Hazal Özvarış-T24Prof. Dr. Sami Selçuk, kendisini yargının zirvesine kadar çıkaran yargıçlık kariyeri boyunca akademik çalışmalarla bağını koparmayan bir hukukçu, 1982’de Yargıtay üyeliğine seçilen Selçuk, 1999’da Yargıtay Birinci Başkanı oldu. Yargıtay Başkanı'yken dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun “28 Şubat bin yıl sürecek” sözlerinden sadece üç gün sonra yaptığı Adli Yıl açılış konuşmasında “Kurşun yerine oy' kullanılarak kabul ettirilen 1982 Anayasası hazırlayanlar ve hazırlanış biçimiyle bir tür 'ferman anayasası'dır” dedi. Selçuk, Türkiye'nin hâlâ kurtulmaya çalıştığı 1982 Anayasası için, 2000-2001 Adli Yıl açılış konuşmasında da “polis tüzüğü” benzetmesi yaptı.Çok yankı yaratan 1999-2000 Adli Yıl açılış konuşmasından üç sene sonra yaş haddi gereği görevinden ayrılan Selçuk, halen Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak akademik çalışmalarını sürdürüyor, dersler veriyor. Aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde görevlendirilecek yargıç adaylarının yeterliliklerini incelemek üzere kurulan Danışma Paneli’ne seçilen Prof. Sami Selçuk’a sorduk:Polis fezlekeleri üzerinde çalışılmadan iddianame haline mi geliyor? Uzun tutukluluk süreleri Anayasa'yı da ihlal anlamına gelmiyor mu? Bazı mahkemelerde yargı yetkisi hukuka aykırı biçiminde mi kullanılıyor? AİHM, Türkiye’yi cezaya çarptıracak mı? Mahkemeler uzun tutukluluk sürelerinin ardından beraat kararı almakta zorlanmaz mı? Silivri yargılamalarını da yapan özel yetkili mahkemeler Anayasa’ya aykırı mı? Sami Selçuk’un demokrasi adına yaptığı kritik çıkışların 28 Şubat sürecinde rahatsızlık yarattığı biliniyordu. İnternet üzerinden sorularımızı yanıtlayan Selçuk, Yargıtay Başkanı’yken Emekli Subaylar Derneği'ne mensup olduğunu söyleyen bir albay tarafından tehdit edildiğini de açıkladı.Selçuk’un “yargının önündeki konular hariç olmak üzere” kabul ettiği www.t24.com.tr'nin sorularına verdiği cevaplar şöyle:'Geçici 15. madde af hükmüdür, kaldırılması geri yürütülemez' - “Anayasa’daki geçici 15. maddenin kalkmasıyla 28 Şubat yargılanabilir, ancak 12 Eylül yargılanamaz” demiştiniz. 12 Eylül soruşturması sizce davayla sonuçlanmayacak mı?Konu yargının önünde. Ancak daha önceki salt hukuksal görüşümü yinelemekle yetiniyorum. Bu madde (12 Eylül referandumuyla kaldırılan geçici 15. madde-T24) kapsamlı bir af hükmüdür. Maddenin kaldırılması geçmişe yürümez. Bu yüzden darbe eyleminden kişiler sorumlu tutulamaz.- TSK İç Hizmet Kanunu’ndaki 35. maddenin varlığı, AB’nin Türkiye 2011 Yılı İlerleme Raporu’nda da askeri müdahale açısından sorunlu olarak nitelendiriliyorsa, bu maddeye göre savunma yapan askerler yasal bir dayanak açıklamış oluyorlar mı?Bu maddenin varlığı değil, yorumu sorunlu. Maddeyi öbür maddelerden soyutlayarak yorumlarsanız, darbelerin önünü açarsınız. Maddenin temel mantığı şu: Cumhuriyet tehlikeye düştüğünde bu tehlikenin var olup olmadığını siyasi organ saptar ve orduya yetkiler tanır, sıkıyönetim, olağanüstü durum gibi. Bu durumlar hukuka uygunluklarını bu maddeden alır. Her devlette ordunun görevi bu madde doğrultusunda çizilmiştir. Maddenin darbeyle ilgilisi yok, darbelerin gerekçesi de olamaz. Böyle yapanlar, kendilerini de, halkı da kandırıyorlar. Norma işkence yaparak yorum yapıyorlar. Hukuk kendi içinde çelişkiye izin vermeyen bir bütündür. Bir hüküm başka hükümlerden soyutlanarak yorumlanamaz.