Salih Müslim: Kürtlerin de bir birliği olabilir

Salih Müslim: Kürtlerin de bir birliği olabilir

 

PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, hazırlıkları devam eden Kürt Ulusal Kongresi öncesinde Milliyet'ten Mithat Sancar'ın sorularını yanıtladı. Suriye'de devam eden savaş ve PYD-El Nusra çatışmaları hakkında önemli açıklamalar yapan Müslim, “Nasıl Afrika Birliği Örgütü, İslam Konferansı Örgütü gibi oluşumlar varsa Kürtlerin de benzer bir yapı kurmaya hakları var” dedi.
Mithat Sancar'ın söyleşisi ise şöyle 
 
 
Son haftalarda yoğun bir diplomasi trafiği içindesiniz. Türkiye ziyareti, ardından Avrupa’ya seyahat, sonra İran’a davet ve muhtemelen yakın zamanda yeniden Türkiye’ye gidiş... Bu hareketliliğin nedenleri ve temaslarınızın içeriği hakkında çeşitli değerlendirmeler yapılıyor. Bir de sizden dinleyebilir miyiz?
Biliyorsunuz, Suriye dolayısıyla Ortadoğu’da süregelen bir savaş var. Bu savaş, Suriye’yi aştı, neredeyse bir dünya savaşı halini aldı. Bunun içinde bütün güçlerin parmağı var. Savaşı bitirmek ve sorunu çözmek, artık sadece Suriye halkıyla ve Suriye’deki iktidarla mümkün değil artık. Buna buluşanların hepsinin çözüm sürecinde dikkate alınması bir zorunluluk haline geldi. İran, Rusya, Katar, Suudi Arabistan, Türkiye, ABD, Avrupa... Bu savaştan dolayı, Kürt meselesi de iyice yüzeye çıktı, daha fazla önem kazandı, bir bakıma uluslararasılaştı. Kürt sorunu çözülmeden Suriye’ye demokrasi gelmeyeceği daha iyi anlaşılmaya başladı. Bu yüzden Batı Kürdistan (Rojava Kuzey Suriye) meselesi herkesin ilgi alanına girdi. Bizi tanıma ihtiyacı da bununla birlikte arttı. Biz kimiz, Batı Kürdistan’da ne istiyoruz?
 

Başka bir boyut kazandı

 
Bu soruya kısa ve net bir cevabınız var mı?
Aslında biz başından beri Suriye Devrimi’nin içindeydik. Devrim başlar başlamaz en önde yer aldık. Bize göre Suriye Devrimi 2011'de değil, 2004’te başladı. 2011’de başka bir seviyeye ulaştı, başka bir boyut kazandı.
Neden 2004?
2004’ün Mart ayında Kamışlı’da bir Kürt ayaklanması oldu. O zamandan beri biz durmadık. Çeşitli zamanlarda gösteriler yaptık, direnmeye devam ettik. Binlerce insanımız tutuklandı, hapishanelerde arkadaşlarımız işkencelerden geçirildi, öldürüldü. Özellikle patimizin üyeleri ve sempatizanları ağır baskılara maruz kaldılar. 2004’te Türkiye’nin Suriye’yle ilişkileri çok iyiydi ve 2011’e kadar da öyle devam etti. O iyi ilişkinin bedelini en çok biz ödedik. 2011’e gelince, durum değişti. Bu sefer tüm Suriye’de halk ayaklandı. Başlarda biz de katıldık bu ayaklanmalara. Sonra baktık ki hem içinde hem de perde arkasında başka güçler var. Biz bu güçlerin yanında yer alamazdık. Rejimin yanında olmamız da düşünülemezdi. Biz de başka bir strateji izlemeye karar verdik. Kendimizi savunacağız, kendimizi örgütleyeceğiz, meşru savunma esprisiyle kendimizi koruyacağız dedik. Halk örgütlenmesine yöneldik. Parti olarak da güçlendik. 1,5 sene geçtikten sonra, kendi bölgelerimizde hakim olacak duruma geldik. Rejimin unsurlarını bölgemizin dışına çıkardık. Bir yıldan beridir de kendi bölgelerimizde söz sahibiyiz.
14 Temmuz 2012, bu açıdan önemli bir tarih galiba. O zamandan beri neler yapıyorsunuz?
Halkın ihtiyaçlarını karşılamak ve kendimizi yönetmek için çeşitli yöntemler geliştirdik. Her yerleşim yerinde meclislerimiz, yöneticilerimiz var. Ama bunları koordine edecek bir yapımız, merkezi bir örgütlenmemiz yok. Bir sene sonunda, bu konudaki ihtiyaç iyice kendini dayatmaya başladı. Biz de, bir idari örgütlenme işlevi görecek, geçici bir sivil yönetim oluşturmaya karar verdik.
 

