Bir süre önce kendisini "hoca" olarak tanıttığı kadınları evlilik vaadiyle kandırdığı gerekçesiyle tutuklanan ve görüntüleri sosyal medyaya da yansıyan Burhan D. hakkında açılan dava, yargının, nadiren hatırladığı 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerin Kapatılmasına Dair Kanun’u yeniden gündeme getirdi.
1925 sayılı bu kanun nadiren gündeme getiriliyor; uzun yıllardır, bu kanunun gerçekte hedef aldığı -bazıları büyük holdinglere dönüşen, devlette kadrolaşma ve bakanlıkları ele geçirme yarışına giren- tarikat ve cemaatler için uygulanmıyor.
677 sayılı kanun, Anayasa'nın "İnkılap Kanunları’nın korunması" başlıklı 174. maddesinin koruma altına aldığı devrim kanunlarından biri.
Kanun, kamuoyuna yansıyan olaylar dikkate alındığında, uzun bir zaman sonra ilk kez Burhan D.’ye uygulandı. Bakırköy Başsavcılığı’nın hazırladığı iddianamede, Burhan D.'nin E.B. adlı kişi tarafından "nikâhının tazelenmesi" için eve davet edildiği, Burhan D.’nin, "eşine boş ol demenle nikâh düşmez" diyerek, tövbe etmesinin yeterli olduğunu söylediği, 3 bin 200 lira kefaret parası istediği, parayı aldığında, "Ayrı odanız var mı eşinle baş başa görüşmemiz lazım" şeklinde talepte bulunduğu, ayrı odaları olmadığı yanıtını aldığında evden ayrıldığı anlatılıyor.
İddianamenin değerlendirme kısmında sanığın kendisini "İlahiyatçı Öğretmen El Ensari" ismini kullanmak sureti ile tanıtarak 677 Sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Birtakım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun’a muhalefet suçunu işlediği belirtiliyor. Sanığın, bu suçtan 3 aydan az olmamak üzere hapisle cezalandırılması talep ediliyor. Ayrıca sanığın müştekilerden "nikâh tazelemek" adı altında kefaret parası almak suretiyle "dini inanç ve duyguların istismarı suretiyle dolandırıcılık" suçunu işlediği de iddia ediliyor. Sanığın, bu suçtan da 7 yıla kadar hapsi isteniyor. Davaya, Bakırköy 23. Ağır Ceza Mahkemesi bakacak.
Kısa bir arşiv taraması, tekke ve zaviyeleri yasaklayan kanunun yargı pratiğine yansımadığını gösteriyor.
Kamuoyuna yansıyan dosyalara göre, kanunun daha önce, bazı ünlülere isimlerindeki harflere göre karakter analizi yapan, büyü ve muska yaptığı öne sürülen bir kişiye uygulandı. Sanık kadın hakkında 677 sayılı kanuna muhalefet suçundan dava açıldı.
2015’te ise kanun, bu kez İstanbul Taksim’de para karşılığında kahve falı bakan bir başka kişiye uygulandı. Yine kadın olan sanık, 677 sayılı kanuna muhalefet suçundan yargılandı.
Arşiv taraması sırasında rastlanan eski Yargıtay kararlarının da çoğu güncel değil.
2011 yılında da Burhan D., davasına benzer biçimde, "sahte şeyhlik ve hocalık" yaptığı, dini duyguları istismar ettiği iddiasıyla bir sanık hakkında bu kanuna göre dava açıldığı görülüyor.
Kanun, "tarikatlerle, şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, nakiplik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük ve gayıptan haber vermek ve murada kavuşturmak maksadiyle nüshacılık gibi unvan ve sıfatların istimaliyle bu unvan ve sıfatlara ait hizmet ifa ve kisve iktisasını" bütünüyle yasaklıyor. Kanuna aykırı hareket edilmesinin altı aydan az olmamak üzere hapisle cezalandırılmasını, tekke ve zaviyelerin de kapatılmasını düzenliyor.
Burhan D. hakkında hazırladığı iddianamede, 677 sayılı kanunu gündeme getiren yargı, 12 yaşındaki çocuğu istismar ettiği iddiasıyla tutuklanan ve hakkında dava açılan Uşşaki Tarikatı lideri Eyüp Fatih Şağban söz konusu olduğunda, kanunu uygulamıyor. "Hele İslami devlet olsun, en güzel sarığı biz saracağız, en güzel cübbeleri biz giyeceğiz. Ayasofya açıldı. Sarık ve cübbe de... Vakti gelir. Devletin kontrol mekanizmalarında olalım. Ne idüğü belirsizler karar mekanizmalarına geçince Müslümanlar sıkıntı çekiyor" sözleri ile de gündeme gelen, siyasilerle bolca fotoğrafı bulunan Şağban hakkındaki iddianamede, "Çocuğun zincirleme cinsel istismarı", "Hürriyetinden yoksun kılma" suçlamaları var, ancak 677 sayılı kanuna muhalefet suçu yok. Oysa, Şağban’ın bir tarikatın lideri olduğu, unvanlar kullandığı herkes tarafından biliniyor.
15 Temmuz darbe girişimini önceleyen 17 - 25 Aralık sürecinden önce Fethullah Gülen cemaatini, "hizmet hareketi" olarak gören, devlet içinde kadrolaşmasına, operasyonlar yapmasına göz yuman sistem, bugün de diğer tarikat ve cemaatlere benzer bir yaklaşım içinde. Tarikat ve cemaatlerle ilgili açık kanun hükümleri bulunmasına rağmen yargı ve emniyet işlem yapmıyor.
Nakşibendi tarikatının kolları olan Menzilciler, İskenderpaşa cemaati, İsmailağa cemaati, Süleymancılar, Hazneviler, Işıkçılar; Kadiri tarikatının kolları olan Galibiler, İcmalciler; Halveti tarikatının kolları olan Uşşaki’ler, Cerrahiler ve Rufai tarikatının kollarının şirket gibi de yönetildiği yorumları biliniyor. Her kentte, bu büyük yapılara bir biçimde bağlı olan irili ufaklı tarikat / cemaat kolları, odaları bulunuyor.
677 sayılı kanun; "herkesin bildiği sır" olarak büyüyen bu yapılara değil, genellikle bu yapılarla bağı bulunmayan, buna karşılık bu unvanları kullanan kişiler söz konusu olduğunda uygulanıyor.