T24 - Balyoz davasıyla ilgili çalışmalar yürüten Hürriyet gazetesi yazarı Sedat Ergin, "Darbe teşebbüsü konusunda ikna olmasam da şunu söylüyorum: TSK ile ilgili bir dizi sorunu gün ışığına çıkarttı bu Balyoz soruşturması" dedi.Radikal gazetesi yazarı Ezgi Başaran'ın "Darbe teşebbüsü var mı şüpheliyim" başlığıyla yayımlanan (9 Ocak 2011) yazısı şöyle:Darbe teşebbüsü var mı şüpheliyimSon birkaç ayını Balyoz iddianamesini didik didik etmeye adadı. Bu konuda bir kitap da çıkaracak. Bu davayla ilgili yetkinliği ve tarafsızlığı tartışılmayan bir isim. Gazeteci Sedat Ergin anlatıyor.Nasıl bir yöntemle iddianameyi incelediniz?
Önce geçen ocak ayında Taraf’ta yayımlanan belgelere dayanarak bazı analizler yazmıştım. Bu yazılarımdan birinde Taraf’ın haberlerine dayanarak “Bir darbe hazırlığının yapıldığı anlaşılıyor” diye yazmıştım.
Çetin Doğan buna itiraz etmişti değil mi? Evet, şiddetle. Onun açıklamalarını da yayımladım ve sonra uzun süre Balyoz’la ilgili bir yazı yazmadım. İddianameyi bekledim. Başlangıçtaki niyetim iddianameyi okuduktan sonra 3-4 yazı yazıp konuyu kapamaktı. Okumalarım derinleştikçe, hem bendeki hem de kamuoyundaki genel Balyoz algılamasının çok ötesine giden bir manzarayla karşılaştım.
Ne gibi? Başlangıçta iddianamenin büyük ölçüde 5-7 Mart 2003 tarihlerinde düzenlenen Plan Semineri’ne dayandığını zannediyordum. Kamuoyuna yansıyan da bu seminerin aslında bir darbe planlaması olduğu şeklindeydi. Dolayısıyla sanık olan herkesin de bu seminerle irtibatlı olduğunu düşünüyordum. Ancak iddianameyi okumaya başlayınca 196 sanıktan büyük bir bölümünün bu seminerle doğrudan bir ilgisi olmadığını keşfettim.
Öyleyse Balyoz iddianamesi zannedildiği gibi seminere dayanmıyor? Sadece seminere dayanmıyor diyelim. Bir de şu soru karşımıza çıkıyor: Eğer bu bir darbenin provasıysa bu çalışma neden 162 kişilik kalabalık bir seminerde yapılıyor? Ayrıca bu seminer öyle talimat dışı gizli bir toplantı da değil. Bir yıl önce, 2002 yılında zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hilmi Özkök tarafından düzenlenmesi talimatı verilmiş. 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan kendi inisiyatifiyle düzenlemiyor.
Ama sonra Kara Kuvvetleri Komutanı ve Çetin Doğan arasında seminerle ilgili niye anlaşmazlık çıkıyor? Sorun seminerin senaryosu üzerinde çıkıyor. Seminer aslında muhtemel bir Türk-Yunan savaşına dönük Egemen Harekât Planı’nı konu alıyor. Bu bir dış tehdit senaryosu. Orgeneral Doğan buna, Türk-Yunan savaşı çıktığında İstanbul ve Kocaeli’nde irticai kesimlerin ayaklanmaya kalkıştıkları bir iç tehdit senaryosu ekliyor. Bunu Aralık 2002’de alt birliklere ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na gönderiyor.
O dönemde Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman, kendisinin Kurmay Başkanı ise Orgeneral İlker Başbuğ. Kara Kuvvetleri Komutanlığı, kendisine “Seminerde sadece dış tehdidi görüşün, iç tehdit senaryosunu görüşmeyin. Onu başka bir zaman görüşürsünüz, ama önceden bize bildirmeniz koşuluyla” şeklinde bir talimat gönderiyor. Talimatın altında Orgeneral Başbuğ’un imzası var.
