Salgın günlerinde Starmer, Johnson’a karşı: Avrupa’nın en çok ölüme sahne olan ülkesinde ‘yapıcı muhalefet’

Salgın günlerinde Starmer, Johnson’a karşı: Avrupa’nın en çok ölüme sahne olan ülkesinde ‘yapıcı muhalefet’

İçi paramparça olmuş, dört seçim üst üste kaybetmiş, tarihi bir yenilginin ağırlığından henüz kurtulamamış bir partinin başına geçmek için hem zamanların en iyisiydi hem de en kötüsü. 

Keir Starmer İngiliz İşçi Partisi’nin liderliğini kazandığında, kimilerine göre 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana dünyayı alakadar eden en büyük kriz de kapıdaydı; o kadar ki rakibi Başbakan Boris Johnson da Covid-19 virüsünü kapacak, bir ay içinde Büyük Britanya Avrupa’nın en çok vaka ve ölüm sayısına ulaşan ülkesi olacaktı. 

Kötü bir dönemdi çünkü bir pandemiyle uğraşan dünya ve Britanya, modern zamanların en büyük seçim mağlubiyetiyle ezilmiş Labour’ın yeni lideriyle pek ilgili değildi. İyi bir dönemdi çünkü Starmer, kriz anında kendini ispatlayabilecek, spot ışıkları kendine dönük değilken partinin iç meselelerine eğilebilecekti. Özellikle de Johnson’ın karşısına, krizin detaylarını sorgulan bir avukat olarak çıkabilecek, iki lider arasındaki farkları herkese gösterebilecekti. 

Zira Starmer, tarihin böylesine sert bir dönüş yaptığı dönemde, partisinin eski dönemiyle köprüleri, hiç değilse hükümetle ilişkiler bakımında, sessiz bir şekilde yaktı. “Johnson ile ne olursa olsun masaya oturmayacağını” söyleyen Jeremy Corbyn’in ardından ‘yapıcı muhalefet’ olacaklarını, seçildikten sonra verdiği ilk söyleşide açıkladı. Bu, virüse karşı verilen milli mücadelede hükümetin yanında duracakları, sadece işlerin kötü gittiğini düşündükleri yerde hesap soracakları anlamına geliyordu. Hatta Starmer, bütün partilerin ortaklığıyla kurulabilecek bir ‘milli hükümet’e de kapıyı açık tuttu. 

Blair, Brown, Starmer: Mesaj disiplini 

Aslında bu, Britanya halkının da muhalefetten beklentisine uyan bir tutumdu: YouGov’un anketine göre toplumun yüzde 62’si Labour’dan “hükümeti destekleyebildikleri yerde destekleyip, sırf muhalif olmak için muhalefet yapmamaları”nı bekliyordu. Zaten Johnson’ın onay oranı da geçtiğimiz haftaya kadar yüzde 18’e yakın artmıştı. 

Corbyn haricinde Labour’ın eski lider ve başbakanları da Starmer’ın çizdiği ana stratejiye uygun bir şekilde hareket etmeye etti. Gordon Brown, hem 2008 ekonomik krizinden kazandığı deneyimle ekonominin toparlanmasına dair öneriler de bulundu hem de uluslararası iş birliği olmadan krizin atlatılamayacağını söyledi. Tony Blair, enstitüsünü tamamen Covid-19’a odaklandırdı; katıldığı yayınlarda test kapasitesinin artırılması için yapılması gerekenlerden bürokrasinin geçici bir süreli yeniden yapılandırılmasına kadar hükûmete bir dizi öneride bulundu. Liderlik platformuna sahip İşçi Partililer de mesajdan uzaklaşmadı. 

Fakat parti içinde bu tutuma sıcak bakmayanların sesi kısık kaldı. Starmer’ın yeni ve Labour’ın bütün siyasi uçlarından kurduğu gölge kabinesi, mesaja sadık kaldı. Ancak işler yolunda gitmedi. Hükûmet, diğer Avrupa ülkelerine kıyasla geç hareket etti; ‘sürü bağışıklığı’ politikası başbakanlığın mesajını karıştırdı; ülke, test sayılarında geride kaldı; sağlık çalışanları haftalar boyunca gerekli ekipmanlara kavuşamadı, Türkiye’nin yolladığı yardım uçağı haberlerin konusu oldu. O kadar ki Financial Times, toplam ölü sayısının açıklanan verilerinin iki katına yakın olabileceğini söyler hâle geldi. Resmi verilerin 30 binden fazla ölümle dün itibariyle Britanya’yı koyduğu yer, en çok hasar alan ikinci ülke; Avrupa’da zirve... 

