Gezi olaylarında evinden ekmek almaya çıktığı sırada polisin attığı biber gazı kapsülünün başına vurması sonucu yaralanan ve 269 gün verdiği yaşam mücadelesini 11 Mart 2014’te kaybeden Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “en az 3 çocuk” sözlerini hatırlatarak, “Sen benim iç dünyama niye giriyorsun? Kaç çocuk yapacağıma sen mi karar vereceksin, sen mi bakacaksın benim çocuklarıma? Benim üç çocuğum vardı. Niye vurdun o zaman birisini? Neden vurdun? Kendine kurban mı arıyorsun? Çünkü sen kandan besleniyorsun. Kan olmazsa sen orada duramazsın...” dedi.
Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan, oğlunun 16. Doğumgününde Birgün gazetesinden Ömür Şahin Keyif’e konuştu.
Ömür Şahin Keyif’in Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan’la yaptığı söyleşi şöyle:
Birleşik Haziran İstanbul Buluşması’ndaki konuşmanızda, “Yıllardır eziliyoruz” deyip, birlikte mücadele edilmesi gerektiğinin altını çizdiniz...
Bugün herkesin düşünce özgürlüğü olmadığı için cezaevinde olduğu konuşuluyor. Sokaktaki insanı makul şüpheli olarak görüyorlar, hırsızlıktan değil siyasi düşüncesinden içeri alınıyor, hep bizim insanlarımız işkence, baskı görüyor. Onun için artık tek yumruk olarak söz sahibi olmamız gerekiyor. Biz de yeteri kadar varız bu ülkede...
’Bizim insanlarımız’dan kastınız ne?
Her şeye insanca bakanlar... Ben sana en ufak bir zarar vermiyorum, sen beni yok sayıyorsun, böyle olmaz. Bu ülkede haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe bizler başkaldırıyoruz, onun için bizleri istemiyorlar, dışlıyorlar. Biz çoğunluğuz, azınlık değil, ama tek yumruk olmalıyız, ancak o şekilde sesimiz gür çıkabilir.
Aynı konuşmanızda, “Makul şüphe nedeniyle belki bu konuşmaları yaptığımız için bile gözaltına alınabiliriz” demiştiniz. Baskı görüyor musunuz?
Şu an baskı görmüyorum ama bugün olmazsa yarın mutlaka olacak baskılar. Dokuz ay hastanede kaldık, sanki biz suçluymuşuz, çocuğumuzu biz vurmuşuz gibi takip edildik. Şu an bile bütün ailenin telefonları dinleniyor. Evimizin gözaltında olduğunu biliyorum.
Çünkü Berkin halkın kalbinde yer etti. Yürekler acısı bir şekilde kaybettik çocuğumuzu. Onun için bizi dinlemeleri de takip etmeleri de normal.
Mahallede hayatınız değişti mi? Kendinizi güvende hissediyor musunuz?
Bu mahallede en ufak bir sıkıntı yok. Devlet buraya el atmasın, herkes kendini biliyor, kimse kimseye zarar vermiyor. Ama bu mahallenin rantı büyük, egemen güçler burada mutlaka bir olay yaratmak istiyor. Devlet burayı dağıtmak istiyor, kentsel dönüşüm ya da başka yolla...
Kızlarınız hâlâ lisede mi?
Evet. Biz Berkin’den sonra hakikaten çocuklarımızın dersleriyle doğru düzgün ilgilenemiyoruz ama onlar zaten bize bırakmıyorlar işi…
Berkin’den sonra kızlarınız okulda baskıyla karşılaştı mı?
Yok.
’Kimse galeyana gelmesin diye çocuklarıma yapılan tacizleri paylaşmadık’ demiştiniz...
Şu an öyle bir şey yok. Büyük kızım için olmuştu...
(Gülsüm Elvan araya giriyor: Geçen sene dershaneye gitti Şişli’ye. Dershaneden çıktım orada polisler vardı, resmen elleriyle beni gösterdiler, işaret ettiler demişti...)
