“Medcezir” dizisinin yıldızı Serenay Sarıkaya, ELLE dergisi için objektif karşısına geçti; seçtiği meslekle kendini nasıl tamamladığını, oyunculuğun şizofrenik yanlarını ve hatalarını anlattı.
Güzel bir kadın olmak nasıl bir duygu?
- Güzellikten ziyade güzel bir enerjiye sahip olmak, mutlu olabilmek ve onu koruyabilmek insana güzel hissettiriyor bence.
Bu hissin geri dönüşü, “Medcezir”deki rolüne nasıl yansıyor?
- Oyunculuğun mutluluk enerjisiyle çok ilintili olduğunu düşünüyorum. Çünkü kamera yalan söylemez. Sette mutlu olup olmadığını ya da karşındaki insana hissettiklerini ayna gibi yansıtır. Etrafımda pozitif insanlar olduğu için ekrana yansıyan da pozitif oluyor. Ritmimi ve enerjimi yüksek tutmaya çalışırım hep ama bazen olmuyor. O zamanlar da birlikte çalıştığınız kişi enerjinizi yükseltmenize yardım ediyor.
Sezgileriniz nasıldır?
- Sezgilerim kuvvetlidir. Karşımdaki insan mutsuzsa ona kendini iyi hissettirmek için elimden geleni yaparım. Bazen insanların iyi bir şeyler duymaya ihtiyacın olur ya hani... Karşımdaki insanın beni düşürmesine izin vermemeye çalışırım, çok da etkilenmem.
Yardım edebileceğinizi mi düşünüyorsunuz yani?
- Yardım etmekten ziyade... Ben neşeli biriyim. İnsanların iyi taraflarını görmeyi artık alışkanlık haline getirdim. Güçlü bir enerjim olduğundan bunu paylaşmam gerektiğine inanıyorum. Eğer bir yetiye sahipsen, bunu kendinize saklamanız çok bencilce olur. Daha da büyüyebilmek için paylaşmak lazım.
Oyunculuğa 15 yaşında başladınız. O zamana kadar bu güçlü enerjiyi nasıl tuttunuz içinizde merak ediyorum?
- Sporla uğraştım. Hayatımda voleybol vardı. Sonra çok sevdiğim hocam ve antrenörüm bir dans okulu açmaya karar verdi ve dansla tanıştım. Çok uzun süre Latin dansıyla ilgilendim. Hatta dans vesilesiyle bazı yarışmalara da katıldım. Sahnede olmak, onun ışıltısı bana çok büyülü geliyordu; ama her zaman bir şeyler eksikti.
Hiç “tam” olma haline varamamıştım. İlk setimde, “Limon Ağacı”nda kendimi tamamlanmış hissettim. O eksik olan “şeyi” bulmuştum. Ve sonra ne olursa olsun, her şeye rağmen oyunculuk yapmaya karar verdim. O zaman anlamıştım içimdeki eksikliği ancak bu şekilde tamamlayabileceğimi...
Var olma sebebinizi anladınız da diyebilir miyiz?
- Evet öyle da diyebiliriz
Oyunculuğun şizofrenik bir tarafı var mı sizce?
- Kesinlikle! Çünkü oyunculuk, deli işi... Hiç olmayan bir dünya yaratıyorsun (ki elbette benzerlerini görmüş olabilirsin), hiç var olmamış bir karakterin üzerine kendinden bir şeyler koyuyorsun. Bazen diyorum ki “bir kamera var, biz çekim yapıyoruz, dışarıda gerçek insanlar var ve gerçek hayatlar yaşıyorlar”. İşte o zamanlarda kendimi çok garip hissediyorum. Yabancılaşıyorum ama sonra tekrar içine giriyorum o dünyanın.
Hata yaptınız mı bu zamana kadar?
- Çok. Hâlâ da yapıyorum. Hata yapacak yaşta olduğumu biliyorum. Hele ki benim gibi küçük yaşta birinin hata telafisi daha kolay oluyor. Hata yapmamak elbette daha çok işime gelir ama bu çok insani bir durum. Fakat maalesef bu sektörün içinde olmak, hata oranını sıfıra indirmeniz gerek demek. Çünkü hatayı asla kabul etmiyor. Bir “magazin” gerçeğiyle yaşıyorum. Bazen çok zor oluyor bu gerçeği kabul etmek.
Hayatınızı, yaşayışınızı ona göre değiştiriyor, ona göre mi yaşıyorsunuz?
- Yaşamak zorunda bırakılıyorum desek daha doğru olur.
Geleceği düşünüyor musunuz?
- Eskiden çok düşünür, düşünüp kaygılanırdım. Şimdi daha az düşünmeye çalışıyor ve hayatın bana sunduklarına kendimi açıyorum. Bu sistem bende daha çok işe yaradı. Başıma iyi de, kötü de gelse önyargılı davranmıyorum ve tecrübe ediyorum. Kabul ediyorum.