İstanbul Adalet Sarayı'nda DHKP-C'liler tarafından makam odasında öldürülen Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz'ın babası Muhammed Hakkı Kiraz, oğlunun baktığı Berkin Elvan dosyası ile ilgili "Sürekli 'Berkin Elvan’ın dosyası akamete uğratılıyor, sonuçlandırılmıyor' diyorlardı. Halbuki öyle bir şey yok. Dosya zaten kendi mecrasında yürüyor" ifadesini kullandı. Berkin Elvan'ı vuran polislerin adlarının açıklanması için Savcı Kiraz'ı önce rehin alan, sonra öldüren Şafak Yayla ve Bahtiyar Doğruyol isimli DHKP-C'liler yapılan operasyonda ölü olarak ele geçirilmişlerdi.
Yeni Akit gazetesine konuşan Muhammed Hakkı Kiraz'ın röportajının tamamı ise şöyle:
-Öncelikle böylesine kahraman bir evladın babasını tanımak isterim.
Aslen Siirtliyim. Mersin Adliyesi’nde zabit kâtibi olarak çalışıyordum. Sonra Osmaniye’ye yerleştik. Biz de emekli olunca çocukların peşine takıldık ve İstanbul’a geldik.
-Bir baba olarak, siz evladınızı nasıl tanımlıyorsunuz?
Çok munis bir çocuktu, yaramazlığı sevmez, küçükken dahi vakur duruşu olan biriydi. Eve misafir gelince nasıl hareket edeceğini bilirdi. Hem arkadaşları hem de hocaları tarafından da çok sevilen bir çocuktu. Neyin iyi neyin kötü olduğunu az çok ilkokul çağında anlamaya başladı ve bir günde ‘ya oğlum bu bize yakışmaz, bunu yapmasaydın’ dememişimdir. Dini bütündü. Elhamdülillah yaşıyordu da. Bilerek hiçbir gün namazını kaza etmemişti. Allah’a çok şükür imanlı birisiydi. Benim oğlumla aramızda abi kardeş ilişkisi vardı. Yeri geldiği zaman babası yeri geldiği zaman ise abisi olurdum. Gece yarılarına kadar ülke meselelerini konuşuyorduk. Selim benim tek erkek çocuğumdu ister istemez de tek dayanağımdı.
-Şehidimiz, savcı olmaya nasıl karar verdi?
Kendisi istemişti, biraz da benim teşvikimle oldu. Adliyede çalıştığım dönemlerde çok istiyordum savcı olmasını. Fakat kendisi de sonradan mesleği sevdi yani. Nasibinde savcı olmak varmış.
-O gün haberi kim verdi size?
O zaman 7 yaşında olan torunum haber verdi. ‘Dede, babamla ilgili bir şey var televizyonda ama kötü bir şey’ dedi. Açtım televizyonu baktım, altyazı geçiyordu.
-Çok güzel bir ifadeniz vardı: “Benim oğlum o tarafta değil. Bu taraftadır.” Bu hissiyatınızı paylaşabilir misiniz?
Sonuçta; Elhamdülillah biz Müslümanız. Asla şüphe yoktur ki iman etmişiz, imanımız var. Ne mutlu bize ki böyle bir dinin mensubuyuz. Şimdi bu insanların övülecek, gıpta edilecek bir tarafı yok, varsa eyvallah. Suçsuz günahsız oğlumun, Berkin Elvan’ın dosyası üzerindeki çalışmasında bir an önce devletin sırtındaki kambur kalksın diye çok çaba sarf ettiğine ben şahit oldum. Sürekli Berkin Elvan’ın dosyası akamete uğratılıyor, sonuçlandırılmıyor diyorlardı. Halbuki öyle bir şey yok. Dosya zaten kendi mecrasında yürüyor. Belki bazı yerlerden geç cevap alınmış olabilir. Devlet bürokrasisidir, olabilir. Emniyete yazı yazmışsındır, Emniyet de geç cevap vermiştir. Belki istediğiniz doğrultuda size cevap vermemiştir. O da olabilir. Yani nihayetinde dosya belli bir noktaya kadar gelmişti.
-Nasıl böyle metanet sahibi oluyorsunuz?
Ben inanıyorum. Oğlum da öyleydi... Dik durdu oğlum. Onların elinden su bile içmedi. Cübbesini giyip adalet dağıtmak isteyen birisine başına böyle bir olay geliyorsa; ‘İnna Lillahi ve İnna İleyhi Raci’un’ diyorsunuz. Takdir-i ilahidir. Bize rıza göstermekten başka bir şey düşmez. Eğer siz her şeyinizi Allah’tan biliyorsanız, O’nun izni olmadan yaprağın dahi kımıldamayacağına bilirsiniz. Üzülüyoruz ama hamd ediyoruz.