‘Emekli Subaylar Derneği’nden bir albay telefonla beni tehdit etti’ - Yargıtay 4. Ceza Dairesi Başkanlığı görevinin ardından 1999'da Yargıtay Başkanı olmuş biri olarak 28 Şubat kararları ve uygulamalarının sonucu olarak bir baskı veya telkin karşısında kaldınız mı?Doğrudan herhangi bir tehdit almadım, telkin de yapılmadı. Sadece Emekli Subaylar Derneği’nden olduğunu söyleyen emekli bir albay telefonla beni tehdit etmiş ve bunun hesabını soracaklarını söylemişti. Söyledikleri o denli zavallıca idi ki üzerinde hiç durmadım. Ancak dolaylı olarak baskı girişimlerinde bulunulacağını Sayın Can Dündar ve Sayın Hasan Cemal’in o dönemde yazdıklarından öğrendim. ‘İddianameleri özetlemek hukuka aykırı ve bozma nedenidir'- AB’nin Türkiye İlerleme Raporu’nda yasalardaki sorunlar kadar hâkimler ve mahkemelerin yorumları da endişe verici olarak değerlendiriliyor. Siz de Ergenekon sürecinde “Böyle iddianame olmaz” demiştiniz. İddianamelerdeki tek sorun uzunluk mu? “Polis fezlekeleri iddianame oluyor” algısı ne kadar doğru?“Polis fezlekesi iddianame oluyor” inancını kanıtlamak zor. İncelemeden konuşamam. Ancak iddianame, iddianın özetidir. Kanıtların ve özellikle tanıkların sözlerinin olduğu gibi iddianameye aktarılması yanlıştır. O, tanıkları güç durumlarda bırakır. Nitekim Türkiye bunları yaşadı. İddianamelerin böyle kaleme alınmaları bu kavram ile bağdaşmaz. Ayrıca iddianame duruşmada olduğu gibi okunmak zorundadır. Özetlemek, hukuka aykırıdır ve bozma nedenidir.- “Tutuklu yargılananların tahliye taleplerini yıllarca reddeden mahkemeler, yargılama sonucunda beraat kararı almakta zorlanır” yorumuna katılıyor musunuz?Aklanma kararı her zaman olasıdır. Ancak tutuklamanın mahkemeleri ne denli böyle bir kararı vermekte zorlayacağı yolunda önceden bir şey söyleyemem.'Çok umutlu değilim'- Yıllar süren tutukluluklar Türkiye'de 'peşin ceza' ve adeta bir 'ön yargı' sistemi yaratmıyor mu?Artık bu konuda söylenenler herkesçe biliniyor. Türkiye adeta papağan sözcükleri ile konuşur oldu: 1-İstisnai tutukluluk kurallaştı. 2- Tutuklanma kararları basmakalıp gerekçelerle savuşturuluyor. 3-Tutuklama yetkisi “kuşku özgürlükten yanadır” ilkesiyle bağdaşmıyor vb. sözler bezdirircesine yineleniyor. Ama sonuç değişmiyor. 2010 yılında Türkiye 80 kez tutuklama, 42 kez adil yargılanma kurallarına uymadığı için hüküm giydi. Bu yıl daha çok olacağını sanıyorum. Bunun ilk mahkemelerce değerlendirileceğini hala ummaktayım. Ama çok umutlu da değilim. Hukuksal yetkilerin sürekli olarak böylesine üzücü biçimde kullanılmasından derin üzüntü duyuyorum. Yargıçlar ne pahasına olursa olsun diyerek maddi gerçeğe ulaşamazlar. Hukuk kurallarını ve yetkilerini doğru ve şeref değerini incitmeden kullanarak maddi gerçeğe ulaşırlar. Böylece kendilerine ve hukuka güveni sağlarlar.