Fundanur Öztürk BBC Türkçe
İlk önce Ankara Mamak Belediyesi, ardından Konya Büyükşehir Belediyesi’ne ait hayvan bakımevlerindeki çalışanların hayvanlara yönelik kötü muamele görüntülerinin sosyal medyaya yansımasının ardından Türkiye’de sokak hayvanlarının akıbeti yeniden tartışılmaya başlandı.
Hayvan bakımevi ya da bilinen adıyla “barınak” dendiğinde aklınıza ne geliyor?
Kamuoyunda yaygın bilinenin aksine hayvan bakımevleri, sokak hayvanlarının belirsiz süreliğine -belki de yaşamları boyu- sokaklardan uzak tutulmaları amacıyla bakıldığı yerler değil.
2004 yılında yürürlüğe giren 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’na göre, hayvan bakımevleri sokak hayvanlarının “yuvası” değil; bu merkezlerin görevi hayvanları kısırlaştırmak, aşılamak ve rehabilite etmekten ibaret.
Dolayısıyla sokak hayvanlarının yaşam alanı aslında kanunda da “sokaklar” olarak tarif ediliyor.
BBC Türkçe’ye konuşan uzmanlara göre sokak hayvanları ve insanların uyumlu bir şekilde yaşayabilmesinin yolu sokaklardaki hayvanları ‘barınaklara’ göndermekten değil, etkili bir kısırlaştırma politikasından geçiyor.
Sokaktaki Patili Canları Yaşatma Derneği (PADER) Yönetim Kurulu Başkanı Alper Karmış'a göre, kısırlaştırma ile 3 ila 5 yıl arasında sahipsiz sokak köpeği nüfusunun yüzde 80’ini kontrol altına almak mümkün.
Belediyelerin sokak hayvanlarını toplama yetkisi olup olmadığı sıkça tartışılsa da kanunun ilgili maddesi oldukça açık bir hükümde bulunuyor:
“Müşahede yerlerinde kısırlaştırılan, aşılanan ve rehabilite edilen hayvanların kaydedildikten sonra öncelikle alındıkları ortama bırakılmaları esastır.”
Ankara Barosu Hayvan Hakları Merkezi Başkan Yardımcısı Avukat Didem Doğu, sokak hayvanlarının bakımevlerinde kalış sürelerinin tedavi süresi aşamayacağını söylüyor:
“Bakımevleri hayvanları sokaktan alıp sonsuza kadar tutabilecekleri yerler değil ancak uygulamada iş bu noktaya vardı. Yani belediyelerin kanunda belirtilen istisnai haller dışında sokaktaki bir köpeği gelip sokaktan toplayın dendi diyerek alıp götürme gibi bir yetkisi yok.”
“Belediyeler ancak hayvan hastaysa gelip almak, iyileştirmek ve sonrasında hayvanı aldığı yere geri bırakmak zorunda. Aksi bütün işlemler hukuka tamamen aykırıdır.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuyla ilgili yaptığı açıklamalarında tekraren aynı düşünceyi vurguluyor: “Sokak hayvanlarının yeri sokaklar değil, barınaklardır.”
Hukukçular ve hayvan hakları savunucuları ise bu tarifin mevcut kanuna aykırı olmasının yanı sıra çözümden de uzak olduğunu değerlendiriyor.
Erdoğan en son 17 Kasım’da, Bitlis’te kuduz sebebiyle hayatını kaybeden 12 yaşındaki Mustafa Erçetin’in ailesine başsağlığı dileyerek, “Sahipsiz hayvanların yeri sokaklar değil, barınaklardır. Gerekli talimatları verdim, bu işi boş bırakmamalıyız” dedi.
Aynı açıklamasında, sadece birkaç gün sonra çeşitli ihmallerle gündeme gelecek Konya hayvan bakımevini “ideal bir örnek” olarak göstermişti:
“Bu konuda öncelikli olarak belediyeler, barınaklar inşa ederek sahipsiz, başıboş sokak hayvanlarını toplamalı. Mesela bizim Konya Büyükşehir Belediyemizin gerçekten çok örnek bir çalışması var.”
“Yani hem teşhis hem tedavi ve ondan sonra da hayvanları garipsemeyecekleri alanlara salıverme gibi bir çalışmayı şu anda Beykoz Belediyemiz de Konya Büyükşehir Belediyemiz de yapıyor.”
Hayvan hakları savunucuları ve hukukçular, Cumhurbaşkanı’nın sokak köpeklerinin toplamasına yönelik bu açıklamalarının hayvanlara yönelik hak ihlallerini artırdığını değerlendiriyor.
20 Kasım’da ortak bir açıklama yayımlayan barolar, Erdoğan’ın bu talimatının yasaya aykırı olduğunu vurguladı ve köpek sayısının artmasındaki sorumluluğun kısırlaştırma yapmayan yönetimlerde olduğunu kaydetti.
