Yunanistan, en önemli gelir kaynaklarından biri olan deniz ticareti ile dünyanın en büyük ticari gemi filosuna sahip olma imtiyazını devam ettiriyor.
Bu gelenek ise 1930'larda Yunan denizciliğinde iki ismin parlamasına uzanıyor.
Hayat öyküleri ve maceraları, romanlara, hikayelere, filim senaryolarına, tiyatro sahnelerine ve hatta efsanelere konu olan denizciliğin iki öncüsü, ömürleri boyunca birbirlerine karşı duydukları "nefret ve hayranlık" sayesinde artan servetleri ölümlerinden sonra da büyümeye devam etti.
Öyle ki kurmuş oldukları vakıflar bile hala rekabet halinde. Elbette bu vakıflar birbirlerini "yok etmek" için değil; hayır işlerinde birbirleriyle yarışıyor.
Biri 1906 İzmir doğumlu Aristotle Onassis; diğeri 1909 Atina doğumlu Stavros Niarchos.
Onassis, 1922 Türk-Yunan savaşından sonra Yunanistan'a göç etmek zorunda kalan ve tütüncülükle uğraşan varlıklı bir ailenin zeki çocuğuydu. İzmir'deki mal varlığını geride bırakmak zorunda kalan aile, iflas etmiş olan Yunanistan'da yoksulluk çekiyordu.
Niarchos ise, Amerika'da okuduktan sonra Yunanistan'a dönen varlıklı bir ailenin, Atina Hukuk fakültesinden de mezun olan zeki çocuğuydu.
Onassis,Yunanistan'da çektiği geçim sıkıntısından kurtulmak için cebindeki 60 dolar ve "vatansız" anlamına gelen seyahat belgesiyle Arjantin'e gitti ve orada bir telefon şirketinde çalışmaya başladı.
Kısa sürede Arjantin'deki tütün tüccarlarını "şark tütünü satın almaya" ikna etti ve Midilli Adası'ndaki babasının Arjantin'e gönderdiği tonlarca tütün balyaları ile bir anda tütün tüccarı oldu.
"Kadınlara mahsus renkli filtreli sigara" gibi "fikirleri" ile Arjantin'de ün salmaya başlamıştı bile.
Niarchos ise babasının ve amcalarının gemi donatım şirketinde hukuk danışmanı olarak çalışmaya başladı. Kısa zamanda, amcalarını "deniz ticaret gemileri satın almaya" ikna etti ve kendisi de elindeki 120 bin doları son kuruşuna kadar kuru yük gemilerine yatırarak "armatör" sıfatını kazandı.
Stavros Niarchos, 2. Dünya Savaşı sırasında yüzbaşı rütbesiyle deniz kuvvetlerinde görev yaparken müttefik kuvvetlerin Normandiya çıkartmasında yer aldı. Bu çıkarma sırasında müttefiklerin hizmetine verdiği 8 gemisinden sadece biri kurtulacak ve sigorta şirketlerinden aldığı 2 milyon dolar tazminat ile yeni gemiler satın alacaktı.
Niarchos, bu dönemde ABD'nin satışa çıkardığı 23 eskimiş gemiyi 20 milyon dolar karşılığında satın alarak deniz ticaret filosunu büyüttü.
Arjantin vatandaşlığını alan Aristotles Onassis ise 1938'de "tanker siparişi veren ilk Yunan kökenli armatör" olacaktı. Onassis de bu dönemde tütüncülüğü bir yana bırakarak deniz ticaretine atılmış, irili ufaklı gemiler satın almaya başlamıştı.
Birbirlerinden habersiz büyümeye ve kısa sürede zenginlikleriyle ün salmaya başlayan Onassis ile Niarchos'un ilk "çatışması", armatör Livanos ailesine mensup iki genç kıza talip olmalarıyla başladı.
Bu ilk "çatışmanın" sonunda Onassis, aslında Niarchos'un da talip olduğu Tina Livanou ile evlendi. Nerachos ise Tina'nın kız kardeşi Eygenia ile.
İstemedikleri halde "bacanak" olan bu iki isim, birbirlerine karşı "hırslı ve amansız" bir rekabet savaşı ilan edeceklerdi.
Onassis batıdaki İyon denizinde bulunan küçük Scorpion adasını satın alırken; Niarchos aynı denizlerde bulunan Spetsopoula adasını satın aldı.
