İngiltere'deki üniversite yıllarında 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile aynı evi paylaşan gazeteci Fehmi Koru'yu eleştiren Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, "Hiçbir şey gözünden kaçmıyor; ne ki, ayının izine bakın derken, elinden gelse ayıyı gündüz gözüyle gözümüzden kaçıracak" dedi. Salih Tuna, Fehmi Koru'nun 17-25 Aralık operasyonları ve sonrasında yaşanan politik gelişmelerle ilgili yazdığı yazıları gündeme getirerek "Sayın Abdullah Gül'ün muhterem arkadaşı neden böyle? Arkadaş kurbanı mı, çevresi mi kötü, yoksa baştan beri hep böyle miydi?" diye sordu.
Salih Tuna'nın Yeni Şafak'ta yayımlanan yazısı şöyle:
İltisaklı olduğu birçok insan evladının yanı sıra kankası Alaeddin Kaya da FETÖ'den tutuklu.
Her insan evladı bu durumda az çok mahcubiyet duyar. O duymuyor! Malum 17 – 25 Aralık 2013 yargı darbesi döneminde yaktığı onca kelimeden dolayı da herhangi bir “eziklik” duymadı. “A dedi ba dedi,” bu işin içinde bir bit yeniği var, dedi; sonuçta, “Cemaat” veya “Hizmet hareketi” dediği “örgüte” (FETÖ) zerre miskali toz kondurmadı. O kadar ki, “F. Gülen mahut yargı darbesine kalkışanların binde birini tanımaz” demesine ramak kaldı. Zira, F. Gülen 25 Aralık'ı bilmiyordu, dedi. Bunu da, 17 Aralık'tan sonra 25 Aralık'tan önce, Pensilvanya'dan taşıdığı mektuba bağladı. “Hem beni posta olarak kullanıyor hem de yazdığınız mektubun daha mürekkebi kurumadan arkamdan iş çeviriyorsunuz; siz ne hain, ne düzenbaz adamsınız!..” yollu F. Gülen'e atar yapacağına, “25 Aralık'ı bilmiyordu” demek, nerden baksanız çok tuhaftı. Mülâanesinden ananasına kadar deşifre olmasına rağmen F. Gülenhakkında “ihtimam” göstermenin nasıl bir “itimat” veya “güvenden” neşet ettiğini doğrusu bilemiyorum. Benim bildiğim şudur: Sayın Abdullah Gül'ün bu muhterem arkadaşı, 15 Temmuz'dan sonra bile malum “ihtimamını” sürdürdü. Darbecilerin rehin aldıkları Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar'a, “Seni Fethullah Gülen'le görüştürelim” şeklinde teklif yaptıkları medyaya yansıdığı günlerde, “Darbenin beyni Gülen olabilir mi? Olmasa da oldu bile…” diyebildi. Bu “ihtiyatı” halen FETÖ'den tutuklu yargılanan gazeteciler bile göstermedi. Nazlı Ilıcak'tan Ali Bulaç'a, Şahin Alpay'dan Mümtaz'er Türköne'ye kadar hemen hepsi üç aşağı beş yukarı şunu söyledi: “Fethullah Gülen örgütü ile herhangi bir bağlantım yoktur. En son darbe olayından sonra çoğunluk gibi ben de hayal kırıklığı yaşadım. Ve o camia ile birlikte olduğumdan dolayı pişman oldum…” Gelgelelim… Sayın Abdullah Gül'ün muhterem arkadaşının, onca ihtimam gösterdiği Gülen hakkında, “hayal kırıklığı” ifade eden herhangi bir cümlesine hâlâ şahit olmuş değiliz. Diyeceksiniz ki, FETÖ'den tutuklu yargılanan o gazeteciler “FETÖ” gazetelerinin köşe yazarlarıydı. İyi de, Abdullah Gül'ün muhterem arkadaşı da Dumanlı Zaman'ında yazmadı mı? Bir farkla ki Habertürk'e transfer oldu. (Onlar da yüklü miktar transfer teklifi alsalardı belki aynı şeyi yapacaklardı, ne malum.) Diyeceksiniz ki, onlar Fetullahçı ama Abdullah Gül'ün muhterem arkadaşı öyle değil. Yapmayın. Bir Ali Bulaç veya bir Şahin Alpay'dan ne kadar “haşhaşi” çıkarsa, ondan da o kadar çıkar. Diyeceksiniz ki, onlar aynı zamanda “muhalif.” Ona bakarsanız, Abdullah Gül'ün muhterem arkadaşı da özellikle 7 Haziran seçimleri sonrası daha az “muhalif” değildi. “Beştepe'yi boşalt” içerikli yazılarını okumadınız herhalde. Hatta, naçizane bir yazımda, “Sayın Cumhurbaşkanımıza, 'Beştepe'yi boşalt' diyorsun, Fetullah Gülen'in sana aldığı evi boşaltabilecek misin bakalım?” demiştim. (Star gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce, Abdullah Gül'ün bu muhterem arkadaşına, Gülen'in, bir ev hediye ettiğini kendisine söylediğini dercetmişti.)
