İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi, Türkiye ile İran’ın Suriye konusunda “artık yeter” diyerek el ele verip ortak akıl ve sağduyu ile bölgeye barış ve istikrar getirebileceğini belirterek, “Dikkatli olmazsak daha beter bir noktaya sürüklenebiliriz” dedi. Bölgede “böl-yönet” politikası izlendiğine dikkat çeken Salihi, “Suriye’de doğacak otorite boşluğunun olumsuz sonuçlarından biri de bölgeye aşırı unsurların yayılma tehlikesidir. Afganistan’a bakın. Şimdi Avrupa’nın dibinde aynı terörün yeşermesi için verimli topraklar hazırlanıyor. Cihatçı radikaller bölgede zemin kazanıyor” diye konuştu.
İran Genelkurmay Başkanı Hasan Firuzabadi’nin, Suriye’de yaşananlardan Türkiye’yi de sorumlu tutarak “Sırada Türkiye var” şeklindeki açıklaması ve buna Ankara’nın verdiği sert tepkinin ardından Ankara’ya gelen İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile yaptığı görüşmenin ardından Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer'in sorularını yanıtladı.
- Ankara ile Tahran arasında son günlerde karşılıklı sert açıklamalar var. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
- İki ülke arasındaki resmi açıklamalar sadece ilgili yetkililerce yapılabilir. Bu yetkililer, Türkiye’de cumhurbaşkanı, başbakan ve dışişleri bakanıdır. İran’da ise dini liderimiz, cumhurbaşkanı ve dışişleri bakanıdır. Bunlar dışında farklı kişi ve pozisyonlar tarafından yapılan açıklamalar bizim resmi görüşümüzü yansıtmaz. Bazen bu tür açıklamalar bilgi eksikliğinden kaynaklanabilir. Elinizde bir parça bilgi olabilir ama bu tam ve kapsamlı değilse, bunun ışığında gerçeklerle uyumlu olmayan açıklamalar yapabilirsiniz. Bu her ülkede olur.
- Genelkurmay başkanınınızın açıklamasından üzüntü duyuyor musunuz?
- Tabii ki. İlişkilerimizi rahatsız edecek şeylerden biz memnuniyet duymayız. Sizin basınınızda da benim ülkemle ilgili kabul edilemez değerlendirmeler yapılıyor. Siyasi ilişkimiz retorik ya da açıklamalara dayamamalı, ilişkimizde sabırlı olmalıyız. Burada önemli olan şudur: Türkiye ile siyasi ilişkimiz o kadar köklüdür ki, bu tür açıklamalardan hiçbir zaman zarar göremez.
- Başbakan Erdoğan da tepki göstererek Suriye politikanızı gözden geçirmeniz gerektiğini söyledi.
- Biz Türkiye ile çok açık ve samimi biçimde konuşuyoruz. Bazı konularda farklılıklarımız olabilir. Ama ortak noktalarımız o kadar fazla ki ilişkimizi onlar üzerine kurmakta yarar var. Ülkeler ilişkilerini, diyaloglarını ortak noktalar yerine farklar üzerine inşa etmeye kalkarsa aradaki ayrılık daha da derinleşir. Örneğin Suriye ve Türkiye arasından yaşananlara bakın. Bir buçuk yıl önce ilişkiniz ne kadar güzeldi. Serbest ticaretiniz vardı, vizeleri kaldırmıştınız, stratejik ortaktınız. Şimdi bu ilişki, bir anda düşmanca eleştiriler içeren bir yapıya dönmüş durumda. Böyle olmaması gerekirdi. Bu ilişkiyi onarmalıyız. Dinimize göre iki kardeş birbiriyle tartışırsa bize düşen onları daha da ayırmak değil aralarında barışı sağlamaktır.
- Suriye’de kaçırılan vatandaşlarınızın durum nedir?
