Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, TSK'daki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişiminin ardından “Silahlı terör örgütünün Fethullahçı olduğunu o gece öğrendim; bana ahmak diyebilirsiniz!” diyen AKP kurucularından Bülent Arınç'a, "Demek, o gece yaşanmasaydı (Gülenciler için) 'cübbemi giyerim' demeye devam edecekti. Demek, o 'özgür ağırlıksız' gençler ve kadınlar o gece tankların önüne yatmasaydı belki de hâlâ “kral çıplak” diyeceği anı kollayacaktı" dedi.
Öte yandan Salih Tuna, 2 Temmuz'da Yeni Şafak'a veda edeceğini açıklamıştı. Tuna, "Veda yazısı" başlığıyla yayımlanan yazısının ardından 12'nci yazısını yazmış oldu.
Salih Tuna'nın, "Kuyudaki Yusuf’un Allah’ı, AKP’li fırıldaklar ve şeytanın askerleri" başlığıyla yayımlanan (23 Temmuz 2016) yazısı şöyle:
CIA'nın hangi tarihte FETÖ'yü “hizmete” aldığını belki tartışabiliriz ama her fırsatta dillendirdiğim şu hakikati tartışamayız: “Fethullahcılar, ABD'den izinsiz değil darbe yapmak, maklube bile yemezler.” Şükür ki şükür, gerek 17 – 25 Aralık kumpasını gerekse 15 Temmuz saldırısını “üst aklın” gönüllü “hizmetçilerinin” gerçekleştirdiğini artık hiç kimse inkâr etmiyor. “Hiç kimse” dedim ama, AKP'li fırıldaklar, 15 Temmuz'dan sonra ne demeye başladılar, doğrusu bilemiyorum. O çok “seviyeli” akıldanelerinin, “gönüllü kişiliksizler” tesmiye ettiği insanların tankları, F 16'ları çıplak elleriyle nasıl durduklarını görüp utanmışlardır herhalde. Bu kardeşlerimiz utanmanın yanı sıra, bir de akıllarını başlarına devirirlerse, ne güzel olur değil mi?! Hâlâ “üst akıl” yok diyeceklerini hiç sanmam. Belki de ilk günden beri “üst aklın” bir şekilde “silahlı hizmetçilerini” devreye sokacağını biliyorlardı da, yeni duruma uygun “seviyeli” lakırdılar etmeye başlamışlardı, kim bilir. Unutmasınlar: Bu dünya rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nun dediği gibi “bu kadar fırıldak çevirmeye değmez.” Din günü, hesap günü var. Dünyevi zaferlerin hiçbir işe yaramadığı o günde “falanca aklıma girdi” demek fayda etmez. Günahlarını almak istemem; belki de bugünlerde bilumum darbecilerin hedef seçtiği Erdoğan'ı aslanlar gibi savunuyorlardır. Şayet öyleyse çok sevinirim, cidden diyorum. Hatta dostlar bugünlerde belli olur bile derim. Lakin son iki haftadır takip etmekten vazgeçtiğim için gerçekten de bilmiyorum ne dediklerini. Onların yerine Fehmi Bey'i takip ediyorum. Hem çok daha zeki, hem çok daha kıvrak ve hem de çok eğlenceli. Bir görseniz, 15 Temmuz etrafında FETÖ'yü görmeden nasıl dolanıyor, şaşarsınız. Daha sonra konuşuruz bunları, şimdilik şu sorumu yineliyorum: “Herkesin yanına yaver verdiler, Fehmi Bey'i de Sayın Abdullah Gül'e arkadaş olarak mı verdiler?” Sayın Gül'ün dediği gibi, “İnsan gerçekten de hayret ediyor.” Bülent Arınç'a da hayret etmemek mümkün değil. “Silahlı terör örgütünün Fethullahçı olduğunu o gece öğrendim; bana ahmak diyebilirsiniz!” demiş, 15 Temmuz'dan 5 gün sonra. Demek öyle… Demek, o gece yaşanmasaydı (Gülenciler için) “cübbemi giyerim” demeye devam edecekti. Demek, o “özgür ağırlıksız” gençler ve kadınlar o gece tankların önüne yatmasaydı belki de hâlâ “kral çıplak” diyeceği anı kollayacaktı. Erdoğan'ı savunanlara trol / troliçe diye saydıracağına, Erdoğan'a düşmanlık edenlere saydırsaydı (ki, birlikte yola çıkanlara da bu yakışırdı) bu hallere düşer miydi? Bülent Bey her şeye rağmen gördüğünü inkar etmiyor. Fehmi Bey galiba pek görmek istemiyor. Biraz daha kaptırsa “tiyatro” diyecek gibi bir hali var diyeyim de ötesini varın siz hesap edin. Onca olan bitene rağmen “şeytanın askerlerini” görmemek nasıl bir körlüktür, bilemem. Benim bildiğim şudur: Şeytanın askerleri (1998'de “dinler arası diyalog” heyulasıyla) ilkin Hz. Muhammed'e (s.a.v) saldırmışlardır. Saldırmışlardır dediğim, “İ'la-yı Kelimetullah”tan (necat sadedinde) “Muhammeden Resulullah”ı çıkarmışlardır. Yani, şart olmaklığını yok saymışlardır. Bir yandan “Kutlu Doğum Haftası” kutlarken bir yandan da Hz. Peygamber'e imanın, iman için gerekli olmadığını sinsice zerk etmeye çalışmışlardır. Sonra, demokrasi ve vesayetle mücadele bahanesiyle “Peygamber Ocağına” kumpas kurmuşlardır. Daha sonra da, “yolsuzlukla mücadele susturucusuyla” demokratik siyasi iradeye saldırmışlardır. Daha evvel kendilerine karşı çıkan çevrelerin gözlerine de “Erdoğan düşmanlığıyla” adeta perde indirmişlerdir En son olarak da topyekûn millete, milletin Meclis'ine, milletin seçtiğiReisicumhura tanklarla, F 16'larla saldırmışlardır. Sayın Erdoğan'la birlikte yola çıkanlardan bazıları da şeytanın askerlerinin saldırılarına bilerek veya bilmeyerek zemin hazırladılar. Hülasa, Erdoğan'ı Yusuf gibi kuyuya attılar. Kuvvet ve kudret sahibi Allah, bu hainlerin attığı kuyudan Erdoğan'ı çıkartarak bu şerefli milletle tarihi yolculuğuna devam etmesini sağladı. Sevr mağarasında Hz. Peygamber (s.a.v) en yakın arkadaşı Hz. Ebubekir'e “Korkma! Allah bizimledir…” demişti. İstiklal Marşımız “Korkma!” diye başlar. “Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!..”