Sapiens'in yazarı tarihçi Yuval Noah Harari, yeni tip Koronavirüs (Covid-19) pandemisinin dünyada uzun vadede bırakacağı etkilere ilişkin, "Bu krizden sonra dünya eski haline asla dönmeyecek; farklı bir dünya olacak. Bu, daha iyi bir dünya da olabilir, her şey kötü olacak değil. Şimdi alınan kararların 20-30 yıl sonrası için sonuçları olacak" dedi.
'Sapiens', 'Homo Deus', '21. yüzyıl için 21 Ders' kitaplarıyla tanınan tarihçi Yuval Noah Harari, Habertürk'te yayınlanan Açık ve Net programında Kübra Par'ın sorularını yanıtladı. Tarihçi Yuval Noah Harari, yeni tip Koronavirüs (Covid-19) pandemisinin dünyada yaratacağı siyasal, ekonomik, sosyal olarak gelecekteki etkisine ilişkin yorumlarda bulundu.
Koronavirüs salgını için global bir plana ihtiyaç olduğunu vurgulayan Harari, Koronavirüs pandemisinin tüm insanlığın dahil olduğu bir deney olduğunu ve deneyin sonuçlarının da dünyanın geleceğini belirleyeceğini söyledi.
Harari, daha çok ve daha iyi bir küreselleşmeye ihtiyaç olduğunu vurgulayarak, "Daha iyi uluslararası işbirliğine ihtiyacımız var. Salgınlara karşı bizi bu korur. Psikolojik olarak da bakıldığında ülkeler başka ülkelerin kriz anında kendilerine yardımcı olacağını bilmeliler. Ekonomik olarak da bir kaderi paylaşıyoruz" dedi.
Pandemi nedeniyle işlerin ve eğitimin dijital yollarla sağlanmasının ardından dijitalleşme adına bir hızlanma görüleceğini belirterek, "Örneğin Robotların devreye girdiği yerlerde artık robotların kullanımı bir kenara bırakılmayacak ya da fiziksel bağlantı yerine internet bağlantısının tercih edildiği yerlerde internet bağlantısı aynen devam edecek" dedi.
Harari'nin açıklamalarından satır başları şöyle:
Bu tür acil durumlar genelde tarihe biraz ivme katar. Eskiden mesela normal zamanda yirmi otuz yıl zaman alacak gelişmeler, artık bir iki haftada gerçekleşebilir. Mesela eskiden devlete, “Şöyle bir deney yapalım: Herkes evinden çalışsın” deseniz, devlet “Hayır, asla böyle bir şey denemeyiz” derdi. Ama şimdi bunu ister istemez denemiş olduk. Bunun belli sonuçları olacak. Bazı sonuçları olumlu bazı sonuçları olumsuz olacak ama ortaya yeni bir dünya çıkacak.
Tarihten bir benzetme yapmak gerekirse, mesela 100 yıl önce kadınlara işyerinde daha çok hak verme mücadelesi vardı ama pek çok devlet bunu reddetti. Arkasından Birinci Dünya Savaşı gerçekleşti. Birinci Dünya Savaşı’yla birlikte pek çok erkek cepheye gidince mecburen bir acil durum ortaya çıktı ve birden kadınların pek çok mesleği yapmasına izin verilir hale gelindi. Savaş bittikten sonra da 1914’e dönüş olmadı, bazı şeyler değişti. Bu olumlu bir değişmeydi. Bugün de bazı değişimler olumlu bazıları ise olumsuz değişimler olacak. O yüzden çok dikkatli olmalıyız. Anlamamız gereken en önemli şey şu; şimdi alınan kararların yirmi otuz yıl sonrası için sonuçları olacaktır.
Devletler gelecekte sağlığa daha çok yatırım yapabilirler, herkese ücretsiz ve iyi sağlık hizmeti ve sağlık sigortası sunabilirler. Evrensel bir temel gelir olabilir. Son yıllarda bu konuşuldu. Kimse tam olarak denemedi ama şu anki krizle birlikte ABD’deki Cumhuriyetçiler bile birden, “Belki devlet her vatandaşa bir temel maaş ödemeli. En azından kriz süresince” demeye başladılar. Bu çok ciddi bir deney aslında. Yüz milyonlarca insanın dahil olduğu bir deney ve bu deneyin sonuçları da dünyanın geleceğini belirleyecektir. Mesela devletler herkese bir temel maaş verirlerse ve bunun başarılı olduğunu görürlerse, bu belki salgın bittikten sonra bile devam edebilir.
