Şam'dan Roma'ya; Papa'nın Midilli'den getirdiği Suriyeli ailenin hikâyesi

Şam'dan Roma'ya; Papa'nın Midilli'den getirdiği Suriyeli ailenin hikâyesi

Katolik Kilisesi lideri Papa Francesco'nun geçen yıl nisan ayındaki Yunanistan ziyareti sırasında sürpriz bir kararla İtalya'ya getirdiği 12 Suriyeliden biri olan Nour Essa, yaşadıklarını BBC Türkçe'ye anlattı.

2015 sonunda Suriye'den Türkiye'ye kaçan, buradan da bir tekneyle Yunanistan'a ulaşan Nour Essa, kocası Hasan ve 3 yaşındaki oğlu Riyad'la birlikte yaklaşık bir yıldır Roma'da yaşıyor. Bu sürede İtalyanca öğrenen, iş bulan çift, halen Roma'da Vatikan tarafından kirası ödenen bir apartman dairesinde kalıyor.

Filistinli bir baba ile Suriyeli bir annenin kızı olarak Suriye'de dünyaya gelen 32 yaşındaki Nour Essa, Suriye'de ve ardından da Fransa'da eğitim almış bir mikrobiyolog. 4 yıldır evli olduğu Hasan Zaheda ise Suriye'de bahçe tasarımı işiyle uğraşıyormuş. Ancak savaşın patlak vermesinin ardından Şam'daki evlerinin etrafına bombaların yağmaya başlaması ve Hasan'ın orduda göreve çağrılması üzerine Suriye'den kaçmak zorunda kalmışlar.

Roma'da barınma ve eğitimlerinden sorumlu olan Sant Egidio Cemaati'nin İtalyanca dil okulunda buluştuğumuz Nour Essa, memleketlerini terk etme kararına nasıl vardıklarını şöyle anlatıyor:

"2015'te kocam Esad rejiminin ordusunda askere çağrılınca Suriye'den ayrılmaya karar verdik. Biz bu savaşa girmek istemiyorduk. Çünkü birini öldürmek zorunda kalabilir ya da siz ölebilirsiniz. Biz bunu istemiyorduk. Biz ne Esad rejiminin ne de İslamcıların tarafındaydık."

Türkiye'ye kaçmak için insan kaçakçılarıyla temasa geçen aile 4 Aralık 2015'te yola çıkmış. Şam'dan Türkiye'ye kadar 10 gün süren yolculuklarında birçok defa motosiklet, kamyon, otomobil, otobüs değiştiren Essa ailesi Türkiye sınırını ise yürüyerek geçmiş. Nour Essa, Türk sınırını "yasa dışı yollarla" geçtiklerini söylüyor ve şöyle devam ediyor:

"100-150 kişilik bir gruptuk ama sınırı küçük gruplar halinde geçtik. Sınırda kontrol vardı. Türk polisi bizi gördü ve uyarı amacıyla ateş açtı. Bizi durdurmadılar ama başkalarını durdurdular."

Türkiye'ye Kilis'ten giren aile, oradan taksiyle Gaziantep'e geçmiş. Gaziantep'te 4-5 gün kaldıktan sonra ise İstanbul'a gitmiş.

İstanbul'da Fransa Konsolosluğu'na vize başvurusu yaptıklarını anlatan Nour, "Suriyeli oldukları" gerekçesiyle başvurularının reddedildiğini söylüyor:

"Fransa'da bir dayım ve iki teyzem var. Aile ziyareti vizesi için bize davet mektubu gönderdiler. Ancak vize talebimiz Suriyeli olduğumuz için geri çevrildi. Fransa'ya ulaşırsak bir daha ayrılmayacağımızı bildikleri için reddettiler."

2 ay kadar İstanbul'da Esenyurt mahallesinde bir evde kalan aile, vize başvuruları reddedilince İzmir'den deniz yoluyla Yunanistan üzerinden Avrupa'ya kaçmaya karar vermiş.

"Neden Türkiye'de kalmak yerine bu zorlu yolculuğu göze aldınız?" şeklindeki sorumuza Nour, entegrasyon için dil bilmenin ve çalışmanın şart olduğunu vurgulayarak şöyle yanıt veriyor:

"Yeni bir ülkeye ulaştığınızda çalışabilmek için o ülkenin dilini öğrenmeniz gerekir. Türkiye'de dil eğitimi yoktu ve orada çalışabilmek için bildiğim diller olan İngilizce ve Fransızcayı kullanamazdım, Türkçe bilmek gerekiyordu."