Kara Kuvvetleri’nin sessizliği Peki Çetin Doğan ne yapıyor? Bu talimatı uygulamak yerine, “Ben dış tehdit senaryosu görüşürken bunun geri bölge emniyetini ihmal edemem, dolayısıyla iç tehdit senaryosunu da görüşmem gerekir” diyor. Daha ayrıntılı bir seminer planı yazarak iç tehdit senaryosunu da içeren haliyle yeniden KK’ya ve aynı zamanda 1’inci Ordu’ya bağlı birliklere gönderiyor. Kara Kuvvetleri Komutanlığı bu kez sessiz kalıyor.
Tüm bunlar orduda bir disiplinsizlik olduğuna mı delalet? Bu konuyu bazı emekli komutanlarla konuştum, dedikleri şu: Aslolan üstün verdiği emirdir, Orgeneral Doğan’ın Birinci Ordu’nun bu talimatının gereğini yerine getirmesi gerekirdi. Doğan, gönderdiği yazıya yanıt gelmeyince de pozisyonunu Kara Kuvvetleri’ne kabul ettirdiğini düşünüyor. Kara Kuvvetleri de pekâlâ “size o senaryoyu görüşmeyeceğinizi söylemiştik” diye kendisini uyarabilirdi.
Aytaç Yalman, Çetin Doğan’ın kendisine itaatsizlikte bulunduğunu düşünüyor mu? Orgeneral Yalman, bana bu konuda “Verdiğim emirleri hep takip etmişimdir. Her güzel faaliyeti mükafatlandırmış, her yanlışı da cezalandırmışımdır. Bu olayda da gereken yapılmıştır” dedi. Buna karşılık Orgeneral Doğan da kendisine verilmiş bir ceza olmadığını ifade ederek , “gerekenin yapıldığını belirttiğine göre bunun ne olduğunu elbette açıklaması gerekecektir” dedi. Bir tahmin şu: Orgeneral Yalman’ın hoşuna gitmedi bu durum ama o dönemin konjonktürü içinde irtica senaryosunun görüşüleceği bir semineri engelleyen komutan durumuna düşmek istemediği için sessiz kaldı. Bu bir tahmin tabii ama yabana atılmaması gereken bir tahmin…
İddianamenin 384’üncü sayfasında ‘TSK’nın üst kademelerinin ve bazı gazetecilerin 2003’ün ilk aylarından itibaren darbeyle ilgili bilgi sahibi’ olduğu söyleniyor. Siz o dönemde Hürriyet’in Ankara temsilcisiydiniz, kulağınıza bu tür şeyler geldi mi? İddianamede bu görüşlerin Mustafa Balbay’ın günlüklerine dayandırıldığını anlıyorum. Çünkü ek klasörlerde Balbay’ın günlükleri de var. Mesele şöyle: 3 Kasım 2002 seçiminde AKP’nin sandıktan muzaffer çıkması TSK’nın önemli bir kesiminde sancılı bir durum yarattı. Çünkü üst kademedeki bazı komutanlar AKP’yle ilgili kanaatlerini seçimden önce, örneğin 30 Ağustos 2002 akşamı az çok açıklamışlardı.
Hissedilen tam olarak neydi? Bazı komutanların rahatsız olduğu çok konuşuluyordu. “Ne yapabilirler” sorusuna “Muhakkak asker buna seyirci kalmayacak” diye yanıt verenler vardı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün hükümet karşısında dikkatli bir tutum izlemek istediği, buna karşılık bazı komutanların AKP’yi sıkıştırmaktan yana olduğu biliniyordu.
Bir numaralı sanık Orgeneral Çetin Doğan’la ilgili kulağınıza bir şey gelmiş miydi? Hayır hiç gelmedi, o İstanbul’daydı. Çetin Doğan’ın isminin Ankara’daki sirkülasyonun içinde geçtiğini hatırlamıyorum. Ankara’da ordu komutanlarının adı pek geçmez, kuvvet komutanları konuşulur.
