İran’ın nükleer programının asli sorumlusu, İran Atom Ajansı’nın (AEOI) yeni başkanı Dr. Ali Ekber Salihi, nükleer programla ilgili merak edilen soruları yanıtladı.Salihi, “Çok sevdiğim Türk halkına bütün samimiyetimle açıklıyorum. Nükleer bomba üretmiyoruz çünkü hem haramdır hem de menfaatimize değildir” diye konuştu.Dünyanın gözleri Amerika’da eğitim görmüş, doktorasını MIT’de yapmış nükleer fizikçi Dr. Ali Ekber Salihi’nin üzerinde. Çünkü o İran’ın nükleer programının asli sorumlusu, İran Atom Ajansı’nın (AEOI) yeni başkanı. Hürriyet gazetesinin haberine göre, geçen ay sonunda İran’ın Natanz’dakinden ayrı ikinci bir nükleer santral yaptığını açıklaması, ABD ve Avrupa ülkelerinden çok sert tepkilere yol açtı. Bu yüzden Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) müfettişleri 25 Ekim’de bu santrale gidip inceleme yapacak. Acaba yerin altına inşa edilen bu ikinci santralde ne oluyor? Büyük güçlerin endişe ettiği gibi İran nükleer silah mı üretecek? Batı dünyasının çok saygı duyduğu bir bilim adamı olan Salihi, UAEA teftişinden ve Türkiye’nin bu nükleer sorun konusunda ABD-İran arasında arabuluculuk yapacağı şeklinde yorumlanan Başbakan Tayip Erdoğan’ın Tahran ziyaretinden hemen önce bütün iddialara yanıt verdi.Bu yaygaranın altında gizli bir gündem arıyorum- Birkaç hafta önce İran, Kum yakınlarında ikinci bir nükleer santral inşa ettiğini açıkladığında ABD başta olmak üzere Avrupa ülkeleri çok sert bir açıklama yaptı Pittsburgh’da. Buna çok şaşırmışsınız, neden?Çünkü biz bu açıklamayla takdir göreceğimizi düşünüyorduk. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ile yaptığımız antlaşmaya göre bir santrale uranyum gibi nükleer bir madde yerleştirmeden 180 gün önce bildirmemiz gerekiyor. Bırakın 180 günü, biz 1.5 yıl önce bunu UAEA’ya tebliğ ettik. Böylesine bir yaygara koparmalarının ardında gizli bir gündem arıyorum o yüzden. Söylediklerine göre kendi istihbarat ajansları zaten bizim ikinci bir santral yaptığımızı biliyorlarmış. Bunu açıklamak için ise özel bir zaman ve mekan beklediler. O da Pittsburgh’daki G-20 toplantısıydı. Böylelikle dünya kamuoyunda İran’la ilgili negatif bir imaj yaratmak istediler. Ama biz onlardan önce açıkladık, bundan da hoşlanmadılar.- Evet, Batı istihbaratı bu ikinci santralin inşaatına 2005’te başladığınızı keşfetmiş. İnşaatı bildirmek zorunda da değil miydiniz?UAEA anlaşmasının 3.1’inci maddesi (code 3.1) revize edildi. Revize edilmiş hali ‘İnşaatı bildirmek zorundasınız’ diyor. Eski hali ise ‘İnşaatı değil santrale nükleer madde koyduğunuzu bildirmelisiniz’ diyor. Biz de elbette anlaşmaya imza attığımız tarihte geçerli olan maddenin eski halini dikkate alıyor ve harfiyen uyuyoruz. Şimdi burada kim haksız? Bütün bunlara ek olarak UAEA ile bir de ek protokol imzaladık ki bu da ajansın müfettişlerinin her istediğinde gelip bizim santrallerimizi teftiş etmelerini sağlıyordu. Bu iyi niyetlerimize karşılık bulamıyoruz Batı’dan.
