Satır satır Ergenekon tutanakları / 1. duruşma

TC. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI BEŞİKTAŞ / İSTANBUL ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) DURUŞMA TUTANAĞI ESAS NO :2008/209 CELSE NO :1 CELSE TARİHİ :20.10.2008 BAŞKAN :KÖKSAL ŞENGÜN 20909 ÜYE :HASAN HÜSEYİN ÖZESE 28298 ÜYE :SEDAT SAMİ HAŞILOĞLU 37266 C. SAVCISI :MEHMET ALİ PEKGÜZEL 33954 C. SAVCISI :NİHAT TAŞKIN 36924 KATİP :BURAKHAN ERGİN 93829 13.Ağır Ceza Mahkemesinin daha önce tensip tuanağı gereği yapılmasına karar vrilen Silivri Cezaevi Hudutları içerisindeki mahsus salonda duruşmaya başlandı. Tutuklu sanıklar tamamiyle, tutuksuz sanıklardan ALİ YİĞİT, AYŞE ASUMAN ÖZDEMİR, HAYRULLAH MAHMUD ÖZGÜR , HAYRULLAH MAHMUD ÖZGÜR bilahare gelip huzura alındığı anlaşıldı, ZEKİ YURDAGÜL ÇAĞMAN, TUNCAY HACIBEKTAŞOĞLU, SAİPİR DEBZLELVİTZE , EMİN CANER YİĞİT, SEDAT PEKER, FERİT İLSEVER, İLHAN SELÇUK, FUAT TURGUT ASIM DEMİR, ERDAL İRTEM,RECEP GÖKHAN SİPAHİOĞLU ,RECEP GÖKHAN SİPAHİOĞLU’nunda bilahare geldiği görüldü, TUNCAY HACIBEKTAŞOĞLU’nun da geldiği görüldü.Sayılanların dışındaki tutuksuz sanıkların hazır oldukları anlaşıldı. Sanık müdafiileri huzura alındığında çok sayıda oldukları , duruşma salonu ve kendilerine ayrılan yerlere sığmadıkları , bir kısmın ayakta kaldığı gözlendi. Sabah yapılıp,daha sonra ara verildiği oturuma 1 saatlik öğlen saati sonucunda tekrar kaldığı yerden ve aynı ortamda devam olundu. Dosyanın yapılan yargılamasında sanıkların sayısı ve güvenliği bakımından Silivri Kapalı Cezaevi Kampüsünün içerisinde bulunan duruşma salonunda icra edilmesine Tensipte karar verilmiş idi, bu nedenle hem insan haklarına saygılı ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi hemde cezaevi kampüsünün güvenliğinin bir arada yürütülmesi zorunluluk arzetmektedir,bu itibarla İddianame ve delillerin kapsamı , tüm delil klasörleri ve iddianamenin sanıklar ve/veya müdafiilerine dijital ortamda verilmiş olması, sağlıklı bir savunmanın yapılabilmesi için bilgisayar kullanılmasının gerekliliğinin açık olması ve duruşmaya kamuoyunun ilgisinin fazla olması dikkate alındığında; gerek tutuklu, gerek tutuksuz sanıkların, gerek duruşmayı takip edecek olan basın-yayın organlarının , gerek ulusal veya uluslararası izleme kurullarının, gerekse duruşmayı izleyecek olan kişilerin sayısının çok fazla bir yekun Esas No: 2008/209 sayfa:2 tutması gözönünde bulundurularak, duruşmanın aleniliği ve adil yargılama hakkını sağlayacak ve insan haklarına saygılı bir duruşmanın yapılabilmesi ve bu arada kampüs içerisindeki güvenliğin gözetilmesi ve bugün oturum açıldığında salonda gözlenen ortam dikkate alınarak aşağıdaki ara kararlarının alınmasına gerek duyulmuştur. G.D: 1- Yargılama yapılacak duruşma salonunun tadilat sonucu azami ölçüde büyütülmüş, teknik cihazlarla donatılmış ve 60 Avukat 88 sanık ve 79 izleyici koltuğu ancak tahsis edilebilmiştir, bu nedenle ; Yargı çevremiz içerisinde bu özelliklere sahip bir başka duruşma salonunun bulunmaması , bu aşamadan sonra yeni bir duruşma salonunun tefriş edilmesinin yargılamayı uzatacağı, sanıkların ve özellikle tutuklu sanıkların savunmasının daha da geç tespit edilmesi sonucunu doğuracağı, tüm tutuklu sanıkların bulunduğu Silivri Cezaevi dışındaki bir başka yerde duruşmanın yapılması durumunda , tutuklu sanıkların nakillerindeki olası güçlük ve yargılamanın ana sujesi olan bu sanıkların nakil durumunda sağlık durumlarının bozulabileceği ve yorgun düşebilecekleri , dolayısıyla en yakınlarında bulunan duruşma salonunda savunmalarının tespit edilmesinin İnsan Haklarına daha uygun, Adil Yargılamaya katkı sağlayacak çözümlerden biri olduğu göz önünde bulundurularak duruşmanın Silivri Cezaevi Kampüsü içerisinde bulunan duruşma salonunda yapılmasına DEVAM EDİLMESİNE, 2- Tüm sanıklar ve müdafilerin sayısı dikkate alındığında CMK 252/1-b maddesi gereği tutuklu sanıklar ile tutuksuz sanıkların ayrı celselerde savunmalarının tespit edilmesine, ilk oturumlarda tutuklu sanıkların savunmalarının alınmaları ile ilgili gerekli işlemlerin yapılmasına, bu işlemler tamamlandıktan sonra tutuksuz sanıkların savunmalarının alınması ile ilgili işlemlere başlanmasına, 3- İlk oturuma daha başlanmadan gözlemlenen müdafii sayısının fazlalığı dikkate alınarak,hakkın kötüye kullanılmaması ve adil yargılama hakkı ilkeleri dikkate alınarak ve CMK 192,149/2,189,203 ve 252. maddeleri de göz önünde tutularak her bir sanığın en fazla 3 MÜDAFİİ İLE TEMSİL EDİLMESİNE,bu müdafilerin öncelikle kendilerine tahsis edilen kısma oturmalarına, sayısal olarak bu bölümün yetmemesi halinde izleyiciler için tahsis edilen kısmında müdafiilere tahsisine, Duruşmayı izleyecek sanık yakınları ve basın mensupları için duruşma salonunda yer kalırsa bu yerin kullanılmasına, aksi durumda duruşma salonu bitişiğindeki alanda duruşmayı izleyebilmelerine , Bu itibarla; a-Duruşma salonunun hemen bitişiğinde bulunan salonun da duruşma salonunun yetersizliği bakımından duruşma salonu olarak kabul edilmesine burada duruşma salonunda uygulanacak tüm kuralların geçerli olacağına ve bu durumun ilgililere uygun vasıtalarla tebliğine, Duruşma salonu içerisinde arka kısımda bulunan iki ayrı monitörün birinin bu salona diğerinin ise izleyicilerin bulunduğu kısmın hemen önündeki sütuna kurulmasına, Esas No: 2008/209 sayfa:3 b-Müdafii- Vekiller, Sanık yakınları, izleyiciler, basın mensuplarının ve ilgililerin duruşma salonuna alınamayan kesiminin duruşmayı takip edebilmeleri bakımından duruşma salonunun hemen yanıbaşında bulunan ve ( a ) nolu ara karar gereği duruşma salonu olarak kabul edilen bekleme salonuna, verilen talimatlar doğrultusunda yukarıdaki ilgililerin alınmasına, bu kişilerin duruşma salonu içerisinin görüntülerini yansıtacak mönitör ve sesli sistem aracılığı ile duruşnmayı takip edebilmelerine olanak sağlanmasına, 4- CMK 147/1-h,CMK 219 maddeleri gereği, sanık sayısının fazlalığı ve dosya kapsamı dikkate alındığında ifade ve sorgu işlemlerinin teknik imkanlardan yararlanmak suretiyle yerine getirilmesine ve tutulan bu kayıtların zaman geçirmeksizin yazılı tutanağa dönüştürülerek Mahkeme Heyeti ve Katip tarafından imzalanmasına, Yine CMK 52/3,58,180/5,219 maddeleri gereği tanık ve gizli tanıkların dinlenmesinde gerek duyulduğunda görüntülü ve sesli kayıt sistemlerinden yararlanılmasına ve tutulan bu kayıtların zaman geçirmeksizin yazılı tutanağa dönüştürülerek Mahkeme Heyeti ve Katip tarafından imzalanmasına, 5- Müdafilerin duruşmalara gelip-gitmeleri sırasında kendilerine yasalardan doğan haklarını kullanmaları yönünde gerekli özenin gösterilmesine oybirliği ile karar verilmiştir. Verilen bu karar gereğince tutuksuz sanıklar ve müdafiileri salondan ayrıldı. ŞEBNEM KORUR FİNCANCI müdafii Av. Özkan YÜCEL söz aldı; Şimdi Usulü uygulamaya elbette çalışıyoruz, biraz evvel söylediğiniz şeye biz aynen katılıyoruz, burada bir yargılama yapıyoruz, gerçek nedir, doğru nedir, haklı Ya da haksız nedir bu ortaya çıksın istiyoruz, bir yargılamanın elbette ki sizin gibi karar verecek mercileri olacak meslektaşlarımız gibi savunma merciileri olacak ama bir tarafta da mağdurların haklarını koruyan şikayet edenlerin haklarını koruyan bu suçlardan işlendiği iddia edilen suçlardan zarar gördüklerini,mesele şu;Bakın biz burda savunma kısmındaki meslektaşlarımız çok fazla sayıda, sizde törelans göstermişsiniz,doğru bir şeyde vermişsiniz, 3’er tane müdafii diyorsuzun, 80 tane sanık var Ya da 60 tane tutuklu var 180 avukat edecek, biz müdahil tarafında 20 kişiyiz, 25 kişiyiz, 30 kişiyiz, şimdi bu salon içerisinde bütün avukatların birbirine saygı ve nezaket sınırları içerisinde davranması Ya da bunun temini aynı zamanda mahkemenizin görevi, bu salonda kimsenin kimseye hakaret etme hakkı yok,Bu nedenle bize yönelik hakaretler gerçekleştiğinde ki biraz evvel öyle oldu, meslektaşlarımız bizi salondan attırmak adına bize birtakım şeylerde bulundular, isnatlarda bulundular, bir takım tanımlamalarda bulundular, ben şurada olurken, başkanım söz istiyorum derken oldu bunlar yani şu salonun içerisinde ve şurada oldu,meslektaşlarım söyleyeceklerdir, o zaman, bu uyarıyı sanık vekili olan meslektaşlarımıza yapmanız gerekir ve bu tür müdaheleler noktasında biraz evvelde benzer bir müdahale geldi, bü tür müdahaleler noktasında , bizim talebimiz şimdiden daha duruşmanın başında bu tür müdahalelerin derhal zapta geçirilerek gereğinin yapılmasına yöneliktir ,mahkemenizden bunu özellikle talep ediyoruz, dedi. Bu arada Dicle Anter, Şükran Aydın, Mehmet Atadeniz, Yakup Danış, Pervin Buldan, Cihan Sincar müdafiileri Av. Seracetin Irmak, Abdulkadir Esas No: 2008/209 sayfa:4 Güleç, M. Sezgin Tanrıkulu, Rojat Dilsiz, ve İdris Danış tarafından , Yine Çağdaş Hukukçular Derneği İzmir şubesi adına Alper Tunga Arslan , Ercan Demir, Bahatin Özdemir, Nergiz Tuğba Aslan , Özkan Yücel, M. Ali Koç, Aysun Koç , Züleyha Kılıç, Hafize Çobanoğlu, Nazan Sakallı, Murat Dinçer, Hülya Üçpınar, Kamil Ağaoğlu, Aysun Solakoğlu Ağaoğlu, Kemal Doğan, İbrahim Arzu, Mehmet Aktın ve Nezahat Paşa Bayraktar tarafından , İnsan Hakları derneği İstanbul Şubesi adına müdafileri Av. Abdulbaki Boğa, Fazıl Ahmet Tamer ve Özden Gümüştaş tarafından , Ahmet Türk , Osman Baydemir, Sebahat Tuncel ve Akın Birdal müdafiileri Av. Seracetin Irmak, Abdulkadir Güleç, M. Sezgin Tanrıkulu ve Rojat Dilsiz tarafından , İşçi partisi adına izaf eden İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Bedri Gültekin , Turan Özlü, Servet Cömert ,Yalçın Büyükdağlı müvekkilleri Av. Zerin Öztürk tarafından, Davaya müdahil olma istemlerine havi ayrı ayrı dilekçe verdikleri,Tüm dilekçelerin dosyada bulunduğu anlaşıldı, Yine Cumhuriyet Vakfı ve Yeni Gün Vakıf Haber Ajansı Basın Yayıncılık A.Ş adına Av.Bülent Utku, Av. Akın Atalay ,Av. Tora Pekin tarafından, Şebnen Korur Fidancı müdafiileri Av. Özkan Yücel, M. Ali Koç tarafından, Hukukçular Derneği adına Dernek Başkanı Kamil Uğur Yaralı tarafından verilen ve davaya katılma istemlerini içeren dilekçelerin verildiği görüldü, Bu arada İşçi Partisi adına verilen müdahale talebine havi dilekçe konusunda Av. Zerrin ÖZTÜRK söz istedi, verildi: Geri çekiyoruz talebimizi dedi. Vaki geri çekme talebi üzerine dosyaya sunulan dilekçe kendisine iade edildi. Sanık Kemal Kerinçsiz müdafii Av. Kadir Kartal söz istedi, verildi;Tam bu sırada ve vakit harcamadan ve bu dar ortamda tabi zaten herşey gözlem altında Maalesef bir yargılama olumsuz şartlarda yapıyoruz, fakat muhterem heyetinizden sayın Sedat Sami Haşiloğlu hakkında güvenimiz olmadığı noktasında aşağıda açıklayacağım hususlar çerçevesinde mahkemeden Reddini, Çekilmesini arzetme dilekçemi arz edip size heyete arzedecem ve ondan sonrada bu Cumhuriyet Gazetesi ve ona bağlı bir şirketin ki hızlı söylediniz elinize geçmedi bu evraklar onun dışında gerek Hukukçular Derneği, Gerekse şahıs veya başka şekilde müdahale talepleri ile ilgili beyanlarımı müsadenizle arz etmek istiyorum , mahkemenizin üyesi Sedat Sami Haşıloğlu’nun tarafsızlığını şüphe düşürecek sebeplerin zuhül etmesi nedeniyle Ceza Muhakemesi Kanununun 25/1 madde uyarınca Reddetmiş olmakla, Red talebinin Ceza Muhakemesi Kanununun 27/1 maddesi uyarınca Müzekare edilerek Kabulüne , Ceza Muhakemesi kanununun 27/4 maddesi uyarınca Heyetin tamamlanması için bir başka hakimin görevlendirilmesine karar verilmesi arzımızdan ibarettir, Red gerekçelerine kısaca değinmek istiyorum zaman almamak için , Ceza Muhakemesi kanununun 25, maddesinin 1. fıkrası tarafsızlığını şüpheye düşürecek Esas No: 2008/209 sayfa:5 sebeplerden dolayı bir hakimin Reddi ilk derece mahkemelerinde sanığın sorgusu başlayıncaya kadar istenilebilir, mahkemenizin üyesi Sedat Sami Haşıloğlu hakkındaki Red gerekçelerinin tamamı soruşturma aşamasında doğmuş olmakla , sorgununun başladığı ana kadar red hakkımızı kullanma imkanına sahip olduğumuzdan süresi içerisinde üyenin Reddine ilişkin dilekçemizi mahkemeye arz ediyoruz, sayın üye nezdinde gerçekleşen red gerekçelerimiz şunlardır, 26.01.2008 tarihinde sayın üye hakim Sedat Sami Haşıloğlu huzurunda müvekkil sorgu için şüpheli olarak çıkıyor,kendisinden şahsına isnat edilen suçlamalarla ilgili sualler sorulmasını beklerken sayın hakim “Buyurun Kemal Bey anlatın bakalım , siz ne anlatacaksızın “ diye bir girişte bulunuyor, bizde kendisine sayın hakimim suçlanan benim , suçlandığım konularda bütün sorularınızı cevaplandırmaya hazırım dediğinde kendisi “Ben sizi dinliyorum” şeklinde ve tabi ki ben çok fazla aşağı yukarı 30 sayfadan ibaret bilemiyorum zamanı da iyi tutmak istiyoruz, bütün bu tutuklamaların aşağı yukarı yüzde kırkı sayın üye tarafından sağlanmıştır.Sanki sayın iddianame savcıları da aslında yerleri orası değil soruşturma savcıları olması nedeniyle evrensel hukuk ve vicdanları açısından orada durmamaları gerekir hatta ayrı biyerde durmalı ve bu kovuşturmayı başka savcıların yapması gerektiği inancındayız, öncelikle bu işlerin halolması lazım, bu işler yani usul işlemleri hallolması lazım ve adil bir kararın çıkması lazım, ben bu 30 sayfadan ibaret tek tek anlatmayacağım ve kısaca özetliyorum, sayın heyete arz ediyorum, diğer taratan katılanlarla ilgili şunları arz etmek istiyorum , dedi. Bu arada ,Şebnen Korur Fincancı vekili Av. Ali Koç söz istedi verildi; Öncelikle