T24 Kültür-Sanat
Olgu Ülkenciler, "yeniden insan" demeyi sürdürdüğü ‘Meneviş’ sergisi ile insanı, yeryüzünün parıltısı olarak öne çıkardığını ve insanca yaşama hakkını savunduğunu söylüyor.Ülkenciler, insana olan inancını, insanın eksiltildiği gelecek kurguları içinde bir kere daha yinelediğini ve serginin bütününe bu umudu yerleştirdiğini belirtti. Meneviş sözcüğünün edebiyatta ve halk arasında tam da böyle bir umudu simgelediğine inanan sanatçı, sıradan insanlar için hayatı yaşanılır kılanın, bir umut ışığıyla beliren parıltı olduğunu düşünüyor. Sergi, 22 Nisan’a kadar Pera’da bulunan Art on İstanbul’da görülebilir. ‘Meneviş’in yaratıcısı olan sanatçı, T24’ün sorularını yanıtladı.
Serginin ismini taşıyan ‘Meneviş’ kelimesinin anlamı nedir? Neden bu ismi seçtiniz?
Meneviş, herhangi bir yüzdeyle ışığın yansımasıyla oluşan renk dalgalanmaları, parlaklık demek. Farsça da ise hare anlamına geliyor. Halk arasında daha çok göze parıltı olarak görünen bu ışık, umudu, yaşamın devamlılığını simgeliyor. Meneviş, en basit anlamıyla distopyaların bu denli gözümüze sokulduğu, neredeyse yüceltildiği bir dönemde tam karşısına geleceğe dair bir ütopyayı hatırlatmak için seçildi. Önümüze konan bu çıkışsızlığın karşısına dikilen ve başka bir dünya isteyen ve hayal eden insanların yalnız olmadıklarının vurgusuydu. Çünkü inanıyorum ki menevişleri sezen ve geleceği hatırlayan insanların cüreti ve yılgınlığa düşmemesi sayesinde insanın insanca yaşayacağı bir düzen kurulacak.
TIKLAYIN | İstanbul’da nisan sergileri: 23 sergi sizi bekliyor
Bu sergiyi hazırlamaya başladığınızda çıkış noktanız neydi?
Öncelikle pandemi döneminin içinde çıktı tüm işler. Ve ben bu dönemi asla romantize etmek istemedim. Çünkü virüs değil, insanlık onuruna hiç yakışmayan sistem öldürüyordu bizi. Tam da bu dönemde ara ara dönüp baktığım Yalçın Küçük’ün Aforizmalar kitabından bir bölüm üzerine sık sık düşünmeye başladım:
"İnsanlar geleceği neden hatırlamıyorlar?Geleceği hatırlamak, yaşanmış bir dünyayı sezmektir.Geçmişi hatırlamakla ilgilidir.Geleceği hatırlamak, yaşanmamış güzel bir dünyayı sezmek,aynı ölçüde yürek işidir."
Ana çıkış noktam bu küçük not oldu diyebilirim.
‘Meneviş’ altıncı kişisel serginiz. Bu sergide diğer işlerinizden farklı olan (teknik/anlatım/hisler) neler var?
Bu, bir süreç işi sonuçta. Bir önceki sergim ‘İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar’dan bu sergiye kadar ara dönemlerde ürettiğim tüm işlerin süzgeçten geçmiş ve daha sadeleşmemiş bir hali gibi düşünüyorum. Fazlalıkları attığım bir sergi oldu. Daha önceki resimlerimde sıkça kullandığım daha sert-keskin formlar yerine lekeler üzerine yoğunlaştım. Fırçayı tamamen eledim. Fırçanın kendi duygusunu ve de resimlerin hikayelerini yok etmeye gayret gösterdim. Düşünsel arka planla resmin yüzeyi arasında bir hesaplaşma girdim diyebilirim. Ve bütünden parçalara doğru yayılan bir sergi yaratmaktı dileğim.
Sergideki favori eseriniz ve anlatmak istedikleri nedir?
Dediğim gibi bütünün etkisinin gözlemlemesine önem verdiğim bir sergi oldu ama sanırım ‘Mavi Kuğu’ isimli resmim ve nilüferler tüm o parçaları birbirine daha kuvvetli bağladığı için benim için özel yere sahipler.
‘Meneviş’ bir film olsa hangi sahne onu en iyi anlatırdı?
İlginç bir soru. Işık olarak sanırım. Gün doğumunda; belki baharın ilk günlerini hatırlatan, sakin, nilüferle dolu bir gölde tüyleri menevişli iki kuğunun suyun yüzeyinden havalanma sahneleri olurdu.
Refik Anadol sergisi önünde günlerdir bitmeyen bir ziyaretçi kuyruğu var. Dijital sanata olan bu ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dijital sanat yeni bir şey değil. Türkiye’de de ilk defa dijital sanat gösterilmiyor. Bunu, başarıya ulaşmış bir pr projesi olarak görebiliriz.
Contemporary İstanbul’da da aslında benzer görüntüler oluşuyordu. Bu Instagram’a fotoğraf koymak, ‘like’ kazanmak ve “Ben de oradaydım” demek için olabilir mi?
Fuarlar, sanat eserini görmek için uygun alanlar değil bence. Yine popüler bir etkinlik olarak, orada bulunmak ve bunu göstermek, arzu edilebilir ama sanata ulaşmak, sanatı görmek için doğru adresler değil.
2005 yılında Sakıp Sabancı Müzesi’ne Picasso sergisi gelmişti ama o bile bu kadar ilgi görmemişti. Dijital sanat, evimizin duvarına asabildiğimiz klasik eserlerin pabucunu dama mı atıyor?
Bence resim, fotoğraf, heykel gibi bugün daha konvansiyonel bulunan medyumların bir modası yok, trendi yok. Dolayısıyla pabucu dama atılmaz. Onu takdir eden, değerini anlayan ve bilen birileri de olacaktır. Dijital medyumlar da bir üretim aracı, bu aracı kullanarak üretim yapan sanatçılar da kendi yollarında ilerler. Neyin daha kalıcı ya da değerli olacağını zaman gösterebilir ancak.