'Şampiyonluk için oynayanların hayalini elinden almak adil mi?'

'Şampiyonluk için oynayanların hayalini elinden almak adil mi?'

Uğur Ozan Sulak/Al Jazeera

 

Josh Childress, Avrupa basketbol tarihi için çok kilit bir isim değil. CV’sinde bir Euroleague şampiyonluğu ya da Yunan Ligi’ni arka bahçesine çeviren Zeljko Obradovic’i alt ettiği yazmıyor. Lâkin Amerikalı oyuncu, şiddet olaylarının zirve yaptığı dönemde Yunan basınının haftalarca konuştuğu bir aforizmanın sahibi:

“Taraftar bizi sevmeyi bilmiyor”

2009’daki final serisinin ilk maçında, Olimpiakos taraftarının Panathinaikos benchine meşale atması üzerine yapılan bu açıklama, basında ‘oyuncuların can güvenliklerinin olmadığına dair’ onlarca yazının kaleme alınmasını beraberinde getirdi.

Yunan medyası AP kanalıyla ESPN’e dahi haber servis etti, en nihayetinde federasyon üzerinde de büyük baskı oluşturuldu. Final serilerinin değişmez hakemleri Zavlanos, Voreadis, Pitsilkas ve Piloidis ölüm tehditleri aldılar. 70’den fazla kişiye gözaltı kararı çıktı.

O dönem Panathinaikos muhabirliği yapan, kulübün şimdiki basın sorumlusu Nikos Bourlakis anlatıyor:

“Childress o açıklamayı yapmasaydı basın ayaklanmayacaktı ve dolayısıyla seri OAKA’ya taşındığında güvenlik problemleri yaşayacaktık. İki kulübün yöneticileri de birbirlerini sürekli hedef tahtasına yerleştiriyorlardı. Ortam çok gerilmişti. Evet, belki biz ilk maçı kazandık ama kurallara göre maç, meşale PAO benchine atıldığı an, yani bitime 1:25 kala durmalı ve bir daha başlamamalıydı. Ancak Yunanistan’da hakemlerin ya da federasyonun böyle kararlar aldığını göremezsiniz. Hakem raporunda Pire’de olan bitenler eksiksiz yazılmadı. Zaten yazılsaydı, Olimpiakos’a saha kapatma cezası gelirdi.”

Türkiye’yle benzer gelişimi gösteren Yunan kamuoyu refleksi, yöneticilerin şiddeti çağıran üslup keskinliğiyle aslında tamamen aynı paralelde.

Mevzubahis Panathinaikos – Olimpiakos olunca, ülkenin spor kültürü geçerliliğini yitiriyor. Hatta öyle ki, hakem atamalarına karşı tutumun bile ekseni şaşmıyor.

Daha bundan bir hafta önce, Olimpiakos’un sahibi Aggelopoulos kardeşlerden Panagiotis, “Federasyon Panathinaikos’lu olmuş. Maçlarda hakemleri de yenmek zorundayız. Milli takıma Olimpiakos’tan hiç kimse gitmeyecek” açıklamasını yaptı örneğin.

Bir hafta sonra basın toplantısı düzenleyen Aziz Yıldırım ise sanki karbon kağıt kullanmış gibi: “Oyuncularımızı milli takıma göndermiyoruz dersek, TBF ne yapacak?”

Panathinaikos 1993, Galatasaray ise 2014’te final serisinin şampiyonluk maçına çıkmadı. Yunanistan’da beş maç üzerinden oynanan seride durum 1-1’ken, üçüncü maça saatler kala yapılan hakem değişikliği olayları başlatıyor. Hikayenin geri kalanı tanıdık:

“Nikolaos Papadimitiou bu karşılaşmaya son dakikada atandı. Karşılaşmadaki yönetimini gördünüz. Sürekli Olimpiakos lehine düdük çalan bir hakemin listede yapılan değişiklikle karşımıza konması manidardır.  Federasyonu kınıyor ve Papadimitiou’nun kararlarını tanımıyoruz. Dördüncü maçı oynamayacağız. Takımımı final serisinden çekiyorum” – Pavlos Giannakopoulos, 8 Mayıs 1993

“Türkiye’de basketbolu yönetmekle görevli, ancak ipleri başkalarının elinde olan bir federasyonun bugün aldığı kararı tanımıyoruz. Yedinci maçın mutlaka şaibesiz bir hakem kadrosuyla ve seyircisiz oynatılması gerekirdi. Galatasaray Erkek Basketbol Takımı, perşembe günkü maça çıkmayarak bu kirli senaryonun bir parçası olmayacaktır” – Ünal Aysal, 17 Haziran 2014

Panathinaikos dördüncü maçı oynamayıp final serisinden çekildiğinde, Atina sokakları epey karışmış. Olimpiakos taraftarları, PAO maça gelmediği için rakibine ‘korkak’ diyor, hatta bu teşbihi eyleme dökmek için şampiyonluk kutlamalarına tavuk götürüyorlar. Olayların Galatasaray – Fenerbahçe’den ayrıştığı temel noktaysa, yüzlerce tutuklamanın olması.