Red talebi konusunda bir karar verilmesi gerekiyor, red talebi konusunda bir kara verilmeden ne başka bir talep ileri sürülebilir usulü gereğince ne de başka bir karar verilebilir, bu nedenle ayrıca biz ceza usul yasasanın sözlü yargılama usulü gereğince müdahale talaplerimizi mahkemeye sözlü olarak da sunmak istiyoruz, bizim müdahale dilekçelerimiz kısa müdahale dilekçeleridir, asıl gerekçelerimizi yüz yüzelik ve vicahilik ilkeleri gereğince sözlü olarak mahkemenize arz etmek istiyoruz, bu nedenle meslektaşımızın müdahale talepleri konusundaki talepleri alınmadan önce savunmaları alınmadan önce öncelikle red konusunda bir karar verilmesini , red konusundan sonra bizim müdahale talepleri konusundaki beyanlarımızın alınmasını talep ediyoruz, dedi, devamla,bizim müvekkilimiz Şebnem Korur Fincancı hakkında iddianame ile çeşitli sanıklara hukuka aykırı verilerin kişisel verilerin hukuka aykırı olarak kaydedilmesine ilişkin isnatlarda bulunulmuştur, bunlardan biriside müvekkilimiz Şebnem Korur Fincancıdır, hem iddianamede, hem de klasorlörde hangi yerlerde kendisine ait kişisel verilerin kaydedildiğini belirtmiş bulunmaktayız, Ceza yasasının 135. maddesi gereğince bu suç aynı zamanda şikayete tabi bir suçtur ve usul yasasının 90. maddesi gereğince de şikayete tabi suçlar hakında iddianame düzenlenmeden önce müştekilerin bu konudan haberdar edilmeleri ve şikayet ve delilerinin sorulması gerekmektedir, iddianamede bu husus eksik bırakılmıştır, şikayete tabi suçlar bakımından iddianamede müştekilere ve mağdur edilenlere yer verilmemiştir, bu hususların gözetilmesini, müvekkilimize ilişkin kişisel verilerin kaydedilmesi dolayısıyla bazı sanıkları suçlanmasının yine aynı suçun örgüt kapsamı içerisinde değerlendirilmesi nedeniyle de tüm sanıklar yönünden örgüt üyeliği ve örgüt kurma suçu yönünden müdahillik talebimize karar verilmesini talep ediyoruz, sanırım başka meslektaşlarımızda müdahale konusunda talepde bulunacaklar , dedi. Esas No: 2008/209 sayfa:6 Cumhuriyet Vakfı ve Yenigün A.Ş vekili Av. Bülent Utku, : İddianamede Cumhuriyet gazetesinin 3 kez bombalanmasına ilişkin bir fiil tanımlanıyor, bu fiilleri ile ilgili olarak da bazı sanıklara suç isnat ediliyor, bu fiillerle ilgili olarak biz daha önce Ankara ‘da birleştirilip görülen Cumhuriyet Gazetesinin bombalanması ile Danıştay saldırısının birleştirilerek görülen dosyasında müdahale talebinde bulunmuş ve bu davayı müdahil olarak takip etmiştik, yine bu dava da Cumhuriyet gazetesinin tüzel kişiliği suçtan zarar gördüğü için müdahil olarak davaya katılmamıza karar verilmesini diliyoruz,dedi. Hukukçular Derneği Başkanı Kamil Uğur Yaralı yerine yetki belgesine istinaden Hukukçular Derneği Başkan yardımcısı Av. Reşat Petek ‘ söz istedi, verildi:Ceza Muhakemesi kanunu 237. maddesi suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişilerin gerekçelerini açıklamak suretiyle davaya müdahele talebinde bulunabileceklerini içermektedir, bizde 1000’e yakın üyesi 3000’e yakın organize ettiği avukat grubuyla temsilen hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, demokratik hukuk devletinin devamı yönünde çalışmalar yapma tüzüğümüzde bulunan bir derneğiz, iddianameden anladığımız kadarıyla demokratik hukuk devletini ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ıskata teşebbüsten dolayı özellikle açılmış bir dava söz konusu , burada da hukuka inanan, hukukun üstünlüğü ile temel hak ve hürriyetlerini korumaya çalışan bütün bireyler zarar görmüş durumda, biz hukukçular derneği olarak ve dernek tüzüğümüzdeki amacımızın doğrultusunda burada suçtan zarar görme ihtimalimizin olduğunu düşünerek 08.08.2008 tarihinde mahkemenize müdahale talebinde bulunduk, dilekçemizde de gerekçelerimizi, İnsan hakları mahkemesinin evrensel hukuk kurallarını maddeler halinde zikrettik, burada uzatmak istemiyorum, müdahillimize karar verilmesini saygıyla arz ediyorum, dedi. Ahmet Türk, Osman Baydemir, Sebahat Tuncer ve Akın Birdal müdafii Av. Seracettin Irmak ‘dan soruldu: İddianamede ve dilekçemizde müdahale talebimizi içerir nedenleri ifade etmiştik, kısaca yine arz etmek istiyoruz, iddianamede müvekkillere dönük suikast hazırlığnın yapıldığı ifade edilmekte, bu suikast hazırlığı çerçevesinde tetikçilerin temin ettiği ve tetikçilerinde eylem hazırlığı içerisinde olduğu çok ayrıntılı bir şekilde ifade edilmektedir yine eylemin hazırlığı yapan ve eylemi yönlendiren sanıklarla ilgili yoğun telefon görüşmeleri olduğu ifade edilmiştir,örgüt suçlarında , tüm yargıtay kararlarında ve neticenin gerçekleşmesinde alınamayacağı ifade edilmektedir, dolayısıyla hazırlık hareketlerininde cezalandırılacağı açık bir şekilde ifade edilmiştir,biz bu sebeplerden dolayı müdahale talaplerimize ilişkin dilekçemizde ifade ettik, bu taleplerimiz ışığında müvekkiller adına talebimizin kabulüne karar verilmesini istiyoruz, dedi. İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi müdafii Av. Özlem Gümüştaş’dan soruldu: İnsan Hakları Derneği 1986 yılında kurulmuş bir dernek , kendini her türlü devletin ve hükümetin her türlü siyasi iradenin dışında ve üstünde tanımlayan gönüllü bir insan hakları kuruluşudur, hukukun üstünlüğüne inanır, ırk , dil , din , cins ayrımı gözetmeksizin herkesin düşünce ve vicdani özgürlüğünü savunur, yaşama hakkını savunur, burda yargılamasını yapmakta olduğunuz dosyada Ergenekon ismiyle tanımladığınız ve iddianamenin bir terör örgütü olduğunu değerlendirdiği davanın dosyasında bu örgütle ilgili herşeyden önce Ülkeyi kaosa sürükleyecek bir takım eylemler gerçekleştirdiği, bu eylemlerde sayısız insanımızı yitirdiğimizin değerlendirmesi yapılmaktadır, çok sayıda , aydının gazetecinin ve Esas No: 2008/209 sayfa:7 davanın eklerinde bir takım cinayetlerin toplumun hala hafızalarından silinmeyen bir takım cinayetlerin hem delilleri hem de sanıkları bulunmaktadır,Danıştay saldırısı gibi, Behçet Cihantürk gibi, Musa Anter gibi Vedat Aydın gibi, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu gibi, herşeyden önce İnsan hakları derneği olarak yaşama hakkını savunan bir insan hakları kuruluşu olarak bu örgütün yaşam hakkına dönük sağlamlarından dolayı suçtan zarar gören kurumu olduğumuz değerlendirmesinde bulunuyoruz ve bu nedenle müdahale talebinde bulunduk, bir diyebiline hem iddianamede hem dosyanın eklerinde değerlendirilen ergenekon örgütünün tetikçi kurumu olduğu değerlendirmesi yapılan TİT tarafından derneğimize çeşitli dönemlerde saldırılar düzenlenmiştir, derneğimiz 1998 yılında bu örgütle tanışmıştır derneğimizin genel başkanı Akın Birdal bu örgütün kurucusu olduğu söylenen Semih Tufan Günaltay tarafından vurulmuştur, yine 2001 yılında bu örgütün üyesi olduğu söylenen Zeki Genç İstanbul Şubemize bütün yöneticilerimiz ordayken silahlı saldırıda bulunmuş, şube başkanımız olan Eren Keskin’i öldürmekle tehdit etmiş ve bütün şube yöneticilerimizi alıkoymuştur, yine şube başkanlarımızdan Kiraz Biçici’nin 2003 yılında başkanlığını yaptığı dönemde derneğe tehdit mailleri ve tehdit mektupları göndermek suretiyle aynı tehditlerini sürdürmüştür, bu nedenle derneğimizin bu örgütten dolayı da faaliyetlerinden dolayı da mağdur olduğunu düşünüyoruz, o nedenle müdahale talabinde bulunduk, müdahale talebimizin kabul edilmesini talep ediyoruz, dedi. Çağdaş hukukçular derneği İzmir şubesi adına Av. Ercan Demir’den soruldu:Bizim müdahil olmayı istememizin iki nedeni var, 1. nedeni teknik bir neden sayın mahkemenize sunulan dosya içerisinde mevcut, bu dosyadaki yargılamaya neden olan Ergenekon olarak tabir edilen örgütün çalışmaları içerisinde çağdaş hukukçular derneğininde fişlendiği, çağdaş hukukçular derneğine yönelik de bir takım kayıtlar ve hedef gösterici bilgiler, belgeler ve çalışmalar yapıldığına yönelik sanık Ergün Poyraz’dan elde edildiği bildirilen belgeler içerisinde bir takım belgeler vardır 330 nolu klasörde, yine sanık Fikret Emek’den elde edildiği bildirilen 18 nolu klasördeki belgeler vardır, dolayısıyla bu çalışmalar içerisinde bizim derneğimizde hedef gösterilmiş , hedef olarak gözetilmiş , derneğimize yönelikde çalışmalar olduğu iddia olarak ortaya konulmuştur, bunu bilemiyoruz tabi yargılama aşamasında ortaya çıkacak, 2. nedenimizde bizim derneğimizin tüzüğümüzde yer alan kuruluş amacına ilişkin nedenimizdir, derneğimizin tüzüğünde yer alan temel amacın insanlığın binlerce yıllık mücadelesinin ürünü olan temel kazanımların, temel hakların, demokratik toplum bilinciyle güvence altına alınmış olan temel hak ve özgürlüklerin korunması için mücadele etmektir, bu keza avukatlık kanununda barolarada böyle bir görev bir genelge verilmiştir, dolayısıyla bizde bir hukuk örgütü olarak bu davanın niteliği bellidir, bu davanın niteliği gereği bu hukuk örgütünün bu davada taraf olmasının tarifsel bir sorumluluk olduğu düşüncesiyle ve iddiasıyla bu davada müdahil olmayı talep ediyoruz, şimdi tabi bu dava ile ilgili kamu oyunda, hukuk örgütlerinde, hukukçular arasında, siyasi görüşler arasında çok farklı, çok ciddi çatışmalar, tartışmalar yaşandı, şimdi bu davada taraf olmak bu Ülkenin AKP’li ve Ergenekoncular arasında ayrılması anlamına gelmemektedir, özellikle bunu belirtmek istiyoruz, bizim müdahalemizin temel kaynağı, bizim müdahalemizin temel nedeni Türkiye’de bizim neredeyse Cumhuriyetin kuruluşuna yakın bir dönemde tarihsel olarak bütünleşmiş Kontür Gerilla örgütlenmesinin, Türkiyenin Nato’ya üye olmasıyla birlikte özellikle perçinlenmiş ve yapılanmış Kontür Gerilla örgütlenmesinin Esas No: 2008/209 sayfa:8 Türkiye’de günümüze kadar deşifre edilmiş , ortaya çıkarılmış ama bir yargılama faaliyetiyle muhatap kılınamamış olmasından kaynaklanan sürecin Ergenekon davasıyla bir umut, bir parçasıyla ortaya çıkarılması ümididir, bizim yaklaşımımız, ancak biz kamu oyunda özellikle iddianamenin ortaya çıkış sürecinde iddianamenin servis edilen yanlarıyla kamu oyunda tartışılan yanlarıyla Kontür gerilla örgütlenmesinin üstünün örtülüp , insanların özel hayatlarınında dahil edildiği, magazinsel bir yansımayla, ergenekon örgütünün gerçek yapısının, eğer bu örgütün adı ergenekon örgütü ise , gerçek yapısının karartılmaya çalıştığının dolayısıyla gerek iddianamede ve gerek bu davaya sayın iddia makamının sunmuş olduğu delil ve belgeler ile kontür gerilla örgütlenmesinin ortaya çıkarılmasına yönelik gerçeği sulandırmaya da yönelik bir takım çalışmaların olduğunu, çabaların olduğunu ve iddia makamının bu yönde yetersiz kalacağını düşündüğümüz için buz dağının görünen yüzü olan bu örgütlenmenin gerçek yapısının, gerçek niteliğininde kovuşturma aşamasında ortaya çıkmasını sağlamak bakımından sayın mahkemenize kovuşturma sürecinde müdahil olarak katkıda bulunmak adına müdahale talebimizin kabul edilmesine karar verilmesini talep ediyoruz, dedi. Dicle Anter, Şükran Aydın, Mehmet Atadeniz, Yakup Tanış, Pervin Buldan ve Cihan Sincar müdafii Av. M.Sezgin Tanrıkulu’ndan soruldu: Müvekillerden Dicle Anter Musa Anter’in oğludur, öldürülen Musa Anter’in oğludur, müvekkillerden Şükran Aydın Diyarbakır’da 5 Temmuz 1991 tarihinde öldürülen Berat Aydın’ın eşidir, yine müvekkillerden Mehmet Atadeniz ve Yakup Danış Silopi’de 25 Ocak 2001 ‘de kaybedilen ve halen cesetleri bulunamayan Sedat Danış ve Ülkü Deniz’in kardeşleridir, yine müvekkillerden Pervin Buldan 3 haziran 1994 tarihinde İstanbul’dan kaçırılıp daha sonra cesedi bulunan Savaş Buldan’ın eşidir, yine müvekkillerden Cihan Sincar eski DEP milletvekili Mehmet Sincar’ın eşidir, Mehmet Sincar 4 Eylül 1993 tarihinde Batman ilinde öldürülmüştü, iddianamede sanıkların içinde bulunduğu suç örgütü tarif edilirken , bu örgütte uzun yıllardır devlet içerisinde örgütlenerek faaliyet yürüttüğü , belirledikleri siyasi hedefler doğrultusunda birçok kanlı eylem ve cinayet gerçekleştirdikleri, yine örgüt üyelerinin devlet üst yönetiminde görevde oldukları ve görevde oldukları süre zarfında bu faaliyetlerini illegal bir şekilde sürdürdükleri gözetilmektedir,biraz önce saydığım cinayet olayları halen faili meçhuldur ve failleri yakalanmamıştır, sanıkların kurucusu , yöneticisi ve içinde bulundukları suç örgütü tarafından bu cinayetler işlenmiştir, iddianamede yer yer buna ilişkin tespitler vardır, bu nedenle müvekkillerimiz bu suçun ve bu örgütün mağdurlarıdırlar, usulün 237. maddesi uyarınca müdahale talebinde bulunuyoruz, ayrıca usulün 238. maddesi uyarınca sözlü bir talebimiz var , ben aynı zamanda Diyarbakır barosunun başkanıyım, barolar avukatlık yasasının 76. maddesi uyarınca Demokrasiyi hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını korumakla amaçlandırılmış bir hukuk örgütüdür, meslek örgütüdür, ayrıca 1136 sayılı avukatlık yasasının 95. maddesinin 21. fıkrası baro yönetim kurullarına hukukun üstünlüğü ve insan haklarını korumak ve bu kararlara içtenlik kazandırmak görevini vermiştir, sanıklar içinde bulunduğu örgüt demokrasiye, hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına karşı konuşlandıkları açıktır ve içinde bulundukları örgüt insanlığa karşı suç işlemek amacıyla kurulmuştur, biz bu amaçla Diyarbakır Barosu olarak sözlü olarak müdahale talebinde bulunuyoruz, esas itibariyle Türkiye’de yargının işlevselliği bakımından savcılık her ne kadar kamu oyunu temsil ediyor ise de işlevi bakımından burada kamu daha