Sevenleri Hayri Hoca'yı arıyor

Sevenleri Hayri Hoca'yı arıyor

Ruşen Çakır - VatanOnunla tanıştığımda 15 yaşındaydım. Benden epey büyüktü. Ama kendisine “abi” dediğimi hiç hatırlamıyorum. Çünkü o çevresindeki herkes için “Hoca“ idi, yani “Hayri Hoca“. Aramızda sadece yaş farkı yoktu: Ben o tarihte, sol hareketler için “egemen sınıf”ı temsil eden Galatasaray Lisesi’nde okuyordum, yani “burjuva“ydım; oysa İstanbul’un o dönemde “kenar mahalle” olarak bilinen semtlerinden Hasköylü’ydü, yani “halk çocuğu“ydu. Ama Hayri Hoca, romanlardaki gibi bir devrimciydi, insanlar arasındaki eşitsizlikleri önemsemez, bunları ortadan kaldırmak için samimi olarak çaba sarfederdi. Benim gibi Galatasaray Liseli “burjuva”larla dalga geçtiği doğrudur ama Hasköy, Okmeydanı, Kasımpaşa gibi mahallelerde bizlerin önünü en fazla açan kişilerden biri de o olmuştur.

Sizleri kendi hikâyemle daha fazla meşgul etmek istemem, çünkü Hayri Hoca’nın hikâyesi çok ama çok önemli ve hepimizin bir şekilde bu hikâyeden haberdar olması gerekiyor.

Çünkü o, tam adıyla Hayrettin Eren, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından gözaltında kaybedilen ilk isimlerden biri. Kendisi Devrimci Sol operasyonu kapsamında 21 Kasım 1980 günü İstanbul‘da Haşim İşçan Geçidi‘nde gözaltına alındı. Onunla beraber yakalan 8 kişinin tanıklığına rağmen devlet Hayrettin Eren’in gözaltına alındığını asla kabul etmedi. Annesi Gayrettepe’de Siyasi Şube‘ye (günümüzün Terörle Mücadele Şubesi) gittiğinde otoparkta oğlunun Murat 124 marka arabasını gördü, fakat kendisine “Hayrettin Eren diye biri buraya kesinlikle gelmedi“ cevabı verildi.

Eren ailesi o günden beri oğullarını, daha açık konuşmak gerekirse onun bedeninden geri kalanları arıyor. Çünkü onun işkenceye karşı müthiş bir direnç gösterdiğine, bu yüzden işkenceciler tarafından öldürülüp belirsiz bir yere gömüldüğüne inanıyorlar ki birçok tanıklık da bu inancı doğruluyor. 

Biraz ilgililer Hayri Hoca’nın Türkiye’de “gözaltında kaybolanlar“ın en simge isimlerinden biri olduğunu bilir, onu kalın çerçeveli gözlüklü ve kalın bıyıklı (biz ona Mahir Çayan bıyığı derdik) fotoğrafından hatırlar. İşte o fotoğraf 1995 yılından itibaren cumartesi günleri Galatasaray Lisesi’nin önünde ailesi ve arkadaşları tarafından taşınır. Diğer bir deyişle Hayrettin Eren “Cumartesi Anneleri“ denince de ilk akla gelen isimlerden biridir.

Bugün Cumartesi Anneleri 300’üncü kez yine aynı yerde, bir dönem devrimcilerinin “egemen sınıflar”la özdeşleştirdiği Galatasaray Lisesi önünde bir araya geliyorlar.Başbakan Erdoğan, bir soru üzerine Cumartesi Anneleri’nin “kullanıldığını“ söylemişti. Onun bu sözlerini dün NTV Yazı İşleri programında Hayri Hoca’nın kardeşi, Vatan Gazetesi editörlerinden Faruk Eren‘e hatırlattığımda “Tek istediği oğlunun, çiçek bırakabileceği bir mezarı olan annemi kim kullanabilir ki!“ dedi.

Evet Hayri Hoca’nın ailesi, dostları aradan 30 yıl da geçse onun mezarı etrafında bir araya gelmek istiyorlar. Tabii bu arada ona (ve dolayısıyla hepimize) bu kötülüğü yapanların bulunup cezalandırılmasını da bekliyorlar, tıpkı tüm diğer kayıp yakınları gibi.