Cumhuriyet yazarı Aydın Engin, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası tutuklananlardan gelen mektuplardan bazılarını köşesine taşıdı. Engin, iki çocuklu bir annenin, tutuklu kocası hakkında bir an önce iddianame yazılması için başvuru yaptığını ve savcıdan şu cevabı aldığını yazdı:
"Sen en iyisi kocanı ölmüş bil. O buradan çıkamaz. Sen babanın, ananın yanına git; kendine yeni bir hayat kur."
Engin, "Kadın oturur, bir e-mektup yazıp gazeteciye derdini anlatır ve e-mektuptan gözyaşları fışkırır..." ifadesini kullandı.
Aydın Engin'in Cumhuriyet'te "Sen kocanı ölmüş bil..." başlığıyla yayımlanan (25 Ocak 2016) yazısı şöyle:
Bir gazete yazısını kimlerin okuduğunu bilemezsin. Ancak kaç kişinin okuduğunu –artık- bilebiliyorsun. Hazreti Google gerekli şifreleri bilen gazete yöneticisine şak diye bilgi veriyor. “Şu yazı şu kadar bin kişi tarafından okundu. Öteki yazı ise ancak şu kadar...”
Tırmık’larla ilgili, arada bir bu istatistik bilgiyi Cumhuriyet’in yönetici tayfasına sorup öğrendiğim oluyor. Dikkatimi çekti, hapishanelerden gelen okur mektuplarına yer veren ya da hapishanedekilerle, hapishanelerdeki koşullarla ilgili Tırmık’lar hiç sekmeden “en az okunan” yazılar oluyor. Şaşırdınız mı? Şaşırmayın. Hazreti Google öyle diyorsa öyledir. Google söylemeseydi de şaşırmazdım. Tamam “Allah’ın lütfu” sayesinde hapishaneler doldu taştı; hatta yeni gelenlere yer açmak için it kopuk, gaspçı, torbacı, tacizci, cepçi, tırnakçı takımına “ilan edilmemiş af” ilan edildi; “boş mekân” yaratıldı. Ama yine de... 78 milyonluk Türkiye’de, hele hele “Allah’ın lütfu” sonrası içeri tıkılanlar kaç kişi olabilir ki? FETÖ’cü diye içeri alınmış, eline silah almamış, darbe girişimini sizin gibi, benim gibi TV ekranından öğrenmiş, “Cemaat”in kirli ve kanlı işlerine bulaşmamış, ama Bank Asya’da -çoğu kez mecburen- hesap açtırmış, oğlunu kızını Cemaat’in yurtlarına, dershanelerine yollamış nice kişi de içeri tıkıldı. Dahası Cemaat’in can düşmanı olan Kürt siyasal hareketini yasal alandan kazımak için yürütülen operasyonlarla tutuklanan binlerce kişi var. Keza özgürlük ve barış istemek gibi “suçlar” işlemiş akademisyenler, sağlık emekçileri, öğrenciler, öğretmenler var. Boyun eğmemek, biat etmemek, tek adam yönetimine itiraz etmek gibi “ağır suçlar” işlemiş sosyalistler, sosyal demokratlar, demokratlar var... Ama yine de 78 milyonluk bir ülkede sayıları dev boyutlu bir kitleselliğe ulaşmıyor. Dolayısıyla bu konulara değinen yazılar da sınırlı sayıda okurun ilgi odağına oturuyor. Şaşırmıyorum. Şaşırmayın...
***
Bu gerçek, gazetecinin (mesela Aydın Engin’in) posta ya da e-posta kutusunun dolup taşmasına engel değil. Çoğu hapishanelerden gelir. Üstünde soğuk ve somurtuk bir “görüldü” damgası taşıyan, düzgün olmasına çalışılan bir el yazısı ile kaleme alınmış, okuyana keder ve okurken kendi “dışarıda” olduğu için eksiklik, hatta utanma duygusu aşılayan mektuplardır. Mesela Van Yüksek Güvenlikli Ceza ve İnfaz Kurumu’ndan yollanmıştır. Murat Kaymaz yazmıştır. Kandıra F Tipi’nden durup dururken Van mapushanesine postalanmıştır. Aile İstanbul’dadır. “İstanbul nire Van nire” der, anlam ve gerekçe ararsınız, bulamazsınız. Mesela bedensel engelli oğlunu devlet okulunda koşullar uygun olmadığından Cemaat’in kolejine yolladığı, o yüzden FETÖ’den tutuklandığı, “Niye o okula” sorusuna “Oğlum engelli ve engelliye uygun koşullar Nizip’te ancak o okulda var da ondan” dediği; ancak yargıcın “Hani engelli raporu. Dosya da yok” deyip tutuklamaya itirazı reddettiği kendi deyimiyle “Bir zamanlar matematik öğretmeni” olan, FETÖ ile uzaktan yakından ilişkisi olmayan Ali Tülek umutsuzca derdini anlatır. Mesela Kandıra F tipinden Menekşe Tosun hapishane koşullarını acı acı anlatır... Mesela... Masanın üstünde birikmiş kocaman, çooook kocaman bir tomar mapushane mektubu gazeteciye bakar. Rastgele birini çekersin. Tutuklu kocasının hiç olmazsa bir an önce iddianamesinin yazılması için başvurduğu bir savcı, bir kadına, iki çocuklu bir anneye kısa bir cevap verir: -Sen en iyisi kocanı ölmüş bil. O buradan çıkamaz. Sen babanın, ananın yanına git; kendine yeni bir hayat kur. Kadın oturur, bir e-mektup yazıp gazeteciye derdini anlatır ve e-mektuptan gözyaşları fışkırır...
***
Masanın üstündeki tepeleme mektup yığını sana bakar. Sen mapushane mektuplarını, mapus yakınlarının mektuplarını ele alan bir yazının az okunacağını bilirsin. Tutar “Ulan Google, senin de, senin verdiğin istatistik bilginin de” dersin ve bir Tırmık daha döşenirsin. Az okunacağını bildiğin bir Tırmık...