T24 - Şehir düşmeden önce aileleri ile konuşan askerlerin telefonlarının dinlenip dinlenmediği tartışma konusu oldu. Özellikle Türkiye'ye telekominikasyon hizmeti veren ancak ülkemizde santrali olmayan şirketin güvenlik açığı teşkil ettiği söylentiler arasında yer aldı. ,Telefonla konuşup şehit düştüler Bu yazıyı tümüyle sorular üzerine kuruyorum. Okuyun ve siz de sorun. Bakalım nasıl bir cevaba ulaşacağız. Bir telefon cihazı var. Ticari nedenlerle bir tartışmanın içine düşmemek için adını vermiyorum. Özelliği şu: Santrali Türkiye’de değil. Sabit yörüngeli haberleşme uyduları sahibi ve işletmecisi olan çok uluslu bir telekomünikasyon şirketi. Hiçbir doğal afetten etkilenmiyor. Kesintiye uğramıyor. Yani bir ülkedeki telefon operatörleri bir şekilde çökse o telefon yine çalışıyor. Bu telefon üzerinden Türkiye dahil, kapsama alanındaki 140 ülkede kesintisiz ve önlenemeyecek şekilde görüşme yapılabiliyor. Şimdi sorulara geçelim: PKK hiçbir operatöre gerek duymayan bu telefonları kullanıyor mu? Türkiye’de Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat birimi, Diyarbakır Valiliği, Sivil Savunma gibi kuruluşlar bu telefonlardan aldı mı? En önemlisi Genelkurmay, PKK’nın kullandığı bu telefonları dinlemek için hem bu telefonlardan hem de dinleme cihazlarından aldı mı? Bu telefonlara 0522 gibi bir telefon kodu verildi mi? Verildiyse Türkiye’de operatörü olmadan nasıl verildi? Bu telefon üzerinden yapılan görüşmeler bir Arap ülkesindeki merkezden internet yoluyla dağıtılıyor mu? Sorular neredeyse bir James Bond filminin fragmanı gibi değil mi? Ama öyle işte. SON KONUŞMALAR Şimdi can alıcı soruya geçiyorum: Siz de hatırlayacaksınız. Son dönemde uzaktan mayın patlamasıyla şehit olan askerlerimizle ilgili haberlerde hep şöyle bir ifade vardır: “Şehit olmadan bir gün önce babasını aramıştı!” Ya da şöyle: “Şehit olacağı içine doğmuş.” Örnekleri sıralarsak: 1) Piyade Uzman Çavuş Mustafa Uysal; Şehit olmadan bir gün önce eşini arka arkaya 4 kez aramış. Eşi Meral Uysal şöyle diyor: “Şehit olmadan önce 4 defa telefon etti. Hızlı ve heyecanlı konuşuyordu.” 2) Piyade Uzman Çavuş Yunus Berber; Şehit düşmeden önce ailesini aradı: “Operasyona gidiyorum. Beni merak etmeyin.” 3) Jandarma Komando çavuş Yusuf Pazar. Gazetelerdeki başlık şu: “Dün ailesini aradı bugün şehit düştü.” Hakkâri’de uzaktan kumandalı mayının patlaması sonucu şehit düşen çavuş Pazar’ın, babası Yaşar Pazar’ı arayarak, “Buradaki görevimiz bitiyor. pazartesi günü birliğimize dönüyoruz” dediği öğrenildi. 4) Er Bahtiyar Yalınca... “Siirt’in Pervari ilçesinde şehit düşen Er Bahtiyar’ın ölmeden bir saat önce annesini aradığı ortaya çıktı.” 