Kürtlere yardım dağıtılmıyordu

 
Böyle bir ihtiyacı doğuran nedenler nelerdi mesela?
Birçok neden var. Diyelim dünyanın çeşitli yerlerinden Suriye’ye insani yardımlar geliyor, ama bunlar Kürtlere dağıtılmıyor. Kürtlerle diyaloga girilmiyor. Muhatap alınabilecek bir adres arıyorlar. Parti olarak bize dönük dışarıdan bir kuşatma var. Birçok kurum ve ülkenin bizimle doğrudan ilişkiye geçmesi engelleniyor. Bu yüzden Rojava’da bir sivil ortak yönetim oluşturmak zorunlu hale geldi.
Böyle bir yönetimin, fiili özerklik ilanı olacağı, Kürtlerin ayrılmasına ve Suriye’nin bölünmesine yol açacağı iddiaları var, biliyorsunuz. Bu çabalarınız, Türkiye basınında da ağırlıklı olarak böyle değerlendirildi.
Evet, biliyorum. Ama doğru değil. Bu sivil yönetim, geçici olacaktı. Hem günlük işleri yönetecek, hem de bir seçim için hazırlık yapacaktı.
Türkiye’ye davet edilmenizin esas bununla mı ilgili?
Türkiye’yle daha önce de görüşmelerimiz olmuştu. Kahire’de iki kere görüştük, bu yılın mayıs ve haziran aylarında. Biz her zaman Türkiye’yle iyi ilişkiler kurmak istediğimizi söylüyorduk. Onlar da herhalde bizi daha yakından tanımak için çağırdılar.
Gerçekten ve sadece öyle mi?
Kahire’deki görüşmeler, daha çok tanıma amaçlıydı. Bu ziyarette ise iki önemli konu vardı. Birincisi, bu geçici sivil yönetim meselesi. Bu konu Türkiye’ye biraz fazla abartılarak aktarılmış. Bunu bizzat bizden dinlemek istediler
İkincisi Cephet el Nusra meselesi. Bu örgütün baştan beri Türkiye tarafından desteklendiğini biliyoruz. Biz Özgür Suriye Ordusu’nun bir parçasıyız diyorlar. Türkiye de ÖSO’yu açıktan destekliyordu zaten. Fakat Cephet el Nusra artık terör örgütleri listesinde yer alıyor. Türkiye’nin açıktan destek vermesi artık mümkün değil.
Görüşmelerde Türkiye’deki çözüm süreci gündeme geldi mi?
Hayır. Ama bu süreç bizim için de çok önemli. Rojava halkı bu sürecin başarılı olmasını çok istiyor. Halkımızın hepsi bu süreci tereddütsüz destekliyor. Rojava’da sürece destek yüzde yüz. Ben bile buna karşı çıksam, bu gerçeği değiştiremem.
Kürt Ulusal Kongresi’ne gelelim. Sizin beklentileriniz nedir?
