Türkiye'de protest müziğin önde gelen isimlerinden Selda Bağcan, Türkiye’nin özgürlükler bakımından yerinde saydığını söyledi. Bağcan “eskinin yasaklı yıllarına oranla pek değişen bir şey olmadı. Fazıl Say’ın ve Orhan Pamuk’un başına gelenler ürkütüyor insanı. Demek ki bir arpa boyu yol alamamışız” dedi.
Çözüm sürecinin bitmesi kötü oldu diyen Bağcan “Nasıl referandumda her şey soruluyorsa çözüm süreci boyunca Kürtler’e verilecek tavizler de madde madde halkın kanaatine sunulmalıydı. Verilen tavizler vahimdi ki seçimden sonra bu kadar ters döndü her şey” diye konuştu. 12 Eylül darbesinin yargılanmasının önünü açan anayasa referandumunda hayır oyu kullandığını söyleyen Bağcan ‘iktidara şans vermedim’ dedi.
Selda Bağcan’ın Bugün gazetesinden Dilara Tahmaz’ın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
En baştan başlayalım. Müzik piyasasına ilk giriş yaptığınız dönemler popüler kültüre ait yabancı şarkıları aranjmanla piyasaya sürmenin moda olduğu yıllara denk geliyor. Oysa siz kendi özümüze, türkülerimize dönmeyi yeğlediniz. Neydi sizi buna iten?
1971 yılında Anadolu türkülerini gitarla söyleyen ilk şarkıcı olarak çıkış yaptım. O dönem Ajda Pekkan gibi isimler Batı müziğinden aranjmanlar yapıyorlardı. Ben 68 kuşağına dahildim. Türkülerden bihaber bir nesildik o zamana kadar. Sanki sihirli bir değnek değdi bize ve bütün üniversite öğrencileri Anadolu ezgilerine merak saldık.
Selda Bağcan müziğinin daima muhalif ve protest bir tavrı oldu. O dönem rol model aldığınız biri mi vardı, yoksa benim müziğimin muhakkak söyleyecek bir sözü olmalı diye mi düşündünüz?
Kimse rol modelim değildi. 1971’de zaten model bizdik. O ruhtan gelen bir şey. Bir de hepimizi çok etkileyen bir sol akım vardı. Malum, 68 kuşağı. Böyle bir ortamda yaşayıp müziğinizin etkilenmemesi mümkün değil.
Bunları yaparken hiç çekinip, insanlar ne der diye düşünmediniz mi?
Hayır kesinlikle bunları düşünmedim. Sadece konuşmakla kalmadılar, eyleme de geçirip beni 3 kez hapse attılar biliyorsunuz.
Selda Bağcan müziğinin daima muhalif ve protest bir tavrı oldu. O dönem rol model aldığınız biri mi vardı, yoksa benim müziğimin muhakkak söyleyecek bir sözü olmalı diye mi düşündünüz?
Kimse rol modelim değildi. 1971’de zaten model bizdik. O ruhtan gelen bir şey. Bir de hepimizi çok etkileyen bir sol akım vardı. Malum, 68 kuşağı. Böyle bir ortamda yaşayıp müziğinizin etkilenmemesi mümkün değil.
Bunları yaparken hiç çekinip, insanlar ne der diye düşünmediniz mi?
Hayır kesinlikle bunları düşünmedim. Sadece konuşmakla kalmadılar, eyleme de geçirip beni 3 kez hapse attılar biliyorsunuz.
Katil değilsin, hırsız değilsin ama hapistesin
Hapisteyken bir iç hesaplaşma yaşayıp ‘Bütün bunlara değdi mi acaba’ dediğiniz oldu mu?
Açıkçası hiç böyle düşünmedim ve pişman olmadım. Ben bunları yapmak zorundaymışım demek ki. Hepsini isteyerek yaptım. Hayat benim açımdan böyle aktı. Ama insanın en çok ağırına giden şey; katil değilsin, hırsız değilsin ama hapse giriyorsun. Peki sebebi ne? Sadece şarkı söylüyor olman. Üstelik sözlerini bile benim yazmadığım bir şarkı.
Meşhur Koçero şarkısından bahsediyorsunuz, değil mi?
