Tuksal: Sayın Erdoğan, İstanbul sevdalılarına inatla değil, anlayışla yaklaşın...

Tuksal: Sayın Erdoğan, İstanbul sevdalılarına inatla değil, anlayışla yaklaşın...

 

Hidayet Şefkatli Tuksal

Taraf (21 Şubat 2013

 

'İhtilafta rahmet ve Taksim' 

 

1995’ten beri araba kullanıyorum. Artan araba sayısına paralel olarak yol ve park sorununun giderek çetrefilleşmesini aşağı yukarı her kent merkezinde gözlemliyoruz ancak bunun da ötesinde, pek çok caddede yayalardan çok araçların öncelendiğine, bizzat deneyimleyerek şahit oluyorum. Özellikle “protokol yolu” adı verilen güzergâhlarda, her şey arabaların kesintisiz hızlı akışını sağlamak üzere planlanmış durumda. Yayalar karşıdan karşıya geçmek istiyorlarsa, bilmem kaç basamaklı üstgeçitlere tırmanmak zorundalar. Asansör sisteminin kurulamadığı bu üstgeçitler, yaşlı, engelli ve hasta vatandaşlar için bir çözüm olmaktan çok, başlıbaşına bir sorun hüviyetinde arzı endam ediyor. Öylesine merkeziyetçi bir sistemin boyunduruğu altındayız ki, bu kadar hayatımızın içindeki bir gündelik kullanım alanı için bile kimse biz vatandaşların fikrini sormuyor, şikâyetini dinlemiyor. Yani demokrasi dediğimiz şeye hâlâ öylece uzaktan bakıyoruz. Sözü buradan Taksim Yayalaştırma Projesi’ne getirmek istiyorum. Adına bakıldığında, yukarıda şikâyet ettiğim genel eğilimin aksine bir iş yapılıyor izlenimi vermesine karşın, vatandaşın fikrinin sorulmadığı başka bir uygulama örneği ile karşı karşıyayız. Üstelik Taksim ahalisi bu konuda bir hayli örgütlendiği ve diyaloga son derece açık bir tutum sergilediği hâlde, projenin sorumluları geri adım atmak istemiyor. Taksim Platformu adıyla biraraya gelen ve “Taksim hepimizin” sloganıyla hareket eden kalabalık bir grup, Taksim’in yayalaştırılmasına karşı değiller zaten ancak, bu projeyle kaş yapılırken göz çıkarılacağını düşünüyorlar.

 

Araba değil yaya! Bina değil yeşil alan! İnşaat değil bakım!

 

Aralarında işin erbabı mimar ve şehir plancılarının da bulunduğu grup, ideolojik bir duruş içinde değil, oturup konuşuyorlar ve alternatif öneriler hazırlıyorlar. Ayrıca bu uygulamanın karar mekanizmasındaki insanlara ulaşıp, dertlerini anlatmaya, yanlış kararlardan vazgeçilmesini sağlamaya çalışıyorlar. Bazı konularda sonuç almış durumdalar; ancak Başbakan Erdoğan’ın, Koruma Kurullarının ve mahkemenin verdiği kararlara karşı çeşitli arayışlar içine girmesi onları endişelendiriyor. Başbakan’a ulaşamıyorlar bir türlü, bari etrafındaki birilerine anlatalım bu sıkıntıları diye çırpınıyorlar. Onları böylesi bir çaba içinde görmek, İstanbul ve Taksim adına umut verici bir şey doğrusu. Geçtiğimiz cumartesi beni de davet ettiler, gittim. Taksim Gezi Parkı’nda, son kalan çay bahçesinde buluştuk ve konuştuk. Onlara başka türlü bir faydam olamayacağı için, seslerini ve Sayın Başbakan’a çağrılarını bu köşede dile getirmeye karar verdim. 

 

Sayın Başbakanımız

 

Bilmem fakında mısınız ama İstanbul, bu dualı ve efsunlu şehir, sizinle pek çok İstanbullu arasında, sizin belediye başkanı olduğunuz günlerde başlayan bir gönül bağının adıdır. İstanbul, Yahya Kemal gibi tüm İstanbul âşıklarının kemiklerini sızlatan bir bozulmaya uğrasa bile, hâlâ insanları sevdaya düşüren, pek çok farklı insanı bu sevdada buluşturan, ortak görülen bir rüyanın remzidir. Lütfen bu gönül bağını hatırlayın; İstanbul sevdalılarına inatla değil, anlayışla yaklaşın. Onların sesini duyun, meramını öğrenin. Onlar Taksim’in, Türkiye’nin bu en önemli meydanının, anayasa çalışmalarında beklediğiniz gibi “katılım ve uzlaşma temelli” bir yaklaşımla düzenlenmesini istiyorlar. Bu meydan düzenlenirken hep alışık olduğumuz gibi yap-boz biçiminde, tepeden inme kararlarla değil; yurttaşın, kentlinin, mahallelinin fikirleri sorularak, görüşleri ve onayları alınarak, ortak iyiye hep birlikte karar verilerek yapılsın istiyorlar. Gelin kırmayın hemşerilerinizi, İstanbul için bir adım atın onlara doğru, ihtilafta rahmet vardır, bilirsiniz...