Cemaat açıklaması 'şeffaflaşma yolunda stratejik ve olumlu bir adım'

Cemaat açıklaması 'şeffaflaşma yolunda stratejik ve olumlu bir adım'

Ruşen Çakır

(Vatan - 7 Nisan 2012)

 

Şeffaflaşma yolunda stratejik ve olumlu bir adım

Önceki gün, Fethullah Gülen’in onursal başkanı olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı (GYV) tarafından “Gündeme Dair Önemli Açıklamalar” başlığıyla uzun bir açıklama yapıldı. Dünkü yazımda bu açıklamayı son derece önemli bulduğumu söylemiş, fakat Gülen hareketine yönelik sorulara verien cevaplardan tam olarak tatmin olmadığımı belirtmiştim. Bugün ne demek istediğimi açmak istiyorum. Öncelikle bu açıklamayı neden önemli bulduğumu maddeler halinde sıralayayım:

1) 25 yılı aşkın bir süredir Cemaat’i yakından izlemeye çalışıyorum. Bu süre zarfında Cemaat ile ilgili çok sayıda iddia ortaya atıldı. Bunların bir kısmını Fethullah Gülen bizzat veya avukatları aracılığıyla cevapladı. Cemaat’e yakın oldukları bilinen ve/veya sanılan bazı kişiler de zaman zaman bazı açıklamalar yaptılar ama GYV’nin önceki gün yaptığı gibi, Cemaat adına bu tür bir açıklamayla ilk kez karşılaşıyorum(z).

2) Bu metin, temsil kabiliyetini sorgulamanın mümkün olmadığı, Cemaat dışı çevrelerin de yıllardır yakından tanıdığı, değer verdiği, kendini kanıtlamış, Cemaat’in belki de en şeffaf ayağını oluşturan GYV’nin imzasını taşıyor.

3) Bu, “dostlar alışverişte görsün” kabilinden, hayati soruların görmezden gelindiği, görülse bile klişelerle geçiştirildiği üstünkörü bir açıklama değil. Tam tersine her şeyin sorulup bunlara kapsamlı cevapların verildiği başarılı bir metinle karşı karşıyayız.

4) Açıklama, sivil toplum, demokrasi, temel hak ve özgürlükler, şeffaflık gibi evrensel değerleri temel alıyor. Böylece Gülen hareketi etrafındaki tartışmaların “yeniden” sivil bir alana taşınmasına zemin hazırlıyor. “Yeniden” diyorum çünkü son dönemde, özellikle Hanefi Avcı’nın kitabının çıkmasının ardından Cemaat’e yönelik her türlü eleştirinin kriminalize edildiğine, eleştiri sahiplerinin “Ergenekoncu” vb. suçlamalarla itibarsızlaştırılmaya çalışıldığına, birçok kişinin bu nedenle özel yetkili mahkemelerde suçlandığına tanık olduk. Dolayısıyla bu metni, Gülen hareketinin, kendileri hakkındaki tartışmanın sivil platformlarda özgürce yürütülmesine razı olduklarının belgesi olarak görebiliriz.

5) Bu metin, Gülen hareketinin, son dönemde yükselen eleştiri ve suçlamaların ülke içinde ve dışında kendi imajına ciddi zarar verdiğini kabullenip bundan son derece rahatsız olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla bu açıklamayı, Cemaat’in, kendisine yapılan şeffaflaşma çağrılarına olumlu cevap vereceğinin bir ilk adımı olarak görebiliriz.

Linç kampanyaları

Saydığım bu olumlu noktaların ardından metne yönelik eleştiri ve itirazlarıma gelince, öncelikle bir alıntı yapmak istiyorum: “Hizmet (Gülen hareketi) ve AK Parti’nin ihtilafından mutluluk duyan çevrelerin 367 krizi, AK Parti’nin kapatılması davası, Cumhurbaşkanlığı seçimleri gibi konularda nasıl tavır aldıklarını burada hatırlatmak gerekiyor.”

