Basında sansür kalkalı asır geçmiş de haberimiz olmamış. Kaldırıldığı söylenen sansür, küfre, aşağılamaya, çarpıtmaya, yalana, dolana, yağcılığa, hem gazeteci hem iş adamı hem politikacı olmaya ise lafım yok. Gerisine gelince gülerim… Geçen akşam televizyonda gördüm. Görkemli bir kutlama yapılıyordu. “Gazeteci milleti” denize nazır tarihsel bahçeyi hınca hınç doldurmuştu. Kulak kesildim. Meğer sansürün kaldırılışının 102. yılını kutluyorlarmış. Konukların arasında aşina yüzler gördüm. Anılara daldım. Daldan dala kondum. Bir tuhaf oldum. Sahi, nasıl bir sansürmüş ki kalkan? Benim niye hiç haberim olmadı? Önce kendi salaklığıma yormaya kalktım, olmadı. O kadar çok yaşanmışlık, arşivlerde birikmiş o kadar çok olay, bilgi, belge vardı ki, sansürün kaldırılışının102. yılını kutladığımıza inanmam için deli olmam gerekiyordu. Üstelik benim gariban beynimi zorlayan, etkili ve yetkililerin dayattığı sansür değildi. Gazetecinin gazeteciye, köşe yazarının köşe yazarına, televizyoncunun başka televizyondaki meslektaşına reva gördüğü sansürdü, bu güzel kutlama gününde beni darmadağınık eden. Hele son yıllarda, başka bir gazetenin manşetine taşıdığı ülkeyi hoplatacak haberleri görmezden gelenleri, olmamış gibi yapanları, okurundan, izleyicisinden saklayanları, açıkça deyimiyle sansür uygulayanları saymaya kalksak, sanırım 102 yıl geçer. Çok mu abartıyorum? Çok mu atmasyonum? Önüne geleni küfre boğanlara, aşağılayanlara sansür var mı? Hem gazeteci hem işadamı olanlara sansür var mı? Hem gazetesinden maaş alıp, hem siyasette parti meclisi üyesi olarak endam edip, köşesinde partisinin genel başkanına fotolu “selamlar” gönderene sansür var mı? Yıllardır sayfalar dolusu yazı yazıp, televizyonlarda ahkam kesip, ama hiçbir şey anlatmayanlara sansür var mı? Ekranlarda “karşı kutupları” oynayıp, reytingleri ve mangırları tavana vurduranlara sansür var mı Yandaş, candaş, taraftar, yoldaş olmaya sansür var mı? Var mı? Yok… O zaman kutlamaların epeyce haklılık tarafı var… Benim zavallı beynimin anlamadığı bu olsa gerek. Geçen akşam bir televizyon kanalında Anayasa değişiklikleri tartışılıyordu. Yaşlıca bir hanım gazeteci, kamu çalışanına toplu sözleşme hakkı verilirken grev hakkının esirgenmesini eleştirirken yüzü darmadağan oluyor, sinirleniyor, kızıyor, bağırıyordu. Tabii ki eleştirisinde yerden göğe haklıydı. Medyada yaşlanan bu hanımın haklı eleştirisini dinlerken, ben de taşeronlaşmış, sendikayı “sıfırlamış”, çalışanlarının neredeyse tümüne yakını örgütsüz, atılma korkusuyla çalışan, bir “ağabey”e kapılanmak için didinen ve kendini gazeteci sanan bir medya topluluğunu düşündüm. En önemlisi de medyanın bu can alıcı sorunlarıyla ilgili tek satır yazmamış, tek laf etmemiş, “kabadayı ahkamcılar”ın yıllardır kendiliklerinden uyguladıkları sansürdü. Onların ve “işleri tıkırındakilerin” sansürsüz günleri kutlu olsun…