- Ben de Ankara’ya yapılan açıklamalar için değil vatandaşlarımızın durumu için geldim. Suriye’ye hac için giden 48 vatandaşımız Özgür Suriye Ordusu olduğu belirtilen grup tarafından kaçırıldı. Daha önce de olmuştu kaçırılan İranlılar. Türkiye sayesinde onları bıraktılar. Şimdi Türk kardeşlerimizden devreye girmelerini istedik. Her yıl 700 bin hacı gider Suriye’ye. Bu sefer 48 vatandaşımız var.
- Bazı yetkilileriniz Türkiye’yi ima eden suçlamalarda bulundu.
- Hayır, ben suçlamaya gelmedim. Vatandaşlarımın bırakılması çabamızın bir parçası olarak geldim. Hangi ülke rol oynayabilirse bırakılmalarından memnuniyet duyacağız. Türkiye bölgede çok özel bir pozisyona sahip. Sesi duyuluyor. O yüzden devreye girmesini istedik.
- Esad rejimi yıkılırsa ne our?
Dünyada hükümetsiz bir ülke düşünülemez. Biz Suriye hükümetini destekliyoruz. Ama aynı zamanda açık biçimde söylüyoruz ki Suriye hükümeti, halkının meşru taleplerini karşılamakla yükümlüdür. Suriye halkının da dünyanın diğer hakları gibi demokrasiyi, çok parti sistemini, seçimleri yaşama hakkı vardır. Ama Suriye yönetimine de bu sözleri yerine getirmesi için zaman ve fırsat verilmesi gereklidir. Bölgemiz, Suriye, İran, Türkiye, Irak, Lübnan çok güzel bir etnik ve dini mozaiğe sahip. Müslümanlar var, Hıristiyanlar var, Museviler var. Araplar, Kürtler, Aleviler var. Bu insanlar asırlar boyu bu coğrafyada birbirleriyle barış içinde yaşadı. Şimdi bu güzel yapıyı yıkmak için çalışan unsurlar olduğunu görüyoruz. Umut ediyoruz ki bölge ülkeleri bunun farkındadır ve bu mozaiğin parçalanmasına izin vermezler.
Bence Türkiye ve İran bölgenin iki önemli ve güçlü ülkesi olarak “Artık yeter” diyerek el ele vermelidir. Ortak akıl, mantık ve sağduyu ile bölgeye barış ve istikrar getirebiliriz. Aksi halde eğer bu konuyla dikkatle ilgilenmezsek şu anda mevcut “kötü” durumdan daha kötüye gidebiliriz. En kötüsünü engellememiz gerekir. Suriye’deki siyasi sürecin dinamiklerinin kendi doğal akışında gidişini sağlamalıyız. Bu doğal akışın müdahale ile bozulması, bizi bilinmeyen, öngörülmeyen bir noktaya getirebilir. Şu anda kararları etkileyebilecek, karar verebilecek konumdayız. Ama bunun biraz ilerisi olasılıklara açık bir noktadır. Oraya geçersek sonucunu bilemeyiz.
- Suriye’nin kuzeyindeki gelişmeleri bu tabloya nasıl oturtuyorsunuz?
- İşte anlattıklarıma somut bir örnek ortada. Size mozaik dedim. Farklı etnisiteler, dinler var bu coğrafyada. Türkler, Kürtler, Araplar, İranlılar var bu coğrafyada. Neden yüzyıllardır bozulmayan bu mozaiğin, barış içinde ve birlikte yaşam geleneğinin kırılmasına izin verelim ki. Durum şu anda kötü olabilir ama eğer dikkatli davranmazsak daha beter bir noktaya sürüklenebiliriz.
- Daha kötüsü derken neyi kastediyorsunuz? Kürt devletini mi?
- Ortaya çıkacak olan bir otorite boşluğudur. Sonucunu öngörmek çok zor. Herkes bu boşluğu kendi çıkarlarına göre değerlendirmek isteyecektir. Bunu engellememiz lazım.