Fehmi Koru: Gülen bana ev hediye etmedi ancak Star'a geçmem için "2 villa vermeye hazırlar" denmişti
Fetullah Gülen'in hediye ettiği ev, dedim de, aklıma geldi: Geçen gün İstanbul 11. Sulh Ceza Mahkemesi FETÖ'den yargılanan 54 gazetecinin mal varlığına el koyma kararı aldı. Varlıklarını FETÖ varlığına armağan eden Bülent Keneşleri, Dumanlıları hadi anladık, Hilmi Yavuz veya Ali Bulaç veya Mümtaz'er Türköne'nin mal varlığına el koymak da ne demek oluyor? (FETÖ'den bizim bilmediğimiz şekilde çıkar sağlamışlarsa o başka tabii.) Kimi belediye genel sekreterleri FETÖ'cü işverenlerle “al gülüm ver gülüm” çalışmayı sürdürecek, herkesin bildiği meşhur FETÖ'cü işadamları mallarına mal katmaya devam edecek, sen kalkacaksın Ali Bulaç'ın malına el koyacaksın! Bunu kamu vicdanı asla kabul etmez. Yanlış anlaşılmasın; kıyas yapmıyorum. Yani, madem öyle, Fetullah Gülen'in hediye ettiği mezkur eve de el koyulsun, demiyorum. Ben sadece ve sadece, eski Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül'ün arkadaşı olmayana zulmedilmesin, diyorum. Bir de, “insan gerçekten hayret ediyor” demek istiyorum. Onca yaşanana rağmen ihtimamla yaklaşmayı sürdürdüğü yapının nasıl korkunç bir örgüt olduğu HSYK eski başkan vekillerinin itiraflarıyla da sabit hale gelince, Abdullah Gül'ün muhterem arkadaşıaldatılmış duygusuna kapılarak feveran eder sanmıştım. En azından, Rus Büyükelçisi Karlov'un katilini görüp, herkesten önce, “Ulan siz yaptınız, katiller!” diye haykırarak FETÖ'yü mahkum eder, düşünmüştüm. Yanılmışım ki ne kadar. Katil için “Yalnız kurt” olabilir dedi. Tıpkı, Hrant Dink'in katillerini “okey oynayan çocuklar” tesmiye eden hemşerisi gibi. Sonra kalem oynattığı nevzuhur internet sitesinde, “El Nusra”yı işaret etti… Bütün bunları da polisiye sevdasıyla, kuşku duymakla, soru sormak iştiyakıyla açıklıyor ama, sanki “FETÖ”ye kondurmak istemez bir hali var. Yoksa neden şöyle bir ifadeye yer versin ki: “Silâhsız terör örgütü' sıfatıyla anılırken, 15 Temmuz uğursuz darbe girişiminden sorumlu tutulduğu için 'silâhla' ilişkisi kurulabilmiş olan örgüte, bir de böyle bir tetikçinin mal edilebilmesi, soruşturmayı yürütenlere cazip de gelebilir…” Sonra, “kripto FETÖ'cü polis” olması kuvvetle muhtemeldir, dedi. Lakin, müstear adıyla yazdığı yazıda, “Elbette suikastçı FETÖ'cü olabilir, ama işlediği suikast FETÖ'cü olmak zorunda mı?” şeklinde tuhaf ötesi bir soru sordu. En tuhafı da, Associated Press (AP) foto muhabirinin o sergide bulunmasını isteyeni, öngörüsünden ötürü kutlarken ihsas ettiği “külyutmaz” haliydi. Evet, hiçbir şey gözünden kaçmıyor; ne ki, ayının izine bakın derken, elinden gelse ayıyı gündüz gözüyle gözümüzden kaçıracak. Sayın Abdullah Gül'ün muhterem arkadaşı neden böyle? Arkadaş kurbanı mı, çevresi mi kötü, yoksa baştan beri hep böyle miydi?