çok Devlet anlamında gelmektedir, burada toplumu koruyacak Esas No: 2008/209 sayfa:9 toplumun hukukunu koruyacak toplum adına iddialarını ileriye sürecek başka bir makama ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz, bu makamda bize göre münhasıran bu işle amaçlandırılmış ve yasayla görevlendirilmiş barolar olmalıdır, bu nedenle Diyarbakır barosu da içinde bulunuduğu koşullar içerisinde bu suç örgütünün kurulduğu yıldan beri çok fazla bir şekilde mağdur olmuş insanların bulunduğu yerde örgütlenen bir barodur, bu nedenle Diyarbakır barosu olarak da bu sanıkların özellikle 1999’dan önce işledikleri suçların açığa çıkması açısından bu konudaki bilgilerimizi , belgelerimizi, görgülerimizi ve deneyimlerimizi mahkeme ile paylaşmak ve bu amaçlada adaletin gerçekleşmesine yardımcı olmak amacıyla müdahale talebinde bulunuyoruz, Diyarbakır barosunun da müdahale talebinin kabulünü talep ediyoruz,dedi. Müdahale talepleri konusunda görüşleri sorulan İddia Makamı : Suçtan zarar gören konumunda olan Cumhuriyet gazetesi Vakfının müdahillik talebinin Kabulüne, şu anda müttalip olduğumuz diğer müdahale talepleri ile ilgili dilekçeler incelendikten sonra mütaamızı bildireceğiz, dedi. Sanık Kemal Kerinçsiz vekili Av. Kadir Kartal söz istedi, verildi: İçerisinde bulunduğumuz ortamda maalesef bu sadece şu ortamı değil Türkiye’nin siyasi sosyal ekonomik kültürel bilgi ve teknoloji alanlarında kamu vicdani kan ağlıyor, hukuk öngöremez hale gelmiştir ve siyaset hukukun önüne geçmiştir, bu kaybı ben herşeyden önce usul ve esas açısından başlamak usule ilişkindir çünkü bu davada dikkat buyurulursa iki ana dava üzerine kurulmuştur sayın iddianamenin hazırlayıcı savcılar, bu birisi Danıtay diğeri de Cumhuriyet gazetesine atılan bombalar , 5-6-11 Mayıs 2006 Cumhuriyet gazetesine atılan bombalar 17 Mayıs 2006 Danıştay’a yapılan baskın, bu dava Ankara 11. Ağır ceza mahkemesinde görüldü, İskelet bu , şimdi böyle olunca şu davanın açılmasında , baktığımızda ne Anayasamız ne ceza muhakemesi kanunu, Türk Ceza Kanunu, Terörle mücadele yasası, evrensel hukuk belgeleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi , 2911 sayılı yasa, 1136 sayılı Avukatlık yasası ,5225 sayılı dernekler yasası, çok özür dilerim, ben bu iddianameyi tarif edemiyorum, dedi, devamla, bu iddianamede öne sürülen suçlarla ilgili bütün sanıklar adına arz ediyorum, söz konusu suçların zarar göreni doğrudan doğruya iddia bu zaten maalesef zaman içinde görülecek bizim korkumuz zamana yayılarak bu işte sorumlu olanlar Türk milletinin vicdanına , Türk milleti adına karar veriyoruz, Türk milleti adına karar verme noktasında burada zarar gören , burada iddianame tabi içine giremiyorum, maalesef giremiyorum ama girmem lazım ve saatlerce konuşmam lazım, söz konusu suçtan zarar göreni doğrudan doğruya Kamu Düzenidir, yani sanki içine gireceğim bu iddianamenin, girmek istemiyorum iddianame değil ,vesika , kağıt parçası, bu suçlardan ötürü tüzel veya gerçek bir kişi zarar görmüş değildir, şimdi Cumhuriyet gazetesi ve ikinci bir yan şirket var sanıyorum , öyle geçti, onlar zaten Ankara’da tabi ki bu Cumhuriyet gazetesine atılan 05-06-11.Mayıs 2006 tarihleri üç tane ve bir de 17 Mayıs 2006 tarihinde Danıştay baskını oldu maalesef, burada yetkisizlik verdi Şişli Cumhuriyet savcılığı öbür davanın içinde birleşti, Cumhuriyet gazetesi ile diğer şirket ve Allah rahmet eylesin şehidimiz Mustafa Özbilgin ve ailesi o davada zaten müdahil , bu davada onun üzerine kurulmuş , bu durumu parantez içinde arz ederek onun müdahilliği noktasında ne karar vereceğinize saygı duyarak diğer taraftan adları geçen tüm müdahillerin müdahillik talepleri kabul edilemez çünkü sorun diğer sanıklar ve davanın bütünü açısından baktığımızda da iki şey var onun dışında burada örnekler Esas No: 2008/209 sayfa:10 de vermek istiyorum, Türk Ceza Kanununun 168. maddesinde açılan davaya suçtan doğrudan zarar görenlerin Ceza muhakemesi usulu kanunu eski kanunumuzun 365-366. madelerinde gösterilen biçimde müdahil olmaları mümkündür, ancak doğal olarak salt örgüt mensubuyeti suçu ile yargılan kimselerin eylemi ile doğrudan bir zarar görülmesi söz konusu olmadığından ortada bir kamu gerçeği açısından bakılarak ileri sürülen tüm müdahale talepleri hem davayı başka mercalara çekmek zaten içerisinde yaşadığımız sürecinde sonucu bir bakıma emperyalizmin oyunu olarak buradayız, maalesef emperyalizmin aracı olarak açılan bir davadır, bu anlamda tüm taleplerin Cumhuriyet gazetesini parantez içinde huzurlarınıza arz ederken diğerlerinin tümünün reddini heyetinizden arz ediyorum, dedi. Sanık Kemal Kerinçsiz vekili Av. Taner Kazanoğlu’ndan soruldu: Şimdi Red ile ilgili ve Usül açısından bir ikazda bulunacağım , şimdi reddi istenen hakimin yapabileceği işler burda 29/2. maddede hakimin oturum sırasında reddedilmesi halinde bu konuda bir karar verilebilmesi için oturuma ara vermek gerekse bile ara vermeksizin devam olunabilir, şu kadar ki 216. madde uyarınca tarafların iddia ve sözlerinin dinlenilmesine geçilemez, şimdi burada bir şekilde müdahale talep edenler tamamen iddiaları ile yani bunların dinlenmesine bile gerek yok usul açısından, öncelikle verilmesi gereken Reddi hakim konusunda bir karar var diye düşünüyorum, dedi. Sanık Kemal Kerinçsiz müdafii Av. Tolga Akalın ‘ndan soruldu:Çok net bir husus var , iddianame, Ceza Muhakemeleri usulu kanununun 170/h maddesine göre iki araç ve iki amaç suçu öngörülerek açıldı, dolaylı mağduriyet iddiası katılma talebinin gerekçesini oluşturamaz, dolaylı mağduriyet iddiası davayı çok farklı mecralara sokabilir, bu sebeple sadece Cumhuriyet Gazetesinin suçtan direk zarar gören sıfatı ile davaya müdahil olarak kabulüne , diğer tüm müdahale taleplerinin Reddine ve varsa yine özelde ,genelde, kamu özelde ve hükümet bu suçun mağduru olarak adledilecebileceği için hükümetin bu konudaki müdahale talebi varsa bu müdahale talebinin de kabulüne karar verilmesini saygılarımla arz ediyorum, dedi. Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk vekili Av. Yaşar Ağsu’dan soruldu: Vekil arkadaşımdan birisi az önce müdahale gerekçelerini arz ederken bir cümle kullandı, bu davanın biz müdahale etmek suretiyle AKP ve Ergenekoncular arasında bir dava olarak kalmamasını istiyoruz, anlam ve mealinde bir cümle kurdu, şayet bununla ilgili ciddi anlamda bu davanın AKP ve Ergenekoncular arasında bir sürtüşme, bir çekişme ve bir dava olduğu iddiası var ise bunun ekindeki delilleri mahkemeye arz etmeli, bizde bu delileri birlikte incelemeliyiz , çünkü bunun arkasında iddianame şuan karşımda , davacı kamu hukuku demektir, o zaman iddianame savcılarının çok ciddi bir suçlama ve töğmet altında bırakıldığını düşünüyorum, bu anlamda ya delilerini ortaya koymalı ve bu çok açıklanmalı, o zaman bu müdahalenin de heralde kabulü çok keyifli olacak , çünkü mağlumunuz Başbakan’da bu davanın savcısı olduğunu ilan eti, savcısının Başbakan, müdahilinin DTP olduğu bir dava heralde müvekkilimle diğer şüpheliler bakımından da çok onur verici bir yargılama süreci getirecektir, ancak bu hususun çok hassasiyetle saygıdeğer heyetinizin değerlendirmesini arz ediyorum, yani bu davanın AKP ile Ergenekoncular arasında bir sürtüşme olduğu iddiası maddi bir delile dayandırılıyor ise bu konuyu saygıdeğer mahkeme red ya da kabulünde değerlendirmelidir diye Esas No: 2008/209 sayfa:11 düşünüyorum, dedi. Sanık Gazi Güder vekili Av. Özbay Demirel ‘den soruldu: Müdahale taleplerinin ferdi olduğu görülmektedir, zaten iddianamede de müştekinin mağdur olan tarafın kamu hukuku olduğu bellidir, dolayısıyla tek tek ferdi müdahalelere gerek yoktur, müdahale taleplerinin Reddini talep ediyorum, dedi. Sanık Oktay Yıldırım vekili Av. Ahmet İlyas’dan soruldu: Ben yazılı olarak da dilekçemi sundum ama sözlü olarak da ifade etmek istiyorum, önce mahkemenin bu davayla ilgili yetkisizlik kararı vermesi gerektiğini ileri sürüyorum çünkü iddianame, Danıştay saldırısı üzerine konuşlaştırılmış ,temelini o oluşturmaktadır, Danıştay Ankara’dadır, Ankara içerisindedir, bu nedenle bütün usulü işlemlerden önce sayın mahkemenizin bu konuda yetkisizliği konusunda karar vermesini ve yetkili Ankara Ağır ceza mahkemesine dosyayı göndermesi gerektiğini düşünüyoruz, bu yetkisizlik iddiamızın arkasında teker teker mahkeme heyeti üyelerini reddediyoruz, red gerekçemizde , red olguları da şunlardır; Sayın İstanbul Başsavcısı iddianameyi basına açıkladığı , basın bildirisinde de olduğu gibi yine iddianamenin kendi içeriğinde de olduğu gibi bu davanın burada yargılanan sanıkların bugüne kadar hiçbir sistemde görülmeyen bir suç örgütü olduğu , yani kanunlarımızda bu kişilerle ilgili birlikteliğin bir yeni suç tipi oluşturduğu ancak bunun ceza kanununda tarif edilmediği ileri sürülmektedir, yani açıkça suçta kanunilik ilkesinin basın yoluyla ve iddianamenin içeriğininde açıkça alanen belirtilmesine rağmen , sayın mahkemeniz bu iddianameyi kabul etmekle tarafsızlılığı ve bağımsızlığınız hususunda şüphe duymamıza neden olmuştur, çünkü çok failli suçlarda bir terör örgütünden bahsedilmesi için hiyerarşik bir amirin altında ikiden ziyade kişilerin bir suç işlemek amacıyla bir araya gelmeleri iradelerini birleştirmeleri , daha sonra bu kararı uygulamaya koymak için uygun araçlar temin etmeleri gerekir ki ,bu davada hükümete karşı halkı silahlı isyana teşvik etmek suçu ağırlığı oluşturduğu ve bu iddianamede ortada halkı birerbirer silahlı isyana teşvik edecek hiç birinde silah bulunmadan hata hiç birisinin silah kullanmasını bilmediği kesinken ,bu iddianemenin kabul edilmiş olması ve suçta kanunilik ilkesinin göz ardı edilmiş olması, sayın mahkeminizin bu kararıyla tarafımızda kuşkular yaratmıştır , ayrıca Avrupa Birliği Karma Komisyonunca Ergenekon davasının derinlemesine ve devleteki kadrolarına kadar veya İçişlerine kadar gidilmesi şeklinde bir karar almasıda geçmişdeki uygulamalara baktığımızda Abdullah Öcalan ‘ın arkasında Avurapa Birliği olduğunu görüyoruz ve Türkiye ‘ye dayatmada bulunarak siyasilere baskılar yaparak sadece Abdullah Öcalan ‘ı idamdan kurtarmak için Türk Ceza Hukuk Sisteminden İdam Cezasını kaldırdığı ve bu şekilde Avrupa Birliğinin hem siyaset üzerinde ve siyaset üzerinden yargı üzerindeki gücünü görüyoruz ve bu gücün bu dava Ergenekon davasının Avrupa Parlomenter Komisyonunda derinlemesine gidilmesi yönündeki kararları nedeniyle büyük bir kuşku ve endişe içerisinde kalıyoruz, ayrıca huzurunuzda bu gün , dün , evvelki gün Ak Parti Milletvekili Dengir Fırat ‘la görüşen Şemdin Sakık bu gün bu iddianameyi tamamlatmak üzere provakasyon amacıyla yanında Şemdinli İddianamesinde olduğu gibi aslı astarı olmayan iddialarla bu iddianameyi kuvvetlendirmek için geldiklerini görüyoruz şimdi cezaevinde olan Şemdin Sakık ,Sırrı Sakık , zannediyorum Leyla Zana , Ahmet Türk, terör örgütüne yataklık yapmaktan cezaevindeydi ama kudretli Avrupa Birliği, siyasilere baskı yaptı ve biz TCK ‘yı değiştirdik onları milletvekili yaptık, ilk karşılayanda bugünkü Cumhurbaşkanımız Esas No: 2008/209 sayfa:12 sayın Abdullah Gül oldu ve Avrupa’nın gücünü siyaset yolu kullanarak Türk Yargısı üzerinde ne kadar etkili olduğunu gördük.Bizim bir Elif Şafak davası vardı . Kemal Kerinçsiz ‘in en büyük suçlarından biri,Elif Şafak ne demişti “Başbakan Çakaldır ,TBMM ‘indeki Milletvekilleri Penguendir ,Türkler daldas geldiler Anadoluyu işgal ettiler, bunlar köylüdür, bunlar ile aynı yerde bulunmaktan utanıyorum, dedi.Hakaret etti ,roman diliyle kullandı,ama yargılanmasının yapılacağı 20 Eylül 2006 tarihinden bir gün önce başbakan telefon açtı geçmiş olsun dedi. Bir gün sonra her ne hikmetse yargılamaya dahi girmeden Beraat etti , Ondan sonra Royter birisi Avurapının gücü ,hakime baskı yaptılar, Beraat etti denildi. .Demekki Avrupa Birliği kararlarına giren Avrupa Birliği ile Türkiye ‘de iş birliği yapan Türkiye ‘yi tasvip etmeyen ,Türkiye ‘yi parçalamaya çalışan herkez yargıda kolaylıkla sıyırabiliyor ama onlara karşı olan onların sömürülmesine ,emperyalizmine ,Türk milletinin şeref ve haysitine yönelik saldırılarına karşı çıkanlara kendilerine düşman bildiklerinden Ergenekon Terör Örgütü diye bir örgüt ihtas edilerek bunu raporlarına alıyor 5 Kasım 2008 tarihinde de yer verme raporlarında açıklayacaklar.Ergenekon davası öyle bir hale getirildi ki Ak Partinin kapatılması intikamı , düşünün ki, Anayasa gibi bir yüce bir yargı ve yargıtay başsavcımız Ak parti hakkında dava açıyor , Türkiye’nin yarısından fazlası ve taraftar medyası ile Avrupa birliği yayınları hepsi birden kalkıyor diyor ki bu ergonekonun intikamı ve toplumun yarısından fazlasının kesimi gerçekten tek yanlı yayınlarla Ergenekon’dan sanık kişilerin Akparti’yi kapattıracak kadar büyük organizasyon ve güç içerisinde olduğu ve kötü insanlar oldukları, Bu Ergenekon sanıklarını öyle bir hale getirdiler ki Ak parti’yi kapattıracak kadar kötü derin ilişkileri olan ve şimdi iddianame açılmadan , mahkemeye iddianame kabul edilmeden bir buçuk yıldır avukatlara karşı gizlilik kararı nedeniyle savunma ve herhangi bir belge ve bilgi hakkında bildirimde bulunma yasakken bütün televizyonlarda ve medyalar da bu sanıklarla ilgili Türk kamuoyunu bunların gerçekten bu suçları işleyen kötü , terörist ve her türlü yolsuzluğu