Habertürk yazarı Serdar Turgut, yeni anayasa ve başkanlık sistemi tartışmalarıyla ilgili olarak, "Ben tavırlarımı konjonktüre bakarak değiştirmem. Bugünkü durum Türkiye’ye sadece vakit kaybettiriyor. 'Gerçekçi olalım, başkanlık sistemine bir an önce geçmeyi gündemimize alalım ve o sistemin ülke için hayırlı şekilde işleyebilmesi için bir katkımız varsa bunu da hemen yapalım' demişim. Bunları aynen bugün de vurgulayarak tekrarlıyorum" dedi.
"Halkın seçtiği bir cumhurbaşkanın olduğu demokraside, yine halkın seçtiği bir başbakanın olması mümkün değildir" diyen Turgut, "Yeri gelmişken şunu da söylemeliyim: Yazıklarımdan biliyorsunuz, ben Ahmet Davutoğlu’nu çok severim. Ülkeye iyi hizmet ettiğini, gece gündüz çalışarak iyi şeyler yapmaya çalıştığını bilirim" ifadesini kullandı.
Serdar Turgut'un, "Başkanlık bir an önce olmalı" başlığıyla yayımlanan (11 Mayıs 2016) yazısının ilgili bölümü şöyle:
Son gelişmelerden sonra bugünlerde herkes yeni pozisyon almak için neredeyse sıraya girdi. Başlığa bakanlar benim de bu gruptan olduğumu sanabilir.
Ben tavırlarımı konjonktüre, değişen atmosfere, koşullara bakarak değiştirmem. Duruşumu, ortamdan bağımsız bir şekilde nedenleriyle açıklarım. Nedenini açıklayamayacağım bir tavrı 30 yıldır hiç almadım.
Yukarıdaki başlık 30 Ocak 2016 tarihinde yazılmış bir yazının başlığıdır. O günlerde bugünkünden çok daha farklı bir konjonktür vardı. Benim başkanlık sistemine ve başkanlığın kendisine uyacağına inandığım Recep Tayyip Erdoğan’a bakışım, bu konudaki duruşum anlayacağınız çok önceden formüle edilmiştir.
O yazıda “Gerçekçi olalım, başkanlık sistemine bir an önce geçmeyi gündemimize alalım ve o sistemin ülke için hayırlı şekilde işleyebilmesi için bir katkımız varsa bunu da hemen yapalım” demişim. Bunları aynen bugün de vurgulayarak tekrarlıyorum.
Aylardır istikrarlı biçimde korumakta olduğum duruşumun Ahmet Davutoğluveya Recep Tayyip Erdoğan ile hiçbir alakası yoktur. Başkanlık sistemi tartışması isimlerden bağımsızdır.
Bugün başkan olması muhtemel kişi Ekmeleddin İhsanoğlu, Başbakan da Kemal Kılıçdaroğlu olsaydı inanın burada dediklerimi aynen onlar için de tekrarlardım. Aslına Türkiye, Cumhurbaşkanı’nı halka seçtirdiği gün fiili başkanlık sistemine geçmiştir.
Halkın seçtiği bir cumhurbaşkanın olduğu demokraside, yine halkın seçtiği bir başbakanın olması mümkün değildir. Yeri gelmişken şunu da söylemeliyim: Yazıklarımdan biliyorsunuz, ben Ahmet Davutoğlu’nu çok severim. Ülkeye iyi hizmet ettiğini, gece gündüz çalışarak iyi şeyler yapmaya çalıştığını bilirim.
Başkanlık sistemini ve Recep Tayyip Erdoğan’ı desteklemem, Ahmet Davutoğlu’nun nasıl bir lider, nasıl bir insan olduğundan bağımsızdır.
Bugün artık fiilen çoktan geçilmiş bir başkanlık sisteminin anayasal temellerini koymalıyız; yani “de facto” başkanlığı “de jure” başkanlığa dönüştürmeliyiz. Sanki bugünkü fiili durum hiç yokmuş gibi davranıp hem kendimizi hem de insanları kandırarak hayatı sürdürmeye çalışmak ayıp ve yanlıştır.
Bugünkü durum Türkiye’ye sadece vakit kaybettiriyor. Yine 4 ay önce yazdığım o yazıda şunları demişim: “Yeni global dünyada en önemli güç, zamanı iyi kullanmaktır. Her işkolunda durum böyleyken siyasette ve ülke yönetiminde de durum böyledir. Bu yüzden başkanlık sistemi, 21’inci yüzyıla en uygun yönetim biçimidir. Dünyanın en güçlü ülkeleri de bu sisteme sahip olanlar arasından çıkıyor.”
Bugün bu görüşlerimden vazgeçmem için bir neden olmadığı gibi aksine bunları daha da inanarak daha da güçlü bir şekilde söylüyorum.
İktidar bu önemli adımı atmaya çoktan hazır. Parlamenter sistemde hiçbir zaman iktidara gelme şansı bulunmadığı çoktan belli olan muhalefetin de artık kendisini başkanlık sistemine hazırlaması ve eğer başarabiliyorsa kendi içinden iyi bir başkan adayını potansiyel olarak çıkarmaya girişmesi gereklidir.
Malum Turgut Özal başkanlık sistemini pek severdi. Ama o sistemden bahsederken “president”tan türettiği “prezidan” diye bir kelime kullanırdı. Bu da ona çok yakışırdı. Sistem tartışılırken birden o günleri hatırladım ve saygıyla anmak istedim.