'Santrfor Erdoğan, Topçu Kışlası'yla kendi kalesine gol atmak üzere...'

'Santrfor Erdoğan, Topçu Kışlası'yla kendi kalesine gol atmak üzere...'

Deutsche Welle Türkçe Yayınlar Sorumlusu Baha Güngör, İstanbul Taksim Meydanı'nda başlayan ve yaklaşık 2 haftadır süren eylemlerin ardından gelinen noktayı anlattı. Güngör, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın futbolculuk kariyerine dikkat çekerken, "gol yiyen tarafa acıma duygusu ya da empatiyle yaklaşmaları söz konusu değildir" dedi.

Güngör'ün yazısı şöyle devam etti:

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan gençliğinde çok iyi bir santrfordu. Futbol psikolojisini bilenler bilir. Santrforlar her tür direnci kırmak, karşı takım savunmasını ne olursa olsun geçip, gol atmak zorundadırlar. Attıkları gol sayısıyla değerlendirilirler. Başarı zorunluluğu onların psikolojisine öyle yer etmiştir ki, gol yiyen tarafa acıma duygusu ya da empatiyle yaklaşmaları söz konusu değildir.

Ancak Gezi Parkı konusunda referandum önerisini ortaya atan Erdoğan, kendi kalesine gol atma riskine girmiş oldu. Gezi Parkı’nın yer aldığı Beyoğlu ilçesindeki seçmeni yeşil alan ile Topçu Kışlası inşaatı arasında seçim yapmaya zorlamak tehlikeli bir manevra. Erdoğan, çevreciler ve insan hakları aktivistleriyle birlikte Türk yargısını da oldu bittiye getirmeye çalışıyor. İstanbul ve diğer pek çok kentte polis ile göstericiler arasındaki dramatik çatışmalar nedeniyle dikkatlerden kaçan şey, İstanbul 6. İdare Mahkemesi’nin Mayıs sonunda olası bir alışveriş merkezini de içerecek inşaat projesiyle ilgili yürütmeyi durdurma kararı vermiş olması.

 

Bölünme tehlikesini derinleştirebilir

 

Şu noktada bir referandumu tartışmaya açmak, Erdoğan’ın, siyasî muhaliflerinin direnişini ne pahasına olursa olsun kırmak istediğini gösteriyor. Bunu yaparken, bir halk oylamasının, sonucu ne olursa olsun, Türk halkı içindeki bölünmeyi derinleştirebileceği tehlikesini dikkate almıyor. İktidarının elindeki olanaklarla, referandumun onun isteyeceği bir sonuç vereceği şüphe götürmez. Erdoğan bu nedenle başarısından emin bir şekilde ‘Ya referanduma, ya da Gezi Parkı’nın yıkılmasına evet’ deme çağrısı yaptı.

Uluslararası tüm çağrılara rağmen Erdoğan tutumundan vazgeçmiyor, son iki haftadır yaşananlardan ders çıkarmamakta direniyor. Erdoğan’ın demokratik meşruiyeti, son seçimlerde neredeyse oyların yüzde 50’sini aldığı için tartışma götürmez. Ama kendisine oy vermemiş muhalif siyasî ve toplumsal grupları da dikkate aldığını kanıtlaması gerekir. Bunu topluma borçludur.

 

Avrupa'nın tutumu

 

Avrupa’da Erdoğan’ı sertlik politikasından vazgeçmeye, kendisine ve uyguladığı muhafazakar dinci politikaya muhalefet edenlere saygı göstermeye çağıran sesler artıyor. Birkaç istisna dışında Almanya’da da, AB içinde de Türkiye ile üyelik müzakerelerinin devam ettirilmesi, Türkiye’nin Avrupa'nın değerler birliğine yakınlaştırılması için güçlü bir destek var. Bu doğru ve önemli bir tutum. Çünkü böyle bir dönemde üyelik müzakerelerini rafa kaldırmak ölümcül sonuçlar doğurur. Avrupa, şu an Erdoğan’a halen direnen Türkiye’deki demokratik güçleri çok zayıflatmış olur.

Erdoğan’ın siyasî fikir babası, eski başbakanlardan Necmettin Erbakan 90’lı yıllarda sık sık, Türkiye’de sistemin değişeceğini söylemiş, “kansız mı olacak, kanlı mı olacak, buna halk karar verecek” diye eklemişti. ‘Avrupa'da sonuncu olmaktansa İslam dünyasının öncüsü olma' hedefi de Erbakan'dan kaynaklanır. Erdoğan, Avrupa Parlamentosu'nun tek bir kararını kabul etmeyeceği ifadesiyle, Erbakan'ın koyduğu hedefleri kararlılıkla izlediğini bir kez daha göstermiş oldu.

Deutsche Welle Türkçe