Sevim Kılıçdaroğlu: Sol yüzde 35’ten fazla oy alamaz

Sevim Kılıçdaroğlu: Sol yüzde 35’ten fazla oy alamaz

T24 - CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun eşi Sevim Kılıçdaroğlu, CHP'nin yüzde 25 oy almasını, "Türkiye’de sağ muhafazakâr-milliyetçi damarın" hâkim olmasına bağlayarak, "sol taş çatlasa yüzde 35’ten fazla oy alamaz" dedi. Habertürk gazetesinden Amberin Zaman'ın "Sol yüzde 35'den fazla oy alamaz" başlığıyla yayımlanan (30 Ekim 2011) yazısı şöyle: Sol yüzde 35'ten fazla oy alamazKemal Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkanlığı koltuğuna oturdu oturalı eşi Sevim Hanım hep geri planda kalmayı tercih etti. Seçim kampanyasında bile eşinin yanında pek görünmedi, hatta bu yüzden eleştirildi. Kılıçdaroğlu’nun siyasete atılmasına pek sıcak bakmayan Sevim Hanım, Çukurca’daki terörist saldırıdan sonra Van depreminden önce, Habertürk Gazetesi yazarı Amberin Zaman’a konuştu.

Hakkâri’de 24 askerimizin can verdiği haberiyle uyandığımız, acı dolu bir gündü. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun eşi Sevim Hanım’la görüşmek üzere evlerine, Ankara Çukurambar’daki apartman dairesine gittim. Sevim Hanım’ın çocuksu bir yanı olduğu hemen seziliyordu. Bu beni rahatlattı, zira hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Sadece Kemal Bey’le teyze çocukları olduklarını duymuştum. Kendisiyle geçirdiğim iki saat boyunca mütevazılığı, içtenliği, açık sözlülüğü ve demokratik duyarlılığıyla beni etkiledi. Sevim Kılıçdaroğlu, meslek hayatımda tanıdığım en doğal halli politikacı eşi. Dersimli olmasından mı bilemiyorum ama Sevim Hanım özgür, hatta devrimci bir ruh. Alevilerin deyimiyle “can.” Ama fotomuhabirimiz Ümit Turpçu’ya salonda zar zor poz verdi, belli ki fotoğraflarının çekilmesine alışık değil. Mütevazı eşyalarla döşenmiş salonda çiftin birlikte seçtikleri tablolar dikkat çekici. Aralarında Nuri Abaç’ın ve Hakkı İnan’ın eserleri var. Girişte kocaman plastik bir kabın içinde iki kaplumbağa oynuyor. “Aldığımızda ‘bunlar hiç büyümeyecek’ dendi ama kocaman oldular” dedi gülerek.

Köşede Kemal Bey’in babasından kalan çini bir soba ve her yerde aile fotoğrafları vardı. En fazla da 4 yaşındaki torunları Duru’nunkiler. Entelektüel ve sanatsal zevkleri olan dürüst bir Ankaralı memur evi bu. Sevim Hanım yaptığı içli köfteleri ikram etmek üzere mutfağa davet etti. Şahaneydiler. Bir köşede eski model Sony televizyon açıktı. Kemal Bey ekranda basın toplantısında konuşuyordu. “Burada daha rahat ederiz değil mi” diye sordum. Böylece televizyonun sesini kısıp mutfakta röportaja başladık.

Siyasetle aranız nasıl?Kemal’in siyasete atılmasını pek istemedim. Ama bugünlere geldik işte. Siyaset çok zor iş. Bunu CHP’de yapmak daha da zor. Gerçek dostlarınız kim asla bilemiyorsunuz. Dışarıdaki muhalefetin bir o kadarıyla içeride karşılaştık. Taşlar henüz oturmuş değil. Değişim kolay olmuyor, ama şart. Mühim olan Kemal’in değil CHP’nin başarılı olması. Liderle bitmiyor işler. Çalışmak, tutarlı olmak, inanmak ve haklı olmak lazım. Yoksa halk size inanmaz.

‘Doğru adaylar belirlemek gerek'

CHP’nin seçimlerdeki performansı sizce nasıldı? Kemal başa geçeli daha bir yıl olmuştu. Toparlamak kolay değil. Her kafadan bir ses çıkıyor. Oysa net olmak, söylediklerinin arkasında durmak, insan hakları ve demokrasi odaklı olmak gerek. Herkes yüzde 30 bekliyordu en az. Niye olmadı? Öyle oturduğun yerde oy gelmez. Doğu’yu, Anadolu’yu gezmek, tanımak gerekiyor. Ve doğru adaylar belirlemek. BDP’nin kadın milletvekillerine bakıyorum. Canavar gibiler. Neyi savunduklarını çok iyi biliyorlar. Gerçi Kemal elinden geleni yaptı. Çok çalıştı. Ama şu da bir gerçek: Türkiye’de sağ muhafazakâr-milliyetçi damar her zaman hâkim oldu. Sol taş çatlasa yüzde 35’ten fazla oy alamaz.

Bu süreçte yer aldınız mı? Katiyen. Adayların çoğunu da tanımam. Ama ricacı olanlar oldu. Kapıma gelmişler, geri çeviremezdim ama tabii ki karışmadım hiç. Belki bu işler önceden böyle oluyordu, bilmiyorum. Ama bizde böyle bir şey söz konusu değil.