Hastane sürecinde 24 saat gözetim altındaydık... Ailem, eşim, dostum, akrabam, evimize kim girip çıkıyor… Belki şu an yine takip ediyorlardır, belki sizin geldiğinizi de takip etmişlerdir.
Takibin amacı ne sizce, korkutmak mı?
(Gülsüm Elvan: Biz değil kendileri korkuyor.)
Beklentilerinin ne olduğunu bilemem. Ama bizim hiçbir çıkarımız yok. Tek çıkarımız, çıkar denirse, çocuğumuzun katilini ortaya çıkarmak, yüzleşmek.
Dava süreci, yüzleri görünen polislerin isimleri bildirilmediği için sürüncemede...
En son Adli Tıp raporu da geldi. Açık açık, Berkin’i bu şekilde vurmuşlar, diyor. Sen de katili saklıyorsun. Savcıya dilekçe veriyoruz, Savcı taleplerimizi yerine getiriyor. Ama Emniyet ‘Bu kişilerin benimle ilişiği kesilmiştir, ismini cismini veremem’ diyor, olayla alakası olmayan polislerin resimlerini gönderiyor. Diyoruz ki ‘İşte bu polislerin yüzleri açık, alenen gözüküyor, bize bunların ismini ver, ifade versinler...’ Ama Emniyet vermiyor. Bunu da Hükümet’in sakladığı açık açık ortada. Neyi kolluyorsun? Demek ki sen vurdurdun. Çocuk da dinlemedin, adam da dinlemedin, insan olduğunu da saymadın, kafasına sıktın öldürdün. Yani diyorsun ki ‘Ben istesem öldürürüm istesem söndürürüm’. Ama her şey bir yere kadar. Bunların sonu gelecek. Aynı duruma siz de geleceksiniz.
Berkin’den sonra, gündelik hayatınız çok değişti, değil mi?
Biz gerçekten, siyasetten anlamayız. Bu güne kadar resmi ya da gayrıresmi bir kuruma imzamız olmamıştır… Ama şu an öyle bir duruma geldik ki 2013’ün 16 Haziranı’ndan bu tarafa, nasıl anlatılır...
Simge mi oldunuz?
O var, toplumun önünde farklı bir boyuttayız. İnsanlar bizi başka bir yere götürmüşler. Karşımızda ucu gözükmeyen bir tünel var, bu tüneli delmeye çalışıyoruz. Ülke nereden nereye gelmiş. Ben 72’den, beş yaşımdan bu tarafa yaşananları çok iyi hatırlıyorum. Bizim köyde, Kızıldere’de, Mahir Çayan’ları, Deniz’leri hayal meyal hatırlıyorum. O olaylardan beri sol tek başına iktidara gelmedi. Sağ iktidarlar idare ettiler, görüyorum, her günümüz daha kötüye gidiyor...
Bu süreçte en çok kimler yanınızda oldu?
Hiç ayrım yapmadan, vicdanları sızlayan insanların hepsi bizimle birlikte oldu. Sokakta, farklı partilere oy veren ve üzülerek yanımıza gelenler var… Direkt söylüyor, ‘Ben farklı kuruma oy verdim ama ellerim kırılsaydı da vermeseydim...’ Dünya da bu zulümleri not ediyor. Yarın Berkin’in davası başladığında göreceğiz, Avrupa’dan hukukçular, AP Milletvekilleri gelecekler. Burada bir vicdansızlık, katliam var.
Yavuz Bingöl’e dava açtınız... Aramış mıydı gerçekten sizi özür dilemek için?
Kendisi beni aradı... Özür dilese ne çare, o kim ki özrünü kabul edeyim... Özrü kabul edilmemiştir. En güzel cevabı sana abin vermiş. Bizim cevap vermemize bile gerek yok...
Sizi bu süreçte davanın peşini bırakmanız için ikna etmeye çalışan oldu mu?
Oldu.
Kimlerdi?