Kongre’den beklediğimiz en önemli şey, bir sistemin oluşturulmasıdır. Nasıl Türki Cumhuriyetler arasında bir ilişki sistemi varsa, nasıl Afrika Birliği Örgütü, İslam Konferansı Örgütü gibi oluşumlar varsa, Kürtlerin de benzer bir yapı kurmaya hakları var. Kongrede bir takım komisyonlar, komiteler oluşturulmasını istiyoruz. Bu organlar, hem Kürtlerin kendi aralarındaki ilişkileri düzenlemeye ve sorunları çözmeye yardımcı olacak, hem de diğer haklarla ilişkilerinin gelişmesine yardımcı olacak. Herkes soruyor bana, büyük bir Kürdistan istiyor musun? Evet, ama bunu bir Orta Doğu demokratik konfederalizmi çerçevesinde düşünüyorum. Nasıl Almanya’daki Almanlar Avusturya’daki veya diğer komşu ülkelerdeki Almanlarla Avrupa Birliği bünyesinde bütünleşiyorlarsa, Suriye’deki Kürtler de Türkiye’deki ve diğer komşu ülkelerdeki Kürtlerle aynı şekilde bütünleşebilirler. Belki şimdi bir hayal gibi görünebilir, ama neden olmasın?
Irak Kürdistan Yönetimi’nin Rojava politikası hazırlık çalışmalarında bir sorun yaratıyor mu?
Bunlar esasında Kongre’den ayrı sorunlar. Kongre hazırlıklarının bu yüzden aksamaması gerekir. Biz de bu yönde çaba harcıyoruz. Ama elbette Kongre, şu an KDP’yle ve Irak Kürdistan Yönetimi’yle yaşadığımız bazı sorunların çözümünde rol oynayabilir. Komiteler oluşturulursa, bunlar arabuluculuk ve hakemlik yapabilirler. Bu benim beklentim ve temennimdir.
Türkiye’deki çözüm sürecinde ve Rojava’da nasıl gelişmeler bekliyorsunuz?
Türkiye’deki çözüm sürecinde çok ciddi bir sorun çıkacağını düşünmüyorum. Hükümetin yakında bir demokratikleşme paketi ilan edeceği yönünde haberler ve açıklamalar var. Bunların fazla geciktirileceğini sanmıyorum. Cephet el Nusra desteğini kaybederse, çözüm süreci de rayına oturur. Suriye Muhalefeti lideri Ahmad al Carba’nın bir açıklaması vardı bugün, ÖSO’nun yeniden yapılandırılacağını ve Cephet el Nusra’nın ÖSO’dan çıkarılacağını söylüyor. Kendisiyle en kısa zamanda konuşacağım. Böyle bir şey yaparlarsa, birlikte ve koordineli çalışabiliriz. O zaman Suriye muhalefetiyle ilişkilerimiz de oturacak. Bu durum, hem Batıyı hem de Türkiye’yi rahatlatacaktır. Çözümü de kolaylaştıracaktır.
 

