15 Temmuz gecesi darbeci Semih Terzi'yi öldürüen şehit Ömer Halisdemir'in hikayesini anlatan 'Ben Ömer' belgeseli Antalya Film Festivali’nde gösterilecek.
Halisdemir'le birlikte görev yapan Özel Kuvvetler Komutanlığı'ndan Kadir Karayel asker arkadaşıyla ilgili bir anısını anlattı. Karayel, "Bir görevdeyken, gerilimli bir ortamda, Ömer Abi her zamanki uzlaşmacı kişiliğiyle ortamı sakinleştirmek istedi. 'Burada olan burada kalsın. Herkes hakkını helal etsin. Delikanlı adama da bu yakışır' dedi. Bir devresi 'Delikanlılığı senden mi öğreneceğiz Ömer' deyince, 'Benim delikanlılığımı tahmin bile edemezsin' dedi. 15 Temmuz'dan sonra o arkadaşla konuştum, 'Ömer'in ne kadar delikanlı olduğunu anladım' dedi. 15 Temmuz'dan sonra Ömer Halisdemir'in ismini herkes öğrendi" diye konuştu.
İki genç belgeselci, Mesut Gengeç ve Bülent Günal, Ömer Halisdemir'in hikayesinin peşine düştü. 15 Temmuz'un hemen akabinde Niğde'ye, Halisdemir'in köyü Çukurkuyu'ya gittiler.
Ailesiyle, okul ve asker arkadaşlarıyla görüşüp Ben Ömer adlı bir belgesel çektiler. Belgesel, SABAH'ın ana medya sponsoru olduğu 53. Uluslararası Antalya Film Festivali'nin belgesel seçkisinde gösterilecek.
Sabah gazetesinden Olkan Özyurt'un yazdığı Halisdemir'in hikayesi şöyle:
20 Şubat 1974'te Niğde'nin Çukurkuyu Köyü'nde doğdu Ömer Halisdemir. Aile yüzyıllar önce, Kahramanmaraş'tan göç edip gelmişti Niğde'ye. Türkmen Betik aşiretine dayanıyordu kökleri. Çiftçi bir ailenin üçüncü çocuğuydu. Sonra üç kardeşi daha olacaktı.
Tarhanayı çok severdi Ömer Halisdemir. En çok da annesi Fadimeana'nın yaptığını. İlkokulu köyündeki Fatih İlkokulu'nda okudu. Ortaokul günleri gelince köyün dışındaki Çukurkuyu İsmail Erol Ortaokulu'na kaydı yapıldı. Babasına yardımcı olmak için gün geldi sürülerine çobanlık yaptı.
Yani o coğrafyadaki birçok çocuk gibi hem çalışıp hem de okudu. Her gün birkaç kilometre ötedeki okuluna yürüyerek gidip gelse de okumaktan asla vazgeçmedi. Babasının "Şerefinle yaşa, büyüğüne saygılı, küçüğüne şefkatli ol" nasihatı hayatının şiarı oldu.
Ortaokulu bitirince Niğde'deki Endüstri Meslek Lisesi'ne gitti. Makine bölümünde okudu. Köyünden, Niğde'ye gidip gelmek zordu. 50 kilometreydi mesafe. Her gün beş saatini yollarda geçiriyordu. Ama o dirayetliydi, hiç şikayet etmeden okulunu bitirdi.
Elinde bir mesleği vardı. Ama hayalindeki meslekse askerlikti. 1993'te askere gitti. İlk defa üniformayı o zaman giydi üzerine ve bir daha da çıkarmadı.
Askerden sonra uzman çavuş olarak orduya katıldı. 1996'da da Özel Kuvvetler Komutanlığı'na geçti. Başarılıydı, çok iyi bir askerdi. Birincilikleri dillere destandı. 1999'da ise astsubaylığa terfi etti.
24 yaşında eşi Meryem ile evlenen Halisdemir'in, Elifnur ve Doğan Ertuğrul adlı çocukları oldu. İyi bir asker olduğu kadar iyi bir eş, iyi bir babaydı.
Özel Kuvvetler'de gün geldi operasyonlara katıldı, yurtiçinde, yurtdışında.
Gün geldi eğitmenlik yaptı albaylara, yarbaylara. 20 yıl Özel Kuvvetler'de kaldı, ki bu büyük bir başarı olarak kabul ediliyor. Arkadaşları onu "Arazide çok iyiydi, çok cesurdu, az uyurdu, gözü karaydı, görev adamıydı.
Yorulmazdı" diye anlatıyor.
Köyünü, baba ocağını, doğduğu toprakları çok seviyordu. Türkülere düşkünlüğü de buradan geliyordu. En büyük hayaliyse köyüne bir ev yaptırmaktı.
Zorlu geçen, çok şey görüp yaşadığı askerlik hayatı bitince emeklilik günlerini bu evde, ailesiyle birlikte geçirmek istiyordu. Ortaokul arkadaşı İleri Koçak, belediye başkanıydı. Ona danıştı. O da ruhsat konusunda yardımcı olacağını söyledi. Konuştuklarında tarih 4 Temmuz'du. Evinin temelini attırdı. Hayalini gerçekleştiriyordu.