yapan insanlar olarak kamuoyu vicdanına mahkum edildiğini görüyoruz, şimdi bu mahkumiyetten sonra ve sayın mahkemeniz nasıl özgür kalacak , nasıl özgür düşünebilecek bir karar verdiğinde şartlandırılmış olan toplum, kamu oyu bir anket yapalım yüzde 65 den fazla kişi gerçekten Ergenekon’dan sanık olanların bir terörist olduğunu inanıyor . Bu şekilde bir ön yargı oluşmasına neden olmuştur, şimdi bundan sonra sayın mahkememizin nasıl tarafsız karar verilebileceği konusunda endişe duyuyoruz, bu nedenle bu tabii bunun gibi 1960 ‘da gördük, 1970’de gördük, 1980’de gördük, bu sanıklar bir de darbe yapmakla suçlanıyor veya darbe kışkırtıcılığı ile suçlanıyor, dedi, devamla, dilekçemin okunmasını talep ediyorum, dedi. İşçi partisi genel başkanı Doğu Perinçek, genel sekreteri Nusret Senem, genel başkan yardımcısı Ferid İlsever , merkez karar kurulu üyeleri Serhan Bolluk , Adnan Akfırat, merkez karar kurulu üyesi Hikmet Çiçek ve İşçi Partisi ulusal İzmir strateji merkezi üyesi Hayati Özcan vekili Av. Mehmet Cengiz söz aldı verildi: İfade etmek istediğim hususlar bir ön itiraz mahiyettindedir ve zaten iddianamenin okunmasından önce ceza usul hükümlerine göre beyan edilmesi gereken taleplerdir, Birincisi , müvekkiller demin kimliklerini ifade ettiğimi gibi 2820 sayılı siyasi partiler yasası uyarınca kurulmuş bir yasal muhalefet partisinin üst düzey yöneticileridir, bunda hiçbir tartışma yoktur. Kimlik bölümlerinde de yazılıdır, müvekkillerle ilgili iddianamedeki suçlamalara kabaca Esas No: 2008/209 sayfa:13 baktığımızda , siyasi parti yöneticisi sıfatı ile siyasi faaliyetleri ve parti çalışmalarından ibarettir. Bunların dışında tek bir iddia ileri sürülmemiştir. Basın açıklamaları parti binalarında yapılan aramalarda elde edildiği iddia edilen bazı dokümanlar , cd’ler ve bilgisayar kayıtları, iddialar müvekkillerim, demin isimlerini saydığım müvekkillerim açısından tamamen bundan ibarettir,gerek siyasi partiler yasası gerekse işçi partisinin ana tüzüğü uyarınca partinin genel başkanı aynı zamanda bir siyasi partinin de aynı zamanda bir organıdır, siyasi partiler yasasıda bunu öngörüyor. Partinin tüzüğünde de amir hüküm budur, dolayısıyla burada iddianamede sözü edilen faaliyetler bir siyasi partinin organının çalışmalarıdır,bunda da hiçbir tartışma yoktur . Siyasi partilerin düzenlendiği parti yasakları ile siyasi partiler kanununda siyasi partilerin kapatılmasına yönelik parti yasakları ile TCK.nun suç tanımları arasında birebir özdeşlik ve örtüşme vardır. Mahkemeler bu gibi fiilleri öğrendikleri zaman bakınız siyasi partiler kanununda açık hüküm vardır. 106 .maddesinde diyor ki, bir mahkeme size bir iddianame verildi, siz bunu öğrendiniz, öğrendiğiniz zaman bu gibi fiiller ve halleri derhal Yargıtay C. Başsavcılığına bildirmekle yükümlüdürler. yükümlüğünüz ve göreviniz sadece bunu göndermek ve bildirmekten ibarettir. Bu temelde Anayasa mahkemesinin yetkisine giren bir hususu burada irdelemek ve tartışmak mümkün değildir, keza iddia makamınında Yargıtay C. Başsavcılığının mutlak tekelinde olan mutlak kontrolünde olan iddiaları serdetmesi ve buraya getirilmesi ve de burada da okunmasına da olanak yoktur, bu hukuk sistemimizin temelidir, aksi takdirde iki yargı sistemi birbiriyle çelişen ve birbirine uyum içinde olmayan kararlar ortaya çıkar. nedir bu örneğin siz iddia makamının getirdiği fiilleri burada irdeleyecek , yargılayacak ve hüküm bir kuracak olursanız, kendinizi aynı zamanda anayasa mahkemesinin yerine koymuş olursunuz ve anayasa mahkemesine bir tür talimat vermiş olursunuz, şimdi bu benim söylediklerim, benim kişisel, Ya da akademi çevrelerin kanaatlerinden ibaret değildir, bakın ben size iki tane örnek vereceğim, bir tanesi askeri Yargıtay Başsavcılığının 1984 tarihli tebliğnamesi detaya girmeyeceğim sunacağım bunu size, Askeri yargıtayın 12 eylül döneminde siyasi partiler ile ilgili açılan davalarda verdiği tebliğnamesinde diyor ki partinin ve yöneticilerin faaliyetlerinin Yasa dışına çıkıp çıkmadığının tartışılmasına ceza mahkemesi yetkili değildir, böyle bir değerlendirmeye ancak C. Başsavcılığı ve anayasa mahkemesi yapabilir, partinin ve yöneticinin faaliyetlerinin yasallığını tartışan ceza mahkemesi kendisini Anayasa Mahkemesi yerine koymuş olur, keza Yargıtay 8. Ceza Dairesi yine bu konuda verilmiş kararı açıktır ve demektedir ki bu tür soruşturmalar Ceza Mahkemesi tarafından yapılmaz, Anayasa mahkemesi tarafından yapılır, 75 tarihli bu kararını da yine size takdim ediyorum, şimdi burada önemli olan şudur, İşçi Partisi mensubu olan demin söylediğim müvekkiller arasında bir disiplin var , bunların bir örgütü var, bunların hepsi örgüt mensubu ama hangi örgütün mensubu İşçi Partisinin örgütü mensubu, iddianamede getirilen ilişkiler nedir, İşçi partisini yöneten bu kişilerin kendi aralarındaki bağlantıdır ve bu sıfatla 3. kişilerle yaptıkları görüşmelerdir, şimdi Türkiye’de bugün İktidarda bulunan Adalet ve Kalkınma partisi AKP hakkında verilmiş bir Anayasa mahkemesi kararı vardır, Cumhuriyet karşıtı eylemlerin odağı olduğu hükmen sabit hale gelmiştir ama bakınız haklarında açılmış bir ceza soruşturması da yoktur, keza Demokratik toplum partisi hakkında derdest temelli kapatmaya yönelik bir dava görülmektedir, daha dün hep beraber televizyonlarda izledik, bu gün gazetelerde okuyoruz, DTP yöneticileri Esas No: 2008/209 sayfa:14 haklarında temelli kapatılma davası devam etmekte olan DTP yöneticileri dün Kandil’de PKK yöneticileri ile birlikte toplantı yaptıkları yazıldı ama bir ceza davası yok, ben olmamasını değil ,hukuk sistemi adil olacaksa İşçi partisi yöneticileri içinde aynı uygulamanın yapılmasını beklerim bir hukukçu olarak, hukuk sistemimizde bunu öngörmektedir zaten, şimdi bu durumda ben tafsilatlı dilekçeyi vereceğim onun için uzatmıyorum, bu durumda mahkemeniz Yargıtay C. Başsavcılığında iddia ve hatta soruşturma konusu kılınmamış bu konuları irdeleyemez, neden irdeleyemez, yine bu dosyadan görüyoruz Nisan 2008 tarihinde bu dosyada demin sözümü ettiğim ve müvekkiller hakkında yegane kanıt durumunda olan tüm belgeler Yargıtay C. Başsavcılığına gönderilmiş, biz müdafiler olarak Yargıtay C. Başsavcılığına başvurduk, dedik ki bakın böyle böyle belgeler gönderilmiş siz ne yaptınız, Yargıtay C. Başsavcılığı size sunacağım şimdi yanıt verdi, dedi ki ;Bu işler bizim kontrolümüzdedir, bizim yetkimiz dahilindedir, açılmış bir soruşturma yoktur, daha sonra 3. kişilerin Yargıtay C. Başsavcılığına salt bu Ergenekon davası iddianamesinde yer alan iddialar nedeniyle kapatılması için yaptığı başvuru üzerine dava açılmayınca 3. kişiler Yargıtay 1. Başkanlık kuruluna başvurdular, Yargıtay 1. Başkanlık kurulu yine size sunacağım kararında diyor ki ; Konu Yargıtay C. Başsavcılığının takdirindedir,onun için biz herhangi bir bu itirazı kabul etmemiz mümkün değildir, dolayısıyla bütün bu gerçekler karşısında bizim talebimiz bu iddianame okunmadan Yargıtay C. Başsavcılığına bu dosyada İşçi partisi ile ilgili var olan belge ve bilgilerin gönderilmesini ,2008 Nisan ayında gönderilmiş ise de daha sonra başka bir belge ve bilgilerde girdi dosyaya bunlarında tamamı Yargıtay C. Başsavcılığına gönderilsin, müvekkillerimle ilgili dava tefrik edilsin,sonucuna göre işlem yapılsın, 1. talebimiz budur, iddianameye yönelik olarak, 2. talebimiz yine bu da iddianame okunmadan önce dile getirilmesi gereken bir husustur, Suç demin söyledim müvekkillerim bir partinin yöneticisi bu partinin genel merkezi Ankara’da ele geçiriline tüm belgeler Ankara’da Genel merkezde ele geçirilmiş, basın toplantıları da orada yapılmış, sözü edilen faaliyetlerin hepsi orada sürdürülmüş , bir iddia var deniyor ki hükümet devrilecek darbe yapılacak , hükümet devrilmesi ve darbe yapılması merkezi hükümet olan Ankara’dadır, TBMM Ankara’dadır, hükümet Ankara’dadır, Genel Kurmay Başkanlığı , gizli bazı belgelerin ele geçirildiği iddia edildiği yer Ankara’dadır, Mit Merkezi Ankara’dadır, bu belgeler ele geçirildi ise eğer oralardan ele geçirilmiştir yani eylem ağırlıklı olarak Ankara’da iddia Ankara’dadır, bakıyoruz iddianameye , iddianamede 4 tane mağdur var, 4 tane mağdurda Danıştay saldırısının mağdurları, eylem Ankara’dadır, dava Ankara ‘da görülmüştür, mağdurların Ankara’dadırlar, sanıklar Ankara’dadırlar, dolayısıyla biz bu dosyanın mutlak surette ceza muhakemeleri usulü kanununun 12. maddesi uyarınca teşebbüs durumunda da kalsa son icrai hareketin yapıldığı yerin Ankara olması nedeniyle yetkisizlik kararır verilerek eğer deminki itirazımızın kabul edilmemesi halinde Ankara Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesini talep ediyoruz, 3. bir husus salonun durumu, cezaevinde yargılama , fakat bizim kanaatimiz , olay bir fiziki koşul bağlamında ele alınmaktadır, oysa bizim itirazımızın bu salonun fiziki koşullarının yeterli olup olmadığının çok ötesindedir, burası bir ceza evidir, etrafı duvarlarla çevrilmiştir, mahkemeniz İstanbul Ağır Ceza Mahkemesidir, İstanbul Ağır ceza mahkemesinin salt güvenlik gibi bir tedbirli nedenle gerekçeyle hiç bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti yargı tarihinde örneği olmamış bir şekilde ceza evi duvarları ile çevrili bir mekanda yargılama yapılması bir adil yargılama hakkıyla bağdaşmaz, iki sabahtan beri Esas No: 2008/209 sayfa:15 yaşadığımız gibi aleniyet ilkesiyle bağdaşmaz, üç savunma hakkını gereği gibi yerine getirmemize olanak tanımaz, bir örnek vereceğim sadece bugün bu duruşmayı izlemek üzere gelmekte olan eski Yozgat Senatörü , Eski sanayi Genel Müdürü, bir avukatımız arkadaşımız, meslektaşımız, salt yanlış bir istikametten uyarıyı görmedikleri için arkasından silahla birkaç el ateş edilmiştir, şimdi düşününüz bir avukat mesleki görevini yapmak için İstanbul’dan kalkıyor kilometrelerce ötede, dağın başında, kervan geçmez, kuş uçmaz bir mekanda savunma görevini yapmak için geliyor, yolda o mekana girdikten sonra belli uyarıları görmediği, duymadığı veya farz edelim uymadığı için arkasından ateş ediliyor, dolayısıyla bu sadece bir mekan sorunu değil, cezaevinde yargılama yapılması ancak Hitler Almanya sında rastlanabilecek boyutlarda bir uygulamadır, bu aynı zamanda psikolojik bir savaşın malzemesidir, bu ergenekon davası , soruşturması, baştan buyana büyük bir psikolojik kampanya, psikoloji savaş eşliğinde yürütülmüştür, bugün ceza evi duvarı arkasında, tejrit edilmiş vaziyette, kilometrelerce uzakta, herkesin bin bir fedakarlıkla ulaşacağı yerlerde bu yargılamanın sürdürülmesi aynı zamanda yargılama aşamasında da sanıklara karşı bir psikolojik savaşın parçası olmaya devam eder, niçin devam eder, Türkiye ‘de yaşıyoruz, Türkiye’de insanlar ceza evlerinde tutuklu dahi olsalar da ceza evine düşmüş, sanki hükümlüymüş gibi algılanırlar, dolayısıyla ceza evine düşmüş üstelik ceza evinde yargılanan insanlar olmamalıdır burada sanıklar, ve sizlerde ceza evinde yargılama yapan , yargıyla infazı , infaz kurumlarının birbirine karıştırıldığı koşullarda çalışmak zorunda kalmamalısınız, şimdi ara kararları verildi, ara kararlarında da hukuka uygun olmadığı kanaatindeyiz, neden hukuka uygun değil ,yargılama bir bütündür, sanıklar birbirine atfı cürümde bulunurlar, sanıklar bir başka sanığın sorgusuna itiraz edebilir, bir tanık dinlenirken o tanığa sorular sorabilirler, şimdi ne oldu iki kategoride sanık çıktı, sanıkları ikiye böldük, dedik ki tutuklular-tutuksuzlar, tutukluların avukatları ve tutuklular gitsin, tutuksuzlar kalsın vs. salonu bir yere burası da duruşma salonudur diye yazıldığı zaman orası duruşma salonu olmaz ki bakınız şu kapıdan daracık kapıdan biz zor girdiğimiz öbür bölümde bir kararla ara kararıyla duruşma salonu ilan edildi, böyle bir yargılama olabilir mi , Türkiye 700 kişilik 800 kişilik, 1000 kişilik 1000 sanıklı davaları gördü , Türkiye yargısı, nerelerde gördü, Dev-yol davalarını gördü, MHP davasını gördü, Disk davasını gördü , bunlar binlerce sanığın yargılandığı davalardı, bunların hepsini çözdü Türkiye , Ceza muhakemeleri kanununun 250. maddesinin 7. fıkrası bugünler için bu durumlar için üretilmiştir, bu durumlar için çıkarılmıştır öngörülmüştür, ne diyor 250. maddenin 7. fıkrasında ; Eğer bu tür durumlar varsa o zaman demin söylediğim adil yargılama, aleniyet, savunma hakkını koruyacak şekilde tedbirler alınır, nasıl alınır, kamuya ait merkezde, yeterli kamu kuruluşlarının olanaklarını emrinizdedir sizin onlar, savcılığın emrindedir, 250. maddenin 7. fıkrasına göre , derhal oraların mahkemeye tahsis edilmesi mümkündür, İstanbul’da spor salonları vardır, bunların tefrisi öyle aylarca sürecek bişey değildir, sandalyelerin nakli ve korunmasından ibarettir, bu 3 günde yapılacak işlemlerdir,4. Gün fazladır bunun için dolayısıyla bu kararınızı da kabul etmek mümkün değildir, yargılamanın burada yapılması ile ilgili yargının denetiminin gözlerden kaçınılması söz konusu olmaz, basın , demin onun tartışmasını saydık, 3’ü çıksın birisi kalsın ,kura çekilerek basın mensupları alınıyor, böyle bir uygulama olabilir mi , bu aleniyetle bağdaşır mı, evrensel ilkelerle bağdaşır mı, dolayısıyla bu kararınızın da gözden geçirilmesi ve ceza muhakemeleri kanununun 250. maddesinin 7. fıkrası uyarınca yetkili mercilere Esas No: 2008/209 sayfa:16 yazı yazılarak İstanbul