“Nasıl bu noktaya geldik?”

Johnson ile Starmer, tam da bu noktada, yani işlerin kötü gittiğinin kanıtlandığı günün hemen ardından Meclis’te ilk defa yüz yüze geldi. Başbakan, önce hastalığı ardından yeni çocuğunun doğumu sebebiyle Meclis’e gelememişti. Çarşamba günü yapılan PMQ'ya da geç kaldı.

Starmer, yine Johnson’a vekaleten başbakanın koltuğunda Dışişleri Bakanı Dominic Raab’ın oturduğu önceki Meclis oturumlarındaki gibi sloganlardan uzak, alkış toplamak yerine hükümetin virüsle mücadelesinin detaylarına inerek, Britanya’nın diğer Avrupa ülkelerine kıyasla başarısız olduğunu sorguladı. 

Fakat sözünün başında yaptığı kısa bir konuşma, Starmer’ın da tonunu sertleştirmeye başladığını gösteriyordu: “Başbakan, işinin başına döndüğünde yaptığı ilk konuşmada virüse karşı ‘aşikar bir galibiyet’ aldığını söylemişti. Oysa şu anda Britanya, Avrupa’nın en çok ölüm sayısına ulaşmış bir durumda. Bu, ne bir galibiyet ne de bir ‘aşikar galibiyet’. Nasıl oldu da bu noktaya geldik?”. Starmer daha sonra Johnson’ın ardından söz alınca da kendi sorusuna, iki haftadır tekrar ettiği mesajla cevap verdi: “Karantinaya girmek konusunda geç kaldık; yaygın testte geç kaldık; sağlık çalışanlarını korumak için geç kaldık.” 

“Sonunda muhalif bir lider...” 

Muhafazakar eğilimli Evening Standard gazetesinin politika editörü, bu sorgulamanın Johnson’a yoğun bakımda geçirdiği günleri hatırlatmış olabileceğini ifade etti. “Bir kez daha ‘buradan nasıl çıkacağım’ diye düşünüyordu...” Zira Parlamento’nun vekillerin büyük kısmını evden, dijital olarak toplantıya çağırdığı bugünlerde, Johnson’ın retoriğin ve vekillerinin alkış ve bağırışlarının limanına sığınabilmesi de mümkün değildi.

Bu, muhalif liderin Meclis’teki performansını bir adım öteye götürdüğünü gösteriyor. Ama Starmer zaten lider seçildiği an itibariyle Meclis kürsüsüne her çıktığında manşetleri de pozitif bir şekilde etkilemişti. Independent başyazarı John Rentoul, “Muhafazakârların uzun zaman sonra ilk defa Meclis’te tedirgin olduklarını” Starmer ilk defa Meclis’e muhalefet lideri olarak çıktığında yazdı. Muhafazakâr Spectator dergisinin bağlı olduğu medya grubunun genel müdürü Andrew Neil ve eski Ekonomi Bakanı David Osborne da “Sonunda muhalif bir lider görmek güzel” diyordu. 

Fakat medyayı siyasi kariyerinin başından itibaren yönlendirmeyi hep becerebilen Johnson, bu defa da Meclis’i -normal işlevinin dışına taşıyarak- hükümet adına duyurular yapmak için kullandı. Pazartesi günü ‘çıkış stratejisi’nin yayınlanacağı, böylece, Başbakan’ın yalnızca sorulara cevap vermesi gereken bir Meclis oturumunun en kritik anı olabildi. 

Ancak, bütün bunların ötesinde, Starmer ve kabinesi de henüz ‘soru sormanın’ ve hükümetin eylemlerine dair tespit yapmanın ötesine gitmiyor. Karantinanın nasıl kaldırılacağına dair stratejinin halkla paylaşılması için baskı kuruyor fakat kendisi bir alternatif çıkış planı sunmuyor; korona sonrasında ekonominin çalışan sınıfı önceliklendirilerek yeniden yapılanması gerektiği söyleniyor ama henüz detaylı politika üretilmiyor; yeterli test yapılmadığının tespiti yinelenirken bir adım ötesinin nasıl sağlanacağına dair öneri çıkmıyor. Gölge kabinenin Starmer haricindeki üyeleri de öne çıkabilmiş değil. Blair’ın eski İletişim Başkanı Alastair Campbell’ın Guardian’da yazdığı gibi: Her ne kadar Starmer, toplumun kendisinden beklediğini sağlıyormuş gibi dursa da, Labour’ın kendini alternatif bir hükümet olarak göstermesi için atması gereken adımlara hâlâ var.