Hazal Özvarış-T24 Bu söyleşiyi verenlerin isim ve fotoğraflarını göremeyeceksiniz. Çünkü basına demeç vermeleri de, talep ettikleri sendika da tabi oldukları yasalara göre yasak. Onlar, sistemin gidişatından rahatsız polisler. Düzensiz mesai saatlerinden, üstü kapatılan polis intiharlarından ve amirlerin hukuka aykırı emirlerine karşı çıkamamaktan şikâyetçiler. Facebook’ta “Polise de Sendika Hakkı” adlı bir sayfa üzerinden, kendi tabirleriyle “sanal bir STK” olarak çalışıyorlar. turkiyepolissendikasi.com üzerinden bir imza kampanyası yürütüyorlar. Son olarak “Cumhurbaşkanı’na sorun” projesi üzerinden 182 bin oy alarak “Polis ne zaman sendikalı olacak” sorusunu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e yönelttiler. Yanıt, olumsuzdu. Emniyet’te nelerin ters gittiğini öğrenmek için internet aracılığıyla ulaştığımız polislere sorduk: Polisler neden intihar ediyor? Polis, polise şiddet uyguluyor mu? Amirler hukuka aykırı ne emirler veriyor? Emre karşı çıkan polis memuruna ne oluyor? İktidar partisi üyeleri söz konusu olunca şiddetin dozu neden artıyor? Polis öğrencileri neden dövüyor? Polis, siyasete neden bu kadar bağımlı? Sendika isteyen polisler ne talep ediyor? 70’lerin Pol-Der / Pol-Bir geleneğini yeniden canlandırmak mı istiyorlar? İşte sendika isteyen polislerin www.t24.com.tr’ye verdiği cevaplar: - Sendika talep eden kaç polis var? Polis sendikası için çalışan internet sitelerinin yöneticileri olarak 242 bin polis ve milyonlarca polis emeklisi ve şehit yakını için mücadele ediyoruz. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e sorulan “Polise de sendika hakkı” sorusuna 182 bin insan destek verdi. Biz diyoruz ki; tek bir polis memurunun bile kendisi ve ailesi için, polisin insan haklarına uygun çalıştırılmasını istemesi değerli değil mi? - Siz, “solcu polisler” misiniz? Türkiye’de, nasıl ışığın bütün renkleri varsa bizim içimizde de her kesimden insan var. Sonuçta, bizler uzaydan gelmedik. Tamam, çalıştığımız esnada devleti temsil ediyoruz ama bizler de köylü Mehmet Efendi’nin, memur Ayşe'nin çocuklarıyız. İlla ki bir sıfat konulması gerekiyorsa; bizler hem solcu, hem sağcı, hem cemaatçi polisleriz. Yani, her kesime yakın polisleriz. Siyasi kaygı içinde değil, mesleki dayanışma ve hak arama gayesindeyiz. Kendi aramızda dahi siyaset konuşmayız. Her türlü düşünceye saygılıyız. Diğer insanlardan da bizim düşüncelerimize saygı göstermelerini bekliyoruz. ‘Özel harekâtçılar gelip bizi alacak diye korktuk’ - Kanuna aykırı olmasına rağmen sendika istemekten veya basına demeç vermekten korkmuyor musunuz? İlk defa Facebook’ta profil oluşturduğumuzda, “Sendika istemek bir suçmuş” diye düşünmedik, desek yalan olur. Hatta gece yatarken, “Ne zaman özel harekâtçılar eve gelecek, bizi alıp, sorguya götürecekler” diye korktuk. İsmi bizde saklı bazı polis idarecileriyle, “Siz örgütçülük mü yapıyorsunuz” diye mesajlaştığımızı biliyoruz. Eğer bunlar, evrensel hukuka aykırı Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü’ne