Selvi: Muhsin Yazıcıoğlu kazayla değil suikastle öldü

Selvi: Muhsin Yazıcıoğlu kazayla değil suikastle öldü

Yeni Şafak gazetesi Ankara Temsilcisi Abdulkadir Selvi, son günlerde "devlet tarafından öldürüldü" iddiaları ile tartışma konusu olan BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümüne ilişkin, "Helikopterin bazı parçalarının gece orada kalan XXXX timince yakılmış olabileceği anlaşılmıştır ve arama çalışmalarında ön planda yer alan İ.Y.'nin JİTEM'ci olma şüphesi, Yazıcıoğlu'nun suikaste kurban gittiğini gösteriyor" dedi.

"Muhsin Yazıcıoğlu olayı bir kaza değil; suikast" diyen Selvi, "Başbakan Erdoğan'ı tasfiye etmek isteyenler bu kez, Yazıcıoğlu suikastini Başbakan'a yıkmaya çalışıyor" ifadesini kullandı.

Abdulkadir Selvi'nin Yeni Şafak gazetesinde "Muhsin Yazıcıoğlu'nu kim öldürdü" başlığıyla yayımlanan (25 Mart 2014) yazısı şöyle:

Muhsin Yazıcıoğlu'nu taşıyan helikopterin düştüğü haberini alınca, ilk işim telefona sarılıp, ona ulaşmaya çalışmak oldu.

Daha önce 3 kez trafik kazası geçirmiş, hepsinde arayıp sesini duyana dek içim rahat etmemişti.

Ama bu kez telefonum çalıyor ama Muhsin Başkan, 'Gardaş' diye telefonuma cevap vermiyordu.

Telefonumu açsa, sesini duysam, geçmiş olsun dedikten sonra kazayı anlattırsam, sonunda mutlaka, 'Bir kuşkunuz var mı?' diye sorardım. Zaman zaman, 'Suikast kuşkunuz var mı?' derdim.

Açmadı telefonumu. Tanıştığımız günden bu yana ilk kez telefonuma cevap vermedi.

Hemşehrimdi, dostumdu. Siyasetin,'Yiğidosu'ydu. Her şeyden öte adam gibi adamdı Muhsin Yazıcıoğlu.

Allahtan rahmet diliyorum.

Erhan Seven'le birlikte yazdığımız, 'Alperen' isimli kitaba her imza attığımda, arkasından rahmet duasına vesile olmasını istiyorum.

Muhsin Yazıcıoğlu'nu, Erbakan-Türkeş ve Edibali'nin seçim ittifakıyla Sivas Milletvekili olarak parlamentoya geldiği zaman tanıdım.

Ama asıl dostluğumuz 28 Şubat sürecinde oluştu. Refahyol hükümetinde yer almamasına rağmen 28 Şubat'a karşı yiğit bir mücadele veriyordu.

'Türkiye'nin, Suriye olmasına izin vermeyeceğiz' sözü 28 Şubat'ın kimliğini deşifre etmesi açısından tarihi önemi haizdi.

Refahyol'u, 'Müslümanların iktidar olmasını sağlamak' adına dışarıdan destekledi. Merhum Erbakan'ın istifa edip Tansu Çiller'in başkanlığında kurulması düşünülen hükümette Başbakan Yardımcılığı önerildiğinde ise, 'Koltuk hesapları uğruna destek veriyor' denilmemesi için bu görevi kabul etmedi.

AK Parti'nin kuruluş aşamasında hem Abdullah Bey'in hem de Tayyip Bey'in ısrarlı çağrılarına rağmen, Büyük Birlik Partisi ile çıktığı yoldan dönmedi. Ona göre, Büyük Birlik demek Alperen misyonu demekti.

Buna rağmen Sivas'tan milletvekili seçilip parlamentoya girdiği zaman, bizzat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, jestiyle Kosova Dostluk Grubu Başkanlığı'nı üstlendi.

İnandığı dava uğruna çile çekmiş, 7.5 yılını Mamak zindanlarında geçirmiş, işkence görmüş bir insandı. Vefa insanıydı Muhsin Yazıcıoğlu.