Niarchos "dünyanın en büyük yatı" olan Kleoli'yi satın aldığında; Onassis "dünyanın en lüks yatı" olan Christina'ya sahip olacaktı.
Onassis aynı anda yürüttüğü balina avcılığı sayesinde deniz ticaret filosuna yeni gemiler katarken; Niarchos, dünyanın en büyük tankerini ABD tersanelerinde inşa edecek ve bu tankere, Yunan kraliyet ailesine mensup olup sonradan İspanya kraliçesi olan Prenses Sofia'nın adını verecekti.
İkili arasındaki rekabet ilginç satın almalara da yoç açtı. Örneğin, Onassis'in 1950'de Fransız rivierasında satın aldığı efsanevi Chateau de la Croe (aşkı için İngiltere tahtını bırakan Winsdor Dükü Edward'ın yaşadığı şato) sonradan 1957'de Niarchos tarafından satın alındı.
Onassis 1953'te Monte Carlo Bankası'nı satın alarak bu küçük ülkenin neredeyse "ortağı" haline geldi. 1956'da ise Yunan Hava Yolları Olympic'i kurdu.
Niarchos, Onassis'in bu hamlesinden sonra, 1957'de Yunanistan'ın, hala faaliyette bulunan, en büyük tersanesini ve rafinerisini kuracaktı.
1960'lı yılların dünya jet sosyetesinde ün salmış isimlerini, sinema yıldızlarını, güzellik kraliçelerini, kral, kraliçe, prens ve prensesleri kah yatlarında; kah özel adalarında verdikleri bol şampanyalı, havyarlı ve görkemli partilerinde ağırlayan iki armatör adeta doymak bilmiyordu.
Birbirleriyle "güzel ve ünlü kadınlar" konusunda da yarışan Niarchos ve Onassis'in dünya evine girdikleri kadınların da hayatlarında büyük rolü oldu.
Onassis'in Tina Livanou ile evli olduğu sırada ünlü soprano Maria Callas ile yaşadığı aşk magazin basınında geniş şekilde yer almıştı.
Niarchos'un Onassis'e "kaptırdığı" eşi Tina Livanou'nun kız kardeşi Evgenia Livanou'yu "kendi elleriyle boğarak öldürdüğü" iddiası da bir dönem ikili arasında gündem oldu. Onassis, rakibi Niarchos'a "son darbeyi indirmek" ve "bağlantıyı" ortaya çıkarmak amacıyla özel dedektiflere milyonlar harcadı. Ancak cinayetin önündeki sis perdesi aralanamadı.
Niarchos ise bu "katil damgasından" kurtulmakla kalmadı, Onassis'in Callas ile olan evlilik dışı ilişkisi nedeniyle ayrıldığı eski eşi ve ilk göz ağrısı Tina Livanou ile evlendi. Bu birleşmenin Onassis'i derinden yaraladığı biliniyor.
İkilinin evlilikler üzerine isimlerinden söz ettirmesi bunlarla da sınırlı kalmadı.
Niarchos, adeta "bir adım önde olmak" amacıyla 1965'te Amerika'nın oto sanayi imparatoru Henry Ford'un torunu Charlotte Ford ile evlendi.
Onassis ise 1968 yılında "ABD'nin azizesi" olarak tanınan suikaste kurban giden ABD Başkanı J.F. Kennedy'nin dul eşi Jacquelyn Bouvier Kennedy (Jackie) ile evlendi. Bu birleşme yalnız Amerika'da değil tüm dünyada "deprem" etkisi yaratacaktı.
Dünya basınında, "Altın Yunanlar" anlamına gelen "Golden Greeks" olarak anılan bu iki armatörün en önemli farklarından biri Yunan halkının onlara bakışı üzerineydi.
Onassis, halk arasında "eğlencesi eksik olmayan kazanova karışımı bir halk çocuğu" olarak sevilirken; Niarchos'a ise "aristokrat ruhlu" olması itibariyle "burnu büyük" ve halktan uzak biri olarak bakıldı.
İkili arasındaki farkı sanat ile olan ilişkilerinin de anlattığı söylenir.