göre disiplin suçu sayılmasaydı, sizinle bu söyleşiyi, fotoğraflı ve gerçek isimlerimizle yapıyor olacaktık. Yine de söyleşiyi yapıyoruz, çünkü “Ölmüş eşek kurttan korkmaz.” Biz namusluların da, namussuzlar kadar cesur olması gerektiğini düşünüyoruz. ‘Gerekirse AİHM’e başvururuz’ - Hukuki açıdan polis sendikası kurmak mümkün mü? ILO (BM Uluslar arası Çalışma Örgütü) sözleşmelerinde “silahlı güce de ölçülü sendika” verilmeli diyor. IPA’ya göre de polisler örgütlenebilir, ama sadece dernek yurtdışında kurulmuşsa... Anayasa’da da “yasak” diye bir hüküm yok, kısıtlamaktan söz ediyor. Ancak, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendika Kanunu, bu kısıtlamayı yasaklamaya çeviriyor. Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü’nün 8. maddesine göre de dernek kurmak meslekten atılma sebebi. Anayasa’nın 90. hükmüne göre milletlerarası antlaşmalar, uyuşmazlıklarda kanun hükmünde. Bugün polis için sendika kurma hakkı kanunla yasaklanabiliyorsa, polislerin de AİHM'ye, iç hukuk yolunu tüketmeden başvurma hakkı vardır. Zira kanunla yasaklamalar, istisnai olarak AİHM'ye direkt başvuru hakkı tanımaktadırlar. - AİHM’ye başvurmayı düşünüyor musunuz? Şimdilik en önemli ümit kaynağımız yeni anayasa çalışmalarıdır. Ümit ediyoruz ki anayasa daha özgürlükçü olacaktır. Eğer olmazsa, “devletimize rağmen, devletimiz için” bu yolu kullanmak zorunda kalabiliriz. Yeterli bilinçlenme seviyesine geldiğimizde, AİHM de dâhil olmak üzere, hukuki mücadelemizi başlatacağız. ‘Grev hakkı istemiyoruz’ - Talepleriniz nedir? Sendika aracılığıyla yaşama hakkı, standart çalışma saatleri, fazla mesailerin ücretlendirilmesi gibi en doğal haklarımızı istiyoruz. Ayrıca, kadın polislerimiz arasında anne olanlar var. Ancak, çocuklar için gerekli kreş ortamları mevcut değildir. Süt izni, doğum öncesi ve sonrası izinleri gibi yasal hakların kullanımını da kolaylaştırmak istiyoruz. - Grev hakkı talep etmiyor musunuz? Avrupa’da bulunan 26 ülkenin 34 polis sendikası var, aralarından 13 devlet polislerine grev hakkı tanıdı. Ülkemizin sosyo-kültürel yapısı gereği, grev hakkımızın uzun yıllar sonra gerçekleşmesi gerektiği düşünüyoruz. Şu an istediğimiz ölçülü sendikadır: Grev, iş yavaşlatma, lokavt yerine tazminat gibi taleplerin olduğu deneme aşamasında tek bir sendika. Konuşulması, empati yapılması gereken bir konudur. - Grev veya diğer eylem hakları olmadan sendika, nasıl bir baskı unsuru olabilir? Biz sendikayı baskı aracı olarak değil, hakkı yenilenlerin hakkını koruması için istiyoruz. Bunun için illaki greve ihtiyaç yok. Bir memur sistemin karşısına çıktığında sistem tarafından eziliyorsa, tek başına ne yapabilir ki? Ama bir sendikadan alınan güçle sistem karşısında dimdik ayakta durabiliyor. ‘Anayasa’da angarya yasak ama …’ - Polis, yılda ortalama kaç saat çalışıyor, fazla mesai için ücret alıyor mu? Kamu çalışanları ortalama yılda 1700 saat çalışırken, polisler arasında yılda 3 bin 400 saat çalışan var. Bütün polislerin haftalık mesai süresi aynı