Bir maçın seyircisiz oynandığı, toplamda üç maçta sahaya yabancı maddenin yağdırıldığı Galatasaray Liv Hospital – Fenerbahçe Ülker serisinde çıkan bir gözaltı kararı yok. Normalde tribün yapısı gereği, taraftarın tespit ve takibi güç olan Abdi İpekçi’de final serisi boyunca ideal açılardan çekim yapılmasına rağmen suçlular teşhis edilemedi.

Hakeza Ülker Arena’daki beşinci maçta, Ergin Ataman’ın hemen arkasındaki gruba polis müdahalesinde bulunulduğunu da görmedik. Ama hakkını yemeyelim, şimdiye kadar sadece örgütlü taraftarlığa darbe vurmayı amaç edinen 6222, bazen de 6259 yardımıyla suçluların hapis cezalarını paraya çevirmelerini sağlıyor.

Seri genelinde, hakem hatalarının önceki yıllara oranla tutarsızlık gösterdiğini; bir tarafın, diğerini daha fazla baskı altına aldığını düşünmüyorum. Final serilerinin tarihinde Recep Ankaralı’nın ya da başka bir hakemin yönetiminden ötürü eleştiri almadığı maç yok ki?

Hatırlayın, 2009’da Efes kenardan topu çıkarırken Fatih Söylemezoğlu’nun Ömer Onan’a çaldığı teknik faul günlerce konuşulmuş, daha sonrasında kuralın doğru uygulandığı anlaşılmıştı. Bu yılki serinin saha dışındaki boyut değişimi düşünülünce, McCalebb’in Markoishvili’ye yaptığı faul harici pozisyon tartışmanın anlamı yok.

Ergin Ataman, açıklamalarıyla ‘can güvenliğimiz yok’ vurgusu yaptı ama Galatasaray’ın süreçteki esas itirazı, Fenerbahçe’nin saha kapatma cezası almaması ve yedinci maça Recep Ankaralı’nın verilmesine yönelik olduğu için hakemler ön planda. Burada altıncı maç oynanmadan, federasyonun kararını açıklamasını talep edebilirdi Galatasaray. Zira TBF Disiplin Kurulu, serinin 3-3’e gelmesinin ardından toplanınca yedinci maça ilişkin karar üç gün geç verildi. 

Şiddet ve öfkenin, spordan bu kadar rol çalıp cezasız kaldığı başka bir rekabete rastlamak mümkün değil. Ülker Arena’daki yedinci maç, belki de Carlos Arroyo’nun kariyerindeki son maçtı. Sezon boyunca şampiyonluk uğruna mücadele eden oyuncunun, “maça çıkmıyoruz” diyerek hayalini elinden almak adil mi?

 

Yedinci maç oynansa ne olurdu?

 

Ergin Ataman, Malik Hairston’ı neredeyse tamamen rotasyondan çıkarttıktan sonra Cenk’i fotoğrafa dahil etti ve Galatasaray Liv Hospital alana daha iyi yerleşmeye başladı. Zoran Erceg’in de beşinci maç dışında final serisi boyunca iyi gözükmesi, Ataman’ın ikili oyunu fazla çeşitlendirmeye gerek duymayıp, ana plandan yüksek verim almasını beraberinde getirdi.

Erceg’in bir numaralı sette dışa açıldığı hücum Abdi İpekçi’deki her maç işleyince Galatasaray, oyuncu profili açısından Fenerbahçe Ülker’e oranla çok daha tekdüze olduğu hücumda fazla sırıtmadı.

Obradovic ise Esteban Batista’dan ötürü Pınar Karşıyaka serisinde kullanmadığı beş kısaya, final serisinde az da olsa yer verdi. Fizikli beşten geçişlerde genelde bu yapıyı tercih eden Zeljko, istediği sonucu alamasa da; dördüncü maçta Kleiza-Bjelica değişimiyle takımı oyunda tuttu.

Fenerbahçe’nin mental problemleri, kalite farkının ortaya çıkmasını engelliyor. Bo’nun kenara geldiği her anda düşen takım performansı, Emir’in tepe hücumunda gittikçe verimsizleşmesi ve sezon başından beri sürekli aksayan perimetre savunması Obradovic’in elini zayıflatan başlıca etmenler.

Pops’ın etkinliğinin artmasıyla Galatasaray fizik yönünden seride daha avantajlı taraf konumuna gelmişti. Joan Plaza’nın sezon başındaki Unicaja’sını andırıyorlar. Geri adım atmayan, sert ve sisteme sadık bir yapıdalar.

Ülker Arena’daki (olası) yedinci maçta bence farkı belirleyecek nokta tam da buydu. Fenerbahçe Ülker elbette saha avantajı sebebiyle bir adım önde başlayacaktı ama Galatasaray Liv Hospital, şansının hiç de az olmadığı final maçını elinin tersiyle itti.

 

*Uğur Ozan Sulak Eurosport Türkiye'de spor spikeri olarak görev yapmakta. Daha önce NBA Türkiye dergisinde editör olarak çalıştı.

Al Jazeera