Örneğin aristokrat ve romantik ruhlu Niarchos, hayatı boyunca Van Gogh, Picasso Εugene Henri Paul Gauguin gibi ünlü ressamların tablolarını koleksiyonlarına katarken; "kibar serseri" ruhlu Onassis'in sevgilisi Maria Callas'ı izlediği operalarda esnediği, sabahlara kadar tabak kırarak eğlendiği gece kulüplerinden çıktığında duvar diplerinde "küçük ihtiyacını" giderdiği söylenegelir.
'Tam bir şarklı.. Ancak samimi ve eğlenceli'
İngitere'nin efsane lideri Winston Churchill, Onassis'in "Christina" lüks yatında ağırladığı ünlülerden biriydi.
Onassis sabahlara kadar sohbet ettiği Churchill'i, "müstehcen" fıkraları ve maceralarıyla eğlendiriyordu. Churchill'in espritüel bir dille Onassis'i "Tam bir şarklı.. Ancak samimi ve eğlenceli" şeklinde tanımladığı da söylenir.
Aynı dönemde Niarchos ise Yunan ve İngiltere kraliyet aileleriyle yakın ilişikiler içindeydi.
Nearchos ile Onassis'i ayıran en önemli fark da buydu zaten.
Niarchos, dünya aristokrasisi ile davetlere katılırken; Onassis hiçbir zaman o "kulübe" alınmadı.
Nitekim 1950 sonlarından 1960'ların sonlarına kadar yaşanan bu maceranın sonunu Onassis'in yaşadığı büyük trajedi getirecekti.
Kurduğu imparatorluğun varisi olarak gördüğü oğlu Aleksandros Onassis'in, 1973'te kendi kullandığı uçağın düşmesiyle hayatını kaybetmesi, Aristotles Onassis'i "manen" öldürecekti.
Onassis, "sabotaj" düşüncesiyle milyonlar harcayacak uçak kazasının nedenlerini öğrenmeye çalıştı ancak sonuç alamadan 1975'te kas erimesi hastalığı ile yaşadığı "hızlı" hayata veda etti.
Onassis özel adası Scorpion'daki oğlunun mezarının yanında gömüldü. Aynı adaya "mutsuz milyoner" olarak tanımlanan ve meçhul bir biçimde banyosunda ölü bulunan kızı Christina da 1988'de gömülecekti.
Torunu Athena Onassis ise annesi gibi "dünyanın en zengin ancak en mutsuz kızı" lakabıyla İsviçre'de yaşamını sürdürüyor.
Onassis'in büyük serveti, gemileri ve dünyanın her yerindeki sayısız taşınmazları torunu Athena ve "Onassis Vakfı" tarafından yönetiliyor.
Niarchos ise içine kapanık ve "mutsuz bir haleti ruhiye" içinde 1996 da 87 yaşında vafet etti ve o da kendi özel adası Spetsopoula'ya gömüldü.
Geride bıraktığı milyarlarca servetini her iki oğlu ve "Niarchos Vakfı" yönetiyor. Aynı adı taşıyan torunu Stavros Nearchos Jr ise dünya ünlüleri arasında playboy hayatıyla magazin dergilerinin dedikodu köşelerini süslüyor.
Servetleri hakkındaki sözleri:
Niarchos, "Sahip olduğunuz gemilerin değerini biliyor musunuz?" sorusuna, "Bilmiyorum. Tek bildiğim şey, bankalara ve personele karşı olan yükümlülüklerimi yerine getiriyor olmamdır. Bu da yeter zaten." diyordu.
Cebinde hiç para taşımayan Onassis ise "Nasıl zengin oldunuz?" sorularına karşı: "Gemilerimi satın almak için cebimden tek kuruş harcamadım. Tüm gemilerimi banka kredileriyle aldım ve geri ödemesini de gemilerin bıraktığı karla yaptım." diyordu.
Niarchos ile Onassis birbirleriyle ne denli rakip olmuşsa kendi kurdukları vakıflar da o denli bir rekabet halinde hayır işleri yapıyor.
Onassis Vakfı Balkanların en büyük kalp hastanesini ve Atina'nın en modern kültür mekezini kurduğu bir sırada, Niarchos Vakfı, Balkanların en büyük Opera, Kültür ve Sanat binasını hizmete açtı.
Her iki vakıf burslar vererek de birbiriyle yarışırken; Atina yakınlarında çıkan büyük yangından sonra Onassis vakfı 10 milyon euro bağışta bulunmasının ertesinde Niarchos Vakfı 25 milyon euro bağışta bulundu.
Rekabet devam ediyor.