değil. Eşitsizlik burada başlıyor. Aynı birimde, aynı maaşı alan iki polisten biri (büroda görevliler) haftada 40-48 saat çalışırken, ekipte çalışan (sokak polisleri) haftada 60-80 saate arası çalışıyor. Bu durum istisnai bir durum değil. Ayrıca, ek mesai ücreti de almıyoruz. Anayasa’ya göre angarya yasak ancak emniyet teşkilatında ek mesainin normal mesai gibi değerlendirilmesi, bu çalışmaları “angarya” yapıyor. - Emeklilikte benzer sorunlar yaşıyor musunuz? Bizim komik olarak adlandırdığımız sistemin biriside emeklilik sistemidir. Bir polis emekli sürecinde önce birinci dereceden emekli olurken, emekli olduktan sonra devlet, “Biz seni kandırdık, sen üçüncü dereceden emekli olacaksın” diyor. Kadrolardaki, en azından üniversite mezunu olanların 1-1-4’e düşürülmesi, yani kadro oluşturulması gerekiyor. Devamında, ek göstergelerimizin aynı görevi yapan jandarma astsubayların ek göstergeleriyle eşitlenmesi gerekmektedir. 3 bin 600 ek gösterge istiyoruz. ‘İHD’nin raporlarında polise şiddet ve polisin polise şiddeti eksik’ - Daha önce zikredilen, "Askerlikten muaf olma, maaşların iyileşmesi" gibi somut istekler nedeniyle polislerin "sürekli talep ettiğine" dair bir algı var. Ancak bu talepler arasında hiçbir zaman, polisin toplumdaki negatif imajına dair etik kaygılar görmüyoruz. Neden? Bir öğretmen ya da herhangi bir memurun, hak arama mücadelesinde "toplumdaki imajı" konusunda bir çalıştığına dair bir örnek var mı? Polislik, bizim mesleğimiz. Biz, bireysel kimliğimizi temsil ediyoruz. Kurumsal sorunlar ile ilgilenmemiz ne kadar doğru olur? Toplumdaki ve uluslararası arenada imajımız, yerine getirdiğimiz görevlerle son zamanlarda büyük ivme kazandı. Polis, uyuşturucu ile mücadele dünyada ikinci sırada. 10'dan fazla örgüt çökertti. Toplumsal sorunlarımızın hepsine polis ile çözüm aranıyor. Biz eksik kalan yanı, “polis de insan” kısmı ile ilgileniyoruz. İlk olarak kapımızın önünü süpürmekle işe başlıyoruz. - İHD’nin raporlarına göre sadece geçtiğimiz sene 818 kişi işkence ve kötü muameleye maruz kaldı. Bir yandan Festus Okey gibi gözaltında ölenler olurken, diğer yandan İzmir’de bir kadın, konsomatris olduğu gerekçe gösterilerek polisten dayak yedi. Koşullarınızın “normal” olmadığını söylediniz ancak ne diğer memuriyetlerde, ne de koşulların ağır olduğu başka mesleklerde buna benzer şiddet vakaları yaşanmıyor. Ayrıca, sendika, bireysel değil toplumsal bir girişim. Sendika isteyenler olarak, polisin “aşırı”ya kaçtığına dair özeleştiri vermek çok mu zor? Fatih Altaylı devamlı soruyor; ne zaman adam oluruz? Cevabı; “Senden, benden diye ayırım yapmadan haksızlıklara karşı gelebildiğimiz zaman.” “Kol kırılsın, yen içinde kalsın” zihniyetinde değiliz. Bu zihniyette olanlarla hukuki zeminde mücadelemiz var. “Polise de insan hakları” derken, polislerin yaptığı ihlalleri tasvip etmemiz mümkün mü? Biz, İzmir’deki olayı Facebook’taki sayfamızda kınadık. Ama bunun bir yaptırımı yok, sendikal bir mücadele gerekiyor. İHD’nin raporlarındaki hususların tamamı