‘El Nusra’nın arkasında kimler var bilmiyorum’

 
Cephet el Nusra’nın size saldırmasının amacı ne, arkasında kimler var?
İşte o hâlâ karanlık. Rejime karşı savaşmak istiyorsa, rejim burada değil. Bir bölgeyi özgürleştirmek istiyorsa, biz zaten bölgemizi özgürleştirdik. Rejimin kontrolünde olan bölgelere gitsin mesela. Demek ki başka güçler var, onları Kürtlere karşı yönlendiren.
Kim bu güçler?
Bilmiyorum.
Türkiye’deki görüşmelerinizin içeriği hakkında, hükümet çevrelerinden ve sizden farklı açıklamalar geldi. Neler konuştunuz gerçekten?
Çeşitli görüşmeler yaptık, yönetim kademeleri ve karar merkezleriyle. Onlara sivil yönetimle ilgili gerçek durumu anlattık. Geçici sivil yönetimi kurmamıza itiraz etmediler, herkesin kurtarılmış bir bölgesi var, sizin de buna hakkınız var, dediler. Biz de emri vaki yapma gibi bir niyetimiz olmadığını, ilgili taraflarla diyalog içinde hareket edeceğimizi söyledik. Gerçekten de, bu yönetim genel çözümün bir parçası olacak. Yarın kalıcı bir çözüm bulunduğunda, biz de ona uygun davranacağız.
Cephet el Nusra ve son saldırıları görüşmelerde nasıl ele alındı?
Cephet el Nusra elemanlarının Türkiye’den geldiğini ve oradan destek aldığını detaylarıyla anlattık. Onlar da, bu örgütü daha önce desteklediklerini, ama bu desteği kestiklerini ve son olayların bilgileri dışında olduğunu belirttiler. Cephet el Nusra sizin için olduğu kadar bizim için ve bütün Ortadoğu için tehlikelidir, buna karşı durmak hepimizin görevidir dediler. En yetkili ağızlardan duyduk bu sözleri.
 
Bu açıklamalar sizi ikna etti mi?
Cephet el Nusra’dan bir şekilde ellerini çekmek istiyorlar, ama herhalde başaramıyorlar. Bir taraftan Suriye muhalefetiyle, ÖSO’yla ilişikleri ve onlara verdikleri sözler var. Şimdi selefiler çekilirse, ÖSO diye bir şey kalmaz. Bu durum, Türkiye’yi zorluyor. Herhalde zamana yayarak çözmek istiyorlar.
 

Rojava’da yaşananlara inanmayanlar gelsin

 
Cephet el Nusra saldırılarından sonra, halkın duygularında değişiklik oldu mu?
Çözüm sürecine olan ilgi ve destek değişmedi, ancak bir kırgınlık, hatta kızgınlık var Türkiye’ye karşı. Çünkü Rojava halkı kendini sınırın öte yakasından ayrı görmüyor, Türkiye’yi hayatının bir parçası olarak algılıyor.
Şu an Rojava’da durum nasıl?
Cephet el Nusra sivil halka çok zarar verdi. Onlar vahşice saldırıyorlar, biz de var gücümüzle savaşıyoruz. Camilerden Kürtlerin her şeyi mubahtır diye anonslar yapıldı.
Bu anonsların kayıtları var mı elinizde?
Tabii ki, hepsini kaydettik. Neden sordunuz, yoksa bu vahşeti savunanlar var mı?
Açıkça savunanlar değil de, bu iddiaların doğru olmadığını söyleyenler var.
Buradan açıkça davet ediyorum: İnanmayanlar gelsinler, yakılan yıkılan evleri gösterelim. Öldürülen çocukların aileleriyle görüştürelim. Gelmek isteyenlere her türlü kolaylığı sağlayacağız, elimizdeki bütün imkanları sunacağız. Belge, bilgi ne varsa, hepsini paylaşacağız.
İran ziyaretine gelelim isterseniz. Daha önce mi kararlaştırılmıştı, yoksa Türkiye ziyaretinden sonra mı davet edildiniz?
Türkiye ziyaretinden sonra. Bu davet benim için sürpriz oldu. Beklemiyordum.
Görüşmeleriniz nasıl geçti?
Üç gün boyunca en üst düzey karar merkezleriyle görüşmeler yaptım. Bir tanışma ziyareti oldu, diyalog başlatmış olduk. Biz bunun devamından yanayız.
İran’ın daveti, Türkiye’nin girişimine karşı bir hamle olarak görülebilir mi?
İşin bu yönü bizim için o kadar da önemli değil. Biz, sadece yaptığımız anlaşmalarla ve kendi ilkelerimizle bağlıyız. Siyaseti kimsenin hatırı için yapmıyoruz. Bizim siyaset yapma özgürlüğümüz var. Bunu Türkiye’deki görüşmelerde de açıkça söyledim.