Organize suç örgütü kurmak suçlamasıyla aranan ve yurt dışında bulunan Sedat Peker, Pazar sabahı sosyal medya hesabından paylaştığı videoda, parçası olduğunu dile getirdiği Suriye'ye silah sevkiyatına SADAT'ın da olduğunu öne sürdü.
Peker, Bayırbucak Türkmenlerine giden TIR'ların yanında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eski başdanışmanı emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi'nin kurduğu Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş'nin (SADAT) de silah gönderdiğini iddia etti:
"MİT TIR'ları yakalandıktan sonra biz oraya, Bayırbucak Türkmenlerine insansız hava aracı, kıyafetler, sayıları oradaki tüm savaşçılara yetecek kadar telsizlerden tutun çelik yeleklere, TIR'larca… Milletvekili arkadaşımızla da konuştuk, o da iletmesi gereken yerlere iletti. Sonra dediler biz ek TIR'verelim. Benim adıma giden diğer araçlar var, onlarınki de başka yerdeki Türkmenlere gidiyor diye biliyoruz. O araçların içinde silah var, çocuk değiliz. Bu da normal. Bu SADAT tarafından organize ediliyor. Benim adıma gidiyor. İşlem yapılmıyor, kayıt yapılmıyor, direkt geçiş yapılıyor."
Peker, bu bağlantının Ağustos 2018'den bu yana Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanı olan Metin Kıratlı ile iş insanları Murat Sancak ve Ramazan Öztürk üzerinden yürüdüğünü öne sürdü.
İddiaların ardından Murat Sancak, sosyal medya hesabı üzerinden "Suriye de bir kibrit çöpü ticaretim olmadı ve 2 kız çocuğumun boğazından öyle olmayan bir ticaretten bir damla su bile girmedi" açıklaması yaptı.
Peker, SADAT'ın kendi konvoyuna eklediğini söylediği bu silahların Türkmenlere değil El Kaide bağlantılı Nusra örgütüne gönderildiğini iddia etti:
"Türkmenler videolarla teşekkür ediyor. Baktım bir iki tanesi Arapça konuşuyor. Sonra Türkmen arkadaşlardan biri 'Bunlar El Nusracı' dedi. Bizim diğer arkadaşlar da bana 'Bunlar El Nusra'ya gidiyor' dedi. Benim üzerimden gidiyor ama ben yollamadım, SADAT yolladı."
SADAT ise Pazar günü internet sitesine koyduğu yazılı bir açıklamayla iddiaları yalanladı:
"İşlediği suçlar belgeli ve ispatlı olan firari suç örgütü liderinin, güzide şirketimiz SADAT Savunma'yı ve bazı bürokratları hedef alması aklı selim sahibi kamuoyunun dikkatinden kaçmamıştır.
"Peker videosunda terörist gruplara silah sattığını itiraf etmektedir; fakat şirketimizin Peker tarafından terörist gruplara teslim edilen silahlarla hiçbir ilişkisi yoktur.
"SADAT Savunma'nın (iftira edildiği gibi) Suriye'de herhangi bir grupla eğitim, donatım, danışmanlık ve/veya benzeri hiçbir çalışması olmamıştır."
Adnan Tanrıverdi, daha önce BBC Türkçe'ye yaptığı bir açıklamada da "SADAT'ın Suriye ile bağlantılı, Suriye özelinde hiçbir faaliyeti bulunmuyor." demişti.
Bu iddiaların ardından yeniden ulaşmaya çalıştığımız Tanrıverdi, telefonlarımıza ve yazılı olarak iletilen sorularımıza henüz yanıt vermedi.
2015'in sonlarına doğru, Beşar Esad yönetimine bağlı Şam ordusu ve Esad'ı destekleyen Rusya'nın savaş uçakları, Türkiye sınırına yakın, Hatay'ın Yayladağı bölgesinin güneyindeki muhalif Türkmen savaşçılara yönelik operasyonlarını yoğunlaştırdı.
Bayırbucak bölgesindeki dağlık alanda, iç savaşta oluşan birbirinden farklı Türkmen silahlı gruplar, Haziran 2015'te 2. Sahil Tümeni adı altında bir araya gelmişti.
