Suriye iç savaşında altı yılda yüz binlerce insan öldü, milyonlarcası yaralandı, yakınlarını kaybetti, evsiz kaldı. Milyonlarcası ülkeyi terk edip, Türkiye, Avrupa ve çeşitli Arap ülkelerine kaçmak zorunda kaldı. Etrafında çatışma ve savaşların sürdüğü başkent Şam'da insanlar, “Sürekli savaş düşünerek yaşanmaz” diyor.
Hürriyet'ten Sebati Karakurt ve Zeynep Bilgehan'ın izlenim heberi aynen şöyle:
Lübnan sınırından Suriye’ye geçerken kapıda bizi ‘Suriye’ye hoş geldiniz’ yazısıyla birlikte dev bir Beşar Esad fotoğrafı ve olağanüstü güvenlik önlemleri karşılıyor. Şam ve çevresindeki yollarda, kavşaklarda, sokakların girişinde kontrol noktaları var. Bütün araçlar didik didik aranıyor. Görüntü alınmasına kesinlikle izin verilmiyor. Kontrol noktalarında orta yaşlı askerlerle birlikte genç kadın askerler dikkati çekiyor. Büfelerden kahvehanelere her yerde Suriye bayrakları ve Esad’ın fotoğrafları asılı. Bir de Birleşmiş Milletler brandaları gözümüze çarpıyor; kontrol noktalarına çatı, dükkanlara perde, otomobillere örtü olmuş.
Yollarda bu ay yapılacak ‘Suriye’nin Yeniden İnşası Fuarı’nın afişleri var. Savaş, Suriyelileri yalnızca başka ülkelerde değil kendi sınırları içinde de mülteci yapmış. Bu göçten en fazla nasibini alan kentlerden Şam’da mülteciler için yeni konutlar inşa ediliyor. Kontrol noktaları önündeki kasisler dışında geniş yollarda yavaşlamanıza sebep olabilecek bozukluk yok.
"Eskiden çok Türk gelirdi"
Geçen hafta Dünya Kupası elemelerinde play-off’a kalan Suriye Milli Takımı’nı kutlayan panoların altından geçip Şam’ın eski Hıristiyan mahallelerinden Babtuma’nın dar sokaklarına giriyoruz. Sokaklar kalabalık. Şehrin merkezinde Hamidiye Mahallesi’de güvenlik noktaları çok daha sık, askerler her yerde ama pazar yeri ve etrafında insanlar savaş yokmuş gibi yaşamaya çalışıyor. Kafeler ve dükkanlar dolu. Bir kuyumcuya giriyorum. Sahibi Türk olduğumu görünce heyecanla “Kızım Türk dizilerini izleye izleye Türkçe öğrendi” diyor ve kızını arayarak dükkanında bir Türk olduğunu müjdeliyor. Heyecanının sebebini “Eskiden çok Türk gelirdi. Şimdi bu durumda olduğumuza üzülüyoruz çünkü biz iki ayrı devletiz ama kardeş halkız” diye anlatıyor. Son 3 senedir hiç turistin gelmediğini söylüyor: “Artık altı yıl oldu. Sürekli savaş düşünerek yaşayamayız. Hayata bakıyoruz.”
Fakat insanların savaş yokmuş gibi yaşamaya çalıştığı Şam, aslında bir cephe. Geniş caddeler, şık binalar ve tarihi mekanların üstüne kurulmuş kontrol noktaları, aramalar, bayraklar ve yasaklar var. İzinsiz ve refakatsiz karşıdan karşıya bile geçemiyorsunuz. Her yerde arama noktaları var. İçinde asker de olsa her araç aranıyor. Adım attığınız her yerde bir bombalama ve saldırının hikâyesi duyuyorsunuz.
Şam’da kalanlardan biri de Babtuma’daki Suriye Ortodoks Kilisesi’nde Rahip Karlos. Dedesi bir Urfalı olan Rahip Karlos, Suriye’deki Hıristiyanların neredeyse yarısının ülkesini terk ettiğini söylüyor. Kendi içinse “Ben ölümden korkmam. Her şey Allah’tan. Ailesini kaybedenlerin savaş bitse de geri döneceğini düşünmüyorum. Burada acı herkesin. Bir patlama olunca ölüm Hıristiyan Müslüman arasında ayrım yapmıyor. Elinde silah olanlar bunu düşünmüyor” diyor.
Ahmed el-Abrahim, Suriye Devlet Televizyonu’nda gazeteci. Aynı zamanda Türkçe’den Arapçaya kitaplar çeviriyor. Şam’da artık çok az Türk vatandaşının yaşadığını söylüyor. Ancak çok okunan Türk yazarlar hâlâ var; Aziz Nesin, Nazım Hikmet, Yaşar Kemal, Erdal Öz ve genç kızlar arasında Elif Şafak. Abrahim, iki yıl önce bir havan topu patlamasında oğlunu kaybetmiş. Bundan sonra ne olacak sorumu şöyle cevaplıyor: “Suriye yedi bin yıldır var. İnşa etmeyi iyi biliriz.”
SON altı yılda Şam pek çok saldırı yaşamış olmasına rağmen bugün kentte yıkık yer gözükmüyor. Esad yönetimi enkazı, psikolojik bozuntuya izin vermemek için anında kaldırıyor. Ama bu saldırılar insanların hafızalarından o kadar kolay silineceğe benzemiyor. Her adımımızın ardından savaşın gölgesi çıkıyor. Neşeli olmaya çabalayarak “Sürekli savaş düşünerek yaşanmaz” diyenlerin çoğunun en az bir, iki yakınını kaybettiğini bana çevredekiler fısıldayarak söylüyor.
Eskiden rejim karşıtı olduğunu söyleyen biri bana, “Daha iyi bir ülke istiyorduk. Ancak neredeyse ülkenin tamamını kaybediyorduk. Bu bizi birbirimize kenetledi. İnsan hakları ve özgürlük taleplerimizi ötelemek zorunda kaldık. Şu anda her zamankinden daha fazla yolsuzluk var” diye yakındı.
Otelde düzenlenen eğlencede kızlı erkekli dans gruplarıyla beraber İngilizce ve Türkçe şarkılar söyleyen genç müzisyen Nermin Shawki sahne alıyor. Arada yakalayıp konuşuyorum. Dedesi Urfalı Kürtmüş. Savaş günlerinde şarkı söylemeyi anlatıyor: “Gece eve döndüğümde ‘Allahıma çok şükür bugün de hayattayım’ diyorum. Ne olacaksa Allah’tan. Ama gitmeyi hiç düşünmedim. Ancak daha iyi şarkı söyleyebileceğim bir yer olursa giderim.” Başkent Şam’ın merkezinde en işlek mekanlarından biri, adını Sultan Abdülhamit’ten alan Hamidiye Çarşısı...