HDP’nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın yargılandığı davada duruşma ikinci gününde görülmeye devam ediyor. Demirtaş duruşmadaki savunmasında, "Biz ilkeli, ahlaklı, dürüst siyasetçileriz. AKP’ye destek vermedik diye bin yıl da ceza verilecekse baş göz üstüne. Şeref duyarız. Yeter ki arkamızdan kimse bize, "soyguncu, talancı, rantçı, hırsız" demesin. Yeter ki arkamızdan kimse, "bunlar haysiyetsiz" demesin" dedi.
Savunmasının sonunda Demirtaş, "Ben hukuk ve kanun çerçevesinde tutuklu olsaydım tahliyemi talep ederdim. Ama ben bir siyasi rehineyim. Siyasi rehineler tahliye talep etmezler. Ben de tahliyemi talep etmiyorum" dedi. Mahkeme heyeti, 1'e karşı 2 oyla Demirtaş'ın tutukluluğunun devamına kararı verdi. Yeni duruşma tarihlerini ise 16-17 Temmuz 2019 olarak belirledi.
Duruşmaya SEGBİS ile bağlanan Demirtaş, darbe ile devrilen ve duruşmada ölen Mursi'nin yaşadıkları ile Türkiye'de kendilerinin yaşadıklarını karşılaştırdı, ikisi için de “utanç verici” dedi.
Benzetme yapma amacında olmadığını belirten Demirtaş, "Eminim Mursi'yi içeri atan darbeciler, yargılayan hâkimler, o ve arkadaşları içerideyken onları medyada linç edenler Mısır halkı için çok iyi şeyler yaptıklarını düşünüyorlardı" ifadesini kullandı.
Hapishanede normal ölüm diye bir şey olmadığını söyleyen Demirtaş, "Özelikle siyasiler açısından hapisteki her ölüm, rejimin işlediği bir cinayettir" dedi. Demirtaş sözlerine şöyle devam etti:
"Müslüman Kardeşler çizgisiyle hiçbir zaman yakınlaşmam olmadı. Tümüyle farklı yerlerde durduk. Bununla birlikte, ilkesel olarak şunun her zaman altını çizdim; siyasi düşüncelerinden dolayı kime saldırı olursa olsun mazlumun, mağdurun yanında oluruz. Kimliğine bakmadan."
"Mursi’nin cenazesi sabahın beşinde kaçırılıp ailesi ve bir grup avukat nezaretinde zorla defnedilmiş. Barbarlıktır bu. Bazı AKP yöneticilerinin buna tepki gösterdiğini gördüm, ki çok haklılar. Cenazeye bu şekilde müdahale, barbarlıktan başka bir şey değildir."
"Daha bir kaç ay önce cezaevlerinde, intihar ederek açlık grevlerine dikkat çekmek isteyen tutsaklar oldu. Cenazeleri cezaevlerinden çıkarılıp kaçırılarak; bazılarına, ailelerin bile katılması engellenerek defnedildi. Dolayısıyla herkesin kendini gözden geçirmesi lazım."
"Bugün Türkiye'de de iktidar, kendi iktidarını kutsallaştırarak, neredeyse tanrısal bir lütuf olarak topluma sunarak, biat etmeyeni düşmanlaştırarak toplumsal bir parçalanmaya yol açıyor."
"AKP iktidarı, kendi gücünü zayıflatacağını düşündüğü her kesimi ya vatan haini ya terörist ya düşman olarak kodlamıştır. Biz öyle olmadığımızı zaten biliyoruz. Fakat bu kodlamayı yaparak toplumu paramparça eden herkes ağır vebal altına girmiştir."
"Kim bu hesabı kitabı yaptıysa yanlış hesap kitap yaptı. Türkiye toplumuna zarar veriyor. Biz de, bu zarar en az seviyede olun diye mücadele ediyoruz."
"Şu saatte benim tahliye kararım verilse bile adalet sağlanmış olmayacak. Çünkü bu yargılamalar vesileyle siyasete ağır bir müdahale yapıldı."
"Yakın zamanda, yargısal bozulmayı önlemek amacıyla yargıçlar Saray’a toplanmak suretiyle, Yargı Reformu Strateji Belgesi açıklandı. Yargı üzerindeki baskıların kaldırılması yönünde verilen mesajlar önemlidir. Fakat usul esastan önce gelir."