bizim kanayan yaramızdır. Ama eksik kısımları var. Bu raporlarda, polise yapılan şiddet veya polisin polise şiddeti belirtilmemektedir. ~ ‘1 Mayıs’ta 12-14 saat aç, susuz ayakta bekletiliyoruz’ - Polisler arasında şiddet ne ölçüde var? Polisin sorunları dillendirilmesi ihanet olarak görülebilmektedir. Bu atmosferde bireysel hukuki mücadele zor ve masraflıdır. Evrensel hukuka aykırı disiplin mevzuatı da düşünüldüğünde; örneklerin basına yansıması azınlıkta kalmaktadır. 12.10.2011’de Milliyet gazetesindeki bir habere göre, Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde görevli polis memuru Nadir Çınar, amirinden şiddete maruz kalmasına rağmen yine amiri tarafından yetkisini kötüye kullanarak açığa alındı. Basına yansımayan Diyarbakır Eğil ilçesinde halen açıkta olan bir polis memuruna amiri tarafından şiddet uygulandığı iddiası da mevcuttur. Örnekler çoğaltılabilir. Polise de sendikal haklar verildiği takdirde polisin hak arama kültürü oluşacaktır. - Toplu sözleşme için yüzde 10 barajı tartışılırken, polis sendikası ne kadar gerçekçi? Hiç 1 Mayıs’ta görevlendirilen polis gördünüz mü? Yani, onu görevi aldığı andan itibaren izlediniz mi? Muhtemelen o saatlerde uyuyorsunuzdur. Polis, 1 Mayıs’ta gece 02:00’de görev alır. Birçok arkadaşımız, Taksim Meydanı'nda sabaha kadar aç, susuz, ayakta beklemeye mecbur bırakılmıştır. Sabah olup insanlar, 10:00-11:00 gibi meydanlara gelmeye başladığında polis zaten moral ve fiziksel olarak göçmüş durumdadır. Bu esnada göstericilerin içerisinden bir grup çıkar ve polise küfür etmeye başlar. Provokasyon, taşlar, sopalar ve sonrasında da istenmeyen olaylar... Her sene aynı şey yaşanıyor ve polis eleştiriliyor. Ortalama 12-14 saat, bu koşullarda bekletilen bir insandan, insan haklarına uymasını beklemek ne kadar gerçekçi ise, bizlerin de sendikal hak istemesi o kadar gerçekçi. Bu olaylar olmaya devam ettikçe, bizim de sendika talebimiz devam edecek. ‘Polis intiharlarının üstü kapatılıyor’ - Teşkilat içinde bu görüşleri ne kadar seslendirebiliyorsunuz? Polisler arasında, “öğrenilmiş çaresizlik” var. Bir polis memuru, polis okullarından başlayarak psikolojik baskıya maruz kalıyor. Polis, amirlerine karşı itiraz edemez; emirleri sorgulayamaz; inisiyatif alamaz; özlük haklarını bile kullanmak için amirinden izin alır. En küçük bir problemini dahi çözmeyen amirine karşı hiçbir hukuki süreci başlatamaz. Bu, yıllarca uygulanan sindirme psikolojisinin göstergesidir. Polis okullarında ve meslekte “Polis acıkmaz, susamaz, yorulmaz. Polis fedakârdır, kahramandır” gibi hurafeler öğretilmekte ve en eğitimli polis memurlarıyla idareciler bile bu hurafelere inanmaktadır. Bazı meslektaşlarımızın böyle düşünmeye bırakması gerekirken, sivillerin de bizi çizgi film kahramanı Herkül’müşüz gibi kusursuz ve ihtiyaçsız görmekten vazgeçmelidir. - Taleplerinizin en başında “yaşama hakkı” geliyor. 