgin eden bir başka uygulaması da ifadeye ikamet adreslerinin yazılması olabiliyor. Aktepe’nin verdiği bilgiye göre, Adalet Bakanlığı’na yapılan başvuru ile bu düzenleme değiştirildi ve ifadeye sağlıkçıyı korumak için ikamet değil iş adresi yazılabiliyor. Ancak kolluğun bunu çoğu zaman uygulamadığı belirtiliyor.
Sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin artması ve kötü çalışma şartları, son dönemde çok sayıda sağlık çalışanının yurt dışına gitmesine neden oluyor. 2021 yılında toplam 1405 hekim yurtdışına çıkmak için başvurdu.
Gülsen Solaker
© Deutsche Welle Türkçe