Ancak sadece birkaç gün sonra, Ankara Mamak Belediyesi’nin sokaklarda usulsüz köpek toplama yaptığına dair paylaşımlar başladı.
Avukat Doğu, “Cumhurbaşkanı’nın ifadeleri üzerine muhtemelen sokaktaki köpekleri toplamanın tamamen yasal zeminde olduğu düşünüldü ve belediyeler hukuka aykırı bir şekilde usulsüz toplama yapmaya başladı” diyor.
Mamak Belediyesi çalışanlarına müdahale eden Ankara Barosu Hayvan Hakları Merkezi Başkanı Av. Tuğba Gürsoy ve Av. Güven Rıza Taştekin’in çalışanlar tarafından darp edildiği belirtildi.
Ayrıca akşam saatleri itibari ile Mamak Belediye görevlileri tarafından gönüllülere taşlı saldırılar gerçekleştiği ve gönüllülerin yaraladığı ifade edildi.
Avukat Doğu, o gün Mamak’ta toplanan köpeklerin çoğunun küpeli olduğunu ve “şiddet uygulanarak” toplandıklarını belirtiyor:
“İnanılmaz bir hızla, barınak aracıyla ara sokaklara girerek buldukları köpeği tutup atarak, tamamen hukuka aykırı bir şekilde toplamaya başladılar. Bu köpeklerin çoğu da küpeliydi. Halbuki, küpeliyse alamazsın. Küpeliyse sen daha önce kısırlaştırdın, rehabilite ettin ve ilgili bölgeye bıraktın demektir.”
Mamak Belediyesi Veterinerlik Hizmetleri Müdürü Kevser Güney ise basın açıklamasında usulsüz toplama yapılmadığını savunarak, haklarında “algı çalışması yapıldığını” belirtti:
"Sosyal medyada bir haftayı aşkındır konuyla alakası olmayan başlıklar atılıyor, halk galeyana getiriliyor. Beni, personelimi, kurumumuzu ve belediye başkanımızı hedef haline getiren algı çalışması başlatıldı. Bu algı, olay ile hiçbir şekilde bağdaşmamaktadır.”
Son kullanma tarihi geçmiş ilaçlar, müşahade alanlarında ölü fareler…
Henüz Mamak’ta yaşananlar netliğe kavuşmamışken, sosyal medyaya Konya hayvan bakımevindeki bir çalışanın bir köpeğin kafasına kürekle vurduğu görüntüler düştü.
Bu görüntülerle ilgili başlatılan soruşturmada gözaltına alınan iki kişi çıkarıldıkları Sulh Ceza Hakimliği'nce 'bir ev hayvanına veya evcil hayvana işkence etme' suçundan tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Baro temsilcileri ve yerel hayvan koruma görevlilerinin bakımevinde yaptığı incelemelere göre şu tespitler sıralandı ve bu raporun suç duyurusu ile savcılığa iletildiği belirtildi:
Son kullanma tarihi geçmiş çok sayıda ilacın bulunduğu, müşahade alanlarının güneş almayan yere konumlandırıldığı ve bazılarında ölü farelerin yer aldığı,
Hasta ve sağlıklı hayvanların bir arada tutulduğu, Sahiplendirilmeye uygun köpeklerin sahiplendirilmediği, kısırlaştırılmış küpeli hayvanların kanuna aykırı olarak hapsedildiği,
Doğal yaşam alanı olarak ayrılan yerlerde tutulan köpeklerin çok ciddi deri hastalıklarının bulunduğu, hayvanların oldukça zayıf ve bakımsız olduğu,
Köpeklerin yaşadıkları ve tedavi gördükleri alanlardaki zeminin uygun olmadığı bu sebeple de idrar ve dışkı birikintileri oluştuğu, hijyenik bir ortam sağlanmadığı
Tehlikeli olarak adlandırılan ırkların 3-4 metrekarelik yerlerde güneş görmeyecek şekilde, yanları ve üstü kapalı alanlarda bakıldığı, hususları raporlanmıştır.
Konya Doğa Koruma ve Milli Parklar Şube Müdürlüğü ise Genel Müdürü başkanlığında bir heyetle bakımevine resmi kontrol ve denetim yapıldığını ve tüm hayvanların sağlık durumlarının iyi olduğunu açıkladı.
Avukat Doğu, hayvan bakımevlerinin durumunun çok uzun zamandır benzer olduğunu ve bu hak ihlallerinin ancak “tespit edilebildikçe” ortaya çıktığını, etkili bir denetim mekanizmasının işlemediğini değerlendiriyor:
“Bizim gezdiğimiz bazı barınaklarda damar yolu açılmasına dahi ekipman yok. Kısırlaştırmayı sadece yetkili veteriner hekimin yapması gerekirken, kısırlaştırma işlemini herhangi bir personelin dahi yapabildiği görülüyor. Barınaklardaki ihmaller çok büyük.”