2011’de kaç polis intihar etti? Bizim bildiğimiz ve basına yansıdığı kadarıyla her yıl ortalama 60-65 personelimiz intihar etmektedir. Son 10 yılda 600 polis, intihar etti. Ayrıca, cinnet vakalarında kaç tane polis yakınının hayatını kaybettiği ile ilgili kamuoyu tarafından bilinen bir bilgi mevcut değil. Çünkü bu konu ile ilgili herhangi bir araştırma yok. Olaylar incelendiğinde hemen hemen hepsinin meslekleriyle ilgili olduğunu görüyoruz, fakat nedense ailevi sebepler denilerek üstü kapatılmaya çalışıyor. ‘Polisler ‘intihar sırası bende mi’ diye düşünmek istemiyor’ - İntihara yol açan mesleki sebepler nedir? Sebepler, emsalleri karşılaştırıldığında ortaya çıkmaktadır. İntiharlar, işyerindeki psikolojik ve fiziksel baskıdan kaynaklanıyor. Eğer hükümet yetkilileri konunun üzerine gitmek isterse, yine üst düzey polis şeflerine soracak ve onlar da “Yok böyle bir şey. Biz teşkilatımıza sahibiz” gibi sözler söyleyecekler. Üst düzey şeflerinin ''Evet, polisin sıkıntıları var ve sizler bu konunun üzerine eğilmelisiniz'' demesini ummak, komik değil mi? Siyasilerimizin ve medya mensuplarımızın bu konuda duyarsız olmaları da sıkıntılarımıza sıkıntı ekleyen bir faktördür. Polisler artık “Acaba yarın sıra bende mi” diye düşünmek istemiyor. - Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Poliste sendikanın daha ileri bir döneme bırakılması kanaatindeyim” dedi. Bu sözler sizde hayal kırıklığı yarattı mı? Kesinlikle hayır. Bize tarihte kendisinden özgürlük isteyenlere daha ilk seferinde “Tamam” diyen tek bir devlet gösterir misiniz? Bizler bunun bilincinde insanlarız ve bunun zaman alacağını biliyoruz. Eninde sonunda bu hakkı alacağız. - Cumhurbaşkanı Gül, Pol-Der örneğini vererek “Ayrımcılık çıkabilir” de dedi. Pol-Der’i bugün hayata geçirmek gibi bir arzunuz var mı? Polis sendikasının kurulmasının önünde iki büyük engel var. Birincisi, zihinlerimizdeki sendika veya örgütlenmeye dönük olumsuz düşünceler. Kim, neden, kendi hak ve özgürlüklerinin mücadelesini verecek bir örgütlenmeye karşı olsun ki! Ama bizim teşkilatımız içerisinde numunelik sayıda da olsa böyle kişilere rastlayabiliyoruz. Öncelikle zihinlerimize işlenen bu önyargılardan kurtulmamız gerekmektedir. İkinci olarak da, Pol-Bir ve Pol-Der geçmişi. Bu dernekleri, halkın gözünde polisi küçük düşüren teşebbüsler olarak görüyoruz, polisi polis yapan en büyük kavram “tarafsız” olmasıdır. Ama bu 2 dernek bunu sağlayamadı. Bizler şunun bilincindeyiz ki, polis tarafsız olduğu ve sadece devletin polisi olduğu sürece polistir. ‘Halk tarafından sevilmek değil, güvenilmek istiyoruz’ - “Halkın polisi” olmak gibi bir kaygınız yok mu? Doğrusunu söylemek gerekirse, dünyanın neresine gidilirse gidilsin vatandaşın polisi sevmesi söz konusu değildir. Polis genel literatürde halkın değil, devletin polisidir. İcabında somut delillerle delillendirdikten sonra hükümet yetkililerinin bile canını acıtabilir. Bizim halk tarafından sevilme gibi bir beklentimiz yok, tek istediğimiz bize güvenilmesidir. Halkın polisi sevmesi normal hayatta da bir işimize yaramaz ama güvenmesi önemlidir. Halk, polis karakoluna gittiğinde veya “155 - Polis İmdat”ı aradığında kendisine tarafsız ve bağımsız olarak yardım edecek devlet yetkililerini bulmak ister. ‘Cihangir ve Bebek’teki vakalarda nüfuz kullanılıyor’ - Polis, ne zaman taraflı davranıyor? Fail, siyasi ve ekonomik nüfuzu yüksek bir kişi ise ayrımcılık yaşanabiliyor. Vatandaş, polisin her iki tarafa da eşit yaklaşacağından emin olmak ister, ama bu ancak, polisin siyasi baskılardan arındırılıp, hak arama mekanizmasının güçlendirilmesiyle sağlanabilir. - 10 vakadan kaçında siyasi ve ekonomik nüfuz kullanılıyor? Bu soruya vereceğimiz cevap, göreceli olacaktır. Vakadan vakaya, vakanın gerçekleştiği mıntıkaya göre değişebileceğini düşünüyoruz. Kesin veriler elimizde olmamakla birlikte, size şu şekilde arz edebiliriz: İstanbul Bebek'te veya Cihangir'de bu sayı neredeyse 10’da 10, Esenler'de 10’da 3-4, Tarlabaşı'nda ise 10’da sıfıra, 1’e kadar düşebiliyor. ‘Siyasilerin isteklerini karşılamayan makamından oluyor’ - Süreçte kilit nokta amirler mi? “Kesin onlar” demek, büyük vebal ve haksızlık olur. Bizler, onlar adına da ses olmaya çalışıyoruz. Onların haklarının da korunması için mücadele ediyoruz. Maalesef, rütbeli personelin yükselmesinde siyasetin önemi çok büyük. Siyasilerin isteklerini yerine getirmediklerinde, genelde makamlarından olacaklarını bildiklerinden, siyasilere “Hayır” demektense memur arkadaşlarımızın üstüne daha da yük bindirmeyi tercih edenler de az değil. - Polis teşkilatını siyasete bu kadar bağlayan nedir? 1979 yılından beri uygulanan “Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü”ne göre tam yetki Bakanlar Kurulu’na ait. Yani Bakanlar Kurulu, bir polis idarecisini ya da memurunu, istediği şekilde disipline edebilmekte ve istediği şekilde mesleğe alıp meslekten çıkarabilmektedir. Bugüne kadar, polisin neden siyasetçilerin iki dudağı arasında iş yaptığı sorusunun cevabı bu olmalı. ‘Rüşvet ve yolsuzluk her birimde az ya da çok vardır’ - İki dudak arası iş yapmak, nasıl somutlaşıyor? Örneğin, bir vekil arayıp, tanıdığı içeri alınınca “Bırakın” mı diyor? Bürokraside işler o şekilde yürümüyor. Bir siyasinin veya ekonomik gücü yüksek birisinin bir yakını alındığında bir şekilde sorumlu müdüre ulaşılıp önce üstünkörü bir konu hakkında bilgi alınmak istenir. Lakin müdürün konudan bilgisi yoktur. Zaten müdüre de her alınan adamla ilgili bilgi verilmez. Müdürün bilgisi olmadığı durumda, iki ihtimal yaşanır. Ya müdür fırçaya tabi tutulur ve okkalı bir ses tonuyla “Senin yapacağın işi ...” denilip “Bırakın adamımı, o suçsuz” denir; ya da “Müdür Bey, konuyu öğrenin, yardımcı olunacak bir şey varsa ...” denilerek ricada bulunulur. Tabii ki hiçbir rütbeli personel, siyasiden veya zengin birisinden gelen ricayı geri çevirmez. - "Polise rüşvet" denilince ilk akla gelen trafik polisleri oluyor. Bunun ne kadarı doğru, ne kadarı abartı? Trafik polisleri, halkın bildiği... Eğer yolsuzluk, rüşvet varsa, bilinmeli ki her birimde, her kurumda az ya da çok vardır. Bu konuda, güzel gelişmeler oldu. Diğer yandan, taviz tavizi