5-6 Mart’ta yapılan Plan Semineri’nde kullanılan ifadelerin çok benzerlerinin Balyoz, Suga, Oraj, Sakal ve Çarşaf planlarında geçmesi bize neyi gösteriyor? Evet, benzerliklerin olduğu durumlar var. Savunma tarafına göre ise bunlar seminer kayıtları dışarı sızdıktan sonra Balyoz ve diğer bazı belgelere monte edildi. Gelgelelim şu da bir gerçek: Seminerdeki bütün bu konuşmalar içinde bir kez bile Balyoz sözcüğü geçmiyor.
Yani? Ben her şeye önce düz mantıkla yaklaşırım. Karşıma konan şeyin beni ikna etmesi gerekir. Bütün iddianamenin bir anlamda omurgasını oluşturan Balyoz Harekât Planı, iddiaya göre 1.Ordu Harekât Başkanlığı’ndaki bir bilgisayarda yazılmış. Harekât Başkanı Kurmay Albay Süha Tanyeri’nin bilgisayarı. Üst kimlik bilgisine göre, AKP’nin hükümet olmasından çok kısa süre sonra yazılmaya başlanmış ve 2 Aralık 2003’te de tamamlanmış.
AKP hükümeti 28 Kasım’da icraata başladığına göre arada 4 gün var… Ama metinde şöyle ifadeler var: “İslami sermaye ağırlık kazanmıştır. Devlet kadrolarında İslamcı kadrolaşma artmıştır ve muhalif basın mali denetim yoluyla susturulmuştur.” Bu durum benim aklıma yatmıyor. Çünkü Doğan grubuna mali denetim 2008’de başladı. Ben de o sırada Milliyet’in genel yayın yönetmeniydim. Denetçilere Milliyet’in en üst katında oda vermiştik. 2 Aralık 2002’de yazımı biten bir belgede 2008’de başlayan vergi denetiminin sonuçlarından söz edilmesini benim mantığım kabul etmiyor.
İddianamede sahiciliği tartışılmayan belgelerde suç unsurlarına rastladınız mı? Sekiz yıl sonra suç olur mu bilmem ama pek çok problemli ifade var. Örneğin bir plan seminerinde gerçek kişilerin isimlerinin geçmemesi gerekir. Sözgelimi ayaklanma olduğunda çeşitli irticai grupların tutuklanması kararlaştırılıyor. Bu çerçevede Anadolu yakasındaki bazı imam hatip liselerinin müdürleri, bazı AKP’li belediye başkanları ismen geçiyor. Zaten sanıkların bir bölümü ifadelerinde gerçek kişi isimlerinin kullanılmasını yanlış bulduğunu söylüyor. Ayrıca seminerde iç politik durum da gündeme geliyor, 3 Kasım seçimlerinin sonuçlarına dönük değerlendirmelere yer veriliyor. Orduevinde yemek yerken aranızda bu değerlendirmeyi yapın ama plan seminerinde üstünüze vazife mi bunu değerlendirmek?
1.Ordu’yla darbe Peki bu OEYTS senaryosu ne kadar gerçekçi sizce? Ana varsayımı şu: Bir Türk-Yunan savaşı çıktığında bölücü ve dinci gruplar bu savaşı istismar edip ayaklanacaklardır. Bazıları da “böyle bir durumda irticacı dediğiniz gruplar Yunanistan’a karşı ordunun yanında savaşır” diyor. Senaryo bana da çok gerçekçi gözükmüyor. Ama son tahlilde adı üstünde bu bir jenerik bir senaryo. Sanal bir şey.
Katılan bazı komutanlar bu semineri bir darbe provası olarak yapmış olabilir mi? Böyle bir kanıt var mı? Savcının iddiası şu: Seminere katılanların en azından bir bölümü bunu darbe planlaması olarak görüyordu. Benim iddianamenin ana kurgusunda anlayamadığım nokta şu: Eğer bir darbe yapılacaksa, bu sadece 1. Ordu’yla olmaz. Kara Kuvvetleri’nin diğer unsurlarını, diğer kuvvetleri de yanınıza çekmeniz gerekir. Savcılık 1.Ordu’nun Balyoz planıyla darbe ortamını hazırlayacağını iddia ediyor aslında. Yani gerisi sonradan gelecekti demeye getiriyor. Fakat sonra darbe nasıl yapılacak? Bunu pek göremiyorsunuz iddianamede.