Evet, Koçero şiirinin yazarı Hasan Hüseyin Korkmazgil o dönem yaşıyordu. Ama şarkıyı okudum diye hapse giren ben oldum. Şiiri gördüğüm anda beste ağzımdan dökülmüştü. Kısa bir süre sonra evimden polisler tarafından götürüldüm ve sorguya çekildim. Şarkıyı söyleyenin benim olup olmadığımı öğrenmek istiyorlardı. Şimdi geriye dönüp baktığımda iyi ki itiraf etmişim diyorum. Çünkü şarkıyı söyleyenin ben olduğumu inkar etseydim işkenceye uğrayacaktım. Kendi şarkılarını inkâr edenler oldu da zaten o dönemlerde.
Koçero için Ahmet Kaya’yla düet yapmıştınız. O da yattı mı hapis?
Hayır. Ahmet’le söylediğimiz şarkının ikinci versiyonuydu. Benim başım ilk versiyonundan belaya girdi. Çok ağır, sözleri tokat gibi olan bir şarkıdır. Dağlarda gezen şaki Koçero’yu anlatır. O dönem Koçero Hürriyet’in her gün manşetlerindeydi. Ama ben hiç tanımıyordum. Hayatımda yüzünü görmediğim biri için hapis yattım yani.
Neden ikinci versiyonu Ahmet Kaya'yla okumak istediniz?
Bunun hikayesi de ilginçtir aslında. O dönem Zeki Müren’le aynı firmadayız. Koçero’nun sözlerinde de küfür var ve küfürlü kısmı da ben okuyorum.
Zeki Bey Koçero'yu dinledikten sonra benim için yapımcıya ‘Kıza bak ne kadar da korkusuzca küfrediyor’ demiş. Bu sözü duyunca kendi kendime demek ki kadın ağzına küfür yakışmıyor dedim. Bunu söylese söylese Ahmet söyler diye düşündüm.
Kendisiyle olan yakın dostluğunuzu biliyoruz. Vefatına kadar aynı sıklıkla görüşmeye devam ettiniz mi?
Evet biz hep ara ara görüştük Ahmet’le.
Neler hissettiniz vefatını duyduğunuzda?
Çok üzüldüm tabii. Bir defa MGD gecesi yapılanlar çok vahimdi. Ne söyledi ki sanki? ‘Ben Kürtçe bir klip çekeceğim. Bu klibi çekecek yürekli bir kanal da bulacağıma inanıyorum.’ dedi.
Ne var bunda? Kürtçe şarkı yapmak o dönem serbestti üstelik. 1991’den beri serbestti. Ahmet bunu dediği için herkes çatal-bıçak fırlatmış. Çocuğun yüzü gözü birbirine karışmıştı. Çok üzüldüler bu yüzden. Kısacası bence üzüntüden öldü Ahmet.
1991 yılında siz ilk Kürtçe şarkıyı söylediğinizde hiçbir problem yaşamıyorsunuz ancak 1999 yılında Ahmet Kaya ‘Kürtçe şarkı söyleyeceğim’ dediğinde linçe uğruyor. Bir tarafın benimsenip diğerinin dışlanmasındaki neden sizce ne?
Ahmet’in tavrında ayrımcı bir tehdit sezdiler. Yanlış anlaşıldı. Biraz sert bir tonla konuştu sahnede.
Nasıl bir yanlış anlaşılma?
Ayrımcılık yapmazdı. Kardeşlikten yanaydı. Ama onu bir şekilde tehlike olarak gördüler. Bu da ortamın uygun olmayışından şartların olgunlaşmayışından oluştu. Hepsi de ünlü insanlardı ancak demek ki o olgunluğa erişememişler. Bir bölücü tehdit sezdiler, oysa öyle bir şey yok. Ahmet’in sözlerinde hiçbir şey yoktu ama o gece linçe uğradı. O topluluktaki bir sürü yüksek tahsilli insan Ahmet’e o gece çatal fırlattı. Olacak iş değil. Ve bu algı ölümüne kadar sürdü.
Türkiye’nin müzik geçmişine baktığımızda şarkılarda birçok siyasi göndermeye, protest tavra tanıklık ediyoruz. Ancak günümüz şarkılarında suya sabuna dokunmayan sözler var. Bu durumu eleştiriyor musunuz?
Bu durumun nedenlerini anlayabiliyorum. Bu tarz şarkılar yapıldığında faturalar çok ağır ödeniyor. İnsanlar hapislere giriyor. Bu yüzden artık yapmak istemiyorlar. Kısacası yine yaparsak biz yapacağız bu şarkıları.