merkezinde halkın ve kamunun denetiminde kamu vicdanına uygun şekilde yargılamanın sürdürülebilmesi için bir spor salonunun tahsisi ve yargılamanın orada ivedilikle görülmesini talep ediyoruz ayrıca katılma talepleri ile ilgili bir cümlede beyanda bulunayım, dedi, devamla, sözü edilen ve çıkarsama yoluyla ifade edilen yoruma dayalı katılma talepleri ve ifade edilen eylemlerle benim adlarını saydığım işçi partisi yöneticisi müvekkillerimin en ufak bir alakası ve ilişkisi yoktur, iddianamede de bunlarla ilgili bir bağlantı kurulmamıştır, dolayısıyla o taleplerin reddini talep ediyorum, katılma taleplerinin reddi gerektiği görüşündeyim, bu söylediğim bu taleplerin hepsi zaman alacağından örneğin Başsavcılığa dosyanın gitmesi vs. bütün bunlar ve bizimle ilgili bölümün tefrik edilmesi halinde bütün bunlar incelemede zaman alacağından müvekkillerin tutuklu müvekkillerinde daha fazla mağduriyetine neden olunmaması için tahliyelerine de karar verilmesini talep ediyorum, dedi. Sanık Doğu Perinçek söz istedi, verildi: Anayasadaki Parti kapatma nedeniyle ceza hukuku alanına giren bireysel suçları birbirinden ayırmak lazım. Bir partinin yöneticisi yankesicilik yaptı, darp yaptı, adam öldürdü vs. o zaman bir ceza mahkemesinde yargılanır, ama bir partinin bu davada olduğu gibi programı merkez karar kurulu kararları, parti faaliyetleri işin içine girdimi o zaman suçun tanımı ile kapatma nedeni de aynı oldu mu buna bakacak mahkeme Anayasa Mahkemesidir, şimdi burada ne deniyor İşçi partisinin organı olan Genel Başkanı siyasi partiler kanununa göre organdır,Genel Başkanının faaliyeti parti kapatma nedenlerine girdiği zaman o parti kapatılır, İşçi partisinin organı olan genel başkanı ve merkez yöneticileri ve işçi partisinin kapatma nedenine gerekçe olabilecek merkez karar kurulu kararlarında suç örgütü olduğu , suç örgütü olduğu zaman Anayasa ne diyor, bir parti suç örgütüne dönüştüğü zaman kapatılır, iddianame ne diyor bu parti suç örgütüdür, öyleyse bu bir kapatma nedenidir, yine Halkı isyana teşvik ederek Devleti devirmek, Hükümeti devirmek veya Darbe yapmak, askeri darbe yapmak, bunların hepsi Anayasamızda ve Siyasi partiler kanunumuzda parti kapatma nedeni olarak tanımlanmıştır, siz buna bakamazsınız,sizin yetkinizde değildir, Anayasa mahkemesinin yetkilerine tecavüz edemezsiniz, tecavüz edilmektedir, Anayasa mahkemesine emir veremezsiniz, bu ikisi örtüştüğü zaman yapılacak tek bir hukuki işlem vardır, ben bunun uzmanıyım, benim bu konuda yazdığım kitaplarıma Anayasa mahkemesi Yargıtay Başsavcılıkları 18 sayfa 19 sayfa göndermeler yapmıştır, 40 senelik uzmanıyım ben ve bu konuda kitap yazmış tek insanım Türkiye’de hukukçu olarak, şimdi burada ne olmaktadır, siz burada karar vereceksiniz, İşçi partisinin yöneticileri suç örgütü kurdu , karar veremezsiniz, buna Anayasa güvencesi deniyor, Partav Prilwirk Alman hukukundan alınmadır, yani yapmıştır, eskiden Türk hukukunda , dernekler kanununa tabiydi, bir Sulh hukuk mahkemesi bile bir partiyi kapatmıştı, bu deneyler sonucunda ne olmuştur, partileri ancak Anayasa mahkemesi kapatır, hangi nedenlerle Anayasada sınırlı olarak belirtilmiştir, Ceza Mahkemesi, hukuk mahkemeleri parti eylemleri ve tüzük ve programları hakkında hukuka aykırılık kararı veremez, verirse hukuk çiğnenir, Anayasa çiğnenir, o nedenle burada yapılacak tek bir iş vardır, İşçi partisi yöneticilerini bu davadan tefrik edeceksiniz, yollayacaksınız bizimle ilgili bütün dosyayı, Mayıs’da yollanmış, Mayıs’dan sonrakileri de yollayın, telefonları da yollayın, kanunsuz dinlemeleri de yollayın, biz hepsinin hesabını veririz, hepsinin hesabını vermeye hazırız Türk Milleti önünde ama hesabı verebileceğimiz Türk yargısı Anayasa yargısıdır, ceza mahkemesi değildir, ben yan Esas No: 2008/209 sayfa:17 kesicilik yaptıysam , adam vurduysam beni yargılayın burada, ama benim partimin programını, tüzüğünü yargılayamazsınız, bu hukuka aykırıdır, hukukun çiğnenmesidir, o nedenle derhal bir karar veriniz, yeni delilleri de ekleyerek Yargıtay Başsavcılığına dosyayı tamamını yollayınız, zaten Yargıtay Başsavcılığı da umursamıyor, çünkü suç yok, şikayet ediyorlar Yargıtaya koskoca Yargıtay Başkanlar kurulu toplanıyor, İşçi partisi niçin dava açılmıyor Yargıtay Başsavcılığı diye şikayet ediyorlar koskoca Yargıtay Başkanlar kurulu toplanıyor, diyor ki kimse buna karışamaz, bu Yargıtay C. Başsavcılığının yetkisindedir, o nedenle mahkemenizin bu konuyu ciddiyetle incelemesini talep ediyorum, hemen acele karar vermeyin, Anayasaya bakın, Anayasanın partilere ilişkin düzenlemesine lütfen bakın, siyasi partiler kanununa bakın,aynen iddianamede şu denmektedir, Doğu Perinçek işçi partisini Ergenekon örgütü yönünde suç örgütü haline getirmiştir, aynen sayfa numarası burada var, bu ne demektir, bu şu demektir, ben yetkili değilim, Yargıtay Başsavcılığı yetkilidir, Yargıtay Başsavcılığının yetkilerini İstanbul Savcılığı gasp edemez, gasp edilmiştir, o nedenle vekilimin talebine önemle katılıyorum, bu çok önemlidir, Askeri Yargıtay’ın içtihatı vardır, Ankara’da sıkı yönetim ceza mahkemelerin, milli selamet partisi davasında böyle içtihatı vardır, 1975 diye hatırlıyorum, demiştir ki Milli Selamet partisinin yöneticileri Anayasa güvencesi altında olduğu için ceza yargısına girmez, eğer Anayasa mahkemesi bizim partimiz hakkında bir kapatma davası kararı verirse hükme bağlarsa o zaman size iş düşer, o zaman işçi partisi suç örgütü haline gelmiştir yani AKP gibi Cumhuriyet yıkıcılığının odağı dedi ya Cumhuriyet yıkıcısı bir parti, Anayasa mahkemesi İşçi partisi hakkında bir suç örgütüdür veya darbe yapıyordu bu parti , genel başkanı organdır ve darbe yapacağınında en önemli temel kanıtıdır, diye bir hüküm verirse, Anayasa mahkemesi kapatırsa o zaman siz alırsınız bireysel sorumluluklar açısından yani Ceza Kanunundaki tarifler açısından İşçi partisi yöneticilerinin durumunu ele alırsınız, Ahmet , Zeynep, Fatma, bu konuda Ceza hukuku açısından ne derece sorumludur, fiilleri ceza gerektiren suç tanımına girer mi bu değerlendirmeyi bir ceza yargılaması ile yaparsınız ondan sonra hükme bağlarsınız ama Anayasa mahkemesi İşçi partisi hakkında bir kapatma kararı almadan kesinlikle, bir tek hukuku çiğnersiniz, başka hiçbir şey yapamazsınız, arz ediyorum mahkemenize , bu çok temel bir noktadır, teşekkür ederim dedi, devamla, ve bu bir ön meseledir, esasa girmiş değiliz,bu bir ön meseledir, lütfen inceleyin , bu bir ön meseledir, dedi. Sanık Kemal Kerinçsiz söz istedi, verildi: Öncelikle katılım konusunda bir görüş beyan etmek istiyorum, malumunuz iddianamede iki amaç suçtan ve muhtelif araç suçlarından ötürü söz konusu sanıklar suçlanmaktadır, amaç suçlarından zaten katılım taleplerinin kabulü mümkün değildir çünkü burada doğrudan doğruya kamu hukuku zarar görmüştür, araç suçlarına baktığımızda ise ana olarak iki araç suç var malumunuz danıştay baskını ve Cumhuriyet gazetesinin bombalanması diğer ufak tefek araç suçlara baktığımızda bunların hiçbirinden burada talepte bulunan katılımcıların zararları söz konusu değildir, tamamen amaçları siyasal nemalanmadır, başka Bir şey değildir, tümden reddini talep ediyoruz, Cumhuriyet gazetesinin bombalanması meselesinde gerçekten son derece üzgünüz ama kesinlikle Cumhuriyet gazetesinin vekil arkadaşlarımız asla o bombaların failini burada aramasınlar mümkün değil, bulamazlar çünkü onların failleri belliydi ve yargılandılar, yine Cumhuriyet gazetesini teknik açıdan mümkün değil çünkü 237. maddede her ne kadar tüzel kişininde zarara uğrayacağını belirtmiş ise Esas No: 2008/209 sayfa:18 de buradaki bomba atımından tüzel kişinin zarara uğradığını söylememiz mümkün değildir, sırf tüzel kişilik sebebiyle katılım talebinde bulunduklarından o bapda biz reddini talep ediyoruz ama acılarını paylaştığımızı burada bir defada teyit ediyorum, onun ötesinde bir de tümden sanıklar açısından katılım taleplerinin kabulü de mümkün değildir çünkü şahsım olarak ve bir çok sanık burda Cumhuriyet gazetesinin bombalanması ile alakalı olarak irtibatlandırılmamıştır, misal olarak benim suçum bana isnat edilen 313. maddedir, Hükümete karşı halkı silahla isyana tahrik suçudur, yine öbür taraftan 135. madde kişisel verilerin kaydı suçudur ve malumunuz 314/2 silahlı örgüt üyeliğidir ki benim bu saymış olduğum suçlardan hiçbir şekilde müdahale talebine katılım talebinde bulunanların bir zararı yoktur bu bapta ben şahsım açısından Cumhuriyet gazeteside dahil olmak üzere tümünün reddini talep ediyorum, benim bir diğer sorunum var kişisel olarak burada kimlik sorunu, sıfat sorunu çünkü ben burada tutuklanmamamın ana sebeplerinden bir tanesi iddianameyi okuduğunuzda mutlaka okudunuz gördünüz, mesleki çalışmalarımdan mütevellit buradayım, tabi birçok sebep var ama ana sebeplerinden bir tanesi de o dur, yani söz konusu dava 12 Haziran’da başladığında ben hemen akabinde Muzaffer Tekin ile Ergün Poyraz’ın müdafiiliğini yaptım, ve bu müdafiiliğim tutuklandığım tarihe kadar devam etti ve bu konuda birçok mesleki çalışmalarımda mevcuttur, tutuklandığım sırada göz altına alındığım sırada bu müdafiiliğimde devam etmekteydi, avukatlık yasasının 153. maddesine baktığımızda meslekten çıkarma sebebine ilişkin bir suçtan mütevellit veya işten yasa iş der , biz suçta kullansak olur, ondan ötürü eğer bir kovuşturma açılmışsa o takdirde avukatın bağlı olduğu baro yönetim kurulu söz konusu avukatın işten yasaklanmasına karar verebilir, bakıyoruz ki 153. maddeyi İstanbul Barosu yönetim kurulu işletmedi çünkü şu gerekçe ile işletmediğini biliyorum çünkü tutuklanma sebebini sizin müvekkilinize ait bir dosyadan değildir diye 153. ‘ün kapsamına girmediğini ifade ettiler ve baroda da böyle bir kararımız yok, kaldı ki 154. maddede zorunlu olarak işten el çektirme halleri var onlarda benim durumumu kapsamamaktadır, yine avukatlık yasasının 136. maddesinde de der ki meslekten çıkarma halleri 5. maddenin a bendinde belirtilmiş, bakıyoruz 5. maddenin a bendinde Devlet aleyhine cürümler, Devlet sırlarının aleyhine cürümler ve Anayasal rejim aleyhine işlenen suçlar olarak birçok suç sayılmış ama benimle alakadar olan bu suçlardır, elbette 313 ve 327. madde itibari ile Devlet sırları aleyhine cürüm ve devlet aleyhine cürüm açısından benim dosyamda iki suç mevcuttur ama az önce de belirttiğim gibi söz konusu suçlar işlenen bir dosyadan mütevellit olmadığından baronun bir yönetim kurulu kararı mevcut değildir. Bu arada bu konu ile alakalı olan 151. madde mevcuttur, Ceza Muhakemeleri kanunu, der ki Ceza Muhakemeleri kanununun 151. maddenin 1. fıkrası, eğer benim müvekkilim TCK 220. madde Silahlı sadece örgüt suç işlemek amacıyla örgüt kurmak veya 314. maddede silahlı örgüt suçundan mütevellit yargılanıp da tutuklu ise veya hükümlü ise o takdirde avukat da aynı suçtan mütevellit kovuşturmaya uğramış ise yine aynı suçlardan ötürü bu takdirde mahkeme söz konusu avukatın işten yasaklanmasına karar verebilir diyor, burada da takdir hakkını değerli mahkemeye bırakıyorum ancak 2. fıkrada da bir hadise var , ikinci fıkrada değerli savcıların taleplerine bağlı kılmış yani doğrudan doğruya mahkeme bu konuda resen karar veremiyor, gerek iddianamede gerek iddianame sonrasında savcıların böyle bir talebi değerli mahkemenizden oluşmamış, bu babta , 1 baronun yönetim kurulu kararı yok işten yasaklamaya ilişkin, 2, değerli mahkemenizinde bir kararı yok, 3 savcılarında bir talebi yok, bu durumda benim Esas No: 2008/209 sayfa:19 müdafiiliğim devam ediyor, kaldı ki burada her iki müvekkilime sorulabilir, müdafiiliğimin devam edip etmediği konusunda bu halde ben hem sanık sıfatının sahibiyim hemde aynı zamanda müdafiilik sıfatına sahibim bu dava devam ederken benim sanık sıfatımdan mütevelit bulunduğum yerimin değiştirilmesi ve müdafii bölümüne geçilerek orada savunma haklarının korunması ve yapılmasına izin verilmesi gerektiği kanaatindeyim ve bu konuda derhal kanun bir karar verilmesini gerektirir çünkü sıfatımın belirlenmesi yönünden diğer bir konu benim açımdan çok önemli aslında sadece benim açımdan değil burada yargılanan tüm sanıklar bakımından öncelikle bizleri yargılayan siz değerli hakimlerin adil olup olmadıklarına bu güne kadar siyasallaşıp siyasallaşmadıklarına kalpten gönülden inanmamız gerekir bu inancımız siz değerli mahkemenin değerli başkanı ve bir üyesi bakımından sağlanmıştır o konuda hiç bir sıkıntımız yoktur ama bunu tabi şahsi olarak söylüyorum değerli üyemiz Sedat Sami Haşıloğlu açısından bu konuda tereddütlerimiz baştan beri vardır çünkü sayın Sedat Sami Haşıloğlu ‘nun bu davaya devam etmesi halinde gerek benim gerekse diğer sanıklar bakımından çok büyük sıkıntılara uğratacak durumlar hasıl olacaktır yani çıkacak bütün ara kararlarda dahil olmak üzere mahkemenizden verilecek olan kararların her şeyden önce adil olup olmadığı konusunda sorgulama yapmamızı sürekli olarak gündeme getirecektir bu babta öncelikle sayın üyenin benim red gerekçelerim tabi müdafiilerim çok kısa olarak söylediler aslında bir hakim red etmek o kadar basit değil,benim asla gönlüm el vermiyor ama varise ve adil yargılamamın önü kapatılıyorsa o takdirde oda benim hakkım aynı zamanda görevim olmalıdır diye düşünüyorum,26.01.2008 tarihinde sayın üye hakim Sedat Sami Haşıloğlu ‘nun huzura