O dönem Tümen Komutanı olan Beşar Molla, Anadolu Ajansı'na verdiği röportajda "Mücadelelerine Türkiye'nin yardımları ile devam ettiklerini" söyledi.
Bölgeye yönelik insani ve askeri yardım faaliyetleri, Kasım ayında Rus bombardımanının artmasıyla birlikte çoğaldı, Kızılay başta olmak üzere Türkiye'nin birçok bölgesinde yardım kampanyaları düzenlendi.
Sedat Peker'in de o dönem Bayırbucak'a yardım gönderdiğine dair sosyal medya hesabında paylaşımlar yaptığı görülüyor.
https://twitter.com/sedat_peker/status/667578767091638272?s=20
Bundan sadece birkaç gün sonra, 24 Kasım 2015'te Türk hava sahasını ihlâl ettiği gerekçesiyle Türk jetleri tarafından bir Rus savaş uçağı düşürüldü. Türkiye ile Rusya arasında uçağın düşmesinin ardından başlayan kriz, Haziran 2016'da, Erdoğan'ın Rus lider Vladimir Putin'e özür mektubu göndermesiyle sona erdi.
Bayırbucak, 2016 yazında birkaç köy dışında Şam ordusunun kontrolüne geçti.
Bu dönemde Türkiye'den yapılan yardımları karşılayan ve dağıtılmasından sorumlu olan, sağlık sorunlarını gerekçe göstererek daha sonra komutanlıktan ayrılan Beşar Molla'ya da yakın bir Türkmen siyasetçiye, o dönem yapılan yardımları sorduk.
"Bu iş nereye gider bilmiyorum" diyerek adının yazılmasını istemeyen Türkmen siyasetçi, o dönem insani yardımları teslim aldığını, silahlarla işi olmadığını söyleyerek şunları anlattı:
"Devlet o dönem illa ki silah gönderiyordu, Türkmeniz, devlet de Türk devleti, bizi açıkta bırakmaz. Ama bu silahlar tam nereden geliyordu bilmiyorum.
"Sedat Peker bir ara insani yardım yaptı, para da gönderdi yani maddi yardım yaptı. Onları biz aldık. Bir ara da Mitsubishi araba gönderdi, onlar da dağıldı buradaki gruplara. Biz 5, 6 araba aldık mesela."
Peker de videosunda, "Biz yüklü miktarda Mitsubishiler yollamaya başlayınca 'Bize de verir misin, savaşçılar var' dediler. Tamam dedim." diyerek bu araçlarla SADAT'ın silah gönderdiğini öne sürüyor.
Görüştüğümüz Türkmen siyasetçi, gelen tüm araçların üzerinde Sedat Peker'e ait bir logo olduğunu, gelen insani yardımları kendilerinin aldıklarını, askerlerin eline ulaşan silahlar varsa kimin gönderdiğini bilmediğini söylüyor:
"O dönem birkaç kişi geldiler Peker'in ekibinden, biz de ona bir teşekkür konuşması yaptık, video çekip gönderdik 'iş adamı Peker insani yardım gönderdi' diye. Bize Türkiye yeniydi o zamanlar, kimin kim olduğunu bilmiyorduk. Yardım etmek isteyene yol gösteriyorduk, öncülük yapıyorduk.
"Askere başka şeyler gitmişti ama detaylarını bilmiyorum. Askere yardım yapmak isteyen Türk devletiyle konuşur, sonra oradaki ilgili gruplarla görüşürler, direkt onlara ulaştırırlar. Bayırbucak düştükten sonra yardımlar kesildi zaten."