Hâlihazırda var olan bazı eğilimleri hızlandırabilir. Örnek vermek gerekirse, dünya fiziksel bağlantı yerine, daha çok sanal bağlantıya doğru geçiş yapıyordu ve şimdi bu daha da hızlanabilir. Okullarda, üniversitelerde ve hatta hastanelerde giderek artan şekilde, bağlantılar artık teknoloji üzerinden yapılıyor. Bu artık dünyanın her yerinde oluyor. Bunun bir kısmı tabii ki kriz bittikten sonra geriye dönüş yapabilir ama önemli bir kısmı bu şekilde kalacaktır. Mesela robotların devreye girdiği yerlerde artık robotların kullanımı bir kenara bırakılmayacak ya da fiziksel bağlantı yerine internet bağlantısının tercih edildiği yerlerde internet bağlantısı aynen devam edecek. Yani bir dijitalleşme adına bir hızlanma göreceğiz.
Gelecek dediğimiz şey mukadderat değil; yani kaçınılmaz değil, bize bağlı. Çeşitli yollar olabilir. Daha da aşırıcı, milliyetçi, yabancı düşmanı rejimlerin yükseldiğini görebiliriz. Tamamen uluslararası işbirliğini bitirebilirler. Böyle bir şey çok kötü olur. Ekonomik kriz getirir ve gelecekteki salgınlar konusunda bize hiç yardımcı olmaz. Böyle bir durumda gelecekte felaket yaşamamız daha olası olur. Gelecekteki salgınlardan sınırlarımızı kapatarak kurtulamayız. Ortaçağ’da bile salgınlar yayılmıştır. Yani o döneme bile dönsek yine salgınlar vardı. Salgınların olmadığı tek zaman Taş Devri’ydi. O kadar geriye gidebilecek durumumuz da yok. O yüzden daha çok ve daha iyi küreselleşmeye ihtiyacımız var. Daha iyi uluslararası işbirliğine ihtiyacımız var. Salgınlara karşı bizi bu korur.
Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun, bir insanın sağlığı geri kalan herkesi etkiler. Çin’deki bir insanın yaşadığı hastalık benim Çinliler ile işbirliği yapmam anlamına gelmiyor. Benim onlara yardımcı olmam, onların da bana yardımcı olması gerekiyor. Uluslararası bir tecrit konusunda mesela kendi ailem üzerinden bir örnek verebilirim. Benim ailem de şu anda izole. Ben şu anda kendi evimdeyim, annem kendi evinde, kardeşlerimin her biri de kendi evlerinde izole durumdalar. Bu demek değildir ki birbirimizle konuşmuyoruz. Demek değildir ki birbirimizden nefret ediyoruz, birbirimizi suçluyoruz. Bu demek değildir ki salgın bittiğine birbirimizi önemsemeyeceğiz. Aslında tam tersi, salgın bittiğinde birbirimize çok daha yakın olacağız. Aynısı ülkeler için de uygulanabilir. Evet, şu anda belki tecrite girmemiz lazım ama daha çok iletişim kurabiliriz, işbirliği yapabiliriz ve salgın bittiğinde ortak bir geleceğimiz olabilir. Psikolojik olarak da bakıldığında ülkeler başka ülkelerin kriz anında kendilerine yardımcı olacağını bilmeliler. Ekonomik olarak da bir kaderi paylaşıyoruz.
Umuyorum ki insanlar bu sayede sosyal ilişkilerine daha fazla değer verecekler, sosyal bağlantılarını önemseyecekler. Mesela kansere yakalandınız, bu artık hayatınızı düşünme, önemli şeylere odaklanma konusunda bir fırsattır. Olur da o travmayı bir gün atlatırsanız, diyelim kanseri yenerseniz, belki daha iyi bir hayat yaşamanız için bir teşviktir. Aynısını tüm insanlık düzeyinde de düşünüyorum. Şimdi artık, nasıl yaşıyorduk bunu düşünebileceğimiz, belki hayattaki en önemli şeylere odaklanabileceğimiz bir zaman. Bir fırsat... Dünyadaki önemli şeylere odaklanabiliriz ve bu bittiğinde, -ki bir gün bitecektir; yani birkaç ay içerisinde bunu atlatacağız- o gün geldiğinde artık bu deneyimle daha iyi bir dünya yaratabiliriz, daha bağlanmış bir dünya ve herkese iyi sağlık hizmeti sunabildiğimiz bir dünya ortaya çıkarabiliriz. Bu salgından bir ders çıkarmamız gerekirse o kesinlikle dünyanın her yerindeki her insana iyi sağlık hizmetleri sunulması gerektiğidir. Herhangi bir ülkedeki herhangi bir insan, herhangi bir hastalığa yakalandığında bu herkese yayılabilir.