Sokaktaki Patili Canları Yaşatma Derneği (PADER) Yönetim Kurulu Başkanı Alper Karmış, “Konya barınağında 4 bin civarında köpek olduğu söyleniyor. Nüfusun bu kadar çok olmasının sebebi de tutmak ve bırakmamak” diyor.
Karmış, Konya barınağında kanuna aykırı şekilde işletilen ve mühürlenmesi gereken alanlar olduğunu söyleyerek, “Barınağın haricinde, doğal yaşam alanı adı altında 3-4 tane büyük, etrafı çevrilmiş alan var. Bunların içerisinde 500-800 köpek var, bu köpekler düzenli olarak birbirini parçalıyor” diyor:
“Konya Büyükşehir Belediyesi köpek başına 300 TL ödeme yaparak, köylere köpek sahiplendiriyor. Köylü bu parayı alabilmek için köpek sahipleniyor. Bu köylüler, bu köpekleri korkunç koşullarda tutuyor. 1 metrelik zincirlere bağlı tutuluyorlar ve sadece ekmekle besleniyorlar.”
Uzmanlara göre sokak hayvanlarını barınaklarda tutmak kadar, ilk alındığı bölgeden bir başka yere bırakmak da sorun teşkil ediyor.
Doğu’ya göre, alıştığı bölgeden alınıp bir başka bölgeye bırakılan bir köpek orayı yabancılıyor, yemek ve su bulmakta zorlandıkça agresifleşiyor:
“Köpeğin alıştığı ve kendine belirlediği bir bölgesi var. Şikâyet üzerine alınıp başka bir yere bırakıldığında o hayvan yüzde yüz agresifleşiyor. Öncelikle popülasyonu kontrol altına almak gerekiyor, o da kısırlaştırmayla oluyor.”
“Bunun çözümü kısırlaştırmak, rehabilite etmek, aşılamak ve aşıladıktan sonra oradaki hayvanı olabildiğince toplum içinde yaşamasını sağlamak. Onları dağ başına atalım ve kendi kendilerine beslensinler diyemeyiz; bu gerçekçi beklenti değil, bu onları ölüme terk etmek.”
Bu sebeple ilk yapılması gereken şey, etkili bir kısırlaştırma politikası olarak görülüyor.
Karmış, “Hayvanları beslemenin günü kurtardığını ama kısırlaştırmanın geleceği kurtardığını fark ettiğim anda, yılda ortalama 750-1.300 arasında hayvanı kısırlaştırmaya başladım” diyor.
“Doğru bakımevleri, yüzde yüz kısırlaştırma ve maksimum sayıda sahiplendirmeye ihtiyacımız var” diyen Karmış, Türkiye’nin sokak hayvanlarını kısırlaştırma hızı artmadıkça sorunların çözülmeyeceğini değerlendiriyor:
“Türkiye’de 4-6 milyon arasında sahipsiz sokak köpeği olduğunu düşünüyoruz. 3 ila 5 yıl arasında yapılacak agresif kısırlaştırma sonrasında, Türkiye’de köpek nüfusunun yüzde 80’den fazlası kontrol altına alınabiliyor. Aksi halde hem hayvanlar hem de insanlar mağdur olacak”
Temmuz ayında değişen kanunla, sokak hayvanlarının kısırlaştırmasıyla ilgili belediyelere düşen yükümlülükler de güncellendi.
Hayvan hakları savunucuları, her ilçe belediyesinin kendi hayvan bakımevleri olması gerektiğini savunurken, kanuna eklenen yeni madde sadece nüfusu 25 binden fazla olan ilçe belediyelerinde hayvan bakımevleri kurulmasına ve daha küçük yerleşim yerlerindeki hayvanların da burada bakılmasına hükmetti.
Karmış, “Her ilçenin kendi bakımevi olmazsa bu kanunu ciddiye almazlar, ilçeler köpekleri birbirine bırakır dedik. Dediğimiz gerçekleşti, son aylarda sürekli başka ilçelere köpek atma haberleri geliyor” diyor.
Avukat Doğu, kısırlaştırmanın yanı sıra kanunun öngördüğü cezaların da caydırıcı olması ve kanunun eksiksiz uygulamasına gerektiğine vurgu yapıyor:
“Barınaklar ve sokaklarda hayvana yönelik şiddetin giderek artmasının bir sebebi de yasadaki cezaların caydırı olmaması ve re'sen soruşturulabilirlik bulunmaması. Bu sebeple hayvana yönelik hukuka aykırı fiiller her ne kadar suç olarak nitelendirilse de çoğu ne yazık ki yaptırımsız kalıyor.”
“Toplumda insan haklarını savunanlar ya da hayvan haklarını savunanlar gibi iki farklı grup varmış gibi gözüküyor ama hayır. Konuya sadece ‘hayvan sevgisi’ olarak bakamayız. Hayvanları, hakları olan canlılar olarak her birimizin baştan kabul etmesi gerekiyor.”