Nour, İzmir'den Yunanistan'a kaçmak isterken 4 kez Türk güvenlik güçleri tarafından durdurulduklarını ve sahilden geri çevrildiklerini anlatıyor. Ancak sonunda 18 Mart 2016'da 63 kişinin yer aldığı bir tekneyle İzmir'den yola çıkarak Midilli adasına ulaştıklarını belirtiyor.

Midilli'de Karatepe kampında yaklaşık 1 ay kaldıktan sonra ise kendi deyimiyle bir "mucize" gerçekleşmiş. Göçmen krizine sıklıkla değinen ve savaştan, açlıktan, baskılardan kaçan bu insanlara kucak açılması çağrısı yapan Papa Francesco'nun 16 Nisan 2016'da Midilli'deki mülteci kampını ziyaret ederek, 12 kişiden oluşan 3 Suriyeli aileyi beraberinde Roma'ya getirmesiyle Essa ailesine kapılar açılmaya başlamış.

Nour, Roma'da Katolik Kilisesi'ne bağlı Sant Egidio Cemaati'ne ait bir binaya yerleştirilen bu Suriyeli Müslüman ailelere 3 ay içinde sığınmacı statüsü verildiğini söylüyor. Roma'ya gelmelerinin ikinci gününde İtalyanca kursuna gitmeye başladıklarını ve birkaç ayda bu dili konuşmaya başladıklarını anlatıyor.

Dil sorunu ortadan kalkınca Nour, eğitiminin İtalya'da geçerli sayılması için Roma Tre Üniversitesi'ne başvuruda bulunmuş; 5 dersten sınava girmesi gerektiğini, ardından diplomasını alacağını söylüyor. Ve birkaç ay önce de Roma'daki Bambino Gesu Hastanesi'nde bir laboratuvarda, kistik fibrozis alanında araştırmalar yapmak üzere çalışmaya başladığını sevinçle anlatıyor.

Kocası Hasan'ın da bir mağazada tezgahtar olarak iş bulduğunu ancak kendi mesleğini yapabileceği bir iş aramaya devam ettiğini belirtiyor. Roma'ya ilk geldiklerinde Sant Egidio'nun göçmenleri ve muhtaç durumdaki İtalyanları ağırladığı binasında kalan aile, şimdi ise Roma'nın merkezindeki Campo dei Fiori Meydanı yakınlarında, kirasını Vatikan'ın karşıladığı bir apartman dairesinde yaşıyor.

Nour, kendilerine bu imkanları sağlayan Papa Francesco için, "Papa, dini insanları kontrol etmek için değil, insanlara hizmet etmek için kullanıyor" diyor ve bu yüzden tüm dini liderler tarafından örnek alınması gerektiğini söylüyor. Papa'nın Hristiyan olmamalarına rağmen kendilerine el uzattığını, Arap ya da Müslüman liderlerden ise böyle bir yardım almadıklarını vurguluyor.

Roma'nın bazen kendisine, memleketi Şam'ın savaşla yerle bir olmadan önceki halini anımsattığını söyleyen Nour, "Örneğin buradaki Colosseum'u görünce aklıma Palmira geliyor. Aslında aynı medeniyetten geliyoruz" diyor.

En çok özlediği şeylerinse ailesi ve arkadaşları olduğunu söylüyor. Halen Şam'da olan annesi ve kardeşinin Fransa'ya siyasi sığınma başvurusunda bulunduklarını ve gelecek ay Fransa'ya yerleşeceklerini belirtiyor.

İtalya'da çok hoş karşılandıklarını, saygı gördüklerini söyleyen Nour, oğlu Riyad'ın da anaokuluna gittiğini, İtalyanca şarkılar söylemeyi sevdiğini ve artık "İtalyanlardan daha fazla makarna yediğini" gülümseyerek anlatıyor.

Birgün savaş bitince Suriye'ye dönmeyi umduğunu söyleyen Nour, göçmen karşıtı söylemlere ise şöyle yanıt veriyor:

"Hepimiz aynıyız. Biz de Avrupalılar gibi normal insanlarız; cihadcı değiliz, terörist değiliz. Savaştan kaçtık. Yalnızca barış içinde yaşamak istiyoruz. Tüm dünyadaki diğer çocuklar gibi oğlumun da barış içinde büyüme hakkı var."