Cumhuriyet yazarı Işık Kansu, "Ekonomideki daralma ve yoksullaşma ile birlikte hazırlanan raporlar, yapılan anketler de saraydaki AKP’li için çanların artık acı acı çaldığını duyuruyor" dedi. "İnişe geçtiler, toslanacak duvar gözüktü" diyen Kansu, "Son belli oldu. Bunlar gidici" ifadesini kullandı. Kansu, "Şimdi önemli olan geliciler" dedi.
Kansu'nun "Bunlar gidici… Ya geliciler?" başlığıyla (18 Kasım 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
Motorin 5 lirayı geçti. Dolar 4 liraya dayandı, Avro 4.5 liranın üzerine çıktı. Cari açık, 40 milyon dolar ile doruklara ulaştı. Domates 5, patlıcan 4, biber 5.5, çalı fasulyesi 12, kuru fasulye 10, pirinç 12 lira. Rıza Sarraf davası çerçevesinde, Halkbank ve onunla iş yapan bankaların dolar işlemlerinin yasaklanma tehlikesi kapıda. Sarayın bahçesinde yeni yeni inşaatlar yükselirken hemen her gün bakanlık ve kamu kuruluşlarına “tasarruf yapın” talimatı gidiyor. Hani neredeyse devlet memurlarının maaşlarını ödemede bile sıkıntı çekilecek. Ekonomideki daralma ve yoksullaşma ile birlikte hazırlanan raporlar, yapılan anketler de saraydaki AKP’li için çanların artık acı acı çaldığını duyuruyor. İnişe geçtiler, toslanacak duvar gözüktü, son belli oldu. Bunlar gidici. Şimdi önemli olan geliciler. Gelici olacak siyasi kadroların; devleti onaracak, parlamenter demokrasiyi yeniden kuracak, siyasal dinciliği ve otoriter tüm eğilimleri toptan sistemden kovalayacak, laik-demokratik cumhuriyetin kuruluş felsefesini vazgeçilmez kılıcı önlemleri ve uygulamaları yaşama geçirecek, ülke düzeyinde özgürlük, eşitlik ve kardeşliği sağlayacak yetkinlik ve bilinçte olmaları bir zorunluluk olarak ortaya çıkıyor. Şu anda muhalif partilerin yönetimlerinin, bu tarihsel dönemeci kazasız, belasız geçebilecek beceri ve donanımda olmadıkları ise ortada. AKP, tıpkı ANAP gibi siyaset alanından kendi kendine çürüyüp giderken özellikle CHP’nin çağı yakalayan derinliğe sahip, kavrama, çözümleme, bilgi, ilke ve düşünceyi uygulamaya geçirebilme yeteneği yüksek, güvenilir bir liderliğe gereksinimi var. CHP liderliği bu düzeyde bir yönetim anlayışına kavuşamazsa, AKP’nin yok oluş süreci ile birlikte karşıdevrimi tarihe gömme olanağı bir kez daha elden kaçırılmış olacak.
Basına küçücük haberlerle yansıdı: Türkiye, 10 yıldan fazla bir süredir temsil edilmediği UNESCO’nun Yürütme Kurulu’na girdi. Eğitimde, kültürde ve bilimde ortaçağa dönüş yaşayan ülkemizin, bu uygar örgüte, hem de Almanya’yı, Finlandiya’yı ve Portekiz’i geçerek yeniden seçilmesinin, “adsız kahraman” olarak niteleyebileceğimiz çok değerli yurtsever diplomatlarımızın çabası ile gerçekleştiğinin bilinmesi gerekiyor.
Saray’daki AKP’linin tek derdi tasası, CHP. CHP’ye bir şey söylemediği gün, İsmet İnönü’ye yükleniyor. Sadece sözle de değil, soruşturmalarla da CHP kıskaç altına alınıyor. Buna en son örnek, Saray’daki AKP’liye “diktatör” diyen CHP sözcüsü Bülent Tezcan için açılan soruşturma… DP’nin son döneminde de benzer baskılar yaşanmıştı. DP, CHP’yi “hükümetin meşruiyetinden halkı şüpheye düşürecek” girişimlerde bulunduğu gerekçesiyle suçlayarak, tahkikat komisyonları kurmuştu. İsmet İnönü’nün o komisyonlara karşı yaptığı konuşma ünlüdür: “Eğer bir idare insan haklarını tanımaz, baskı rejimi kurarsa o memlekette ayaklanma olur. Biz demokratik rejim dedik, demokratik rejim kurulmuştur. Bu demokratik rejimi istikametinden ayırıp baskı rejimi haline götürmek tehlikeli bir şeydir. Bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam.” İnönü’nün dediği çıkmıştır.