Endonezya'da tsunami olsa İran'ı sorumlu biliyorlar- Nükleer silah üretmekle, silah üretmeyi sağlayacak teknolojiye sahip olmak arasında ince bir çizgi var. Sanırım Batı bu çizginin her an aşılabileceğinden endişe ediyor...Yani diyorlar ki, İran karbüratör yapıyor, lastik yapıyor, motor yapıyor, isterse hemen otomobil de yapar. Ama buna niyet okumak denir. Dünyadaki bütün ülkelerin nükleer teknolojiye sahip olma hakkı var. Öyleyse ben de ABD için aynı endişeyi taşıyabilirim. Sonuçta Hiroşima ve Nagasaki’yi biz bombalamadık değil mi? Geçen yüzyılda İran hiçbir ülkeye durduk yere saldırmadı. Bu bakımdan bizim sicilimiz temizdir. Ama Batı, İran’la ilgili öyle bir imaj çiziyor ki senaryosu mükemmel yazılmış bir film adeta. Tek sorun bu bir film işte. Gerçekleri yansıtmıyor. Endonezya’da tsunami olsun, onlara göre sorumlusu yine İran’dır! Pakistan’da deprem olsun, suçlu İran’dır! Ben artık buna çocukça ve ucuz politika yapmak diyorum.- Öyleyse nükleer programınız tamamıyla enerji üretimiyle sınırlı, silah üretme planınız yok?Bu röportaj vesilesiyle bütün iddiaların tümüne samimiyetimle ve açıkça cevap vermek istiyorum ki çok sevdiğim Türk halkı bilsin: Böyle bir planımız yok. Olmamasının da 2 temel sebebi var. Birincisi; nükleer bomba sivilleri de öldürür. İslam dini der ki masum bir kişiyi öldürmek bütün insanlığın canına kast etmekle eşdeğerdir. Dini ve etik açıdan buna karşıyız. Zamanında Irak’a nükleer silahla karşılık verebilecekken İmam Humeyni buna kesinlikle hayır demişti, hatırlayın. Şimdi de Ayetullah Hamaney nükleer, kimyasal ya biyolojik olsun, kitle imha silahları haramdır diyorken, sorumlu kişi olarak benim burada nükleer bomba üretebileceğimi düşünebiliyor musunuz?Diyelim ki bombamız var nerede kullanacağız- İkinci sebep nedir?İran’ın bir nükleer bomba üretmesinin son derece mantıksız olması. Çok açıkça, hiç çekinmeden söylüyorum: Eğer İran, nükleer bomba üretmenin ülkenin menfaatine olduğuna inansaydı bunu üretir ve katiyen saklamazdı. Bundan utanmazdı. Ama bunun ülkemizin savunma doktrinine uymayacağına karar verdik. Diyelim ki bir nükleer bombamız var, o bombayı nerede kullanacağız söyler misiniz? İsrail’i mi vuracağız? İsrail demek ABD demek. ABD’nin nükleer gücüyle kim baş edebilir? Biz son derece akıllı insanlarız.Erdoğan burada bir kahramana dönüştüİran için Mısır ve Türkiye’nin çok özel ülkeler olduğunu dile getiren Dr. Ali Ekber Salihi, bu konuda şunları söyledi: “İranlılar Türklere ‘bizdendir’ gözüyle bakar, yabancı olarak görmez. Ben de keza öyle. Zaten karım Azeri, Türkçe konuşuyor. Başbakan Erdoğan’ı da son derece sağduyulu ve basiretli buluyorum. Zaten kendisi Davos çıkışından sonra burada bir kahramana dönüştü. Onun New York’ta İran’ın nükleer meselesiyle ilgili yaptığı destekler tarzda konuşmalarından çok mutluluk duyduk. Türkiye’nin desteği bizim için çok önemli ama şu gerçeği de çok iyi biliyoruz; bir ülke sorununu ancak kendi çözer. Biz çok gururlu bir ülkeyiz.”Ambargolar sayesinde uzaya uydu gönderdik hayvan klonladık- 25 Ekim’de UAEA müfettişleri ikinci santralde incelemeler yapacak. Onları nasıl karşılayacaksınız?Santralde hangi makineler, ne tür nükleer maddeler var açıklayan DIQ (Design Information Questionairre) adlı bir rapor hazırladık. Santrali istedikleri gibi inceleyecekler, bu raporda belirttiğimiz bilgilerle eşleştirecekler.- BM’den yeni ambargo kararı çıkarsa?Hoşumuza gitmez ama bağımsız bir ülke olmanın bedeli var. Bu bazen çok yüksek bir bedel olabiliyor ama ne yapalım? Bu arada ambargoların yararını da gördük. Tek başımıza ayakta kalmayı öğrendik, kendi füzemizi, silahlarımızı, enerjimizi üretmeyi öğrendik. Uzaya uydu gönderdik, hayvan klonladık. Her şeyi tek başımıza yaptık çünkü kimse bize bir şey satmıyor ambargolar nedeniyle. Biz 3 bin yıllık bir medeniyetin ülkesiyiz, zamana asla yenik düşmedik, her şeyi gördük geçirdik. En fazla 200 yıllık geleneği olan düşmanlarımıza sormak isterim; siz geleceğe ne kadar