Seçime giden Irak'ta hangi unsurlar birbiriyle çatışıyor?

Seçime giden Irak'ta hangi unsurlar birbiriyle çatışıyor?

Genel seçimler öncesinde, istikrarın bozulduğu ve siyasi krizin derinleştiği Irak'ta Şii-Sünni geriliminin yanı sıra, Kürt yönetimiyle merkezi hükümet arasındaki bitmeyen kavga ön plana çıkıyor.

Irak’ta 30 Nisan 2014’te yapılacak seçimler öncesinde şiddet ve güvenlik sorunu hızla artarken, devlet ve siyaset kurumu da çökmenin eşiğine gelmiş durumda.

Bugün Irak’ta yaşanan tüm gerilim ve çatışmaların kaynağında, savaşın ardından ülkede yeniden şekillenen siyasi yapı yer alıyor.

Al Jazeera Türkçe’de yer alan habere göre, siyasi istikrarı bir türlü yakalayamayan ülkede, Orta Doğu’da yaşanan diğer gelişmelerin de ışığında farklı unsurlar arasındaki güvensizlik ve gerilim artış gösteriyor.

 

Şii-Sünni gerilimi

 

Irak savaşının ardından ülkenin siyasi yapısını şekillendiren temel unsurlardan biri ‘mezhepçilik’ oldu.

Eski rejimin hakim gücü olan Sünni Araplar, ABD işgali ve devamındaki süreçte Irak siyasetinden büyük oranda dışlandı.

Saddam döneminde siyasi etkileri çok az olan Şii Araplar ise, rejimin devrilmesi ve ardından ABD’nin de sağladığı yoğun destekle birlikte başat politik güç haline geldi.

2005 yılında yapılan genel seçimlerde, seçim bölgelerinin Şiilerin ve Sünnilerin yaşadığı bölgeler olarak net bir şekilde ayrılması mezhepler arasındaki gerginliği ve kopuşu açık şekilde ortaya koydu.

Sünniler ve Şiiler, ülkeye istikrar kazandıracak güçlü bir siyasi aktörün ortaya çıkmaması nedeniyle laik ve liberal siyasi yapılanmalar altında bir araya gelmeye çalıştı ancak bu durum mezhepler arası gerginliğin ve ayrışmanın önüne geçemedi.

2006-2007 yılları arasında kısmen azalan mezhepler arası gerginlik, özellikle ABD askerlerinin çekilmesinin ardından 2011 yılında itibaren yine artış gösterdi.

Sünnilere göre, uzun süredir görevde olan Şii Başbakan Nuri Maliki’nin uygulamaları şiddeti körükleyen faktörlerin başında geliyor.

Sünni azınlık Maliki Hükümeti'ni kendilerini siyasetten dışlamakla ve haklarını görmezden gelmekle suçluyor.

Siyasi gerilimin en belirgin gelişmelerinden biri Aralık 2011’de Sünni Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi hakkında, 'ölüm mangalarını yönetme' suçlamasıyla tutuklama kararı çıkarılması oldu.

Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin araya girmesiyle tutuklanmaktan kurtulan Haşimi, bunu üzerine Erbil’e gitmiş ve konu Bağdat ile Kürt yönetimi arasında krize neden olunca ülkeden ayrılmıştı.

Ülkedeki Sünnilerin Maliki Hükümeti'ne yönelik tepkilerinin son yansıması ise, ağırlıkla Sünnilerin yaşadığı Anbar eyaletindeki çatışmalarla görüldü.

Irak’ta Sünni Milletvekili Ahmed Alvani’nin 28 Aralık 2013'te tutuklanmasının ardından Anbar eyaletinin en büyük kenti Ramadi'de bir yıldan uzun süredir devam eden hükümet karşıtı gösterilerin yapıldığı alan, Irak ordusu tarafından basıldı. Bunun üzerine ayaklanan Sünni aşiretler ile Irak ordusu arasında Felluce ve Ramadi’de çatışmalar başladı.

Maliki yönetimi, Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) bölgedeki varlığına ve etkisine karşı aşiretlerle anlaşma arayışlarına girdi.

Sünniler, Maliki Hükümeti'ni, Anbar’daki ‘terör tehlikesini’ bahane ederek ülkeyi olağanüstü hâl ortamı içinde seçimlere götürmekle suçluyor.

Şiiler ve Sünniler arasındaki gerilimin sonuçlarından biri de El Kaide ve bağlantılı grupların Şiileri hedef alan yoğun saldırıları.

Ülkedeki güvenlik güçlerini hedef alan eylemlerin yanısıra, Şii mahallelerine yönelik çok sayıda sivilin hayatını kaybetmesine neden olan saldırılar gerçekleştiriliyor.

Mezhepler arası çatışmayı özellikle son dönemde tetikleyen etkenlerin en önemlileri arasında ise Suriye’deki iç savaş geliyor.

Suriye’deki şiddetin açık bir şekilde mezhep savaşına dönmesi Irak’taki istikrarsızlığı da derinleştiriyor.

Başbakan Maliki’nin, Irak topraklarını İran’ın Esed rejiminin düşmemesi için verdiği destek için kullandırdığı iddiası Sünnilerin tepkisine neden oluyor.

Dolayısıyla 2014 Nisan ayında yapılacak seçimler Irak’ın istikrarının yanısıra, bölgenin geleceği açısından da önem taşıyor.

Ülkede birbirleriyle çatışan Şii ve Sünniler kendi aralarında da bütünlük sağlayabilmiş değil.