"Yani yargı üzerinde baskı olmaması gerektiğini söyleyen yürütmenin başı, Saray’a topladığı hâkimlere bunu, yürütmenin başı sıfatıyla söylüyor. Bu bile başlı başına, o belgenin içeriğinin ruhen boş olduğunu gösteriyor."
"Bir yürütme yetkilisi, yargıçları çağırıp perspektif veremez. Bir açıklama yapılacaksa yargıçların olduğu yere gitmelidir. "Böyle yapın, şöyle yapın” diyemez. Bu bile, şu aşamada Yargı Reformu Strateji Belgesinin hiçbir kıymeti harbiyesinin olmadığının göstergesidir."
"Aynı yürütmenin başı, AİHM kararlarının öncelikli olarak uygulanması konusunda daha sıkı tedbirler alınacağını söyledi. Daha 4-5 ay önce, AİHM’in benimle ilgili kararına ilişkin “AİHM kararları bizi bağlamaz. Karşı hamlemizi yapar işin bitiririz" demiştir."
“'Tutukluluk esas olmamalıdır. Esas olan tutuksuz yargılamadır.' Bunu yürütmenin başı söylüyor. Aynı kişi, ben Cumhurbaşkanı adayıyken 'Ne tahliyesi ya. Kim kimi tahliye ediyor. O bir teröristtir.' demişti. S. Soylu da 'Buyursunlar tahliye etsinler de görelim' demiştir."
"Bizi içeri attıranlar, medyada bizi linç edenler Türkiye için çok iyi bir şey yaptıklarını düşünüyorlar. Nasıl ki, biz bugün Mısır’a bakıp yaşadıkları trajediye üzülüyorsak dünyanın geri kalanı Türkiye’ye bakıp öyle üzülüyor. İyi şeyler yapılmıyor. Doğru şeyler yapılmıyor. Yapılan şeylerin hepsi, herkese zarar veriyor. Zannediliyor ki bedeli sadece biz ödüyoruz. Hayır."
"Meclis Bütçe Plan Komisyonundaki arkadaşlarım yaptılar hesaplamaları; bizim tutuklu olmamızdan kaynaklı olarak, sadece 1 yıl içerisinde 630 dolar çıktı herkesin cebinden. Güven ortamı zarar gördü. Çünkü ekonomi zarar gördü. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, İdris Baluken, Gültan Kışanak [...] içeride kalsın, sürüm sürüm sürünsünler” diyenler bilmeli ki, yıllık 630 dolar ödüyorsunuz biz içeride kalalım diye, kişi başına."
"Eğer 'bu paraya değiyor' diyorsanız, 'biz açlık da çekeriz yeter ki içeride kalsınlar' diyorsanız yanlış düşünüyorsunuz. Biz, siz aç kalmayasınız diye mücadele ediyoruz. Yurttaşlarımız ölmesin diye mücadele ediyoruz."
"Ankara 44. Asliye Ceza Mahkemesi hâkimi, hakkımdaki bir yargılamada, daha kimlik tespiti bile yapılmamışken, ilk tebligatta şunu yazdı: SEGBİS yoluyla ifadesinin alınmasına, SEGBİS yoluyla ifade vermeyi kabul etmediği takdirde savunmasının alınmış sayılmasına... O dosyada toplantı ve gösteri kanununa muhalefet ettiğim suçlaması var. Şırnak’ta, partimin il binasının balkonunda belediye başkanımızı tanıtmışım, bu da yasa dışı gösteri kabul edilmiş. Bir hâkim böyle yaklaşırsa Türkiye’de hiçbir şey düzelmez."
"Yargı Reformu Strateji Belgesinin en önemli eksikliği, HSK’ya değinmemiş olmasıdır. HSK yargıçların üzerinde Demokles’in kılıcı gibi durdukça yargıçlar kendilerini asla güvende hissetmeyeceklerdir. Bugün yargının üzerinde tahakküm kurmanın en etkili aracı HSK’dir. Yürütme ve yasama tarafından tek bir atama yapılmamalıdır HSK’ye. HSK üyelerinin tamamı, kürsü hâkimleri tarafından seçilmelidir. Adalet Bakanı, HSK üyesi olmamalıdır."
"HSK ile ilgili tartışma yürütmeden, yargıçlarımızın gönül rahatlığıyla, vicdanlarına dayanarak, baskı hissetmeden yargılama yapmalarını sağlamamız mümkün değildir. Yargıçlar her gelen iktidardan korkacak ya da etkilenecekse Türkiye’de yargısal adaleti sağlamamız mümkün olabilir mi? Olamaz."