İddianamenin en büyük dayanağı, bu 11 no’lu CD’nin gerçek olması mı? En büyük dayanaklardan biri diyelim. Savunma ise hem Türkiye’den hem de yurtdışından bilirkişilerden TÜBİTAK’ın raporunu çürüten başka raporlar almış durumda. Bu durum TÜBİTAK’ın saygınlığı açısından bana pek iyi görünmüyor.
“Türkiye’de zaten bütün iddianameler çalakalem hazırlanır, araya ilgisiz yahut da gerçek olmayan belgeler karışır. Bu, davanın mesnetsiz olduğunu göstermez” şeklindeki sava ne diyorsunuz? Çıkış noktası olarak bir iddianamenin bir kısmı sahte, bir kısmı sahici belgelerle hazırlanabileceğini kabul etmek son derece vahim. O zaman işkenceye de müsamaha edin, çünkü sanığı çok güzel konuşturuyorsunuz, istediğinizi söyletiyorsunuz. Bunu makul bulmak, göstermek her türlü hukuksuzluğa davetiye çıkarmaktır. AB’ye uyum sürecindeki bir ülkede kabul edilemez.
Türk adalet sisteminde ‘benefit of the doubt (şüphe avantajı)’ kavramı var mı? Bu iddianamede bunu pek göremedim. Sanıkların lehine olan delillere de çok fazla itibar edilmemiş. Bakın, en azından 5 sanık darbe hazırlıklarının yapıldığı öne sürülen tarihlerde yurtdışında olduklarını pasaport bilgileriyle kanıtlıyor. Buna rağmen savcılık makamı bu kişileri salt bazı belgelerde isimleri geçtikleri için yine sanık yapıyor. Burada şüpheye bile yer bırakmayan olgular söz konusu halbuki…
İddianameye şüpheci bir bakışınız var ama her şeyin de pırıl pırıl olmadığını görüyorsunuz herhalde… Ben her şey pırıl pırıl demiyorum. Darbe teşebbüsü konusunda ikna olmasam da şunu söylüyorum: TSK ile ilgili bir dizi sorunu gün ışığına çıkarttı bu Balyoz soruşturması. Birincisi, emir komuta sisteminin işleyişiyle ilgili bazı problemleri gösterdi. İkincisi, en azından askerlerin sivil otoriteye saygı konusunda daha dikkatli, daha özenli davranmaları gerektiği konusunda çıkartılması gereken çok ders var burada. Üçüncüsü, bir plan seminerinde hangi sınırların geçilmemesi gerektiğini de bizlere bütün çıplaklığı ile gösteriyor. Bir de bana çok vahim gözüken durumlardan biri, askerlerin sivilleri fişlemeleri uygulamasının yaygınlığı. Özetle, askerin kendisine çekidüzen vermesi gerektiğini gösteren çok konu var bu dosyada ama bir darbe teşebbüsü mü, o konuda ciddi tereddütlerim var.