Maliki hükümetine yalnızca Sünniler değil Şii siyasetinin bazı önemli isimleri de tepki gösteriyor.

Ülkenin en etkili Şii siyasetçilerinden olan dini lider Mukteda Sadr, 16 Şubat'ta, siyasi, kültürel ve toplumsal alanda yurtiçinde ve yurtdışında faaliyet gösteren tüm ofislerinin kapatılmasını isteyerek, kendisinin ve hareketinin siyasi hayattan çekileceğini açıklamıştı.

Maliki için ‘diktatör’ tanımlaması yapan Sadr, Irak Başbakanı’nı ülkedeki tüm gücü elinde toplamak, yolsuzluğa bulaşmak ve halka zulmetmekle suçluyor.

 

Bağdat-Erbil gerilimi

 

Irak’ta savaş sonrasında tansiyonun sürekli yüksek olduğu bir diğer nokta ise Kürdistan Bölgesel Özerk Yönetimi ile merkezi Bağdat Hükümeti arasındaki gerilim.

Savaş sonrasında ABD’nin de desteğini alarak oluşan federal yapı içinde güçlenen Kürt yönetimi, daha güçlü özerkliğe sahip olmak ve Maliki Hükümeti'nin tekeline almakla suçladıkları merkeziyetçi yapının zayıflamasını istiyor.

Erbil ve Bağdat arasındaki krizin temel unsurları bütçe meselesi ve petrol satışından elde edilecek gelirin paylaşılması.

Kısa bir süre önce Maliki Hükümeti, federal cari bütçeyi hazırlayarak onaylanması için parlamentoya sundu. Fakat bütçenin adil olmadığını ve kendisine yeterli payın ayrılmadığını savunan Erbil yönetimi, bunu kabul etmeyeceğini belirtti.

Bağdat yönetimi ile Erbil yönetimi arasında yapılan görüşmelerden sonuç çıkmayınca, Parlamento Başkanı Usame Nuceyfi bütçeyi bir anlaşma olmadan onaylamayacağını belirtti.

Maliki ise, parlamentonun red kararının hükümet için yok hükmünde olduğunu ve kendi programlarına göre hareket edeceklerini söyledi.

Mesut Barzani yönetimi ise Bağdat’a tepkisini bazı yabancı petrol şirketleriyle doğrudan temasa geçip petrol arama anlaşmaları yaparak gösteriyor.

Erbil’in ayrıca 2014 Ocak ayı sonunda petrol ihracatına başlayacağını açıklaması ve Kürt petrolü ile ilgilenen yatırımcıları Erbil’de düzenlenecek ihaleye davet etmesi Bağdat yönetimini daha da kızdırdı.

Maliki Hükümeti, bu tip girişimlere, Irak halkının tamamına ait olan doğal kaynakların tek bir bölge tarafından kullanılmaya başlanmasının savaş sebebi olacağını belirterek tepki gösteriyor.

Bağdat yönetimi, Erbil’in petrol hamlelerine Kasım 2012’de Kürt bölgelerinde konuşlandırmak üzere Irak ordusu bünyesinde Dicle Operasyon Gücü adında bir birlik oluşturdu.

Kürt yönetimi buna Hemrim Operasyonları Komutanlığı’nı kurarak karşılık verdi ve Irak ordusunun Selahaddin, Tuzhurmatu, Kerkük ve Diyala bölgelerinde operasyona kalkışması zaman zaman silahlı birliklerin karşı karşıya gelmesine neden oldu.

Gerilimin altında yatan en köklü sebeplerden biri ise zengin petrol kaynakları olan ihtilaflı Kerkük bölgesinin paylaşılamaması.

Kerkük Kürtlerin tarihi açısından büyük öneme sahip ve bölgenin yeraltı kaynakları Kürdistan Özerk Bölgesi'nin geleceği için kritik nitelikte.

Kürtler, statüsü halâ belli olmayan Kerkük’ün resmen Kürdistan Özerk Bölgesi’ne bağlanmasını istiyor.

 

ABD-İran çekişmesi

 

Irak’taki siyasi istıkrarsızlığın temelinde iç dengeler kadar dış güçlerin Irak üzerindeki çekişmesi de yatıyor.

ABD yönetimi Saddam rejiminin devrilmesinin ardından Şiilerin siyasi anlamda güçlenmesine büyük destek verdi.

Ancak daha sonra Sünnilerin siyasi anlamda zayıflamasının ülkeyi kaosa sürükleyeceğini, bunun çıkarlarına uygun olmayacağını düşünen Washington, Sünnilerin yeniden siyasi hayatın bir parçası olması için çalıştı.

ABD ayrıca, güç dengesinin tamamen Şiilere kaymasının Irak üzerindeki İran etkisinin artmasından da endişe etti.

El Kaide’nin Irak’ta güçleneceği korkusu da ABD yönetiminin Maliki Hükümeti'ne verdiği desteğin arkasında yatan nedenlerden.

Bölgede Suriye denkleminin de devreye girmesi ABD’yi Maliki’ye desteğin devam edip etmeyeceği konusunda düşünmeye sevk etse de, Maliki yönetimi özellikle Anbar’daki olayları gerekçe gösterip El Kaide korkusunu canlı tutarak arkasındaki ABD desteğini devamını sağlamak istiyor.

İran için mevcut ortamda Irak’taki etkisini sürdürebilmek artık çok daha önemli. Suriye iç savaşını kendisine yönelik saldırının bir bahanesi olarak gören Tahran, Irak’ı kendini savunabilmesi için gerekli olan bir ‘ön cephe’ olarak görüyor.