O günlerde gelen şehit haberleri ise çok canını sıkıyordu. Bir gün çiçekçiye gitti. Şehitler için ağaç fideleri aldı. O ağaçları evinin bahçesine dikti.
Şimdilerde kaç insan onun adına ağaç dikiyor! Adı her yerde. İşte adını bildiğimiz bu kahramanı, Ben Ömer belgeseli, insan olarak ete kemiğe bürüyor.
Bize Anadolu'nun bir köyünden çıkıp bir ülkenin kaderini değiştiren kahramanın 42 yıllık hayatından kesitler sunuyor. Bu hayat ki Anadolu kokuyor, Türkiye kokuyor. Çünkü Ömer Halisdemir biraz da Türkiye demek!
Ömer Halisdemir bazen operasyonlara giderken sazını da omuzuna takardı. Çünkü o türkü sevdalısıydı. Arkadaşı Kadir Karayel "Eğer mümkünse sazını alırdı yanına. Saz çalmayı, türkü söylemeyi severdi. Everek türküsünü sever, çok çalardı. Neşet Ertaş'ı çok severdi. Özellikle Ya Beni de Götür Ya Sen de Gitme türküsünü çok söylerdi. Zahidem'i çok severdi. Gittiğimiz yerde internete bağlanma imkanı varsa köyünü izlerdi. Fonda türküler çalardı, onları dinlerdi" diye anlatıyor.
Ben Ömer belgeselin yönetmeni Mesut Gengeç ve senaristi Bülent Günal 15 Temmuz'dan hemen sonra Ankara'da şehit ve gazilerin hikayelerini anlatan belgesel çekmeye başlamışlar. Tarihi bir ana tanıklık ettiklerini düşünüp, bu anı kayıt altına alma motivasyonu ve tamamen kendi imkanlarıyla yola çıkıyorlar. Demokrasi Nöbeti adıyla bir belgesel çekiyorlar. Ömer Halisdemir'in hikayesini de bu süreçte öğreniyorlar. Sonra Niğde'ye gidiyorlar. Gengeç "Gittiğimizde taziye çadırı vardı. İnsanlar akın akın köye geliyordu. O zaman babasıyla, arkadaşlarıyla konuştuk. Onun hikayesini doğup büyüdüğü topraklarda, anlamaya ve anlatmaya çalıştık" diyor. Bülent Günal "Bizim kahramanlarımız isimsizdir. Hepsine Mehmetçik deriz. Ama belki de ilk defa bir isimli kahramanımız oldu. Fakat onun bırakın hikayesini doğum tarihini bile bilmiyorduk. Biz iğneyle kuyu kazarak onunla ilgili bilgileri elde ederek bu isimli kahramanın gerçek hikayesini anlatmak istedik. Karşımıza çok iyi bir asker, iyi bir eş, baba, evlat ve doğup büyüdüğü topraklara sevdalı bir kahraman çıktı" diyor. Günal ve Gengeç'e göre Ömer Halisdemir ile ilgili bilgi ve görüntülerin az olmasının iki sebebi var. İlki kişiliğinden ikincisi ise görevinden kaynaklanıyor. Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda görevli olması sebebiyle gölge gibi bir hayat sürmüş.
Tarih 15 Temmuz... Görev başındaydı Ömer Halisdemir. Sıkıntılıydı. O akşam babası Hasan Hüseyin Halisdemir'i aradı. "Baba içimde bir his var" dedi. "Ağır bir his var, ağırlık üzerime çok bastı." Babası da "Oğlum dikkatli ol, tedbirli ol. Allah muhafaza bir şeyler olabilir" diye telkin etti. Ömer Halisdemir ise bu telkine karşılık "Baba çok hisliyim, şiddetleniyorum" diye cevap verdi. Sonrasındaysa telefonu çaldı. Arayan komutanı Zekai Aksakallı'ydı. Semih Terzi'nin cuntacı olduğunu, Özel Kuvvetler Komutanlığı'nı ele geçirmek için yola çıktığını söyledi. "Senden son bir görev isteyeceğim" deyip Terzi'yi öldürmesini emretti. Sonra da "Hakkını helal et" diyerek bu görevin sonunda şehit olmak da var demeye getirdi. Ömer Halisdemir "Emriniz başım üstüne. Hakkınız helal olsun" diyerek cevap verdi komutanına. Emri aldıktan sonra hiç tereddüt etmeden planını yaptı. Aksakallı Paşa'dan aldığı emrin üzerinden dakikalar geçtikten sonra Terzi'ye sıktığı iki kurşunla bir ülkenin ve hepimizin kaderini değiştirdi. Nasıl mı? Mete Yarar belgeselde anlatıyor: "O gecenin üç önemli kişisi var. Genelkurmay'da bu işi planlayan bir kişi. Cumhurbaşkanı'na saldırıyı yapacak ekibin başındaki kişi ve Özel Kuvvetler'e geldikten sonra Türkiye'nin dört tarafından birlikleri kaydıracak ve bunlara özel operasyonlar vererek çatışmayı arttıracak olan kişi. İşte bu kişi Semih Terzi'ydi. O cuntanın eli ve koluydu. Terzi'nin öldürülmesiyle cuntanın eli kolu kopartıldı. Eğer Terzi öldürülmemiş olsaydı aylarca süren bir iç çatışma ve on binlerce insanın şehadetini konuşuyor olacaktık."