İnsanlar seslerini çıkarırlarsa huzurlarının kaçacağından korkuyorlar galiba. Güzel olana, rahat çok kolay hayır diyemiyor böylece apolitik bir tavır benimsiyorlar. Sizin bu duruma bakış açınız nasıl?
Aslında bu her dönemde var olan bir durum. Günümüzde Türkiye’de asıl apolitik olanlar şovmenler. Açıkça da söylüyorlar ödümüz patlıyor diye. Faturalar ağır ödeniyor çünkü.Bir şey yaptın mı yallah içeri! Korktu çocuklar doğal olarak. Bir de 12 Eylül darbesi çok korkuttu insanları. Apolitik bir gençlik yetiştirelim dediler ve başarılı da oldular.
Sizce Türkiye eskiye kıyasla günümüzde, özgürlükler ve yasaklar bakımından nasıl bir yolda ilerliyor?
Bana kalırsa eskinin yasaklı yıllarına oranla pek değişen bir şey olmadı. Fazıl Say’ın ve Orhan Pamuk’un başına gelenler ürkütüyor insanı. Demek ki bir arpa boyu yol alamamışız.
12 Eylül sorumlularına yargı yolunun açılmasını istediği için iktidara bir şans vermek isteyen gruba dahil misiniz?
Yok ben hiç şans vermedim onlara. Hatta referandum sırasında bana telefonlar geliyordu çeşitli gazetelerden. Evet diyeceksiniz değil mi dediler, hayır diyeceğim dedim.
Nedeni neydi bu kararınızın?
Bu insanlar toplum mühendisliğine soyunuyorlar. Bu ülkede laik sistem oturmuş durumda. Bunu tersine çeviremezsiniz. Bu durumu fark etmiş olduğum için her yapılana hayır dedim. Bazı yapılan iyi uygulamalar var elbette. Sağlıkla ilgili çalışmalar gibi. Fakat öyle kötü şeyler var ki. Bir tane iyi işi, 2 ya da 3 tane kötü iş götürüyor.
Türkiye’de bir sansür gerçeği var. Özellikle devlet tiyatroları ve şehir tiyatrolarında bu durum fazlasıyla gündemde ancak sanatçılar ‘Konuşursak hiç iş yapamayacağız’ diyorlar. Aynı durumda siz kalsaydınız ne yapardınız?
Karşı gelirdim. Biz susmayız evvelallah! Müzik yapmama bahasına da olsa söyleyeceklerimi söylemekten çekinmezdim.
Hiç şarkılarınız sansüre uğrayıp belirli yerlerin kesilmesi istendi mi?
Hayır beni direkt hapse atmayı yeğlediler. Başkalarının yazdığı şarkılar yüzünden hapse girdim. Ama artık o günler geçti önümüze bakalım. Bu ülkeye koalisyon şart!
Peki, madem konuyu açtınız; sizce ne değişir koalisyonla birlikte?
Tek partiyle başımıza neler geldiğini gördük. Koalisyonla her şeyin daha iyi olacağını düşünüyorum. Bir defa tek başına iktidar durumu, bu parti değil başka partiyle de olsa iyi olmazdı. Çünkü bu şekilde her istediklerini yaptırabiliyorlar. Koalisyon olursa kendi içlerinde tartışırlar.
CHP seçmeni olduğunuzu biliyoruz. Sizce parti eski yıllara kıyasla hâlâ sizin sahiplendiğiniz ideolojiyi yansıtıyor mu?
Nispeten içlerinde en iyisinin CHP olduğunu düşünüyorum. Neden derseniz, çok seslilik var. Partilerin yanlış yapma olasılığı olduğu için hiçbir partiye üye değilim, sadece seçmenleriyim.
Yanlış gördüğünüz durumlar arasında neler var?
Mesela Cumhurbaşkanı Deniz Baykal’ı çağırdığında ‘Neden gitti’ diye eleştirenler çok oldu. Buna çok kızdım. Elbette gidecek! Çağıran bu ülkenin cumhurbaşkanı sonuçta. Bazı insanlar diyaloglar kopsun istiyor CHP’nin içinde de kıyamet koptu. Neden? Çünkü çok fazla particiler. Bana kalırsa Meclis başkanlığı Baykal’ın hakkıydı. Ama MHP her zaman CHP'ye kazık attı. Baykal’ı seçtirseydi aklıselim bir insan başkanlık yapacaktı.
