Habertürk yazarı Sevilay Yükselir, hükümetin YÖK'ü işaret ettiği, YÖK'ün de üniversitelerde kurulan komisyonları sorumlu tuttuğu 330 akademisyenin KHK ile ihraç edilmesine ilişkin olarak "Bu yanlışlığın hesabı muhakkak sorulmalı!" diye yazdı. Yükselir, "Gerçekten de sanki birileri EVET kampanyasının önüne taş koymak için yaptı bu son operasyonu. Hükümet kanadı da işin farkına vardı ki hemen konuyla ilgili açıklama yapma gereği duydu" görüşünü savundu.
Sevilay Yükselir'in Habertürk gazetesinin bugünkü (11 Şubat 2017) nüshasında yayımlanan 'Bu yanlışlığın hesabı muhakkak sorulmalı!' başlıklı yazısı şöyle:
Ben demiyorum... 28 Şubat’ın o baskıcı ve dayatmacı anlayışını dibine kadar yaşayan muhafazakâr aydınlar, siyasetçiler ve medya mensupları diyor bugünlerin o günlere benzediğini. İsyan ediyor hatta bazıları, “Biz 20 yıl evvel bize yapılanların aynısını şimdi başkalarına yapıyoruz” diyerek. “Kim bunlar?” falan diye sormayın bana. Zira birkaç kişi değil ihraç edilen akademisyenlerle ilgili net bir biçimde isyanını dile getiren.
Mesela AK Parti’ye yakınlığıyla bilinen Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan... Bir gün dahi bekleyemedi tepkisini göstermek için. KHK kararı gündeme düşer düşmez Twitter hesabından patladı, “Şimdi tepem attı!” diyerek. Kaplan’a göre akademi dünyasındaki bu temizlikte asıl amaç referandumu sabote etmek.
“Tam seçim sathında böyle bir temizliğin başka bir hedefi olamaz” diyor. Haklı da yerden göğe kadar. Çünkü gerçekten de akıllara durgunluk veren bir durum oldu bu son operasyon. Diyor ki Yusuf Kaplan: “Elbette ki FETÖ temizlenecek ama FETÖ’yle ilgisi olmayan tertemiz insanlar ihraç ediliyor! Olmaz! Kim yapıyor bu temizliği? ERDOĞAN’IN ALTI OYULUYOR! Kriptolar referandum darbesi yapıyor!”
Vallahi niye yalan söyleyeyim... Bana da çok tuhaf geldi bu son atılmalar. Çünkü atılanlar arasında öyle isimler var ki “Şaka gibi” diyor insan. Mesela Türkiye’nin ilk nöropsikoloğu 81 yaşındaki Profesör Doktor Öget Öktem Tanör! Marmara Üniversitesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Profesör İbrahim Kaboğlu. Bu iki ismi tüm Türkiye tanır bilir. FETÖ üniversitelerde muktedir olduğu dönemde dahi isteseydi kimse böyle bir girişimde bulunmazdı; zira bu iki akademisyenle ilgili ne söylenirse söylensin kimse ciddiye almazdı.
Özetle... Ben de Kaplan gibi düşünüyorum. Gerçekten de sanki birileri EVET kampanyasının önüne taş koymak için yaptı bu son operasyonu. Hükümet kanadı da işin farkına vardı ki hemen konuyla ilgili açıklama yapma gereği duydu. Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli bu konuda çok eleştiri olduğunu, listenin yeniden değerlendirilmek üzere YÖK’e gönderileceğini, yanlışların düzeltileceğini söyledi.
YÖK Başkanı Yekta Saraç da Canikli’yle aynı paralelde bir açıklama yaptı. Belli ki düzeltilecek bu yanlışlık, ama sonuçta bunu kim yaptı, niçin yaptı? Bazı yerlerde bu yanlışın sorumlusu olarak Yekta Saraç gösteriliyor. Ben bu yorumlara da itibar etmiyorum; zira Saraç’la az çok tanışıklığımız var. Onun böyle bir abukluğa izin verecek tıynette bir insan olmadığına eminim.
Bu herhalde bazı üniversite yönetimlerinin kraldan çok kralcılık aşkıyla yaptığı bir işgüzarlık. Ama bu işgüzarlık gerçekten sorgulanmalı. FETÖ ya da başka bir terör örgütüyle alakası olanların ihracı dışında sırf muhalif diye saf dışı bırakılmaya çalışılan akademisyenlerle ilgili neden böyle karar verdiklerinin hesabı sorulmalı.
Yeni sistemle ilgili dün yazdıklarımdan tatmin olmayan bazı okurlarım sistemde en çok eleştirilen değişikliği kasti olarak pas geçtiğimi iletmişler. Cumhurbaşkanı’nın partili olma mevzusu bu değişimde en büyük garabetmiş onlara göre. Çünkü Cumhurbaşkanı kesinlikle tarafsız olmalıymış. Yüzde yüzün Cumhurbaşkanı olmalıymış.
Eyvallah, elbette ki öyle olmalı. Sadece cumhurbaşkanları değil, başbakanlar da öyle olmalı. Hatta bakanlar da. Öyle ya! Seçilirken bir kısmın oyuyla gelen bir başbakanın seçildikten sonra sadece oy verenlere hizmet mantığıyla hareket etmesi mümkün mü sayın okurum? Değil tabii ki! Seçilene kadar partilidir, seçildikten sonra herkesindir.
Bu bir yana ama şöyle de bir gerçekliğe vurgu yapmam gerekiyor. Uzağa gitmeyeceğim ve sırf yakın geçmişte görev yapmış cumhurbaşkanlarımızdan hareketle soracağım. Hangisi tarafsızdı lütfen cevap verin! Turgut Özal mı? Süleyman Demirel mi? Ahmet Necdet Sezer mi? Abdullah Gül mü? Recep Tayyip Erdoğan mı?
Tabii ki de hiçbiri! Bazılarınızın Sezer ismini seslendirdiğini duyuyorum ve ona da cevaben diyorum ki: “Aslında en taraflı olan Sezer’di!” Evet siyasi bir kimliği yoktu ve Meclis’in seçimiyle o göreve geldi ama hatırlatmak isterim ki; aşırı statükocu ve devletçiliği sayesinde de memleketin epeyce dibe vurmasına neden oldu muhterem. Değil mi?