Gerçekten de MİT kriziyle ortaya çıkan yeni durumdan, hem AKP, hem Gülen cemaatinden nefret eden bazı çevrelerin istifade etmek istedikleri çok açık. Ancak Cemaat’in de, neden en zor zamanlarda yanlarında yer almaktan çekinmeyen, demokratlıklarından kuşku duyulmayan bazı isimlerin bir süredir kendilerini sorgulamaya başladığını, öte yandan geçmişte kendilerine selam bile vermeyen bazı isimlerin bugün yanlarında görünmeye çalıştığını sorgulaması gerekiyor, ki bunu söz konusu metinde göremiyoruz.

Yine bu açıklamada Gülen’in kendisi ve Cemaat’in basın ve ifade özgürlüğünü savunmada neden bu kadar geciktiklerinin de cevabı yer almıyor. Ahmet Şık ve Nedim Şener konusunda, arkadaşlarımızın tahliyesi toplumda genel bir sevinç duygusu yaratınca birkaç söz etmekle (ki onlar da dolaylıydı ve tatminkâr değildi) bu konunun kapanması mümkün müdür? Geçen 376 gün boyunca Cemaat’in yayın organları ve meşruiyetlerini esas olarak Cemaat’ten alıyormuş izlenimi veren kişilerce yürütülen itibarsızlaştırma ve hatta linç kampanyalarını ne yapacağız?

İçeriye yönelik mesajlar

Haksızlık etmek istemem, Ekrem Dumanlı bir yazısında, isim de vererek bu tür kişileri uyarmıştı, ancak bu uyarı ne derece etkili oldu, emin değilim. Yine bu metindeki “Kim resmi bir ajandanın yahut siyasetin bir kısmını dahi olsa Hizmet ile telif etmeye kalkarsa yine yapılan hizmetlerin temel ruhuna aykırı bir durum meydana getirmiş olur” ve “İnsan yaratılışının doğal neticesi gereği bütün sosyal hareketlerde olduğu gibi Hizmet’te de bazı bireyler gönüllülük ve sivillik anlayışlarına uymayan bazı fiiller içinde bulunabilirler. Ancak bu hatalar Hizmet’e mal edilemez. Eğer bu hata yasadışı bir özellik taşıyorsa elbette muhatap hukuk olacaktır” gibi değerlendirmeleri önemsiyor ve Cemaat içi birer uyarı olarak görüyorum.

Çünkü metinde de belirtildiği gibi “küresel” bir olguyla karşı karşıyayız. Böyle bir yapı istese bile (ki böyle bir yaklaşımı olmadığında ısrar ediyor) içindeki ve çevresindeki herkesi sonuna kadar denetleyemez. Nitekim birçok kritik konuda Cemaat içinde farklı tutumlar alındığını görebiliyoruz. Tek bir örnek yeterli olabilir: Cemaat’in bazı yayın organlarında sanki bir “terör kraliçesi” gibi resmedilmeye çalışılan Prof. Büşra Ersanlı’nın, Cemaat içinde etkili pozisyonlara sahip dostları bulunduğunu biliyoruz.

MİT krizi

Çok uzadığının farkındayım, daha söylenecek çok şey var. Bu metnin verdiği cesaretle bu tartışmayı daha sonraki günlerde sürdüreceğimi belirtip son olarak bir hatırlatma yapmak istiyorum. MİT kriziyle birlikte Cemaat’i açıkça sorgulayanlar kervanına iktidar partisi de katıldı. Hükümete yakın bilinen bazı gazetelerin yayınları, SETA yöneticileri Taha Özhan ile Hatem Ete’nin yazıları ortada.

Dolayısıyla “Bu kriz, tamamen Hizmet’in gündemi ve ilgi alanı dışındadır. İddia edildiğinin aksine Hizmet, bu krizin bir tarafında değildir” cümlesinin objektifliği tartışma götürür. Bununla birlikte bu saptamanın hemen ardından “Aynı şekilde kendisine gönül verenlerin bu tartışmanın bir yerinde olması tasvip edilecek bir durum değildir” denmiş olduğunu da hatırlatmamız gerekiyor.

Bu bağlamda, metindeki “Fethullah Gülen Hocaefendi, kırk yılı aşkın bir süredir sosyal düzeni bozabilecek fitne ve anarşi gibi tehditler karşısında kendisine gönül verenlere daima temkini, sağduyuyu tavsiye etmiştir” cümlesini alıntılayalım ve bu tavsiyeye, kendilerini Cemaat ile irtibatlandıran kişilerin ne derece uygun hareket edeceğini gözleyelim.