Başbakan Binali Yıldırım, referandum sürecine ilişkin olarak, "Havayı iyi görüyorum. Anlamlı bir evet bekliyorum" dedi.
"Evet rüzgârı tersine döndü" yazısıyla iktidara yakın bazı çevreler tarafından eleştirilen Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi, Başbakan Yıldırım'ın kendisini aradığını söyledi. "Benim yazımdaki havayla mutabık değil" diyen Selvi, "Görüşmemiz sırasında birkaç kez, 'Havayı iyi görüyorum' diye altını çizme gereği duydu" ifadesini kullandı.
Selvi'nin Hürriyet'te "Başbakan’la telefonda ne konuştuk?" başlığıyla yayımlanan (18 Şubat 2017) yazısı şöyle
Başbakan Binali Yıldırım, Malta ve Almanya gezisine çıkmadan önce telefonla aradı.
“Nasılsın” diye başlayan, “Nasıl gidiyor” diye devam eden bir görüşmeydi. “Sen bizim hareketimizin tüm aşamalarını bilen, duruşu olan bir arkadaşsın. O yüzden seninle konuşmak istedim” derken dostaneydi. Başbakan, “Referandumda havayı iyi görüyorum” diye söze başladı. “Kampanya henüz başlamadı. Ama son 60 güne girdik. Kampanyanın başlamasıyla birlikte havanın daha iyi olacağını görüyorum. Anlamlı bir evet bekliyorum” dedi. Cumhurbaşkanı ile Başbakan iki koldan referandum kampanyası yürütecekler.
Başbakan’la Anayasa değişikliğini, Cumhurbaşkanlığı sistemini ve tabandaki havayı konuştuk. Peki bu konuşma nereden çıktı? Tabii her zaman bakanlarla, imkân bulduğumuzda Başbakan’la, muhalefet liderleriyle, iktidar ve muhalefet temsilcileriyle konuşarak, siyasetin ve sokağın nabzını tutarak değerlendirmelerimizi yapıyoruz. Başbakan’la konuşmamız sırasında fark ettim ki, benim çarşamba günkü, “Evet rüzgârı tersine döndü” başlıklı yazımdaki havayla mutabık değil. Görüşmemiz sırasında birkaç kez, “Havayı iyi görüyorum” diye altını çizme gereği duydu. Referandumda evet çıkacağından emin bir havada konuştu. Milletin meseleyi anladığını, güçlü bir şekilde destek vereceğine inandığını söyledi. Sorumlu gazeteciler olarak bizim görevimiz bu tür kritik süreçlere ayna tutmak. İnişleri çıkışları yansıtıp, gerçek tabloyu paylaşmak. Ama aynı zamanda Başbakan’dan, bakanlardan, siyasi parti liderlerinden aldığımız değerlendirmeleri de kamuoyuna yansıtmak. Referanduma giderken kanaatler bu şekilde oluşacak. Biz de buna aracı olacağız.
Referanduma ilişkin süreci konuştuk Başbakan’la. “2007’de Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında vesayet dayatması olmasa bugün bu değişiklik Türkiye’nin gündeminde olmayacaktı” dedi. Haklı. 367 kararı ile Abdullah Gül’ün Meclis’te Cumhurbaşkanı seçilmesi engellenince AK Parti, sistem krizini aşmak için Anayasa değişikliğine gitti. Milletin doğrudan Cumhurbaşkanı seçmesi 21 Ekim 2007 tarihli referandumda yüzde 68.95’le kabul edildi. O zaman Meclis’te Cumhurbaşkanlığı seçimini kilitleyip Anayasa Mahkemesi’ne müracaat eden CHP’nin Genel Başkanı olan Deniz Baykal, Meclis’te partisi adına bugünkü değişikliğin de aleyhinde konuştu. Biri de çıkıp “Sizin eseriniz” demedi.
Başbakan bugüne nasıl gelindi sorusuna cevap oluşturacak analizini sürdürdü: “Eğer Cumhurbaşkanı’nı doğrudan millet seçtiyse, milletin seçtiği Cumhurbaşkanı’na Anayasa’daki o yetkiler verilmişse Cumhurbaşkanı yetkiyi kullanacak. Ama o zaman ne oluyor? Çift başlılık oluyor. Sayın Bahçeli bunu gördü. Siyasi mülahazalarla hareket etmedi. Önce milletim ve devletim dedi, bu değişikliği gündeme getirdi. İki parti ele ele verdik. Anayasa değişikliğini Meclis’ten geçirdik. Böylece çift başlılığı ortadan kaldıracak, istikrarın güvencesi olacak bu teklifi milletin önüne getirdik.”
Başbakan Malta’ya hareket etmek üzereydi. O nedenle konuşmayı uzatmadık. “Avrupa’da bazı marjinal partilerin ve grupların bu sisteme neden şiddetle karşı çıktıkları şimdi daha iyi anlaşılıyor. Çünkü bu sistemle Türkiye sorunlarını daha hızlı çözecek” dedi. “Hayır çıkarsa en çok Avrupa’daki marjinal gruplar ile Türkiye’de PKK, FETÖ ve DAEŞ gibi terör örgütleri memnun olacak”diye ekledi.
Türkiye çok kritik bir sürecin içine girdi. Sistem değişiyor. Bu süreçte referandumun her aşamasını takip edip gerçekleri yansıtmaya devam edeceğiz.