Cezaevinden çıktıktan sonra ilk işi Medreseyi Yusufiye'dekilere ve ailelerine sahip çıkmak oldu.

Her şeyden önemlisi 12 Eylül öncesinin Ülkü Ocakları lideri olarak geçmişin muhasebesini yapmıştı.

28 Ağustos 2007 tarihinde, 'Gülefer hanımın kuşkusu'nu yazmıştım. Muhsin Yazıcıoğlu'nun eşi Gülefer hanım Yozgat yakınlarında kuşkulu bir trafik kazası geçirmişti.

Yazının yayınlandığı gün Meclis'e gittim. Muhsin Bey'in etrafını çeviren meslektaşlarımız, ısrarla bir suikast kuşkusu taşıyıp taşımadığını soruyorlardı. Yazıcıoğlu ise kuşkulu bir kaza olmadığını anlatmaya çalışıyordu.

Meslektaşlarımız ayrılınca, 'Ben bir suikast kuşkusu taşımıyorum ama Gülefer hanım senin gibi düşünüyor' dedi.

Helikopter kazasından önce de Yazıcıoğlu, Sivas'ta ve Bolu'da trafik kazaları geçirdi. Her defasında arayıp, 'Kuşkulu bir şey var mı?' diye sorduğumda, 'Yok gardaş. Saf Anadolu çocuğu' yanıtını vermişti.

Ama ben, 'Burası yola çıkan kamyonların, siyasi suikastlerin, kuşkulu trafik kazalarının yaşandığı bir ülke. Ve dört ayda üç kaza. Haliyle geride koskoca soru işareti bırakıyor, Yazıcıoğlu ailesi neden hedef alınıyor' diye kayda geçmiştim.

Muhsin Yazıcıoğlu'nun helikopteri düştüğü andan itibaren, bulunması için devleti seferber eden Başbakan Erdoğan oldu. Vefatından en büyük acıyı yaşayanlardan biri olduğundan kuşkum yoktur.

Vefatından sonra da Yazıcıoğlu ailesi ve BBP yöneticileri ne zaman istedilerse görüştüler. Hem Başbakan Erdoğan, hem Cumhurbaşkanı Gül, bir dosta vefanın ötesinde baktılar bu işe.

Başbakan'ın talimatıyla Meclis'te Yazıcoğlu suikastini araştırmak üzere 2 ayrı komisyon kuruldu, Cumhurbaşkanı Gül, DDK'yı harekete geçirdi.

DDK'nın çabalarıyla helikopterin söküldüğü anın görüntülerine ulaşıldı. DDK raporundaki şu tespit önemliydi:

'Helikopterin bazı parçalarının gece orada kalan XXXX timince yakılmış olabileceği anlaşılmıştır ve arama çalışmalarında ön planda yer alan İ.Y.'nin JİTEM'ci olma şüphesi, Yazıcıoğlu'nun suikaste kurban gittiğini gösteriyor. Arama kurtarma faaliyetleri sırasında ön planda olan İ.Y.'nin ise JİTEM elemanı olduğu yönünde iddialar bulunuyor'

Yazıcıoğlu olayını başından beri araştıran biri olarak, şu kanaate vardım.

Muhsin Yazıcıoğlu olayı bir kaza değil; suikast.

Yok edilen deliller, incelenmesine uzun süre izin verilmeyen radar kayıtları, kaza mahalline bir gün önce ulaştığı iddia edilen JİTEM elemanları ve yakılan, sökülen helikopter parçaları.

Daha da ötesi var.

Daha önce kırıma uğrayan helikopterin kiralanması konusu.

Şimdi Yazıcıoğlu suikasti üzerinden ikinci bir oyun oynamak istiyorlar.

Başbakan Erdoğan'ı tasfiye etmek isteyenler bu kez, Yazıcıoğlu, suikastini Başbakan'a yıkmaya çalışıyor.

Bu bir istihbarat oyunu.

Yazıcıoğlu'na suikast düzenleyenler, kendilerini gizlemek için usta bir manevrayla Başbakan'ı hedef yapıyorlar. Bu da ikinci bir siyasi suikast...