Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi Hüseyin Arif Sarıyaşar, okulun Güney Kampüs'ünde rektörlük önünde yaşananlarla ilgili "Rektörlüğü işgal etmek için değil, sorularımıza cevap almak için bekliyorduk" dedi.
Boğaziçi Üniversitesi'nde rektörlük önündeki protesto sırasında gözaltına alınarak tutuklanmak üzere mahkemeye sevk edilen ve serbest bırakılan 30 öğrenci arasında yer alan Hüseyin Arif Sarıyaşar, rektörlük önünde yaşananları ve sonrasını anlattı.
RS FM'de Atilla Güner'le Akşam Postası'na konuk olan Tarih bölümü öğrencisi, "Rektörlüğü işgal etmek değil rektörle konuşmak istedik. Polis neden burada, arkadaşlarımız neden gözaltında diye soracaktık. Sonra polis müdahalesi oldu. Bu süreçte eleştiriyi öğrenmek yerine maalesef nefretlerimizi biriktirmeyi öğretmeye çalışıyorlar" dedi.
Sarıyaşar'ın anlattıklarından satırbaşları şöyle:
"Ben o gün saat 16.00'da okuldan çıkacaktım fakat okulun önünün polis tarafından kapatıldığını ve polisin dizildiğini gördüm. Bizi çıkartmadılar ve dediler ki "buradan çıkamazsınız". Bu kişiyi hak ve hürriyetlerinden alıkoymak bağlamında soruşturma açılabilecek bir suç. Polis, ben orada amire sormama rağmen bana cevap vermedi. Okulda polisin içeri girmesinin tek imkanı rektörün onaylaması üzerine. Biz rektör ile görüşmek, konuşmak istediğimizi söyledik. Güvenlik bize, "Rektör ile görüşemezsiniz, kimseyi içeri almıyoruz" dedi ve biz de bekleyeceğimizi söyledik. Melih Bulu, bize ilk günden itibaren tatmin edici cevap vermiyor. Bize zamanında arkadaşlarımızın gözaltına alınmayacağına dair sözler de verdi. 'Biz bekliyoruz' dedik fakat Melih Bulu dışarı çıkmadı.
"Bizim taleplerimiz vardı. Şöyle dedik: 'Polis neden burada, bizden özür dilemek zorundasınız çünkü yalan söylediniz ve en başından beri verdiğimiz talebi tekrar ediyoruz istifa edin. Biz bunu barışçıl olarak burada bekleyerek dillendiriyoruz. Ne dışarı çıkıyorsunuz, ne de bizim içeri girmemize izin veriyorsunuz. Biz orada birkaç kişi değiliz, bütün öğrenciler olarak sizi rektör olarak tanımadığımızı belirtmek istiyoruz. Biz sizi makamınızda değil, bizim yanımızda görerek konuşmak istiyoruz.' Sonrasında polis müdahalesi oldu...
Ben bir Müslüman olarak ki bunu söylemekten çekinmeyen ya da dini pratikleri gerçekleştirmekten geri durmayan biriyim. Bundan çekinmiyorum. O tartışmalı Kâbe görselinin sanatsal bağlamının veya anlatımsal bağlamının tartışmaya açılabileceğini düşünüyorum. Fakat onun doğrudan bir tahkir içerdiğine de inanmıyorum, bunun yanlış bir eleştiri olduğunu düşünüyorum. Fakat ortada bir tahrif tartışması belki döndürülebilir. İslamofobik bir çalışma olduğu tartışması yürütülebilir. LGBT renklerini kenarlarına koymuşlar. O eser ve metin birçok açıdan bana kalırsa sığlaştırılmış bir İslam anlayışını eleştiriyor ama yanlış tezatlar kuruyor. Kadın hareketiyle, kadın mücadelesiyle veya LGBT ile İslam'ın tam anlamıyla bir zıtlık yarattığını söylüyor. Bence bu anlamda eleştirilmesi gereken bir çalışma. Zaten sürece müdahale etmek istedikleri bir şey arıyorlardı ve insanları bir yarıktan besleyerek ikiye ayırmak, kendi çevresindeki insanları herhangi basit bir şeyi işaret ederek kenara çekip o öfkeyi biriktirmeyi istiyorlardı çünkü iktidar başından beri sembol siyaseti ilerletmekte kararlı.
İlk gün biz "bütün üniversitelerde demokratik rektör seçimi istiyoruz" dedik ama Cumhurbaşkanı sözcüsü 'Boğaziçi'ne istisna yok' dedi. İnsanlar kulaklarını kapattıkları için zaten bütün taleplerimizi çarpıtmaya devam ediyorlar. O eser yüzlerce çalışmadan biriydi. O sergi okulun her tarafına asıldıktan sonra serginin neredeyse bütün çalışmaları çalındı. Okulun farklı yerlerinde bulundular. Biz güvenliğe sorduğumuz zaman bize "bilmiyoruz" dediler. Çöplerden ya da çalılıklardan bulunduğunda ertesi gün bir aydır yaptığımız gibi çadırımızı kurmaya gittiğimizde birçok arkadaşımız o eserleri toplamıştı fakat çadırımızı kurmamıza müsaade etmediler geçen perşembe günü. Haklı olduğunuzu kanıtlayarak çadırımızı kurduk. Arkadaşlarımız bulunan serginin parçalarını bir araya getirdiler. Bu olayların hepsi kampüs içerisinde meydanda gerçekleşiyor.
"Kabe-i muazzama tahrip edilerek yapılan çalışmada yere konulmuş ama bu bilinçli bir şey kesinlikle değil. Belki bunu yapan arkadaşlardan biraz daha hassas olmaları düşünülebilirdi. Tartışabiliriz fakat onlara nefret politikasıyla yaklaşmak tam da hükümetin istediği şeydi ve kimin tarafından o videonun çekildiğini de bilmiyoruz. Onlarca sivil polis vardı. Çalışma eleştiriye açık ve bugünlerde orada sergilenmesi de tartışılabilir ama bu hiçbir şekilde arkadaşlarımıza yapılan haksız ve sistematik zulmün onaylanacağı anlamına gelmez. Eserin tartışmaya açılabileceğini söyleyen Müslüman olarak madem hakkı ve adaleti savunuyorsak hükümetin kesinlikle bu süreci iyi işletmediğini, hukuku ve adaleti bir kenara bıraktığını, nefret politikası güttüğünü söylemeliyiz. Çocukluğumuzdan beri din hoşgörü dinidir diyerek anlatanlar bugün bana dahi küfrediyor. Bu süreçte eleştiriyi öğrenmek yerine maalesef nefretlerimizi biriktirmeyi öğretmeye çalışıyorlar."