Bu davanın yıllarca sürmesi ne manaya gelir? Her YAŞ toplantısında gerilim yaşanacak. Çok sayıda kurmay subayın kariyerinin altüst olduğu şimdiden söylenebilir. Yargılama sonunda bu insanlar suçlu çıkarsa sorun yok. Ama önemli bir bölümünün masum oldukları ortaya çıkarsa çok sayıda subay büyük bir haksızlığa uğramış olacak. Bu da AİHM’den toplu ihlal kararlarının gelmesi demektir. Ama dikkat 2020’li yıllara geldik bile…
Balyozu anlama klavuzu1- Balyoz iddianamesi diyor ki963 sayfalık iddianameye göre 1.Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan, Kasım 2002’de AKP hükümetini devirmek için titiz bir darbe planı hazırlamıştı. Bunun adı Balyoz Harekât Planı’ydı. Bu darbeyi yapabilmek için de önce memleket sathında kaotik bir ortam yaratmak gerekiyordu. O nedenle bir cuma namazı sırasında Fatih ve Beyazıt camileri bombalanacaktı. Bir Türk savaş uçağı düşürülecekti. Ülkede irticai unsurların ayaklandığına dair bir hava yaratılacaktı. Darbeye ortam hazırlayan bütün bu provokatif eylemler Çarşaf, Suga, Oraj ve Sakal adlı planlarda belirtilmişti. Balyoz, Çarşaf, Suga, Oraj ve Sakal planlarının bir provası 5-7 Mart 2003’te İstanbul’da 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan’ın önderliğinde düzenlenen Plan Semineri’nde yapılmıştı. Darbeden sonra kurulacak Milli Mutabakat Hükümeti’nin kimlerden oluşacağı da belirlenmişti. Savcılık bu iddialara delil oluşturan belgeleri teslim aldığı bir bavulun içinde buldu.
2- Bir bavul vardı Ocak 2010’da Taraf gazetesi muhabiri Mehmet Baransu’ya ‘Faith’ marka bir bavul teslim edildi. Teslim eden kişinin kim olduğu bilinmiyor. Baransu, bu kişinin ‘darbe planının yapıldığı dönemde İstanbul Birinci Ordu Komutanlığı’nda görev yapmış, emekliliğinde Ankara’ya yerleşmiş sonrasında yine İstanbul’a dönmüş bir haber kaynağı’ olduğunu söyledi. Bu bavulu savcılığa sözünü ettiği kaynağı değil, kendisi götürdü.
3- Bavuldan neler çıktı 2229 sayfa doküman, 19 adet CD ve 10 adet teyp kasedi. Bu CD’ler dışında bavuldan çıkan dokümanların 1-1077’ye kadar olan sayfalarında 1.Ordu’nun 1980-84 yıllarına ait bir kısmı ÇOK GİZLİ-GİZLİ yazışmalar var. 1077’den 2229’da kadar olan sayfaların ise 1.Ordu’nun soruşturmayla doğrudan ilgisi tespit edilemeyen muhtelif belgeleri olduğu anlaşıldı.
4- Ses kayıtları neyin nesi Bavuldan çıkan kasetlerde, 1. Ordu Komutanlığı’nda 5-7 Mart 2003’te yapılan Plan Semineri’nin ses kayıtları var. Dönemin 1.Ordu Komutanı Çetin Doğan’ın isteğiyle tutulmuş. Doğan bu kayıtların Plan Semineri’ne ait olduğunu doğruladı. Plan Semineri’ne 162 asker katılmıştı. Bunların içinden 15’i, Ankara’dan gönderilmiş gözlemcilerdi.
5- Öyleyse nedir bu Plan Semineri Bunu anlamak için ordunun çalışma sistemine biraz vakıf olmak gerekiyor. Ordu, dış tehditlerle ilgili planlar hazırlar, bunları gerektiğinde günceller ve aynı burada söz konusu olduğu gibi bu planların işlerliğini seminerler aracılığıyla test eder. 5-7 Mart 2003 tarihlerinde yapılan ve savcıların ‘darbe provası’ olduğunu iddia ettikleri Plan Semineri’ndeki amaç, ordunun Yunanistan’la ilgili Egemen Harekât Planı’nı tartışmaktı. Şimdi 2003 yılına dönüp bu planı inceleyelim.
