T24 - Batman Kozluk’ta Gümüşörgü Jandarma Karakolu’nda askerliğini bitirmeye 23 gün kala ölen Ermeni Sevag Balıkçı davasının gidişatı, tanık erin itiraflarıyla değişti. Anne Ani Balıkçı, "Kasıt var diyenlere kızıyordum, bak neler çıktı..." dedi.Radikal gazetesinden Pınar Öğünç'ün "Sevag'ın annesi: Bak neler çıktı" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle: Sevag'ın annesi: Bak neler çıktı
Ermeni Sevag Balıkçı, geçen yıl Batman Kozluk’ta Gümüşörgü Jandarma Karakolu’nda askerliğini bitirmeye 23 gün kala öldü. 24 Nisan, Paskalya’yla Ermeni kıyımının yıldönümünün takvimlerde çakıştığı nadir bir gündü. Bir Ermeni gencin böyle bir günde, ‘şakalaşırken’ hayatını kaybetmesi şüphe uyandırmıştı. Jandarma Genel Komutanlığı, beş askerle mevzi tellerini onarmaya gönderilen Sevag’ın ‘samimi bir arkadaşının’ tüfeğinden çıkan kurşunla ‘kazaen’ vurulduğunu söylüyordu.Tatbikata uymuyordu Duruşmalarda tanık erlerin ifadeleri tatbikatta söylenenlere hiç uymuyordu. Sanığı koruyan ve kaza tezi üzerine kurulmuş bu ifadelerle, Sevag’ın ölümüne neden olan Kıvanç Ağaoğlu dokuz yıla kadar hapis cezasıyla yargılanırken tahliye edildi. Daha önce yazılı ifade veren dört tanıktan biri olan Halil Ekşi’nin, aile avukatının itirazı üzerine yeniden alınan ifadesindeki itirafları, dünkü Sabah gazetesinde Bilge Eser’in haberinde yer alıyordu. Kendisini sanığın dayısı Bülent Kaya olarak tanıtan bir şahıs “Kıvanç lehine ifade versen daha iyi olur” demiş, hatta vermesi gereken ifadeyi elleriyle yazmıştı. Ekşi’nin Kıvanç Ağaoğlu’nun silahını dolduruşa alıp Sevag’a doğrultarak ateş ettiğini itirafıyla davanın gidişatı değişti. Sevag’ın annesi Ani Balıkçı da, babası Garabet Balıkçı da verdikleri her söyleşide o tanık erlere bildikleri ne varsa anlatmaları yönünde çağrıda bulunuyordu. Ani Hanım’a “Acaba bu mu etkili oldu?” diye sordum. “Olabilir” dedi, “Ben öbürleri de vicdana gelir diye bekliyorum bundan sonra.” Avukat Cem Halavurt’un bu ifade değişikliğine dair yorumu, altı-yedi ay önce terhis olan Aydınlı Halil Ekşi’nin baskı ortamından uzaklaştıktan sonra sağlıklı düşünmeye başlaması. Halavurt, şu an bir yerde çalışmayan, üniversiteye hazırlanan bir genç olarak biliyor Halil Ekşi’yi. Çarşamba Sevag’ın ölüm haberi geliyor, pazar günü annesiyle babasını olay yerinde tatbikata çağırıyorlar. “Bana o zaman dayamışlar sakinleştiricileri, rüya âleminde gibiyim. Hatırlıyorum bu çocuğu. O zaman da Kıvanç’ın silahı doğrulttuğunu söylemişti. Ama mahkemede başka şeyler anlattı” diyor Ani Balıkçı.
‘Ümidim var en azından’ Çocuğunu kaybetmiş bir anne, bundan sonra rahatlama ne olabilir. Ama bir nebze rahatlamış. “Aydınlanacağına dair ümidim var en azından” diyor. “Biz en başta kaza gibi baktık bu olaya. Günlerden 24 Nisan olduğunun bile farkında değildik, biliyorsun. İçimde ırkçı düşünce o kadar yok ki, çevremizde şüphe edenlere, kasıt var diyene kızıyordum, bak neler çıktı.” Ani ve Garabet Balıkçı, 19 Ocak’ta Hrant Dink yürüyüşünde Dink ailesiyle birlikteydi. Ani Hanım, Dink davasının sonucuna bakınca “Bizimki daha mı iyi gidiyor, bilemiyorum ki. En azından diretebileceğimiz bir kısmı var” diyor. Eşi Garabet Bey olaydan beri türlü sağlık problemiyle uğraşıyor. Yine de sevinmiş, ikinci bir tatbikat yapılmasını arzu ediyor. Söyleşi için evlerine gittiğimde gömlek cebinden hiç çıkarmadığı not defterinden tatbikatta tuttuğu notları, görüştüğü her askeri yetkilinin cümlelerini okumuştu. Belli, onları karşılaştırmak istiyor.
Deliller yeniden Ani Hanım’ın umudu hakikate dönüp diğer tanık üç er ifadesini değiştirmese de çok şey farklı artık. Avukat Halavurt, ifadelerin baskı altında alındığına karar verilirse, başta sivil savcıda verilen lehlerine ifadelerin geçerli kabul edilebileceğine, delillerin yeniden değerlendirileceğine işaret ediyor. Bu gelişmeyle 29 Mart’taki duruşma tarihi 30 Ocak Pazartesi gününe alındı. Ağaoğlu’nun ‘hazır bulunması, aksi halde zorla getirme ve yakalama emri verilebileceğine’ dair bir karar mevcut. Ya bu arada kaçarsa? Halavurt, askeri mahkemelerin yurtdışına çıkış tedbir kararı veremediğini hatırlatıp “Cezasını çekmesini isteriz ama kendi görüşümü söyleyeyim mi? Önemli olan bu ölümün aydınlanmasıdır. Vicdanıyla nereye gidebiliyorsa da gitsin.”