"Yargı Reformu Strateji Belgesi siyasi ihtiyaca bianen açıklanmıştır. Yargının sorunlarına ilişkin herhangi bir çözüm sunmamaktadır."
"Üyesi olduğum Türkiye Barolar Birliğinin Başkanının hararetle alkışlaması da vahim bir durumdur. Alkışlanacak bir şey göremiyorum. Barolar Birliğinin bir üyesiyim, Barolar Birliği yönetiminden biri, nezaketen de olsa bugüne kadar şu duruşma salonuna teşrif etmedi. Böyle bir Barolar Birliği, böyle bir HSK ve böyle bir yürütme anlayışıyla yargının bağımsızlığını sağlamak mümkün değildir
"Soruşturmayı yapan, fezleke hazırlayıp TBMM’ye gönderen Cumhuriyet Savcısı, daha doğrusu AmedCumhuriyet Başsavcıvekili Ramazan Alptekin, 15 Temmuz sonrası FETÖ üyeliği iddiası ile tutuklanmıştır. Ben suçlu mu suçsuz mu bilemem umarım adil bir yargılamaya tabi tutulur. Ama o bizimle ilgili soruşturmaları yürütürken adil değildi. Bunu biliyorum. Kendisi de görev yaptığı dönemler adaletli davranmadı, düzenlemiş olduğu bu fezleke de bunlardan bir tanesi."
Aranın ardından Demirtaş, hakkındaki bir fezlekeden kendisine ait olduğu belirtilen bir konuşmayı okuduktan sonra, "Savcı konuşmamın içinden parçalar almış, birleştirmiş. Ben böyle kopuk kopuk konuşmam" dedi.
Fezlekede bir çözüm tutanağı olmadığını söyleyen Demirtaş şu ifadeleri kullandı:
"Peki savcı bu konuşmayı nereden almış? Muhtemelen polis tutanağından. Polis mitinge gelir, parça parça not tutar. Peki savcının o notları teyit etmesi gerekmez mi? Savcının konuşmama, baştan sona kadar anlamlı bir bütün olarak bakması gerekmez mi? Ama umurunda değil. Savcı ne dinlemiş ne izlemiş ne çözüm tutanağı düzenlemiş. Muhtemelen Cemaatçi polisler, aldıkları talimat gereği, çözüm süreci başlamasın diye gereğini yaptılar."
"Cemaatçi polis hazırlıyor, Cemaatçi savcıya gönderiyor, Cemaatçi savcı Meclis’e gönderiyor. Sözde Cemaat ile mücadele ettiğini söyleyen iktidar da bu fezlekelere dayanarak bizi terörist ilan ederek, muhalefetin bir kısmının da desteğiyle dokunulmazlığımızı kaldırıyor."
"İnsanlar birbirini öldürürken, sefa sürüp barış girişimlerimizi engellemeye çalıştılar. Ben buna isyan ediyorum, kabul etmiyorum. Kabul etmiyorum Murat Bey. [Mahkeme hakimi.] Siz halkın yoksul bir evladı olarak okudunuz, bu ülkede hakim oldunuz. Bunlar milliyetçilik yapıp yargıya ve muhalefete parmak sallarken susamayız. Bu fezleke öyle bir fezlekedir. Barış girişimini engellemek için ortaya atılmış bir fezlekedir."
"HDP ülke bölünsün mü dedi? Bayrağı, sınırları mı tartışmaya açtı? Böyle bir şey olmadı. Ülkenin sınırları içerisinde en demokratik yönetim biçimini öneriyoruz. Hak ve özgürlüklerin hayata geçmesi için demokratik, yeni bir anayasa öneriyoruz."
"Vatan millet edebiyatı yapıp, yoksulların kanı canı üzerinden kendini var edenlere boyun eğmedik, eğmeyeceğiz. Ben halkın yoksul bir evladıyım. Yedi çocuklu bir işçi ailesinin evladıyım. Yoksulluğun ne demek olduğunu biliyorum. Ailem zengin değildir. Arkamda holdingler, medya patronları yoktur, halk vardır. Benim de boynumun borcudur, içeride de olsam dışarıda da olsam ezilen Kürt ve Türk halklarının hakkını savunacağım."
Demirtaş'ın yargılandığı davada Ankara Sincan Cezaevi Kampüsünde görülen duruşmanın ikinci günü başladı. Demirtaş duruşmaya, dün olduğu gibi Edirne Cezaevinden SEGBİS yoluyla bağlandı.
