T24- Ceyhun Atuf Kansu ödüllü şair Aydın Hatipoğlu 11 Kasım Perşembe günü vefat etti. "1960 kuşağı şairlerinin ilk habercilerinden Aydın Hatipoğlu’nun ardından" dostu Eray Canberk'in Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan (13 Kasım 2010) yazısı şöyle:
Bir şair ölmüş dediler...
11 Kasım 2010’da dünyamızdan sonsuzluğa göçen Aydın Hatipoğlu’yla aramızda zamanla sıkı bir dostluğa dönüşen 52 yıllık bir tanışıklığımız vardı. Bu dostluğun temelinin atılmasına şiir sanatı aracılık etmişti. Sonraları dünya görüşünün ortaklığı, zevklerin uyuşmasıyla dostluğumuz koyulaştı.
Ölümünün acısı taze olduğu bir sırada Hatipoğlu konusunda düşündüklerimi yazıya dökerken duygusallıktan uzak kalamayacağım kuşkusuz. Çünkü sevdiğim bir şairle birlikte yakın bir dostumu da anlatmak durumundayım. Böyle davranmam gerektiğini, bu yolda bir şeyler karalamamın yerinde olacağını da düşünüyorum. Hatipoğlu ile ilgili, deyim yerindeyse, “kitabi” bilgiler herhangi bir edebiyat ansiklopedisinde ya da sözlüğünde, bir şiir seçkide bulunabilir çünkü.
Öncelikle bir gönül ehliydi Hatipoğlu. Babacanlık, sevecenlik, içtenlik ve candanlık simgesi gibiydi. Öfkesini kırıcı olmadan dışavurur, karşısındakini ustalıkla mahcup duruma düşürmeyi becerirdi. Hoşgörüsünü hesaplı kullanmayı bildiği için yanılma payı az olurdu. Gülümsemeyi kahkahaya, kahkahayı gülümsemeye dönüştürmekte ustaydı. Canlandırma yoluyla anlattığı fıkraların tadına doyum olmazdı.
Mizahın hakkını verir, ince bir yergiye büründürdüğü latifeleriyle taşı gediğine oturturdu. Yaşamında olduğu gibi sanatında da alçakgönüllüydü.
Bir çeşit Rönesans aydınıydı; şiir, edebiyat dışında müzik, resim ve tiyatro sanatları da ilgi alanındaydı. Özellikle halk müziği konusunda donanımlıydı. Ruhi Su’yu, Nesimi Çimen’i Hatipoğlu sayesinde tanımıştım. “Altın hızma mülayim” diye başlayan Kerkük türküsünü ilk kez ondan dinlediğimi hatırlıyorum.
Hatipoğlu, 1960 Kuşağı şairlerinin ilk habercilerindendir ve şiirleri en erken yayımlananlarındandır. Şükran Kurdakul’un yönettiği Yelken dergisinde 1958’de şiirleri yayımlanmaya başladığında henüz 18 yaşında bir lise öğrencisiydi.
Ülkenin toplumsal ve siyasal sorunlarından haberli olan bir kuşağın içinden geliyordu. Bu yüzden toplumcu gerçekçi dünya görüşünü benimsemişti.
Şiirinde ustalık dönemi
Şiirinin ilk döneminde ya da başlangıç döneminde İkinci Yeni izleri görülmekle birlikte Tevfik Fikret’in, 1940 Toplumcu Gerçekçi kuşağının yolunu izlemiştir. Şiirini değerlendirirken “halk duyarlığı, toplumsal çelişkiler, beklenmedik yerlerde beliren duygusal ağırlık, şiirinin en belirgin yanlarıdır” diye yazdığımı hatırlıyorum.
Şiirde ustalık döneminin ürünü olan “Yalnız Karanfil Sokağı” (Evrensel Basım Yayın, 2003) adlı kitabına bakıyorum: Hatipoğlu’nun şiirlerinde başlangıçta olduğu gibi yine gerçekçilik, toplumsalcılık ve siyasal olaylar var ama bütün bunlar sanki bir şiir süzgecinden geçirilmiş gibi. Şiirleştirmek kolaylığı yerini şiir kılma ustalığına bırakmış. Kitaplarından birinin adı olan “Beynim Yüreğim” onun şiirde gözettiği düşünce ile duygu dengesinin en kısa ve en çarpıcı anlatımıdır bence.
Cemal Süreya’ya adadığı “Gönlüm Yangın Ertesi” başlıklı şiiri “Yine avlusundayız / Güvercin göklerinin” dizeleriyle başlıyor. Günün birinde Hatipoğlu’nu da aynı dizeleri mırıldanarak uğurlamak varmış yazgımızda…
Bir de şu garip ve anlamlı rastlantı: Arif Damar’ın ve Aydın Hatipoğlu’nun, aynı anlayışı paylaşan biri 1940 kuşağından, öteki 1960 kuşağından iki usta şairin sözleşmiş gibi dünyamızdan art arda ayrılmaları...