Ben o kadar ileri gitmezdim. Tayvan, Güney Kore gibi bazı demokratik ülkeler bu hastalıkla çok başarılı şekilde mücadele ediyorlar. Çin’deki sistem daha dürüst, daha açık olsaydı, problemleri daha açık şekilde paylaşsaydı, salgın belki engellenebilirdi ya da daha hızlı şekilde kontrol altına alınabilirdi. Bunu göz önünde bulundurmamız lazım. Tek bir sisteme mecbur değiliz. Farklı şeyler de denemeliyiz ama bu esnada sürekli bilgi paylaşmalıyız. Ne işe yarıyor, buna bakmalıyız. Nihayetinde bu tür durumlarla mücadele ederken, ortada daha bilgilendirilmiş bir toplum olduğunda daha kolay. Diğer tarafta cahil bir toplum olması, insanların güçle kontrol altına alınması daha zor.
Mesela, “Sokağa çıkmayın” dediğinizde, bunun yolu şu olabilir: İnsanlara neden sokağa çıkmamaları gerektiğini açıklarsınız. Onlar da eğitimleri varsa ve anlayabiliyorlarsa o zaman kendi kendilerini kontrol ederler, sokağa çıkmazlar. En iyi yöntem budur. Ama böyle bir şeyiniz yoksa bu sefer polis zoruyla yapmanız lazım, bu da zor.
Mesela elinizi sabunla yıkamanın bir yolu her tarafta sabun polisi olması, herkesin başında dikilmesidir ama böyle bir şey olamaz. İnsanlara açıklarsınız. “Bu virüsler üzerinden gelen bir hastalık. Virüs dediğimiz şey de, başkasının dokunduğu bir şeye dokunduğunuzda, elinizi yüzünüze, gözünüze, burnunuza sürerseniz vücudunuza girebilir ve hasta olursunuz. Elinizi sabunla yıkayın” dediğinizde insanlar anlayabiliyorlarsa veya okulda biyoloji dersinde görmüşlerse veya eğitimliyseler; medyaya, hükümetlerine güveniyorlarsa kendiliğinden yaparlar. En kolay yolu budur. Ama bunun yaşanabilmesi için öncelikle bilime, güvenilir bilgiye ve kamu kurumlarına güven olması lazım.
Bu tür güvenler maalesef popülist politikacılar tarafından aşındırıldı. Böyle bir problem var ama nihayetinde bu tür bir hastalıkla mücadele ederken eğer insanlar bilime ve de kendilerine verilen bilgiye güveniyorlarsa, o zaman baskıcı, totaliteryan rejime ihtiyaç kalmaksızın, herkes tek tek kontrol edilmeksizin bir şeyler başarılabilir.
Şu anda kararlar alırken, sadece bu krizin getirdiği acil ihtiyaçları değil, aynı zamanda uzun vadeli çözümleri ve sonuçları da düşünmeliyiz. Bu krizden sonra dünya eski haline, 2019’a asla dönmeyecek; farklı bir dünya olacak. Bu, daha iyi bir dünya da olabilir, her şey kötü olacak değil.
Mesela çalışma söz konusu olduğunda, pek çok insanın evden çalışması ekolojik olarak da, kişisel olarak da çok iyi bir şey olabilir. Ama dikkatli de olunması lazım. Bunun çalışanların haklarını da aşındırmaması lazım. Tamam, yeni bir çalışma şeklimiz var ama yine de ortaya çıkan yeni durumda çalışanların haklarının korunması lazım.
Gelecekte istihdam piyasasında olacak şey kaçınılmaz ya da kader değil, bizim tercihlerimize bağlı. Aynısı devlet gözetiminde de geçerli. Mesela devlet, insanların tıbbi durumuyla ilgili daha çok bilgi toplayabilir, bunu da daha iyi sağlık hizmeti sunmada kullanabilir. Ama dikkatli olmazsak, bütün bu veriler belki birkaç tane devlet ya da şirket tarafından toplanıp daha kötü bir sonuç ortaya çıkarabilir. Onlar bizi daha iyi tanıyabilirler. Nereye gittiğimizi, ne yaptığımızı değil, vücudumuzun içinde ne olduğunu bilebilirler.
Tıbbi durumumuzla, vücut ısımızla, o anki tansiyonumuzla ilgili verileri herhangi bir kontrol olmaksızın bir devlete veya bir şirkete verirsek, bu durum çok kötü sonuçlar da doğurabilir. Bunu kullanarak bizi manipüle edebilirler. Dolayısıyla önümüzde bir tercih var, artık günümüzde bazı şeyler değişecek ama değişim olacaksa iyi yönde olmasını biz kontrol etmeliyiz.