‘Özel yetkili mahkemeler hemen kaldırılmalı’- Anayasa’nın değiştirilen 90. maddesine göre, uluslararası antlaşmaların iç hukuka üstünlüğü hükmü, uzun tutukluluk gibi çok temel noktalarda neden hayata geçmiyor? Mahkemeler suç mu işliyor? Anayasa ihlâl mi ediliyor?Bu maddenin uygulanma koşullarını ne yazık ki çoğu insan bilmeden konuşuyor. Yasalar değil, hükümler çatışınca bu madde uygulanır. Konu uzmanlık istediği için ayrıntıya girmiyorum.- Anayasa'nın 143. maddesindeki DGM’ler kaldırılırken Anayasa'ya yeni bir hüküm konmadan özel yetkili mahkemeler kuruldu. Hüsamettin Cindoruk, bu noktaya işaret ederek özel yetkili mahkemelerin Anayasa'ya aykırı olduğunu söyledi. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?Eski DGM’lerin yerine özel mahkemeler geçti. Yanlışlık ve aldatmaca burada. Özel mahkemeler hemen kaldırılmalı. Bu, AB’nin kapısında bekleyen Türkiye’ye yakışmıyor.- Cindoruk, Ezgi Başaran’la söyleşisinde AİHM’den bazı hukukçuların, Ergenekon yargılamalarının yapıldığı Silivri mahkemeleri hakkında kendisine danıştığını söyledi. Size de benzer bir başvuru oldu mu?Hayır. Bana görüş soran olmadı.- Ergenekon sürecinde yaşanan basılmamış kitap çalışmalarına el koyma, bu çalışmaları örgütsel doküman kabul etme, uzun tutukluluk süreleri AİHM’nin Türkiye’yi ağır cezalara çarptırmasına neden olacak mı?Bunları yaşayıp göreceğiz.‘En kötü kitap bile bomba değildir’ - Prof. Dr. Ergun Özbudun, Neşe Düzel’le söyleşisinde Terörle Mücadele Kanunu ve TCK’da “Fikir açıklaması niteliğinde olan eylemler ile şiddete teşvik ve tahrik niteliği taşıyan eylemler arasında çok daha açık bir sınır çizilmeli” dedi. Akademisyenleden yayıncılara, çevrecilerden parasız eğitim isteyen öğrencilere kadar birçok kişinin “terör örgütüne üyelik”le suçlandığına tanık oluyoruz. Bu kadar ağır bir itham nasıl bu kadar kolay yapılabiliyor? Hukuk, siyasal görüşlerin kılıfı haline mi geliyor? Konu yargının önünde. Üstelik suçlamaların nelere dayandığını bilmiyorum. Ancak Türkiye’nin ilkin kimi maddeleri gözden geçirmesi gerekiyor. Yargının da yorumlarını gözden geçirmesi zorunlu.- Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Bazı kitaplar bombadan daha tesirli” görüşü bir hukuk insanı olarak size ne ifade ediyor?En kötü kitap bile bomba değildir. İçeriğinde suça kışkırtma olabilir. Ama ceza yasaları hiçbir zaman özgürlükçü suç hukukunda kitapları bomba ile eşdeğerde tutamaz.- Türkiye’nin hem Avrupa Konseyi üyesi bir ülke olarak, hem de AİHM’deki mahkûmiyetleri düşünüldüğünde vicdani reddi tanıması gerekmiyor mu?Vicdani ret konusunda uluslararası görüşlerde bunun yanıtlarını bulabilirsiniz. Prof. Dr. Sami Selçuk'un çok tartışılan 1999-2000 Adli Yılı Açılış Konuşması Selçuk'un 1982 Anayasasını 'polis tüzüğü'ne benzettiği 2000-2001 Adli Yılı Açılış Konuşması