Ses vere vere, bekleyerek öldüler

Ses vere vere, bekleyerek öldüler

*Söyleşi: Siren İdemen

Türkiye’de on şehri yerle bir eden, Suriye’de de büyük yıkıma sebep olan, Lübnan’da, Kıbrıs’ta şiddetle hissedilen depremden 10-15 saat sonra, dünyanın dört bir yanından arama kurtarma ekipleri bütün teçhizatlarıyla Türkiye’ye ulaşmıştı. Ama bu ekiplerin hiçbiri, hiçbir yerde yaklaşık 40 saatten önce çalışmaya başlayamadı. Hollanda’nın tecrübeli ekibiyle bir hafta boyunca Antakya’da arama-kurtarma çalışmalarına çevirmen olarak katılan Zeynep Alpar’dan dinliyoruz en kritik, en hayati dakikaların, saatlerin nasıl heder edildiğini, enkazdan canlı çıkarmanın ne demek olduğunu...

Olağanüstü bir tecrübeden, bambaşka bir dünyadan “normal” hayata, evine dönmek nasıl bir his, neler değişti?

Zeynep Alpar: Adana üzerinden, Adana’da bir gece kalarak eve aşamalı döndüğüm için dönüş çok sert olmadı. Böylece, İstanbul’a dönmeden önce yıkılmamış bir şehir gördüm. Antakya’da elektrik yok, su yok, enkaz haline gelmemiş yer yok. Adana’da üstünde çatı olan bir yerde uyudum, duş aldım, yani sahadaki halimle gelmedim eve. Yıkık olmayan binalar arasında otobüslerin işlediği, dükkânların olduğu sokaklar gördüm. Tuhaf geliyor. Antakya’da beraber çalıştığım Hollandalı kurtarma ekibinden arkadaşlarla bir şey almak için bir AVM’ye girdik. Onlar da “Enkazın içinde nasıl davranacağımızı biliyoruz, ama şu an burada sudan çıkmış balığa dönmüş durumdayız” diyordu. Evime geldim, her şey yerli yerinde duruyor. Günler sonra yatağıma yatınca, ne kadar çok insanın bir daha yatağında uyumayacağı geçti zihnimden. Depremden bütün aile sağ çıkmış olsalar bile, Antakya’da yaşamış yüz binlerce insan bir daha evinde kalamayacak. Hatırası olan eşyaları, çocukların oyuncakları, asıl önemlisi sevdikleri insanlar… Çoğunu bir daha hiç görmeyecekler. Hepimiz için, belki yapabileceğimiz en iyi şey, bir daha çocuklarına sarılamayacak insanları düşünerek sevdiklerimize sarılmak. Anneme, babama, çocuklarıma sarılırken ne kadar çok insanın bir daha bunu hiç yapamayacağı geçiyor zihnimden.

6 Şubat’ta, deprem olduğunu öğrendikten sonra günün nasıl geçti? Çevirmen olarak deprem bölgesine gitmeye nasıl karar verdin?

Aslında karar vermedim. Bir şey düşünmedim. Öyle aktım. Sabah 6-7 gibi Whatsapp gruplarından depremden haberim oldu. 7,8 büyüklüğünde olduğunu, uluslararası yardım çağrısı yapıldığını duydum. “Korkunç bir felaket bu, bir şey yapmak gerekecek, ama şu anda bir şey yapamayacağıma göre en iyisi uyumaya çalışayım” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Uyumadan önce de çevirmenlerin olduğu bir mail grubuna “Deprem bölgesine gelecek uluslararası ekiplerin çeviri desteğine ihtiyacı olacaktır. Biz ne yapabiliriz?” diye yazdım. Biraz uyuyup kalktıktan sonra hiçbir şeyden haberi olmayan iki çocuğuma olan biteni anlattım. Bu arada, sahada çalışabilecek çevirmenlerin oluşturduğu Whatsapp gruplarına dahil oldum. Yaşadığım Heybeliada’da Mahalle Afet Gönüllüsü (MAG) ve Orman Gönüllüsü eğitimi almış olmam deprem bölgesinde çeviri yapacaklar arasına girmemde etkili olmuş olabilir. Gideceklerin yanlarında götürmesi gereken eşyaların listesini gönderdiler: kışlık çadır, uyku tulumu, baret, uygun kıyafet, ilk yardım çantası… Akşam 6 buçuk civarında, “İki saat içinde Sabiha Gökçen’e gidebilecek olanlar gelsin” diye bir mesaj geldi. Bunun üzerine, dahil olduğum başka Whatsapp gruplarına “Kışlık çadır ve uyku tulumuna ihtiyacım var, bulunabilirse sahaya gitmek istiyorum” yazdım. Arkadaşlar sayesinde eksikleri tamamladım, bir arkadaşımın hiç tanımadığım arkadaşları bana hem çadır ve uyku tulumu verdi, hem de beni Sabiha Gökçen’e bıraktı. Saat 8 buçukta havaalanına yetiştim, ama çevirmen grubunda benden başka kimse oraya gelememiş. Bu organizasyonu yapan arkadaşımı aradım, “Uçağa bin, Adana’ya git” dedi. Sabiha Gökçen’de “çevirmen olarak uluslararası ekiplere katılmak üzere Adana’ya gidiyorum” deyince beni Genel Havacılık diye bir yere yönlendirdiler. Orada AFAD’dan bir görevli insanları uçağa alıyordu. Ne adımı sordular ne kimliğime baktılar ne bir kayıt yaptılar. “Tamam, şöyle geçin” diye uçağa gönderdiler. Dolmuş gibi uçak kaldırıyorlardı. Uçağın kalkması, Adana havalimanının yoğunluğundan dolayı bir süre havada dolanması derken, gece 12 civarında Adana’ya indik.

Bu arada, evimden çıkıp deprem bölgesine gidene, sonra da evime dönene kadar hiç para harcamadım, paranın geçmediği bir dünyaydı, en azından benim için.

Söyleşinin tamamını okumak için TIKLAYIN