"İlginçtir, o dönemde [2010’lu yılların başları] hakkımızda fezleke hazırlayan savcılar sonradan açığa alındılar, tutuklandılar. Bu bir tesadüf olabilir mi? Emniyetteki Cemaat bağlantılı güvenlik personeli, adliyede de kendileriyle bağlantılı savcılarla çalışıyorlardı."
"2012’de bize kumpaslar kurulur ve biz de bunları deşifre etmeye çalışırken Cemaat’in hedefi haline geliyorduk. Peki bu anormal midir? Hayır. Cemaat’in hedefi haline gelmek bizim için anormal değil, çünkü karşı çıkıyorduk. Hem hukukun üstünlüğüne güveniyorduk hem de Cemaat'in devletin bürokrasisine adım adım yerleşmeye çalıştığını görüyorduk. Ve bunu da yüksek sesle ifade ediyorduk. Sahada da bazı valiler, emniyet müdürleri ya da başka yerlerdeki, mesela Parlamento'da Cemaat’e yakın olduğu bilinen şahısların bana karşı tutumlarından da, tepkili olduklarını anlayabiliyordum."
"O dönemde Cemaat bizi sevmiyordu. Ama kimi seviyordu? Mesela Binali Yıldırım’ı çok seviyordu. Hakkımda iftira atan Binali Yıldırım’ı. Benim, “masum insanların ölümüne sebebiyet vermekten tutuklu” olduğumu söyleyecek kadar şirazesinden çıkmış olan Binali Yıldırım'ı. Yargı süreci devam eden biri hakkında kameraların karşısına geçip iftira atan siyasetçileri çok seviyordu Cemaat."
Bu fezlekede savcı, dünkü fezlekede olduğu gibi konuşmamın içeriğini yazmamış. Çarpıtma ve kopyala-yapıştır sistemiyle, Cemaat’in sıkça kullandığı teknik ve taktikle bir fezleke hazırlamış. 2012'deki bir konuşmam dosyada. Bana “masum insanların ölümüne sebebiyet vermemiş kişi” diyen Binali Yıldırım’a söylüyorum. Dosyamda ne tür deliller olduğunun da bir kez daha bilinmesini istiyorum. Bunu da Cemaat’in savcıları koymadı. Bugün AKP’nin savcıları koydu."
"Türkiye kamuoyunun, altını çizerek belirtiyorum, kamuoyunun bunun bilmesini istiyorum. Bugün bile AKP’nin bazı kesimlerinin benden rahatsız olmalarının nedeni, Cemaat’e yönelik yıllardır sürdürdüğüm eleştirilerdir."
"Onlarca mikrofonun önünde bütün Türkiye’nin dikkatle izlediği İstanbul seçimindeki AKP’nin adayı benimle ilgili konuşuyor, ben buna cevap veremiyorum. Dışarıda olsam cevabını veririm. Savunmamın parçası budur işte. Dışarıda olsam aleyhime bu kadar algı yapmalarına izin vermezdim. Hepsini tek tek teşhir ederdim. Düşünün ki, benimle ilgili dün masum insanların ölümünün müsebbibi diye açık açık yargıya müdahale edecek açıklama yapan şahıs, başbakanlık yaptı bu ülkede. Benim de üyesi olduğum Meclis’in başkanlığını yaptı. Yurttaşlar bunu söyleyebilir. Gazeteciler yorum yapabilirler. Ama iktidar mensupları yapamazlar. Bu, yürütme erkinin yargı üzerindeki aleni yönlendirmesi olur. Yapılan budur. Namertçedir. Dürüstlük değildir bu"
"Binali Bey’in gelip bir duruşmamı izlemesini isterdim. Gelseydi bir baksaydı neyle suçlanıyoruz. Binali Yıldırım, benim söylediklerim suç olsaydı şu anda ikimiz sanık sandalyesinde yan yana olmalıydık. Bak, Kürdistan dediğim için yargılanıyorum. Hakkımdaki suçlamalar gerçekten suçsa Binali Bey, ikimizin aynı sanık sandalyesine oturması lazım. Senin geçen hafta oy uğruna Diyarbakır’da söylediğin “Kürdistan"ı ben 7 yıl önce Bingöl’de söylediğim için bak bugün yargılanıyorum."