sorgu için en son şüpheli olarak çıktım,kendisinden şahsıma isnat edilen suçlamalar ile ilgili sualler sorulmasını beklerken sayın hakim aynen şöyle söylemiştir tek bir soru dahi sormadan Buyrum Kemal Bey anlatın bakalım siz ne anlatacaksın,aynen cümle budur bende kendisine Sayın Hakim min suçlanan benim suçlandığım konularda bütün sorularınızı cevaplandırmaya hazırım dediğimde .Kendisi ben sizi dinliyorum tavrını şaşkınlıkla karşılayarak daha fazla ısrar etmeden Savcı ‘nın ifade sırasında üzerinde durduğu ve arama esnasında CMK nun 127 ve 130/2. maddesi uyarınca temin etmiş olduğu özellikle müvekkilime ait olan dosyalar üzerinde konuşmaya başladım ,çünkü bana değerli hakim ki sorgu hakimi deriz biz sorgulamıyor ,soru sormuyor ,senin şu suçun var demiyor ,şu suçu neden işledin, nasıl işledin , hangi delille işledin bunları bana sormuyor ve bu konularda özellikle el konulan dosyanın iş bu dosyadan tutuklu şüpheliler Ergün Poyraz ve Muzaffer tekin ‘in savunma delillerini içeren mesleki dosyam olduğunu beyan ettim,yine söz konusu dosyaya Terörle Mücadele Yasasının 10/e maddesi uyarınca el konulamayacağını,çünkü doğrudan doğruya müvekkile ait olduğunu yine avukatlık yasasındaki düzenlemeleri anlatarak bu meselelere girmeye çalıştım ve hatta şunu söyleyebilirim on dakika dahi savunma yapmadan aynen değerli üyenin söylemiş olduğu şu var Kemal Bey, isterseniz birazda avukatlarınız savunma yapsın diye, oysa gerçekten savunmanın daha başına bile başlamamıştım çok tereddüt ve şüphe ile karşıladım ve her halde dedimki değerli üye beni hiç suçlu görmedi ortada suçumun olmadığını anladı ki eh fazla konuşma birazda avukatların müdafillerin konuşsun bu olayı bitirelim gibisinden bir tavır algıladım, çünkü 24 yıllık avukatım değerli hakimlerin ne şekilde tavır aldığını az çok ceza davalarında özellikle sezgileme kabiliyetine sahibim. Esas No: 2008/209 sayfa:20 Arkasından tabi Hakimin bu durumu karşısında itiraz edecek bir durumum olmadı değerli müdafililerimde çok kısa sözlerle konuşmalarını tamamlamak zorunda kaldı,3 müdafiim vardı arkası arkasıya onlara söz verdi ancak sürekli keserek yani sorgulamam o kadar kısa sürdü ki ben tutuklandığıma dair şaşırdım ve inanamadım çünkü sorgulanmadım bir ,Hiçbir suç isnadı yapılmadı iki ,kendime savunma imkanı verilmedi ,adil yargılama hakkının böyle olmaması gerekirdi. Sayın hakim sorgu kurallarına uymamıştır sorgulama hakiminin işlediğim iddia edilen suç Ya da suçlar konusunda şahsıma sualler sorarak suç şüphesini kendi beyninde yenmesi Ya da kuvvetlendirmesi gerekirken sual sormadan adeta usulü bir sorgu yapması Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin 6 ve Anayasanın 36. maddelerine aykırı olduğu ortada ,24 yıllık bir hukukçunun sorgusunu Hiçbir özen göstermeden sual sormadan savunma hakkına riyayet etmeden beynindeki suç şüphesinin yenecek ya da kuvvetlendirecek sorgu yöntemini uygulamayan bir hakimin yargılanmamda da adil davranacağı konusunda şahsımda son derece güçlü şüpheler ortaya çıkmıştır ,yargılanmamda tarafsız kalacağına inanmadığım sayın hakim Sedat Sami Haşıloğlu, tutuklama kararlarının gerekçelerini yeterince değerlendirmeden iktidarın yarattığı baskı ve bilgi kirliliği çevresinde siyasi mülasalarla vermiştir .Bunun en önemli delili en son avukatımın usulen almış olduğu beyanından sonra sağ tarafında ki bir kitabın arasından çıkardığı beyaz bir kağıttan her kez için geçerli ortak tutuklama kararını yazdırmıştır. Sayın hakim daha önce yani savunmaları almadan önce beyninde kararını vermiş notunu almış sorguyu usulen yaptıktan sonra tutuklama kararını yazdırmıştır o zaman sayın hakime sormak gerekir şüphelilerin sorgusunu yapmaya lüzum varmıdır, nasılsa kararınızı peşin vermişsiniz, sanıkların suçu işlediklerine ilişkin kuvvetli suç şüphesini gösteren olguların varlığını kabul etmişsiniz,oysa CMK kovuşturma aşamasında sanığın sorgusundan önce iddianamenin dışında mahkemece Hiçbir delilin incelenmemesi ve okunmaması gerektiği prensibini benimsemiş ve hakimlerin soruşturma aşamasında toplanan delillerden etkilenmeden sanığın dinlenmesini istemiştir .Bu durumda elbetteki sorgu hakiminde aynı şekilde kararı daha önce beyninde yazıp aldığı notu tutuklama kararı olarak deklare ederse sayın hakimin şüpheliler hakkında peşin hükümlü olduğu kanaati hasıl olacaktır .Sayın hakimin sorgu sırasında gösterdiği tavırlarla bu davada sanıklara karşı siyasi mülazalarla açıkça tavır aldığını göstermiştir. Yapmış olduğumuz reddi kendisinin kabul ederek 30/2. maddesi uyarınca çekilmesi halinde adaletin tecellisine önemli bir katkı sağlamış olacaktır ,Şahsında tereddütler doğan hakimin ısrarla davaya bakmasında böyle bir davada gerekse şahsı gerek sanıklar gerekse toplumsal açıdan Hiçbir fayda bulunmamaktadır bilakis sayın hakimin çekinmesi davanın sanıklarının bu dava üzerinde yoğunlaşmış haklı kuşkularının biraz olsun dağılmasına yol açacaktır Türk toplumunun önemli bir kısmı belkide önemli bir kısmı bu soruşturmanın siyasallaştırıldığını ve hukuki bir soruşturmadan uzak olduğuna inanmaktadır bu inanç sadece vatandaşlar arasında değil ana muhalefet partisi açısından da geçerlidir. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal ‘ın 15.07.2008 tarihinde Meclis gurubunda yapmış olduğu açıklamada çok net olarak tutuklama kararlarının büyük bir kısmının İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin bir üyesi tarafından verildiğini , yani bu kadar net olarak ifade ediyor değerli Genel Başkan ne tesadüftür ki bilgisayar kurası ile yapılan belirleme sonucunda İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine düşmesinin kuşkularını Esas No: 2008/209 sayfa:21 arttırdığını açık bir şekilde ifade etmiştir ,ben tabi burada ikinci kuşkuya katıldığımı söyleyemem çünkü değerli başkanım ve diğer üyenin bu soruşturmanın 15 aylık süreç içerisinde sanıkların aleyhine tarafsızlığa gölge düşürecek her hangi bir şekilde işlemlerine tanık olmadığımdan bu haksız işlemi yapmam mümkün değildir, zaten o yüzden sadece bir üyenin reddi konusunda yoğunlaşmış bulunmaktayım,şahsım olarak reddini istediğim sayın hakim dışında mahkeme heyetinin tarafsızlığına gölge düşürecek bir işlemine rastlamış değilim. Bu sebeple ret gerekçelerinde CMK nun 31. maddesinde belirlenen geri çevrilmesi şartları da oluşmamıştır ,ret işlemi 25/2. maddesi uyarınca süresinde tarafımdan yapılmıştır ret sebeplerimi dilekçemde ayrıntılı olarak belirtilmekte ve her gerekçemin hangi delille ispat ettiğimi açıkça göstermiş bulunmaktayım ,ret istemimin heyet için değil sadece üye için olup ayrıca tutuklu bir sanık olarak rette giderek yargılamayı uzatmaya yönelik bir talep olmadığını yeterince kanıtlamaktadır Ana muhalefet Partisi liderinde dahi tutuklamaların önemli bir kısmının İstanbul 13. Ağır ceza Mahkemesi üyesi Sedat Sami Haşıloğlu tarafından verilmesi kuşku doğmasına yol açmıştır, bu durum ile şahsımın duyduğu tereddütlerin ciddiyetsiz ve samimiyetten uzak olmadığını göstermektedir .Tutuklu bir sanık olarak idari nitelikteki nöbetçi hakimin çizelgelerine elbette ki ulaşmam mümkün değildir ancak tutuklama kararı veren hakimlerin arasında İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesinin olmayışı özellikle tutuklama talepleri red ettiğim üyenin nöbet dönemine rast getirilerek tutuklama kararlarına yoğun olarak sayın hakim tarafından verilmesi kuşkularımın dahada yoğunlaşmasına yol açmıştır ,gözaltıların belirli günlerde yapılması yine gözaltı sürelerinin nöbet çizelgelerine bakılarak hesaplanması sorguların özellikle seçilmiş bazı nöbetçi hakimlerce yapılmak istenmesi ve savcıların düzenledikleri bu kurgunun işletilerek tutuklanmaların önemli bir kısmının mahkemenizin üyesi sayın hakim Sedat Sami Haşıloğlu tarafından yapılması CMK nun 25. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen tereddütlerin doğması için yeterli bir gerekçedir ,ideolojik düşünceden ve siyasi adaletin tecellisini baştan engelleyecektir .Adaletin sembolü olan heykelde gözlerin bantla kapalı olması tarafsızlığın sağlanması için insan yapısını güvenilmediğinin en önemli işaretidir ancak yargılamanın gözlerin kapalı şekilde gerçekleştirilmesi mümkün olmadığından burada başvurulacak en önemli ve en yegane tedbir siyasi fikirlerden arınarak dosyanın kapağının aralayacak nitelikteki hakimlerin vazifeye getirilmesidir. Bu konuda kendisine güvenemeyen çeşitli sebeplerle zafiyet gösterebilecek yapıda kişilerin asla hakimlik mesleğini tercih etmemeleri gerekir çünkü suçsuz bir insanın tutuklanması ve mahkum olmasının bedelinin Hiçbir Devlet hazinesi ödeyemez adalet makamına oturanların ateşten bir gömlek giyindikleri ve Peyganber postuna oturduklarında unutulmamalıdır,siyasal nitelikte verilen tutuklama kararları toplumsal vicdanın büyük ölçüde yarar almasına yol açmıştır .Adalet duyusu sadece sanıklarda değil toplumun önemli bir kesiminde incinmiş ve yara almıştır .tutuklama kararını veren sayın hakimin kürsüye çıkıp kutsal adalet adına karar vermesi verilecek karar üzerinden çok önemli siyasi şayibelerin doğmasına yol açacaktır ,soruşturmayı başından itibaren iktidar tarikat koalisyonunun yönlendirdiği inkar edilemez duruma gelmiştir .CMK nun 23/2. maddesinde aynı işte soruşturma evresinde görev yapmış bulunan hakim kovuşturma evresinde görev yapamaz hükmü yer almıştır ,ancak bu hükmün elbette tatbiki mümkün değildir her ne kadar son değişiklik ile birlikte bu hüküm getirilmiş isede özellikle Anadolu ‘da tek hakimli Esas No: 2008/209 sayfa:22 olan ilçelerde bu durumun bütün işleri aksatacağı düşünülerek uygulama yasanının 11. maddesi ile söz konusu 23/2. maddesinin uygulanmayacağının farkındayız. Ancak kanun koyucunun CMK nun 23/2. maddesini getirmekteki amacı sadece CMK nun 160. maddesine asletmek değildir ancak özellikle küçük illerde ikinci bir hakim bulunması imkanı bulunmadığından Maalesef söz konusu hüküm tamamen kadık durumuna düşürülmüştür ,Savcı ‘nın olmadığı soruşturmanın sulh ceza hakimi tarafından yürütülen bir dava dosyasına da rastlamakta zordur aslında yasa koyucu CMK nun 23/2. maddesini getirmesindeki amacı soruşturma aşamasında yasadaki farklı ölçüleri kullanarak şüpheliler aleyhine çeşitli usul tedbirlerine müracaat eden hakimin verdiği bu kararların tesiri altında kalarak kovuşturma aşamasında sağlıklı bir karar veremeyeceği düşünülerek getirilmiştir .Ancak Hakim kadrolarının yetersizliği malum duruma yol açmıştır davamızda red etmiş olduğum üye hakim şahsımın ve bir çok şüphelinin özgürlüğünü kısıtlayan tutuklama tedbirini tüm şüphelinin müsnet suçu işlemiş olabilecekleri yönündeki kuvvetli şüphe göz önünde bulundurulduğunda denilerek müracaat etmiş olmakla suçun işlendiği noktasında kuvvetli bir şüphe altında kaldığını açıklamış bulunmaktadır .tutuklama tedbirine müracaat edilirken dava açmakta olduğu gibi yeterli şüphenin ötesinde suçun işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe olgusunun bulunmasını aramakla ve sayın hakimde bu şüpheyi taşıdığın ifade etmekte dosya sanıklarına bakış açısını ortaya koymuş bulunmaktadır , bu aşamadan sonra üye hakim bütün kararlarında verdiği bu tutuklama tedbirlerinin tesiri altında kalarak hukuki sorumluluk olmasa bile vicdani sorumluluktan ve yanlış karar vermiş olmanın baskısından kurtulabilmek için tavrını hemen her ara kararda ve hükümde sanıklar aleyhine geliştirmesi muhtemeldir. Söz konusu hakimin soruşturma savcılarının ve diğer unsurların etkisi altında kalarak ciddi deliller olmamasına rağmen bu tutuklamalara verdiği bir gerçektir .eğer savcıların tutuklama talepleri tamamen hukuksal boyutlar çerçevesinde değerlendirilerek tutuklama tedbirine müracaat edilmemiş olmasaydı politik senaryonun bu aşamalara kadar getirilerek ülkede siyasi operasyonların yapılmasına yol açılmaz ve ülke enerjisinin büyük bir bölümü bir buçuk yıldan bu yana harcanmazdı red etmiş olduğum üye hakim Maalesef tutuklama tedbirleri için savcılarca özellikle seçilerek göz altı tarihleri dahi nöbet günlerine getirilmeye çalışılmıştır ,tabi bu konuda iktidarın ve savcıların ilişki kurduğu hakim sadece sayın Sedat Sami Haşıloğlu olmamıştır , bu konuda özellikle seçilmiş diğer mahkemelerde görev yapan Birkaç hakim daha bulunmaktadır. Böyle bir operasyonu yürütecek fikri yapıya sahip olan savcı ve hakimleri tespit etmeden girişmek elbette ki mümkün değildir , seçilmiş hakimlerin İstanbul Özel Ceza Mahkemelerine tayinlerinin bu dava düşünülerek soruşturma öncesinde hazırlandığı kanaatini taşımaktayız ve o kanaate tespite dönüşmüş bulunmaktadır nitekim iddianamenin 1837 ve 1838. sayfalarında bir gazetenin muhabiri ile geçen telefon konuşmamda Fetullahçı kadroların yargıyı hedef aldığı özellikle Özel Ağır ceza Mahkemeleri üzerinde hususiyetle durduklarını Anayasanın kurum ve kuruluşlardaki kadrolaşmalarındaki ivmeyi hızlandırdıkları İstanbul Özel Ağır Ceza mahkemesinde de bu tehlikelerin yoğunlaştığını ilk etapta genç savcı kadrolarının üzerinde durulduğunu hakim atama ve tayinlerinde AKP iktidarının bu konuda son derece radikal tavır alan belli bir cemaatle yakın ilişkilerini sürdüren kişiyi Adalet Bakanlığına getirerek 2002 yılında düğmesine kademli olarak basılan Ergenekon seneryosunun Esas No: 2008/209 sayfa:23 perdesinin açıldığını 12.06.2007 tarihinde