Şahin: 'Bombaları bırakın' derse düşünürüz

Şahin: 'Bombaları bırakın' derse düşünürüz
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın, diğer mahkûmlarla görüşme hakkı bulunmadığını açıkladı. Şahin, "İmralı’ya mahkûm sevk edilecek mi belli değil. Edilse bile ancak iyi hali olursa, sohbet edebilir" dedi. Şahin bunun da 10 kişiyle, 10 saati geçemeyeceğini belirtti, "Ama ’Bırakın kavgayı, bombaları’ der, görüş değiştirirse belki savcılar bu yeni durum karşısında yeni bir değerlendirme yapar" dedi. Şahin, şu açıklamaları yaptı: İmralı’da 1000 güvenlik görevlisi Abdullah Öcalan, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükümlüsü. Yasa bu hükümlülerin infazının tek kişilik odalarda yapılmasını emreder. Buralar için yüksek güvenlik istenir. Şu anda İmralı’da bin güvenlik görevlisi var. Barakalarda kalıyorlar. Bunlar için uygun bir yer yapılması planlanmış. İleride gerekir diye projeye, birkaç hükümlüyü de barındıracak şekilde mini bir infaz kurumu eklenmiş. Ben de, yapın, dedim. Buraya hükümlü gider mi gitmez mi, henüz karar vermedik. Hükümlü nakledilse bile zaten yasa gereği yanına bir kişi verilemez. Çünkü bunlar cezalarını tek kişilik odalarda çekerler. 2 kez disiplin cezası almış Yasa, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalı hükümlülerin o ünitede kalan diğer hükümlülerle irtibatının sağlanabileceğini söylüyor. Eğer iyi halleri söz konusuysa 10 kişiye kadar çıkabiliyor bu irtibat, sohbet hali. Bu da haftada 10 saati geçemez. Öcalan’a, yaptıkları nedeniyle bugüne kadar iki kez disiplin cezası verilmiş. Ama durumunu düzeltir, ’bu işleri bırakın, bomba ile kavga ile olmaz’ derse, görüş değiştirirse belki savcılar bu yeni durum karşısında yeni bir değerlendirme yapar. Yoksa şu an başka hükümlülerle sohbet hakkı görünmüyor. İşkence yok, üst araması var 9 yıldır orada. Yasa gereği cezaevlerinde belli aralıklarla tutukluların kaldığı yerler aranır. Son aramada kötü muamele, işkence iddiası var. Müfettişler işkence tespit edemedi. Ben de baktırdım. Karşılıklı bazı sözlü atışmalar olmuş. Üst arama yapılması istenmiş. ’Benim üstümde ne var ki arıyorsunuz’ demiş. Onlar da arayacağız, demişler. Sonuçta üst aramasını yapmışlar. Bu yanıyla öncekilerden farklı bir arama olduğu için dışarı böyle yansıtılmış. DHKP-C’lilere üzüldüm Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almış hükümlülerle görüştüm, geçtiğimiz günlerde. Çok etkilendim. Önce bir cezaevinde 2 DHKP-C hükümlüsü ile görüştüm. Çok üzüldüm. O çocukları orada görmek ne kötü. Pırıl pırıl, cıva gibi çocuklar. Zeki, vatan için çok şey yapabilecek donanımda. Böylesi çocukların orada olması çok üzüntü verici. Keşke orada olmasalar, diye düşündüm. Onlar da sohbet hakkından yakındılar. Sorunlarını anlattılar. 15 Şubat 1999’dan beri İmralı’da Öcalan Kenya’da yakalandıktan sonra 15 Şubat 1999’da özel bir jetle Türkiye’ye getirilmişti. Bandırma Havalimanı’na inen jetten geniş güvenlik önlemi altında firkateynle, İmralı Adası’na götürülmüştü. Öcalan, o tarihten bu yana İmralı Cezaevi’nde bulunuyor. Öcalan’ın koşulları ise şöyle: "Her gün pratisyen doktor kontrolünden geçiyor. 15 günde bir kardiyolog, psikolog ve dahiliye uzmanından oluşan heyet muayene ediyor. Her akşam saat 22.00’de yatıp, sabah saat 06.30’da kalkıyor. Sabah ve öğleden sonra, günde 2 kez toplam bir saat spor yapıyor. Her gün düzenli olarak gazete ve kitap okuyor. Radyo dinleyebiliyor. Cezasını 25 metrekarelik koğuşunda çekiyor." Kafama paket yağdı Başka bir cezaevinde 2 PKK’lı ile görüştüm. Bahçede oturuyoruz. Birden gökten paketler yağmaya başladı. Neredeyse kafama düşeceklerdi. Uyardılar, ’Şu tarafta oturun’ dediler. Nedir bunlar, diye sordum. Mahkûmlar böyle haberleşiyormuş. Paketleyip üzerine adresini yazıp fırlatıyorlar. İçinde mektuplar varmış. Açıp da bakmadılar. Eğer düştüğü yer orası değilse, ki her paketin üzerinde hangi alana atılacağı yazılı. Diğer adrese fırlatılıyor. Cezaevi idaresi de bunlara ses çıkarmıyormuş. Bu hükümlülerle isme göre görüşmedim, ’Şuraya girelim’ dedim, kim varsa görüştüm. Su bidonlarıyla halter yapmıştı Adına hatırlayamadım, ama gemisinde eroin yakalanan bir ünlü hükümlü (Nejat Daş) vardı. Geçerken onu da gördüm. Su bidonlarına su doldurmuş, bir tahtanın ucuna da bunları bağlamış, halter haline getirmiş; spor yapıyor. Doğrusu çok da güzel yapmış. Olamaz, falan dediler. Ben de, ’Ya ne güzel spor yapıyor, başka ne yapacak ki, bırakın’ dedim.