"Binali Yıldırım şunu da söylüyor, “Demirtaş seçimde biz destek veriyoruz, o da seçimden sonra bizi görsün diyor.” Çünkü kafaları hep böyle çalışıyor. Yurttaşlarımızın iyiliği için bir şey isteyebileceğimiz hiç akıllarına gelmiyor. Bunların siyaseti rantı paylaşmak üzerinedir. Biri birine destek veriyorsa demek ki ekonomik çıkar vardır. Kafa başka türlü çalışmıyor. Samimiyetle söylüyorum, kafaları böyle çalışıyor. Bunların günahını isteseniz bedava vermezler. “Benim çıkarım ne olacak” derler."
"Biz ilkeli, ahlaklı, dürüst siyasetçileriz. AKP’ye destek vermedik diye bin yıl da ceza verilecekse baş göz üstüne. Şeref duyarız. Yeter ki arkamızdan kimse bize, "soyguncu, talancı, rantçı, hırsız" demesin. Yeter ki arkamızdan kimse, "bunlar haysiyetsiz" demesin."
"Merak ediyorum, bu fezlekeyi hazırlayan savcı tarih bilgisini nereden almış? Hukuk bilgisinden vazgeçtim. Hukuktan anlamadığı belli de. Hukuktan anlamak sadece kanun bilmek değildir. Hukukun ruhunu, felsefesini bilmek önemli. Savcı bunlardan da bihaber. Beni suçlayacaksa en azından dolu dolu bir fezleke hazırlar. “Kürdistan” dediğimde nasıl oluyor da terör progapandası yapmış oluyorum?"
"Tayyip Erdoğan dedi diye değil, Binali Yıldırım dedi diye değil, Mustafa Kemal Atatürk dedi diye değil, Sultan Abdülmecid dedi diye değil, Selçuklu Sultanı Kürdistan Eyaleti ilan ettiği için değil; Kürdistan, tarihi bir gerçeklik olarak var olduğu için var. Kürdistan coğrafyası, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti sınırlar içinde. Biz bu ayrılsın, ayrı devlet olsun demiyoruz. Rumeli denilince neresi anlaşılıyor? Trakya. "Rumeli" deyince "Rumlar ayrı bir devlet kursun ve orası Rum devleti olsun" demiş mi oluyorsunuz?"
"Kürdistan demenin neresi terör propagandası? Bu nasıl bir hakaret, bu nasıl bir aymazlık. Farkında değiller herhalde, hakaret ettiklerinin. Binali Yıldırım niye Kürdistan dedi” demiyorum. Her gün kullansın. Normalleşmesi lazım."
"Doğubeyazıt’tan Çukurca’ya kadar, İran sınırlarında kalan bölge İran Anayasasında Kürdistan Eyaleti. Çukurca’nın Cizre’ye kadar olan, Irak sınırlarında kalan bölge Irak Anayasasında Kürdistan Bölgesi. Kürdistan, Türkiye’ye bir karış geçmiyor mu? Tam sınırda mı bitiyor?"
"Ben hukuk ve kanun çerçevesinde tutuklu olsaydım tahliyemi talep ederdim. Ama ben bir siyasi rehineyim. Siyasi rehineler tahliye talep etmezler. Ben de tahliyemi talep etmiyorum."
Mahkeme heyeti savunmasının ardından Demirtaş'ın tutukluluğunun devamına karar verdi.
Duruşmadan önce Barış Akademisyenleri davası için Çağlayan Adliyesin'den canlı yayın yapan CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da Demirtaş'ın davası hakkında bir hatırlatma yaptı.
Tanrıkulu, "Bir daha hatırlatmam gerekiyor; Anayasa Mahkemesi ve AİHM emsal kararları bugün arkadaşımız meslektaşımız Selahattin Demirtaş'ın görülecek davasında uygulanmadı; hakkında bir yargı mühendisliği uygulanarak Türkiye tarihinde ilk defa en uçtan ceza verildi" ifadelerini kullandı
“Örgüt kurma ve yönetme”, “Örgüt propagandası” ve “Suç ve suçluyu övme” iddialarıyla Demirtaş hakkında 142 yıla varan hapis cezası isteniyor. Diyarbakır’da açılan dava, güvenlik gerekçesiyle Ankara 19’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’ne alınmıştı.
Demirtaş’ın Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davası, daha önce kendisi hakkında hazırlanan ve dokunulmazlığının kaldırılması için TBMM’ye gönderilen 31 fezlekenin toplamından oluşuyor.