Halep'te El Nusra örgütü üyeleriAynı dönemde aile üyeleriyle birlikte aynı bölgedeki Türkmen silahlı grupların üyesi olan, bazı aile üyeleri bu grupların başında olan bir Türkmen savaşçı da, o dönem orada Ahrar-ı Şam, El Nusra, Özgür Suriye Ordusu'na (ÖSO) bağlı Arap savaşçılar ve El Kaide ile ilişkili tecrübeli Uygur Türklerinden oluşan Türkistan İslami Partisi'nin bölgede varlık gösterdiğini anlatıyor:
"Sedat Peker soba, kamuflaj kıyafet, telsiz, bir de gıda malzemesi gönderiyordu. Bunların dışında önce 30 tane Mitsubishi 4 çeker gönderdi, gruplar arasında bunlar paylaştırıldı. Sonra sayıları çok fazla olmaya başladı araçların, dağlık alanda kullanılıyordu. Bir kısmını Arap ÖSO'cularla paylaştık, onlar da aynı bölgedeydi. 'Bize geldi, size de verelim' diyerek veriyorduk, ama bu bize böyle söyleniyordu yani.
"O dönem Nusra da vardı orada, Türkmenlerin Türkiye için önemini biliyorlardı, o yüzden oradalardı. Bazı araçları onlar ele geçirdi, bazıları araçların teslim edildiği Türkmen komutanlar tarafından satıldı. Sadece Nusra'ya da değil, resmi sınır kapısından geçmeyen, gümrüksüz gelen bedava araç, herkese satılıp para alınabilir. 3 bin, 4 bin dolar para getiriyordu bu satışlar. Oradaki her grup hem bundan, hem askeri malzemeden yararlandı."
Askeri malzemelerin detaylarına dair oradaki silahlı grupların sorumlularının bilgisinin olduğunu belirten savaşçı, sınıra TIR'larla gelen yardımlardan "her grup sorumlusunun payına düşeni" aldığını, bunların küçük araçlarla gerekli yerlere taşındığını, bir süre sonra hem araçların hem silahların Halep'teki savaşçılara kadar ulaştığını anlatıyor:
"ÖSO'ya, Nusra'ya da, Türk İslam Partisi'ne de, Halep Türkmenlerine de gitti. Hepsinin kapıyı geçtikten sonra bunları alacak sorumlu kişileri belliydi. Böyle paylaşılır orada. Peker'in araçları logolu olduğu için Halep'te de görünce tanıyorduk."
Kasım 2015'te, o dönem MHP Genel Başkan Yardımcısı olan Tuğrul Türkeş, dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu'nun "Yemin ediyorum o silahlar Türkmenlere gidiyordu" ifadelerine yanıt olarak "Vallahi ve billahi o silahlar Türkmenlere gitmiyordu. Bilerek söylüyorum. Bizim o bölgeyle irtibatımız var. Bayırbucak Türkmenleriyle, Halep'tekilerle irtibatımız var" demişti.
19 Ocak 2014'te Suriye'ye giden 3 TIR, önce Hatay'da ardından Adana'da savcılık emriyle yapılan bir jandarma-polis operasyonuyla durdurulmuştu. Gelişmeyi haberleştiren ilk yayın organı Radikal gazetesi olmuştu.
Yetkililer, malzemenin devlet sırrı olduğu açıklamaları yaptı.
O dönem başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan olayın arkasında 'paralel yapının bulunduğunu' söyledi:
"Savcı, benim iznim, Adalet Bakanlığı'nın haberi olmadan böyle bir müdahalenin içine giremez. Milli İstihbarat Teşkilatı'nın ne getirip ne götürdüğüne bakamaz."
Olayın hemen ardından ve sonrasında ilerleyen süreçlerde, tırların durdurulması ile ilgili savcı, asker ve polisler hakkında soruşturma başlatıldı.
Süreç içinde bazı savcı, asker ve polislerin görev yerleri değiştirildi, bazıları açığa alındı, bazıları ise tutuklandı.
Radikal ve Aydınlık'ın ardından 29 Mayıs 2014'te Cumhuriyet gazetesi "İşte Erdoğan'ın yok dediği silahlar" manşetiyle çıktı. Erdoğan, "Bu casusluk faaliyetinin içine o gazete de girmiştir. Haberi yapan bedelini ağır ödeyecek" dedi. Ardından gazetenin genel yayın yönetmeni Can Dündar ve Ankara temsilcisi Erdem Gül, 26 Kasım 2015'te; haberin kaynağı olduğu gerekçesiyle ceza alan Enis Berberoğlu da Haziran 2017'de tutuklandı. Üç isim de yargılama sürecinin sonunda tahliye edildi.