Ümraniye Soruşturması ile başlatılan operasyonun 22 Temmuz seçimlerinden Birkaç gün sonra ikinci perdesinin açılarak bu noktaya kadar getirildiği belirtmem aslında teşhislerimin ne kadar doğru olduğunu ortaya çıkarmıştır .3085 numaralı telefon tabelerim incelendiğinde ayak üstü yapılan telefon konuşması olduğu ve yorumunda savunmamın 353 ve diğer sayfalarda yazıldığı şekildi anlaşılması gerektiği dikkate alınarak konunun bu boyutu ile incelenmesinde zaruret vardır Maalesef AKP iktidarı bilinçli olarak siyasallaştırmış arkasına tarikat medyasını’da alarak ordunun elileştirilmesi ve küreselci güçlerin hizmetine paralı askeri olarak tahsis edilmesi vatan severlerinin tasfiye edilerek büyük orta doğu projesini öngördüğü ve ılımlı İslam rejiminin ve fedarasyonlaşmanın sağlanması için bir silah olarak kullanmıştır değerli mahkeme başkanı ve heyetinin iktidarın bu oyununu fark ettiğinden Hiçbir teredtüdümüz yoktur ancak öncelikle diğer başkan ve heyetin bu davaya hukuk temellerinde sağlıklı olarak bakabilmesi için heyet içerisinde bu soruşturmada müracat edilen tedbirlerde açıkça dava hakkında fikirlerini zikretmemiş ön yargılarından tamamen sıyrılmış dava ile ilgili olarak iktidarın iradi Ya da gayri iradi olarak baskısına mağruz kalmamış üyelerden teşekkül etmesi zaruridir heyetteki üye sayın hakim Sedat Sami Haşıloğlu ’nun tutuklama sırasında şüphelilerle oluşan ilginç konuşmaları davanın sanıklarına siyasal anlamda bakış açısını ortaya net bir şekilde koymuştur. Burada bulunan sanıklar bu konuşmaları dile getireceklerdir zannediyorum sayın üyenin şahsı hakkında doğan ciddi şüphelere rağmen heyette yer alması sureti ile yargılamanın yargılamanın sürdürülmesi adil yargılamaya büyük ölçüde gölge düşürecektir davanın üzerindeki siyasetin gölgesinin kalkması için her ne kadar CMK ‘nın 23/2 maddesi aynı yasının163 maddesi ile sınırlı tutulmuş ise de sanıkların çok önemli kısmının bu üye tarafından tutuklanmış olması sorgu sırasında şahsi hakkında tarafsızlığı konusunda güçlü şüphelerinin doğması karşınında CMK ‘nın30/2 maddesi uyarınca davadan çekilmesine aksi takdirde CMK ’nın 24-1 madde uyarınca red sebepleri gerçekleştiğinden bu konudaki taleplerin kabulü adil yargılanmanın gerçekleşmesi yönünden en doğru sonuç olacaktır değerli başkanım söz konusu delillerimi dilekçemin ekinde sundum çünkü yasamıza aynı şekilde delillerle beraber haklı gerekçelerin sunulması istemiştir söz konusu çekilme isteğimi buradan arz ediyorum eğer çekilme kabul edilmediği taktirde sayın üyeninde reddini talep ediyorum,dedi. Sanık Semih Tufan Gülaltay söz istedi verildi, İnsan hakları derneğinin temsilcisi olan müdafii avukatın müdahil olma talebi her şeyden evvel gerçek dışıdır çünkü yargılama neticesinde Ankara 1. Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi TİT isimli bir örgütün olmadığını gerekçeli mahkeme kararı ile yazmıştır ayrıca Akın Birdal isimli şahsın vurulması ile ilgili dosya yeniden yargılama talebim kabul edilerek Yargıtaya gitmiştir ,Yargıtay 1 .Ceza Dairesinde bozulmuştur, 26 Aralık tarihinde yeniden duruşma görülecektir o yüzden talepleri gerçek dışıdır müdahillik taleplerinin kabul edilmemesini talep ediyorum, Bu davanın ve iddianamenin daha baştan düşürülmesini gerektirecek bir husus ortaya koyacağım, bakınınız 20 mart günü sorgulanmak üzere ceza evinden İstanbul Adliyesine götürüldüm, sorgulanacağım mekana girdiğim zaman sayın savcı Zekeriya Öz sayın savcı Nihat Taşkın Sayın savcı Mehmet Ali Pekgüzel odada bulunuyordu saat 15.00 Sularında başlayan sorgum saat 01.30 ‘a kadar sürmüştür bu sorgulama esnasında ömrümde Hiçbir zaman tanımadığın İlhan Selçuk , Kemal Alemdaroğlu fikren Esas No: 2008/209 sayfa:24 uyuşmasakta bir ulusalcı olarak uzaktan tanıdığım Doğu Perinçek bunlarla ilgili tutuklama ve operasyonun hazırlıkları sürüyordu benimle burada heyetiniz kabul ederse dinleteceğim şahitlerle ispatlayacağın bir husus var yanımda konuşuldu efendim yüzde 47 oy almış bir partiye böyle nasıl bir kapatma davası açılabilir bu iddianame tamamen siyasallaşmıştır ,bu iddianame tamamiyle geçersizdir,dedi. Sanık Behiç GÜRCİHAN söz istedi, verildi :Sayın mahkeme heyeti aylardır buradaki bir çok insanla beraber boynumuza vicdansızca ve hukuksuzca asılan bir terörist yaftasıyla yargılanmayı bekliyoruz, keza savunmamızın ileriki aşamalarında ayrıntılı olarak anlatacağımız üzerini bizzat Savcı Zekeriya Öz tarafından ihlal edilen soruşturmanın gizlliği nedeniyle medyada , telvizyonda , gazetelerde kendimizi terörist , bombacı v.s gibi sıfatlarda dinlemek zorunda kalıyoruz. Bu yüzden huzurunuzda sayın avukatların belli talepleri oldu, yarglama sürecinin ister salon değişimi ister mahkemenin yetkisizlik kararı dolayısıyla her hangi bir şekilde ertelenmesine şahsım adına itiraz ediyorum, Bunun gerekçeleri şudur birinci gerekçem CMK nun 12. ‘ye göre teşebbüs halindeki suçlarda son icra hali gerekçe gösterildi , fakat Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 9-24-310 sayılı karanına göre propaganda faaliyeti de bir icra eylemi olarak sayılmaktadırr , iddianame olduğu iddiasandaki bu metne göre de buradaki insanlar bir terör örgütü ise ve bu insanlar propaganda yapmak bir suç ise propaganda yaptıklarını iddia ediyor bu metin , bu na göre dolayasıyla Danıştay cinayetinden sonra bir çok propagnada eylemi gerçekleşmiştir ,dolayısıyla teşebbüs suçunun son icra eyleminin Ankara olduğu tezine katılmıyorum mahkemenizin Yetkisizlik kararı vermesi yolundaki taleplere itiraz ediyorum .İkinci olarakta buradaki mahkemenin bu salonda görülmesi ve bir an önce yargılamanın başlayarak huzurunuzda kendimi savunmak istiyorum dedi . Sanık Hayretin Ertekin söz istedi, verildi :Mahkemenizin üyesi sayın Sedat Sami Haşıloğlu’nu bende tarafsızlığına şüphe düşüreceği düşüncesiyle CMK nun 25/1. maddesi uyarıca red ediyorum , dilekçemi avukatım mahkemenize sunacaktır arz ederim,dedi. Sanık Hayrettin Ertekin müdafii Av. Taner Uzun :Müvekkiliminde beyan etiği gibi mahkeme hakimlerinizden sayın hakim Sedat Sami Haşıloğlu ‘nun bu görevinden çekilmesini talep ediyoruz aksi halde reddi hakim talebinde bulunuyoruz gerekçesi ise şudur tutuklamayı yapan hakimdir Ceza muhakemeleri Usul Kanunn 23/2. maddesine göre ceza yargılamasına bakamız ,ceza yargılamasından çekilmesi gerekir biz bu itibarla sayın hakimin çekilmesini istiyoruz ve reddi hakim talebinde bulunuyoruz bunun ile birlikte savunmanın kısıtlanmaması açısından bu gün gelirken sanki bir adliyeye sanki bir duruşma salonuna değilde, bir cezaevine girer gibi bir cezaevinde müvekkilimiz ile görüşür gibi,görüşmek için gelir gibi psikolojik baskılar ile karşı karşıya kaldık nasıl kaldık , en azından koca koca duvarların içinde ve iki ayrı kapıdan geçmek surutiyle pisikolojik baskılar ile karşı karşıya kaldık ,en az 17-18 yıllık avukatım bu zamana kadar hiç böyle bir şey ile karşı karşıya kalmadım sanki kendimi şöyle hissettim yıllar önce yapılan Yassıada , Zincirbozan o mahkemelerinde yargılama yapılıyormuş gibi hissettim .Yine gelirken bilgisayarımıza elkoydular,söz konusu bilgisayarımın içinde her türlü savunmamız bunun ile birlikte her türlü yargısal mevzuat , kanunlar külliyatı ,her şeyimiz bunun içinde olmasına rağmen her Esas No: 2008/209 sayfa:25 nedense bilisayarımıza el konuldu ,sebebi ise kamera olmasıymış,şimdi duruşmalar alenidir bilindiği gibi ,aleni olunca bunun bir gerekçe olmasını anlayabilmiş değilim ivedi olarak bu karardan dönülerek bilgisayarlarımızın mahkeme salonlarına girdilimesi ve bunun alt yapısınında en kısa zamanda oluşturlmasını saygılarımla arz ve talep ediyoruz yine yetki itirazında bulunan arkadaşlarımız oldu ,yetki itirazının kabul edilmesi halinde müvekkil Hayrettin Ertekin ‘in bihakkın Ya da uygun görülecek şekilde tahliyesine karar verilmesini saygıyla arz ve talep ederiz dedi .devamla dilekçeyi bilahare sunacağız dedi.devamla, fakat sayın hakim daha önceden Sedat Sami Haşıloğlu tutuklamayı yapan hakimdir,ceza yargılamasına katılamaz, sebebi ceza muhakemeleri yasasının ceza muhakemeleri usulü kanununun 23/2. maddesi alanen ve açıktır, bu şartlarda kendiliğinden çekilmesi aksi halde çekilmediği takdirde reddi hakim talebinde bulunuyoruz, gereğinin yapılmasını saygıyla arz ve talep ederiz, dedi. Sanık Sevgi Erenerol müdafii Av. Nevzat Erdemir söz istedi, verildi;Fehmi Koru 5 Kasım 2007 tarihinde Buşh Erdoğan görümesi suretiyle bu gün görülmekte olan dava konusunda Recep Tayyip Erdoğan ile Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Buşh ‘un mutakabat yaptığını söylemiş bunu Yeni Şafak gazetesindeki köşesine yazmış ve Kanal-7 Telvizyonundaki canlı yayın proğramında sölemiştir .Sabahki oturumda söz alan meslektaşlarım söyledi sayın Başbakan bu davanın Savcısı olduğunu söylemiştir ancak sayın Başbakan bu gün iddia makamından yoktur esasen olması da mümkün değildir.Şimdi bu güne kadar ne iktidar kanadı ne sayın Başbakan ne de Fehni Koru ‘nun bu beyanın teksip edildiğine ilişkin en ufak bir açıklama gelmemiştir.O halde bu dava hukuki bir dava değil bu dava kaynağını Buşh-Erdoğan mutakabatından alan politik bir davadır Anayasamızın 6. maddesine göre yargı yetkisi Türk ulusu adına bağımsız mahkemelerce kullanır Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ‘ın partisinin yasa haline getirdiği Türk Ceza Kanunn 312. maddesine göre Devletin egemenliğini başka ülkelerle paylaşmak egemenliğin zayıflatıldığı anlamına gelmektedir ,öyle sanıyorum ki bunu sayın Savcılarımız bu mutakabatı yapanlar hakkında Fehmi Koru ‘nun anlatımına başvurduktan sonra bunun ile ilgili kanıtları topladıktan sonra ayrı bir soruşturmaya konu yapılacaktır ,bu bir, İkincisi bizim usul yasamıza göre hazırlık soruşturmasının gizli olması gerekir ama sayın başkan herkezin gözü önünde aleni bir yargılama yapıldığı, ortak özelliği Atatürk Devrim ve ilkelerine bağlı olan insanlar hakkında iktidar yanlısı şeriat özenicisi basın tarafından ve özellikle yargısız ve yargılamasız suçlu ilan edildi arkasından, soruşturmayı yürütmekle görevli ve yükümlü olan C.Savcısı henüz kamu davası açılmadan önce gizli olması gereken bilgileri yandaş medyaya Ya da yandaş yazarlara servis yaptı ,operasyon Ergenekon adı altında Kamil Tayyar Devletin gizli olması gereken en azından o aşamada gizli olması gereken belgelerini kitap haline getirdi şimdi haksız Ya da suçlu olduğu iddiasıyla mahkeme önüne sanık Ya da şüpheli getiren kimselerin her şeyden evvel kendi ellerin temiz olması gerekir ,bu kamoyunun bildiği bir olgu bu kadar yanlı ortak özelliği Cumhuriyet devrimini ve Atatürk ilkelerini savunmak olan insalara yönelik bu politik soruşturma nedeniyle Zekeriya Öz ‘ün özellikle açtığı bu davanın 2445 sayfalık iddianamesinin Ceza Yasasının özellikle Sevgi Erenerol açısından söylüyorum, suç olarak tarif ettiği Hiçbir fiili olmamasına yasal izinli toplantılar yapmasına rağmen bunun suç olarak kabul edilmesi ve bir güvence olarak getirilmesine rağmen sayın heyetinizin bu 2450 sayfalık iddianameyi Esas No: 2008/209 sayfa:26 okumadan kabul yönünde karar verildiği konusunda haklı kuşkuların oluşmasına neden oldu .burasının adına siz duruşma salonuda deseniz burası duruşma salonu değil.Burası cezaevidir ,burada bulunanlar özgürlüğünden sizde dahil yoksun durumdasınız,yargılama aleni olur,yargılamanın alenilik kuralı başından itibaren sayın başkanım izliyorum ihlal edilmiştir.Yargılama sayın başkanım yüze karşı olur,tutuksuz yargılananlar şanslı insanlar az önce onları vekilleri ile beraber gönderdiniz yüze karşı olmak kuralıda ihlal edildi ,burayı duruşma salonu kabul ettiniz yandaki eklentiyi de duruşma salonu olarak kabul ettiniz , ama sayın başkanım bu duvar kal edilmedikçe bu eklentiyi sizin burayı duruşma salonu kabul etmeniz eklentinin duruşma salonu olduğu anlamına gelmez, burada adil yargılanma hakı ayaklar altına alınıyor buna dikkat edilmelidir ,hukuk herkeze lazım olabilir yargı bağımsızdır ,yargıç güvencesi siz Adalet mensuplarına tanınmış bir ayrıcalık değil ,adaletin her türlü kuşkudan her türlü baskıdan arınmış biçimde gerçekleşmesine yarayan bir kurumdur,hak aramak için Ya da suçsuzluğuna inandığı insanları savunmak için buraya gelen insanlara eğer ateş ediliyorsa, burada üzülerek söylüyorum adil yargılamanın koşulların olduğunu iddia etmek kesinlikle olanaksızdır.O nedenle başta tutuklama kararını her ne hikmetse çoğunluğunu adını az önüce arkadaşlarımızın zikrettiği sayın Yargıçlar olmak üzere zatalenizin sabahtan beri izlediğiniz tutumunuzla iyi niyetli olabilirsiniz ancak sayın başkanım cehenneme giden yolun taşlarıda iyi niyetle döşenir onun için sayın başkanım lütfen başından itibaren bu koşulları irdeleyin ve bir an önce bu usulü işlemler tekemmür edilmeden evvel yargısız ve yargılamasız peşinen infaz edilen insanları özgürlüğüne kavuşturun çünkü Türk ulusu Türk milleti adalete aşık evlatlarına adaleti her türlü değerin üzerinde tutan yargıçları övgüyle anmıştır ve anacaklardır , bu yöndeki tavranız adaletin olup olmadığnın ölçüsü olacaktır teşekkür ediyorum dedi . Sanık Doğu Perinçek ve 10 işçi partili sanıklar müdafii Av.Ceyhan Mumcu :Öncelikle müvekilim Doğu Perinçek ‘in Yargıtay C. Başsavcılığı ve Anayasa Mahkemesinin yetki gasbına neden olan bu Anayasa ihlaline geçit vermeyeceğinizi