T24 - Birgün gazetesi yazarı Özgür Mumcu, “faili meçhul siyasi cinayetleri yalnızca yıldönümlerinde hatırlayan ve bilinen gerçekleri her keşfinde şaşkınlaşan medya ile hangi cinayetin üzerine gidilebilir” diye sordu. Türkiye’nin, ocak ayında işlenen faili meçhul cinayetleriyle ünlendiği belirten Özgür Mumcu, babası Uğur Mumcu dışında Metin Göktepe, Hrant Dink, Gaffar Okan ve Muammer Aksoy’un da ocak ayında öldürüldüğünü hatırlattı. Mumcu, tek dileğinin yeni anma törenlerine katılmamak olduğunu belirttiği yazısını, “Gerçi bu şaşkınlık, unutkanlık ve dağınıklığın hüküm sürdüğü araştırma ve fikir dünyasında bu biraz zor görünüyor” sözleriyle sonlandırdı.Özgür Mumcu'nun Birgün gazetesinde dün (22 Ocak 2010) yayımlanan yazısı şöyle:Türkiye’nin nesi meşhurdur diye soran bir yabancıya gönül rahatlığıyla “Özellikle ocak ayında işlenen siyasi cinayetleri” cevabını verebilirsiniz. Ülke tanıtımını layıkıyla yerine getirmenin huzurunu duymak için vermeniz gereken cevap bu kadar basit.Metin Göktepe, Hrant Dink, Uğur Mumcu, Gaffar Okan, Muammer Aksoy içinde bulunduğumuz bu ay katledildi. 31 Ocak günü Ankara’da olmasaydı Abdi İpekçi’yi de Ocak ayında öldürmeyi planlamışlardı.Elbette hurufiler gibi Ocak ayı üzerinde spekülasyon yapmanın akılla bağdaşmayacağı ortada. Fakat Mehmet Ali Ağca da yine bir Ocak günü serbest kalınca insanın takvimden Ocak ayının sayfalarını teker teker yakmak istemesi anlaşılır. Deneyin, biraz olsun ferahlıyor insan.BUNAKLIKNüfusu bu kadar genç bir ülkenin bunca bunak olması da Ocak ayını kolaylaştırmıyor. “Uğur Mumcu’yu kontrgerillanın öldürdüğünü öğrensem şaşırmam” dediğim için kıyamet koptu. Geçen hafta da yazmıştım, bunu ilk 1999 senesinde Milliyet gazetesinde Nazım Alpman’a söylediğimi. Herhalde bu cinayetin soruşturmasında yetkili ağızlardan dökülen “devlet yapmıştır, o isterse çözülür”, “bir duvar var, tek tuğla çekilse yıkılır ama ben o tuğlayı çekemem” lafları da başka bir izaha işaret etmiyordu yıllardır. On yedi sene boyunca hep tekrar edilenlerin ilk defa duyuluyormuş gibi etki yarattığı bir ülke burası.Hakikaten öyle çünkü mesela Mehmet Altan şöyle yazıyor geçen gün:“Önceki gün TV24’te, “Günün Manşeti” programında, Mehmet Ali Ağca’nın tahliyesi nedeniyle, Uğur Mumcu’nun yıllar önce bana söylediklerini naklettim. Uğur Mumcu, Ağca’nın “Abdi İpekçi’nin vurulacağını bildiğini, oraya bu nedenle gittiğini ama tetiği Oral Çelik’in çektiğini” söylemişti. Özen gösterip isim zikretmemiştim...”AÇIK SIRUğur Mumcu’nun Mehmet Altan’la bir sır gibi paylaştığı bu bilginin yakın zamanda ortaya çıktığını sanmamak elde mi? Oysa Abdi İpekçi’yi Oral Çelik’in öldürdüğünü söyleyen kişi bizzat Mehmet Ali Ağca. İtalya’da Rebibbia Cezaevi’nde savcı Martella, savcı Scorto, zabıt katibi Arnoldo, Papa davası tanığı Uğur Mumcu ve bir tercümanın huzurunda 1983 senesinde. Bu sırrı babam bana gizlice söylediği için mi ben de biliyorum?Nereden bildiğim açık. Uğur Mumcu’nun “Papa, Mafya, Ağca” kitabının 20. sayfasında yazıyor bunlar. 1984 yılında çıkan bir kitapta yani. Ben o vakitler 7 yaşında okuma yazmayı yeni öğrenmiş bir çocuktum hatırlamıyorum elbette.Medyanın, Abdi İpekçi’yi öldürenin Oral Çelik olduğuna dair iddiaya yeni bir bilgi gibi heyecanla atılması dehşet verici. Bilgi çokça satan bir kitapta yer aldıktan 26 sene sonra hâlâ bir sır gibi dolaşıyorsa, bu memlekette ne, nasıl sorgulanacak?DEZENFORMASYON SUÇLAMASIYine Ağca münasebetiyle Yıldıray Oğur bin yıllık bir teraneden bahsedip, Taraf gazetesindeki köşesinde şöyle buyurmuş mesela:“Dün gazeteci Belma Akçura Taraf’ta çıkan söyleşisinde Abdi İpekçi davasında hedef şaşırtmak için ortaya atılan iddialardan bahsetti. Bunlardan en ünlüsü Ağca’nın arkasında Bulgar İstihbaratı ve mafyası olduğuydu. Türkiye’de yıllarca bu iddiayı istihbaratı güçlü olan Uğur Mumcu yazdı.” Sonra da yine aynı yazıda bunu Hrant Dink cinayetindeki dezenformasyon çalışmalarına benzetmiş. Bu çirkin imaya kızamıyor bile insan. Cehaletin parlaklığı öylesine göz kamaştırıyor ki. Çünkü Papa-Mafya-Ağca kitabında tüm bu dezenformasyon söylentileri güçlü bir şekilde yanlışlanalı çok oluyor. Kitaptaki tüm iddialar maddi delillere ve açık kaynaklara dayanıyor. Hepsi de dipnotlarla belirtilmiş. Yeni baskıları yapılıyor kitabın, alıp okumak mümkün. Paul Henze’yi, Kintex’i sadece röportajlardan değil bir de oradan okuyunuz.Hangi hafızayla, hangi yetkinlikle kuklaların iplerini tutanlar ortaya çıkarılacak. Bir şaşkınlar toplumu olduğumuzu göstermiyor mu tüm bunlar?Dezenformasyon yapmakla suçladığınız insanın kitabını bile alıp bir zahmet okumazsanız, saat ayarı hadisesinde olduğu üzere dezenformasyonun elinde oyuncak olmak da işten değil.Faili meçhul siyasi cinayet kurbanlarını ancak ölüm yıldönümlerinde hatırlayan, en açık ve bilinen gerçekleri her defasında yeniden keşfedip şaşkınlaşan bir medya ile hangi cinayetin üzerine gidilebilir?Ocak bitti sayılır. 19’unda Agos’un önündeydim, 24’ünde evimin önünde olacağım. Artık başka bir gün başka bir yerde anma törenine katılmamak tek arzum. Gerçi bu şaşkınlık, unutkanlık ve dağınıklığın hüküm sürdüğü araştırma ve fikir dünyasında bu biraz zor görünüyor.