6- Egemen Harekât Planı Egemen Harekat Planı, Yunanistan ile Türkiye arasında bir kriz çıkması ihtimaline karşı hazırlanmış bir savaş plan. Türkiye’nin en büyük ordusu olan 1. Ordu’nun 4 kolordusu var: 2, 3, 5 ve 15. 2.Kolordu, Gelibolu’da, Çanakkale, Boğazlar ve Türk-Yunan sınırının denize açılan kısmından sorumlu. Merkezi, Çorlu’da olan 5.Kolordu da Bulgaristan ve Yunanistan sınırından sorumlu. 3.Kolordu İstanbul’da, 5.Kolordu’nun merkezi ise İzmit’te. Çetin Doğan altındaki tüm bu birliklere Egemen Harekât Planı’nı güncellemek üzere 2003’te talimat veriyor. Çünkü Egemen H. Planı konjonktüre göre her 2-3 yılda bir elden geçiyor. 7- Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo Egemen Harekât Planını hazırlama ve tartışılacağı seminerin tarihinin belirlenmesi görevleri Kara Kuvvetleri’ne ait. Bu harekât planıyla ilgili senaryoyu hazırlama ve semineri planlama görevleri ise 1. Ordu’ya. 1. Ordu komutanı Çetin Doğan buna göre Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo’yu(OEYTS) hazırlıyor ve kolordularına gönderiyor. Ve tabii bilgi için Kara Kuvvetleri’ne de. Tarih Aralık 2002. Doğan’ın hazırladığı senaryo.
8- Amacını aştı mı Çetin Doğan’ın hazırladığı Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo şöyle: Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurulmak üzere. Terör eylemleri ülkeye yayılmış durumda. AB’yle ipler kopuyor. Yunanistan kara sularını 12 mile çıkarıyor ve bir Türk uçağını düşürüyor. Bu esnada irticai eylemler sonucunda çok kişi ölüyor, dükkânlar yağmalanıyor. Hükümet sıkıyönetim ilan ediyor. Balyoz belgeleri ortaya çıktıktan sonra Askeri Savcılığın görevlendirdiği Kurmay Binbaşı Ahmet Erdoğan hazırladığı raporda bu senaryonun tartışıldığı seminerin ‘başlangıçta konulan maksatlardan uzaklaştığını’ belirtiyor. Ayrıca seminerde bazı siyasetçilerin fotoğrafının kullanıldığını ve ordunun yetki alanının dışına çıkan konuşmaların yapıldığını tespit ediyor. Savcılar Plan Semineri’nin darbenin üstü örtülü bir provası olduğunu söylüyorlar. Çünkü bu seminerdeki bazı ifadelerin çok benzerleri Balyoz, Suga, Oraj, Çarşaf ve Sakal planlarında geçiyor. (19 ifade Balyoz’da, 3 ifade Suga’da, 2 ifade Milli Mutabakat Hükümet programı metninde, 3 ifade Oraj’da geçiyor).
9- Onlar niye sanık Balyoz’da 196 sanık var.Bunların 147’si Plan Semineri’ne katılmamış. 147’nin içindeki karacıların sanık olmasının en ağırlıklı sebeplerinden biri 11 no’lu CD’de yer alan ‘Görevlendirmeye Yetkili Personel EK-A’ dosyasında isimlerinin geçiyor olması. EK-A dosyası darbe yapıldığında oluşturulacak timlerin listesini içeriyor. Bu dosyada imza yok. Sanıklar içinde 52 denizci, 52 jandarma, 89 karacı, 3 havacı var. 52 denizci arasında Plan Semineri’ne katılan yok. Amiral Özden Örnek dışında kalan 51 denizci de sadece imzasız bir görevlendirme listesinde adı geçtiği için yargılanıyor. 52 jandarma sanığından sadece ikisi plan seminerine katılmış. 89 karacı sanıktan ise 39’u seminerdeymiş. EK-A ve diğer görevlendirme belgelerinde adı geçen sanıkların hepsi ifadelerinde böyle bir görevlendirme listesinden haberdar olmadıklarını söylüyorlar. Bu sanıkların sözkonusu darbede bizzat görevlendirmeyi kabul ettiklerini gösteren bir kanıt da iddianamede yok. Ayrıca EK-A’da adı geçen bir tuğgeneralin değil sanık olmak, ifade vermek için dahi savcılığa çağrılmadığı görülüyor. Dolayısıyla savcılığın sanık seçimindeki mantık net değil.