İlk kez Kürtçe şarkı söyleyerek çözüm sürecini başlatan ben oldum demiştiniz. Sürecin bittiğini düşünüyor musunuz?
Evet ve bitmesi çok kötü oldu. Şeffaf olmayan vaatler olduğu için bugünlere geldik. Birilerine vaatte bulunmadan önce halktan icazet almak zorundasınız. Nasıl referandumda her şey soruluyorsa çözüm süreci boyunca Kürtler’e verilecek tavizler de madde madde halkın kanaatine sunulmalıydı. Verilen tavizler vahimdi ki seçimden sonra bu kadar ters döndü her şey.
İnsanlar Kürtçe şarkı yapan, sol görüşlü bir Selda Bağcan denilince HDP’yle yakınlık bekliyor sizden. Ancak siz böyle bir şey olmadığını söylediniz.
Herkese eşit mesafedeyim. CHP’ye oy veririm vicdanen. Yine de aklıselim olarak en iyi partidir. HDP’ye nasıl oy vereyim, nasıl güveneyim. Bir dirsek döner, yanarsınız.
Dünya çapındaki bilinirliğiniz malum. En son Eliyah Wood’un size olan hayranlığı medyada yankı uyandırdı. Nereden tanıyormuş sizi?
Oyunculuğun yanı sıra DJ’lik yaptığı için meraklı bu tarz etnik müziklere. Hatta videoları da var. Benim Yaylalar şarkısını ve başka şarkılarımı paylaşıyor. Oldukça da sıcakkanlı bir çocuk. Ekşifest’ten sonra uzun uzun sohbet ettikkendisiyle. Benim için “Selda Bağcan’ın sesini duyunca çıldırıyorum” diyormuş. Yurtdışı festivallerinde şarkılarım çok ünlendi. Türkçe bilmeyen insanlar benimle bir ağızdan şarkılarımı söylüyorlar çok ilginç değil mi?
Yurtdışında yavaş yavaş biz fark etmeden oluşan bir Selda Bağcan fenomeni var. Hiç hak ettiğiniz itibarın geç verildiğine dair bir siteminiz oldu mu?
Son dönemlerde evet, biraz oldu. Sitem sayılmaz ama bazı insanların beni bu şekilde fark ettiklerini gördüm. Bir başka açıdan bakarsa yine de iyi oldu bu durum benim için.
Uluslararası arenadki popülariteniz için herhangi çabanız ya da PR çalışmanız oldu mu?
Parmağımı bile kıpırdatmadım. Dünya çapında bir bilinirliğim zaten vardı ancak Selda Bağcan isminin patlama öyküsü 2006’ya dayanıyor. O yıl İngiltere kaynaklı bir şirketle plak sözleşmesi yaptım. Onlar İnce ince Bir Kar Yağar albümünü yayınladılar ve çok tuttu. O günden beri de satıyorlar.
1993 yılında Uğur Mumcu suikastının ardından Uğurlar Olsun albümünü yaptınız. Şarkı çok beğenildi ve kitlelerin dilinde bir çeşit ağıt oldu. Neydi hikayesi?
Şarkı sözü Ali Çınar diye bir gazeteci arkadaşa ait. Fakat ben üzerinde çok uğraştım. Bestesi de benimdir. Çok enteresan bir hikayesi var. Ali Çınar, bana sözleri faksla yolladı. Ben de öyle bir kenara attım, ofisimde. Aradan epey zaman geçti. Çekmeceleri temizlerken şiiri gördüm. Aldım elime sazımı o anda döküldü bestesi. İnanılmaz bir şey. Demek ki nasıl dolmuşum o vahşi suikasta karşı. Hepimizin ciğeri yanmıştı.
Uğur Mumcu’yu tanır mıydınız?
Bir kez tanışma fırsatı bulmuştuk. Cumhuriyet’te rahmetli Mustafa Ekmekçi’nin ofisine gitmiştim. Orada ayaküstü sohbet etme fırsatı bulmuştum. Ben o dönem hapis cezalarıyla boğuşuyordum. Bazı davalarım zaman aşımına uğruyordu. Mumcu beni gördüğünde ‘Siz yine ucuz yırttınız’ dedi. Bu cümlesini hiç unutmam.