Seçim gezilerine fazla katılmadınız diye eleştirenler oldu... Katıldığım oldu. En çok da gecekondu mahallelerine gittim. Orada insanlara bir gülümsek, dokunmak o kadar önemli ki. Bunu iyi bilirim; çünkü ben de onlardan biriyim.

Nasıl? Dört yaşında Tunceli’deki köyümüz Keşkuvar’dan Ankara’ya geldik. Kale duvarının dibinde bir eve yerleştik; gecekondu mahallesine. 6 kardeştik. Babam gümrük memuruydu. Zar zor geçiniyorduk. Erzaklarımız köyden gelirdi. Ev hep misafirlerle dolar taşardı. Tedavi için gelen yaşlılar, okumaya gelen öğrenciler. Biz Kemal’le evlendikten sonra da öğrenciler çok kaldı bizde. Zaten çocukları eski evimize götürdüm, hayatı öğrensinler diye. Onlar bizlerden daha rahat büyüdü. Fakirdik ama bence bugünkü nesilden daha mutluyduk. Sokaklarda oynar, koşar, tavukların altından yumurta, ağaçlardan meyve toplardık. Sonra İzmit’e taşındık ama ben anneannemle Ankara’da kaldım bir yıl; çünkü hiç Türkçe bilmiyordu, sadece Zazaca konuşabiliyordu. Ben de ona tercümanlık yapıyordum.

Siz Zazaca biliyorsunuz demek? Tabii. Zaten 4 yaşına kadar ben de Türkçe konuşmasını bilmiyordum. Kemal de bilir ama benim kadar değil. Sevim Kılıçdaroğlu’nun arkasındaki yastıkta torunu Duru’nun fotoğrafı var.

‘Ben de gecekondu mahallesindenim’

Ankara’ya taşınmak zor olmadı mı? Olmaz mı? “Yabancıydık”. “Kürt’sünüz” derlerdi. Biz Alevi’yiz biliyorsunuz. Bu da eklenirdi. Okulda alay ederlerdi ağabeyimle. O da isyankâr bir çocuktu. Kavga ederdi. Kendi kendime sorardım “Hangisi olmak daha kötü? Kürt mü, Alevi mi” diye. Köklerimin farkında olarak yetiştim.

Dersim’in çok acı bir tarihi var. Öyle. Büyüklerimiz hep anlatırdı.

Kemal Bey’in babası, 1938’den sonra sürgün edilmiş. Evet. Halası aileden 40 kişiyle birlikte götürülmüş. Derin izler bırakıyor tabii. Öfkeleniyorsunuz.

Öldürüldüler mi? Evet. (Gözleri doluyor)

Basınla hiç konuşmadınız ama geçen günlerde kadına yönelik şiddetle ilgili açıklamalarınız oldu. Kadına yönelik şiddet korkunç boyutlarda seyrediyor. Bunu çözmek zor. İdama karşıyım ama mutlaka çok ağır cezalar verilmeli. Şiddeti uygulayan bu erkeklerin arasında ne profesörler, ne eğitimli sözde elit kişiler var. Çok tanık oldum.

‘Dans etmeye bayılırım ama Kemal pek dans etmez’

Kemal Bey’le ne zaman tanıştınız? İzmit’te. Dayımla ziyarete gelmişlerdi. Kemal o zamanlar akademide okuyordu. Ben lisede.

Bir çöpçatanlık mı söz konusuydu? Biz teyze çocuğuyuz. Öyle bir şey yok.

İlk bakışta âşık oldunuz mu? Yok. Vallahi hiçbir şey kıpırdamadı. (Gülüyor) Ama sonra Ankara’da tekrar karşılaştık. İlk şey ondan geldi. “Düşünelim edelim” dedik. Puanım fena değildi. Basın Yayın’ı kazanmıştım. Gazeteci olmayı çok istiyordum. Gazeteciliği çok severim. Bir buçuk yıl sonra evlendik. Okulu bıraktığım için babam çok üzülmüştü. 37 yıldır evliyiz. İki kızımız, bir oğlumuz var. Kerem, Güney Kore’de doktorasını yapıyor. Skype üzerinden görüşüyoruz. Büyük kızım Aslı evli, Antalya’da. Ondan bir torunumuz var. Duru. (Gözleri parlıyor) Diğer kızım Zeynep bekâr. İstanbul’da avukatlık yapıyor.

Kemal Bey nasıl bir eş? Bir kere çok çok iyi bir insan. Dürüst. Çok sakin. Bana fazla karışmaz.

Romantik biri mi? Dans eder misiniz? Birbirimize şiir yazardık. Onları hâlâ saklıyorum. Dans etmeye bayılırım. Keşke çok iyi dans etmeyi bilsem. Balerin olmak isterdim mesela. Kemal pek dans etmez. En fazla halay çekiyoruz işte. Onu da pek beceremez. Bir iki hareketten sonra oturur. (Gülüyor) Bir de okumayı çok severiz. Özellikle Yaşar Kemal’i, Reşat Nuri’yi, Mehmet Akif ve Tevfik Fikret’i çok severim. Klasikleri yani. Ama Orhan Pamuk da okudum çok.

Emine Hanım’la tanıştınız mı? Hayır ama neden olmasın? Eminim çok sohbet edeceğimiz konular olur.