5) Er Fatih Tekdoğan; “Batman’ın Sason ilçesinde çıkan çatışmada şehit düşen Er Tekdoğan’ın şehit düşmeden 4 saat önce ailesini aradığı anlaşıldı.” Bu liste böyle uzayabilir. Şimdi soruya geliyorum. Şehit düşen bu çocuklar hangi telefonlarla konuşuyorlar. Kışlalarda ve operasyon bölgelerinde telefonla konuşmak yasak olduğuna ve jammerle engellendiğine göre bu çocuklar hangi telefonlarla konuşuyorlar. Askeri kantinlerde hiçbir operatöre bağlı olmadığı için engellenemeyen bu telefon sözünü ettiğim telefon olabilir mi? PKK’nın elindeki benzeri telefonlarla ailesini arayan bu çocukları dinliyor olabilir mi?Yani aynı telefonları internet üzerinden dinleme olanağı var mı? PKK militanları saatlerce yollarda beklemediğine göre uzaktan kumandalı mayınları ne zaman patlatacaklarını bu telefon konuşmalarına göre mi belirliyorlar? Çocukların ailelerine açtığı “Hakkınızı helal edin gidiyoruz” telefonu sözünü ettiğim bu telefonlardan mı yapılıyor? PKK o konuşmalara göre tuzak kuruyor olabilir mi? Evet, ben işte bu soruları merak ediyorum.Umarım devlette bir cevabı vardır... Yoksa ana kuzularının açtığı bu “masum telefonlar”ın bir “ölüm tuzağı”na dönüştüğü kuşkusu çimi kemirecek. İKİNCİ YAZI % 45 evet % 35 hayır % 20 boykot! Herkes merak ediyor. Evet mi çıkacak, yoksa hayır mı? Ama Necdet Mansuroğlu da diyor ki;- Mesela yüzde 45 evet, yüzde 35 de hayır çıkarsa. Ve yüzde 20 de boykot. Biz şimdi bu sonuçtan ne anlayacağız. Boykot edenler evet ya da hayır verselerdi kim kazanacaktı? Zor soru... Millet kararı ne istedi bu sonuçla anlaşılır mı? ÜÇÜNCÜ YAZI Dışlandık mı?
DIŞİŞLERİ Bakanı Ahmet Davutoğlu, Mısır’dan Kıbrıs’a uçarken, Türkiye’nin bölgede artan rolünü anlatıyordu. Heyecanlıydık. O Irak ve Suriye arasında 35 kez gidip geldiğini hatırlatıyordu.Sonra aniden “Arkadaşlar size tarihi bir olayı açıklayacağım” dedi. Ermenistan’la imzalanan protokolü ilk kez o gezide böyle açıklamıştı. Gezi boyunca verdiği mesajı şuydu: “Türkiye, bölgesindeki tüm sorunların çözümünde proaktif olacaktır. Türkiye’nin olmadığı bir çözüm zordur. Bunu artık başta ABD olmak üzere bütün dünya bilmelidir.” Bu bir anlamda Osmanlı coğrafyasında yeni Türk varlığının “bir barış dengesi” olarak yeni bir güç pozisyonuna dönüştürülmesi çabası yaratmasıydı. Hedef buydu. Ve ben de bu “komşularla sıfır problem” hedefini destekliyordum. Ve en önemlisi Arap sokağında alkışlanan bir Türkiye imajıydı.Peki bu imaj bir “İsrail düşmanlığı”na dönüşebilir miydi?Bunu sormuştum. “Kesinlikle hayır” demişti bakan.Ama şimdi böyle bir “gerilim” içindeyiz. Belki Türkiye’nin şu savı doğruydu:“Hamas olmadan bir çözüm aramanız yanlıştır.”Ama buna rağmen Washington’da başlayan İsrail-Filistin zirvesinde Türkiye yok.Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün var. Türkiye yok. Bölgede demokrasiyle yönetilen tek ülke olarak Türkiye’nin bu süreçte olmaması sıkıntıdır. Ben bu zirveden bir sonuç beklemiyorum. Hamas olmadan bir çözümün de zor olduğunu biliyorum. Ama Türkiye’nin 3 ay önce kendisine biçtiği “barış merkezi” rolünün burada görünmemesi “dışlandık” iddialarını kuvvetlendiriyor. Nitekim diplomatik çıkarımlarına hep güvendiğim, Semih İdiz ve Sami Kohen de iki gündür bu detayın altını çiziyor. Davutoğlu’nun bu gelişmeler için mutlak söyleyeceği bir şeyler olmalı. (Fatih Çekirge 6 Eylül 2010)