hazırsınız, bir yüz yıl daha ayakta kalabilecek misiniz? Ambargolar devam ederse katlanırız ve eğer iki kuşak daha buna katlanabilir, boyun eğmezsek geleceğimizi birkaç yüzyıl garanti altına almış oluruz.CIA’nın bulduğu laptopta ne var- Birkaç yıl önce CIA, İran’da bir laptop bulmuş. İçinde İran’ın nükleer silah yapmaya hazırlandığına dair belgeler varmış. UAEA’nin son raporunda yine bu belgelere atıf var. Siz gördünüz mü o laptop’u?O belgelerin içeriğini anlamanız için size bir örnek vereceğim. Diyor ki; İran Atom Ajansı Tahran’ın Amir Abad Caddesi’ndedir. Doğru! Binanın dördüncü katında ajansın başkanı oturur. Doğru! Ajansın başkanı odasında gizli gizli nükleer bomba üretiyor. Yanlış! Olabilir mi böyle bir şey, lütfen! Ama 10 tane madde yazılmış, 9’u çok temel ve doğru bilgiler olunca 10’uncusu da doğrudur imajı uyandırılıyor. UAEA bu belgelere atıf yaparken ‘doğruluğunu kanıtlamak konusunda sınırlarla karşılaştık’ gibi bir ibareyi düşmeyi ihmal etmiyor elbette.Santral kurmak hakkımız asla feragat etmeyeceğiz- Bir bilim adamı olarak İran’ın Natanz’dakine ek olarak neden bu ikinci nükleer santrale ihtiyaç duyduğunu açıklayabilir misiniz?Tabii. Kum yakınlarındaki ikinci santral bir dağın içinde. Bizim için bir pasif savunma yöntemidir bu. Herhangi bir hava saldırısı dağın içine, yerin 80 metre altına inşa ettiğimiz bu santrali etkileyemeyecek. Neredeyse her hafta bir biçimde tehdit edilen bir ülkeyiz. Nükleer santral kurmak bizim hakkımız ve bu hakkımızdan asla feragat etmeyeceğimizi, santrallerimizi sonuna kadar koruyacağımızı gösteriyoruz bu sayede. Bu santrale ‘beklenmedik durum santrali’ diyoruz aramızda. Her ne olursa olsun nükleer aktivitelerimizi devam ettirmek de ısrarlıyız. O yüzden de çok korunaklı bir yere ikinci bir santral yaptık.-Bu ikinci santralde çok ileri teknoloji makinelerin olduğu ve yeni jenerasyon santrifujlar üretebileceğiniz söyleniyor...Şu anda ajans olarak üstünde çalıştığımız konu bu zaten. Büyük ihtimalle yeni jenerasyon makineler olacak bu santralde. Yeni makinelerimiz eskisine oranla 3-4 kat daha hızlı ve iyi çalışıyor.-İran’ın nükleer teknolojisi dünyadaki diğer nükleer çalışmalar yapan ülkeler arasında nerede duruyor?Verdikleri bilgilere göre ABD’nin teknolojisi çok ama çok ileride, biz onun yakınına dahi gelemedik henüz. Onların makinesi 300 SWU üretirken Avrupa ülkelerininki 30 SWU üretme kapasitesinde. Bizimki ise 1.8 SWU. Arada böyle bir fark var. Ama bu yeni santralle Brezilya’yla eşit güce sahip olmuş oluyoruz uranyum üretme konusunda.Başımıza gelenler yüzünden Batı’ya nasıl güvenelimAlmanlar ve Fransızlar’ın yapmakta olduğu iki santralı, Devrim’den sonra ‘bütün ısrarlara karşın’ inşaat aşamasında bırakıp gitmelerinin İran’ı nükleer konusunda çalışmaya ittiğini anlatan Dr. Ali Ekber Salihi, şunları söyledi: “Fransızların elinde o günlerden kalan 50 ton uranyum ve Almanların elinde de birçok makine edevatı bulunuyor. Parasını ödemiş olmamıza rağmen bunları bize geri vermediler. Sebep olarak da Devrim’i gösterdiler. Biz o zaman şuna karar verdik; hiç kimseye bağlı olmadan kendi nükleer programımızı uygulayacağız. Yakın tarihi inceleyin göreceksiniz, Devrim’den önce İran’ın nükleer sorunu diye bir şey yoktu. Ne zaman ki biz kendi başımızın çaresine bakarız, biz bağımsız güçlü bir devletiz dedik, sorunlar başladı. Şimdi kendi nükleer enerjimizi kendimiz üretiyoruz ve bu başımıza gelenler nedeniyle de batıya güvenmiyoruz. Nasıl güvenelim?”