-Bu süreçte devlet yetkililerinden yeterli destek aldınız mı?
Sadece bize değil. Bu olay devletin birimlerinde ilk günkü sıcaklığında muhafaza ediliyor. Hepsine minnettarım. Sizin aracılığınızla da yeniden bunu onlara iletiyorum. Allah, bu devlete ve millete zeval vermesin. İnanın eskiden böyle değildi. Devlet bütün gücü ile şehitlerin şehit ailelerinin yanında.
-Torunlarınız büyüyor... Onlara babalarını nasıl anlatıyorsunuz?
Allah’a şükürler olsun büyüyorlar... Kız 9 yaşında. Oğlan ise 12’ye girecek. Elhamdülillah, anneleri de imanlı... Çocukların da bir temeli vardı. Hz. Hamza, Hz. Ömer, Hz. Ali nasıl şehit oldu? Şehitlik nasıl bir mertebedir gibi soruların cevaplarını torunlarım çok iyi biliyor ancak yine de küçücükler... Bizler inanıyoruz ki; yetimlerin sahibi Allah’tır, onların da sahibi bellidir.
-Bir Ramazan Bayramı’nı daha geride bıraktık... Nasıl geçti bayram?
Biz her uyandığımızda, ben ile annesi sabahları gözümüzü açıp da oğlumuzu anımsamadığımız bir anımız olmamıştır. Her an bizimledir. Her Cuma günü kabrine gidiyoruz. Bizim bir evimiz de mezarlık oldu. Gece bile orda kalasımız geliyor. Hiç unutmadık. Allah da unutturmasın inşallah.
-İçerde, dışarda canla başla terör mücadelesi veriyoruz. Sizin teröre yönelik mesajınız var mı?
Şehitlerimiz oluyor yüreğimize ateş düşüyor ama devletimiz kararlı, hele İçişleri Bakanımız Süleyman Soylu gece gündüz üzerlerine gidiyor. Kaçacak delik arıyorlar. Bunlar Allah’ın izni ile bitecek. Bu ülkede bu azim, bu iman gücü oldukça bitecek. Ben inanıyorum herkes diyor ki, yeter ki terör bitsin bir oğlumuzu daha feda ederiz. Şimdi size soruyorum bu iman yıkılır mı?
-Akit’e de özel bir ilginiz olduğunu duydum doğru mu?
Evet, severek takip ederim. Ben bu necip milletin hele ki şehit ailelerine gösterilen ilgiden dolayı herkese teşekkür ediyorum. Allah, bize bir daha bu marşı yazdırmasın diyen Mehmet Akif’in dediği gibi, ben de diyorum ki; Allah bize bir daha 15 Temmuzları, 28 Şubatları yazdırmasın.
-O gün malum medya, iki çocuk babası bir kişinin o korkunç fotoğraflarını yayınlamıştı... Görünce ne hissettiniz?
Yasal yollardan zaten gerekli işlemler yapılıyor. Her mesleğin kendine göre bir etiği vardır. Gazetecilik de en ulvi mesleklerden birisidir. Fakat siz bunu kötüye kullanıyorsanız; yazıklar olsun derim. Sen bu devlete, bu ülkeye ihanet ediyorsan sen bir akrepsin. Allah akrebi hayvan olarak yaratmıştır. Akrep de hiçbir şey yapamayınca kendi kendini sokuyor. Siz bu devletin bayrağı altında yaşayacaksınız. Ekmeğini yiyip suyunu içeceksiniz. Havasını teneffüs edeceksiniz. Sonra da temeline dinamit koyacaksınız. Onlara yazıklar olsun.
Eğer siz insansanız bunu yapmazsınız. Devleti pazarlığa oturtuyorsunuz. Devlet bunlarla pazarlığa oturmak zorundaymış. Ne demek ya? Devlet böyle insanlarla pazarlığa oturur mu? Bu devleti siz kabile aşireti mi zannediyorsunuz? Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni hafife mi alıyorsunuz? Kimsiniz siz? Sizin arkanızdaki güçler kim? Nasıl böyle bir şey düşünebilirsiniz? Böyle bir şey olamaz. Sonra da kalkıyorsunuz sekiz buçuk saat sonunda işte manzara ortada. Bu insanlara gıpta edilir mi? Tabii ki ben düşündüm ve dedim ki, ‘Yarabbi Sana şükürler olsun.’ Benim oğlum onların tarafında da olabilirdi. Ne mutlu bana ki öbür tarafta değildi.