doğuruyor. Sıralı amirlerin bilgisi ve göz yumması olmadan bu tür çirkin durumların olmayacağı düşünüyoruz. O yüzden, hukukun üstünlüğünü istiyoruz. Polis öğrencileri neden dövüyor? - Başbakan'ı veya bakanları protesto etmek isteyen öğrencileri neden dövüyorsunuz? Dövmek, argo bir kelime. “Evet, dövüyoruz. Sebebi de bu, bu” desek, önemi olur mu? Polisin dövmek gibi bir yetkisi de, haddi de yok. Kademeli olarak, zor kullanma yetkisi var. Bu yetkisini kullanırken, “Aşırı kaçmış mı, kaçmamış mı” ona bakmalıyız. Biz, polislerin de insan haklarına aykırı çalıştırıldığını ifade etmeye çalışıyoruz. - Söz konusu, iktidar partisi üyelerine karşı eylem olunca şiddetin dozu neden artıyor? Polisin meslekten ihraç olması gibi konular, dediğimiz gibi Bakanlar Kurulu kararı ile düzenleniyor. Hangi siyasi parti iktidara gelirse gelsin, bu gücü kaybetmek istemiyor. Polisin, iktidara karşı kendini koruyacak mekanizması da olmayınca gelen emre uyuyor. Dolayısıyla, çalışma, disiplin gibi konularda ayrıntılı kanuna ve anayasal denetime ihtiyaç var. Van’da depremzedelere yapılan müdahalede herkes cop vuran, biber gazı sıkan polisleri suçladı. Emri kimin verdiğini ve neden verdiğini sorgulamadı. Ayrıca, müdahale eden polislerin de depremzede polis olduğu unutuldu! Cop, biber gazı, tazyikli su kararları nasıl veriliyor? - Eylemlerde, müdahale emri nasıl geliyor? Amir ve idareciler size tam olarak ne söylüyorlar? Örneğin, "Biber gazı sıkın" veya "Bu eylemde cop serbest" mi diyorlar? Polislerin başında amir, amirin de başında sorumlu müdür, müdürün başında il emniyet müdürü, il emniyet müdürünün başında da vali, onun başında İçişleri Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı başında da Başbakan var. Yetkili kim, tespit etmek zor. Sıralı amirlerce, telsiz ya da telefon aracı ile “Dağıt” emri gelir. “Cop çek”, “Doma aracı su sık”, “Gazcı gaz fırlat” gibi emri hangi kademede uygulanacağına, yine sıralı amir karar verir. Her ne kadar eğitim verilse de, oradaki atmosfer farklı oluyor çünkü “Dur” emri de gelmesi gerekiyor. Ya bu emir geç gelirse ya da gelmezse? - Sizlere, karşı çıkmak istediğiniz, hukuka uygun olmayan ne gibi emirler veriliyor? Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nda “polis başka işlerde kullanılmaz” dendiği halde, polis, amir şoförlüğü, amir eşini kuaföre götürme, çocuğunun teneffüsüne beslenme çantası götürme gibi özel işlerden tutun da, silahlı ve çelik yelekli bir şekilde 12 saat nöbet tutmaya kadar çok geniş bir yelpazede hukuksuz emirler almaktadır. Kanun ve yönetmelikte yazılanların uygulanmasını isteyen kişi, sistem tarafından öğütülmektedir. Örneğin, İzmir Polis Evi’nde mağdur polis H.T. emniyet müdürüne karşı hakkını savundu diye 7 tane soruşturma açıldı. Emniyette, maalesef hâlâ “üstünlerin hukuku” var. Biz ise “hukukun üstünlüğü” diyoruz. İdarecilerin birbirini denetlemesini değil, sivillerden oluşan bir bağımsız mekanizma tarafından denetlenmesini istiyoruz. Sendika da en büyük denetleme mekanizmasıdır.