10- CD'ler gerçek mi İddianamenin ana belgeleri olan Balyoz, Suga, Oraj, Çarşaf ve Sakal planları 11 no’lu CD’nin içinde. Ama bu CD’nin iddia edildiği gibi 2003 yılı ve öncesine ait olduğuna dair meşru şüpheler var. Bu konuda verilen bilirkişi raporları da birbirini tutmuyor. TÜBİTAK, raporlarında “Tüm CD’ler tek bir oturumda ve sonradan ekleme yapılmadan, 2003 ve öncesinde” hazırlandığını söylüyor. Askeri bilirkişi raporları ise sahte olduğunu. Gerçek olmasının kanıtlanamayacağını dolayısıyla delil olarak kullanılamayacağını… Şimdi biraz teknik bilgi: Bilgisayarın takvimi ve kullanıcı adı istenildiği gibi değiştirilebilir. Bir word dosyasını isterseniz mazide isterseniz gelecekte üretilmiş gibi kaydedebilirsiniz. O kaydeden kişi de siz olmayabilirsiniz, arzunuza bağlı. Son derece basit bir iştir, evde deneyebilirsiniz. Zaten İTÜ Elektronik Mühendisliği’nden Prof. Eşref Adalı’nın savunmanın talebiyle verdiği rapor da böyle söylüyor.
11- Başka tuhaflıklar Balyoz sanıklarından Kur.Yarbay İlkay Nerat, Hasan Hakan Dereli, Albay Orkun Gökalp, Kur.Albay Muharrem Nuri Alacalı ve Aytekin Candemir darbe planlarının yapıldığı iddia edilen tarihlerde yurtdışında olduklarını kanıtladılar. Yine de davada sanıklar. Çarşaf ve Sakal eylem planlarının üzerindeki eylem gerçekleştirme tarihi 28 Şubat Cuma 2003. Yani 5-6 Mart 2003 tarihindeki plan seminerinden önce. 28 Şubat’ta yapılacak bir eylemin incelenmesinin 5 Mart 2003’te yapılması mantıklı değil. Savcılar darbeyi önledikleri ima edilen Hilmi Özkök ve Aytaç Yalman’ın ifadesine başvurmamışlar. Niye?
12- Bu tarihlerin orada işi ne
Orgeneral Çetin Doğan’ın Harvard’da öğretim üyesi olan kızı Pınar Doğan ve damadı Dani Rodrik iddianameyle ilgili ciddi çelişkileri ortaya çıkardı. Çift, 2003’te hazırlandığı söylenen 11 no’lu CD’den çıkan belgelerde 2006, 2008 ve 2006 yıllarına ait dernek, şirket ve kurum bilgilerine rastladı. Kapatılacak dernekler listesinde ‘Liberal Avrupa Derneği’ var. Bu dernek aslında 2001’de kurulan ‘Hür Demokratlar Derneği’ ve listedeki Liberal Avrupa Derneği ismini 2006’da alıyor. İstanbul’daki ilaç depoları listesinde yer alan ‘Yeni Recordati İlaç’ın 2008’e kadarki ismi ‘Yeni İlaç’. 2008’de Recordati adlı İtalyan şirketi tarafından satın alınıyor ve listedeki ismine Ağustos 2009’da kavuşuyor. Özel hastaneler listesindeki Medicalpark Sultangazi, bu ismi 2008’de alıyor. CD’nin yazıldığı tarihte ismi Sultan Hastanesi. Listedeki Avrupa Şafak Hastanesi’nin durumu da böyle. 2003’teki ismi Şafak Hastanesi. Bir de bu belgelerin ordunun arşivinde daima güncellendiği, bu nedenle isimlerin ileri tarihlerdeki hallerine rastlandığı iddiası var. Ama bu da TÜBİTAK’ın CD’ler için ”2003 ve öncesinde tek oturumda kaydedilmiştir. Üstverileri bunu gösteriyor” raporuyla çelişiyor. Yani tek oturumda kaydedilmiş bir CD’de güncelleme yapılmış olamaz.