umuyor ve müvekkilime aynen iştirak ediyorum,diğer yandan bir az önce sayın Mehmet Cengiz meslektaşım usulün 12 ve 18. maddeleri gereğince de yetki itirazında bulunmuştur, bu itirazda yapıldı ben sadece bir katkı olmak üzere farklı bir gerekçe daha ilave etmek istiyorum .Usulün 223/7.maddesi gereğince ortada bir derdest dava vardır.Bu dava araç yada zincirleme suçu dediğimiz Danıştay ‘a olan baskındır, bu alçakça ve menfu olay Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesince de sonuçlandırılmıştır .Yargıtay C. Savcılığımızda yaptığı tebliğnamede yetki yönünden her hangi bir bozma yapmamış yine yetkili ve görevli kabul etiği Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinide burada elde edilen kanıtlarla birlikte yeniden değerlendirilmesini hükme bağlamıştır . Eğer dairemizde buna uyduğu takdirde buradan 1 kısım sanıklarının Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesindeki yargılamaya da katılmaları gerekecek ,mahkemenizde Danıştay saldırısı ile ilgili yargılamayı da görüşemeyecektir.Bu nedenle bu gerekçeylede yetkisizlik itirazımızın kabulüne ve burada geçecek süre içersinde haklı olarak bir dakika bile özgürlüklerinin gasp edilmesine hak kazanmayan ve sabırsız olan tutuklu sanıkların da bu yetki tartışması sonuçlanımıncaya kadar mağdur olmamalarının teminen tahliyelerine karar verilmesini saygılarımla arz ederim dedi . Esas No: 2008/209 sayfa:27 Sanık İsmail Yıldız söz istedi, verildi: SESAR (Siyasi Ekonomik Sosyal Araştırmalar ve Strateji Geliştirme Merkezinin Başkanıyım, mesleğim icabı Türkiye’de ki hükümetlere hep Türkiye‘yi hükümet etmek ile ilgili konularda danışmanlık hizmete verdim. İktidara gelen siyasi partilerin Türkiye ‘yi nasıl yönetmeleri gerektiği konusunda dosyamda da faturalarıyla sabittir danışmanlık hizmetleri verdim dolayısıyla benim mesleği Türkiye ‘deki hükümetlerin Türkiye ‘yi nasıl yönetmeleri gerektiği ile ilgili danışmanlık hizmetleri vermektir, Türkiye Cummhuriyeti TCK nun 26. maddesi benim mesleğim bu, Mesleğimden dolayı buradayım hükümet ile ilgili artı -eksi söylemiş olduğum sözlerden dolayı burdayım, 60 tane dava açıldı hakkımda,Sayın Başbakan 60 tane dava açtı hakkımda ve sayın Başbakan ‘ın avukatı dediki Sayın Yıldız, sizi Asliye Hukuk ve Sulh Hukuk mahkemeleri yoluyla susturamadık sizi susturmanın bir yolunu bulmak zorundayız galiba bunun sayın başbakanın avukatı söyledi bana bir davanın girişinde , benim görevim bu,mesleğim budur . Ben bu konuda T.C Devletini yöneten hükümlerin hemen hepsine danışmanlık hizmeti verdim ve 60 tane hakaret davası sonucunda da burdayım.Bir başka soru benim çok merak ettiğim ve vicdanımı yaralayan bir husus ise sayın Başbakan ‘ın ben bu davanın savcısıyım beyanı dururken burdaki oluşan her hangi bir kararın sizleri feyzi ederek söylüyorum kararın vicdanlarınızı nasıl tatmin edeceğini ben zihnimde halen çözebilmiş değilim .Sayın Başbakan ‘ın siyasi ağırlığından dolayı ben bu davanın savcısıyım beyanı aynı zamanda ben bu davanın hakimiyim beyanını da içerdiği gibi bir emrediliceğide içerebilir.Bir başka husus benim koğuşum ile şu anki bulunduğum yer arasında ne tür bir fark olduğunu mekansal açıdan ben bilimoyorum bir başka husus yine bu cezaevine girerken bizim kimlik kartlarımız alınıyorsa ve buraya gelen avukatların ve dinleyicilerin kimlik kartaları alınıyorsa ve burada başka bir kimlik kartı ile duruşmayı izlemek zorunda bırakılıyorsa bu davanın adil şartlarda ceryan ettiğini nasıl söyleyebiliriz ben bunu çocuğuma nasıl anlatabilirim ,adil bir ülkede yaşadığımızı nasıl anlata bilirim ,bir başka husus şu anda arkanızda “ Adalet Mülkün Temelidir “ yazıyor ama burada adaletin en önemli hususlarından birisi İddia Makamı çökmüş durumda çünkü bu İddia Makamıda bugün siyasi bir iktidar oturuyor ve diyorki ben bu davanın savcısıyım ,Bu davanın savcısının Başbakanının olduğu bir Ülkede ve o beyanın ağırlığını Türk Adalet Sistemi nasıl taşıyacaktır biz bunu gelecekte bu kararı veren hakimler ile birlikte gelecek nesillerimize nasıl izah edeceğiz ve dışarı ilk çıktığımızda biz adil bir ülkede adaletin bağımsız bir şekilde tecelli ettiği bir ülkede yaşıyoruz nasıl diyebileceğiz .Ben her halde en önemli sorunun sağınızda sayın başbakanın “ Ben bu ülkenin , davanın Savcısıyım “ beyanı dururken benim vicdanımın sesinin nasıl susturulabileceğidir, ben bu davanın kararı ne olursa olsun çıkacak kararın vicdanıma evet bu bağımsız bir mahkemenin kararıdır şeklinde nasıl onu vicdanıma yetirebileceğim ben bunu halen çözemedim eğer bu konuda bana yardımcı olabilirseniz sevinirim ben 14 ,5 aydır bunu düşünoyurum .Bir başka husus ise sayın Başbakan dediki yine beyanında “ Biz bu dava ile ilgili hazırlıkları iktidara gelmeden önce yapıyorduk ,hiç bir kamu hükümlüğü yokken Hiçbir kamu sıfatına sahip değilken bir kamu görevi yokken bir siyasi partinin genel başkanı dahi değilken bu davanın hazırlığını sayın Başbakan ‘ın nasıl yaptığını ben merak ediyorum ,bu çok önemli bir husus çünkü biz burada bu gün bu nedenle bulumuyoruz 2002 yılından önce hazırlığı yapılmış bir davanın sanıkları olarak Esas No: 2008/209 sayfa:28 buradayız.Burda her hangi bir cürümün sanıkları olarak yokuz bir başka husus Görevi hükümeti hükümet etmekle ilgili konularda danışmanlık veren bir kuruluş olan SESAR ve şahsım hükümete karşı silahlı tahrik ile nasıl suçlanabilir böyle bir şey mümkünmüdür yani ben hem bu hükümetin Türkiye ‘yi nasıl yönetmesi konusunda danışmanlık hizmeti vereceğim hem aynı hükümeti yıkmakla suçlanacağım ,dedi . Sanık Muzafer Tekin söz istedi, verildi : Sayın Başkanım 17 aydır tutukluyum,suç ve suçlu yaratılma adına benden sonra her gözetime alınan kişi özellikle benim üzerimden bir örgüt ve suçlu yaratılma konusunda zorlandı bunları bilahare esasa geçtiğimde arz edeceğim şimdi Danıştay hadisesi olduğu zaman Cumhuriyet tarihine medya destekli en büyük siyasi komplosuna uğradım dedim.Dedilerki niçin evet evimde otururken bir anda özürdilerim ana balık ,yavru balıklara nasihat ediyormuş insanoğlu işte gattardır,çapari attar ,şunu atar ,bunu atar ,dikkat edin bir anda hepsi kayığın içinde , ne oldu demiş yavru ,anasına babasına bu demiş tepeden inme bizede tepeden inme oldu böyle toplandık sanal bir örgüt yaratıldı buradayız,bir çin ata sözü vardır derki duyduysam unuturum gördüysem hatırlarım yaptıysam bilirim ben bu örgütün yöneticisi olarak şu an suçlanıyorum ama örgütümü bilmiyorum niye bunu arz ediyorum ,biraz önce müdahil bir avukat Ergenekon Terör örgütü ve cinayetleri dedi , siz niçin buradasınız sayın mahkeme heyeti siz bunu çözmek için buradasınız sizleri bile yok farzeti , şöyle arz edeyim siyasi komplo diyorum ben gözetime alınmadan o zamanki Spordan sorunlu Devlet Bakanı süprizlere hazır olun dedi .Bu bir gladyo tipi yapılanma ,o zamanki Dış işleri Bakanı Alparslan Arslan ‘ın arkasında ekip içinde Albay Muzaffer Tekin denilen 12 Eylül ‘de ordudan atılan şimdi efendim 1918 yılında teşlikatı mahsusa 22 maddelik bir şey ele geçiriyor yani bizim milletimizi yok etmek veya değerlerimizi yok etmek, aile yapısını yok edip ,toplumda hürmetle anılan kişileri karalayın ,lekeleyin ,O basında yansıtılan Muzaffer Tekin ben değilim menfur Danıştay saldırısını Muzaffer Tekin ‘e kimse ne sokabilir ne onunla özleştirebilir, ben ordan hem Muzaffer hemde Tekin çıktım şayet 17 ay içinde beni suçlayan Savcılar o kadar insanı alıp dinlediler beni dinleselerdi burada belki bu dava çökecekti, çünkü ne Cumhuriyet ‘e bomba atılması hadisesi nede Danıştay ‘da ben yokum ,müdahil avukat terör örgütü dedi ,bizler terör örgütü değiliz ,siz onu çözeceksiniz cinayette işlemedik dedi. Sanık Sevgi Erenerol müdafii Av.Mehmet Kozan söz istedi, verildi : Biraz önce sayın mahkemenize mahkeminin reddine ilişkin dilekçe sunmuştuk.Buna ilişkin bir kitap sunuyorum ,şu aşamaya kadar iddianameyi incelemeye başladığımdan bu yana Ergenekon ile ilgili bir çok kitap okudum en son Burhan Yılmaz tarafından yayınlanan “Agartada Ergenekon ‘a Büyük Türk Bilgini “ isimli kitabı aldığımda şu anda önümüzde ki bulnan 2455 sayfalık ergenekon iddianamesinin ergenekon isimli terör örgütünün gizli amaç ve hedefleri ile askeri makamlara sızması gerektiği ve yapılanması hakkındaki kısım olan 938. sayfası ile 936. sayfa ile 944. sayfa arasının tamamen bu kitaptan yazıldığını gördüm ,tamamen,birebir ,açabilirsiniz sayın başkanım, .Sayfa 9 kitapta iddianeminin 938 sayfası sayfa 10 iddianamenin 939. sayfası , sayfa 231 iddianamenin 941. sayfası birebir geçmiştir ve hiçbir değişiklik yok ,şu kitapta yayınlanan bütün bilgiler Ergenekon Agarta ile ilgili bütün bilgiler iddianamede aynen Ergenekon terör örgütünün kuruluşu ,amacı , üyelerinin yönetim Esas No: 2008/209 sayfa:29 kadrosunun nasıl olduğu şeklindedir bu kitap mitolojik bir kitaptır bu iddianamede mitolojik bir iddianamedir ,kesinlikle bu kitaptan birer bir alınmıştır ,müvekkil Sevgi Erenerol ‘un iş yerinde yapılan aramada 20 nolu Cd ‘nin ele geçtiği iddia edilmektedir ,1-52 delillerin arasında,20 nolu Cd yazar Burhan Yılmaz tarafından müvekkile gönderilmiş kitabın taslağıdır,kitabı kopyala yapıştır yöntemi ile iddianameye yazmışlardır, bu kitabı tesadüfen buldum ,okudumda iddianamenin aynı Ergenekon ‘un hikaye kısmını okuduk ,bu iddianameye dayanarak ve red dilekçemizde de belirttik ,15-16 aydır insanların tutuklu bulnması ve iddianamenin okunmadan kabul edildiği inancımızla dolayı heyeti red ettik dedi . Sanık Abdullah Arapoğlu vekili Av. Cengiz Kurter söz istedi verildi : Şu ana kadar mahkemenin oluşumunda ve bu süreçte yetkisizlik, red konularında tartışmalar oldu, görüşler oldu istekler var ,benim müvekkilim ilk operasyonda alınanmaldan biri ve niçin alındığını, neden alındığını bilmeden Savcı karşısına çıkarıldı , bir şahıs ile beraber , onunla görüştüğünden dolayı soruşturmaya alındığını öğrendi, bir dernek kurulması ile ilgili bir çalışmada yardımcı olması istenmiş , onun dışında bir bilgisi yoktu , 17 aydır tuktuklu ve şu anda bu mahkemenin de seyrinin ne olacağını tem kestiremiyoruz tabi bu süreci siz belirleyeceksiniz şu aşamada tahliyeler ile ilgili karar verilmesi için arz ve talepte bulunyorum . Vaki Talepler konusunda görüşü sorulan iddia Makamı :Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel : sanıklar Hayrettin Ertekin ve Kemal Kerinçsiz ve bir kısım sanık müdafiilerinin mahkemenin bir hakiminin ve toplu olarak mahkemeyi red etmesi 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunn 22 ve devamı maddelerinde sayılan nedenlerden birisine dayandırılmadığı , ayrıca soyut değerlendirmeler dışında hakimin reddini gerektiren tarafsızlığından şüphe uyandıracak bir neden ve delil gösterilmediği anlaşıldığından Ceza Muhakemesi Kanununun 31. maddesinin 1. fıkrasnın (b) bendi gereğince red isteminin geri çevrilmesine , Bir kısım sanık müdafiilerin mahkemenin yetkisiz olduğu iddiasına ilişkin olarak Danıştay saldırısı eylemi , Ergenekon Terör örgütünün ortaya çıkartılan eylemlerinden sadece birisidir , ele geçen örgüt dökümanlarında Ergenekon terör örgütünün merkezi olarak İstanbul ilinin gösterilmiş olması , eylem ve faaliyetlerinin İstanbul ili ve yargı çevresinde işlendiği anlaşılmakla Yetkisizlik kararı verilmesi talebinin REDDİNE , Bir kısım sanıklar müdafii ve sanık Doğu Perinçek İşçi partisi ile bağlantılı sanıkların eylemlerinin üyesi bulundukları partinin siyasi faaliyetlerinden bulunduğu bu nedenle bu sanıklar yönünden dosyanın tefrik edilerek Yargıtay Başsavcılığına veya Anayasa Mahkemesine gönderilmesini talep etmiş isede sanıkların cezalandırılması talep edilen eylemlerin Ergenekon terör örgütü ile olan bağlantıları ve bu terör örgütü içerisindeki faaliyetleri olup üyesi bulundukları İşçi Partisinin tespit edilen hukuka aykırı eylemleri nedeniyle zaten soruşturma aşamasında dosyanın tamamı bir Cd’ye çekilerek Yargıtay Başsavcılığına gönderilmiş,gereği yapılmıştır, bu nedenle ayırma ve görevsizlik kararı verilmesi talebinin REDDİNE , Sanık Kemal Kerinçsiz ‘in müdafiilik yapması şu anda Esas No: 2008/209 sayfa:30 kendisinin de Ceza Muhakemesi Kanunn 151/3. maddesi gereğince müdafiiliğini üstlendiği kişi ile aynı suçtan suçlanıyor olması ve kovuşturma açılması nedeniyle kendisi hakında müdafiilikten yasaklanma kararı verilmesi kamu adına talep ve mütala olunur dedi . Duruşmaya ara verildi, Duruşmaya ara verilidiği yerden devam olundu, bu oturum sonunda vaki talepler değerlendirildi; GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: 1- Bir kısım sanıklar ve müdafiilerinin mahkemenin bir üyesi ve de mahkemenin tamamını reddettikkleri anlaşıldığından, bu hususlar açaklığa kavuşuncaya kadar bu oturumdaki başka konular ile ilgili talepler hakkında red konuları sonuçlandıktan sonra karar verilmesine , 2-Duruşma savcılarına talepleri doğrultusunda mehil verilmesine , 3-Henüz iddianame okunup sorgu ve savunma aşamasına geçilememesi de dikkate alınarak bu aşamada tutuklu sanıkların mevcut hallerinin sürdürülmesine , duruşma günü hazır edilmeleri için yazı yazılmasına, 4-(1) nolu ara kararı gereklerinin yerine getirilmesi süreci de dikkate alınarak duruşmanın 23.10.2008 günü saat 09.30 ‘a bırakılmasına oybirliği ile kara verilmiştir . 20.10.2008 BAŞKAN 20909 ÜYE 28298 ÜYE 37266 KATİP 93829