İsim veremeyeceğim. Ama iki kişi geldiler, iki defa geldiler. Biri ünlü, biri ise o siyasi kurumun içinde. Geldiler, kabul etmedim öyle bir şeyi.
Para mı teklif ettiler?
Berkin’in son dönemleriydi. ‘Neye ihtiyacınız varsa, hangi hastaneye gitmesi gerekiyorsa’, dediler... ‘Hiçbir şeye ihtiyacım yok, çocuğumun tedavisi orada olacak’ gibi cevaplar verdim. ‘Varsa imkanınız, verin çocuğumu sapasağlam şu an bana, o zaman tamam’ dedim.
Yanınızda duranlardan beklentiniz nedir?
Artık biz muhalefet değil iktidar olmalıyız. Herhangi bir siyasi kurum adına çağrı yapmıyorum, yanlış anlaşılmasın... Bir de iktidar derken, biz de bunlar gibi yiyelim anlamında söylemiyorum. Bu ülkenin bütün varlıkları eşit biçimde dağıtılmalı. Artık hangi siyasi örgütse, hangisi bizi temsil edecekse, herkesin tek yumruk olup, bir çatı altında toplanmasını istiyorum.
Berkin’in öğretmenleriyle görüşüyor musunuz?
Evet... Berkin’in birden beşe kadar okutan bir hocası vardı. Annesi babası aslında oydu. Birbirlerini çok severlerdi. Birinci sınıftan beşe kadar Kafkas oynardı... Okulda da çok aktifti...
Kızlarınız için endişeleniyor musunuz?
Hayır, kesinlikle endişelenmiyorum. Tabii ki içimde kuşku yok değil. Bu ülkede hiçbir şeye güvenemezsin, her şey olabilir. Önlemimizi alıyoruz. Bir yere gittiklerinde mutlaka haberimiz olur.
Berkin için eylem yapanlara açılan soruşturmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aklım ermiyor: Sen bir çocuğu katlediyorsun. Katili saklıyorsun. Hukuk mücadelesi veren insanlara zulmediyorsun. O insan Berkin’i tanımıyor ki… Berkin’e yapılan yarın bir gün benim çocuğumun da başına gelecek, diyor. Mücadele veren çocuklarımızın, akademisyenlerin, hepsinin yanındayım.
***
“Sen benim iç dünyama niye giriyorsun? Kaç çocuk yapacağıma sen mi karar vereceksin, sen mi bakacaksın benim çocuklarıma? Benim üç çocuğum vardı. Niye vurdun o zaman birisini? Neden vurdun? Kendine kurban mı arıyorsun? Çünkü sen kandan besleniyorsun. Kan olmazsa sen orada duramazsın...”
***
‘Bana gençliğimi yaşatmadılar’
Ben kendi gençliğimi yaşayamadım. İlkokulu bitirdim, ayağıma çivi batmıştı, çocukluğum hastane yatağında geçti. İstanbul’a 82 ya da 83’te geldik, köye geri dönemedim. Hayatın tam içine atıldık. Kendi sağlığımla ilgili hayat mücadelesi, ayakta durma mücadelesi… Berkin karşıdan gelirken, kendi gençliğimi görüyordum onda. İmkânlarımız doğrultusunda her ihtiyacını karşılayabiliyordum. Onlara baskı yaptığım tek konu eğitimdi. O da tavsiye aslında.
Ne kendi gençliğimi yaşayabildim ne de çocuğumda göreceğim gençliğimi yaşattılar bana. Onun için çok sıkıntı yaşıyorum. İçimde çok kin var. Ama bu kinimi gidip birinden çıkarma gibi bir lüksüm yok. Ben böyle adaletsiz bir şey yapmak istemiyorum. Ben de mi elime silah alıp birkaç kişiyi vurayım. Ben o kinimi adliye kapılarında arıyorum. Ama onu bulamıyoruz o bizi daha çok yaralıyor. Düşünebiliyor musunuz, sapasağlam delikanlı çocuğun, daha gençlik çağında, 14’ünde bir fidan...